Yeni Üyelik
25.
Bölüm

KÜÇÜK BİR HADİSE

@bluemoonn

HER YÜREĞİN HARCI DEĞİLDİR DOKUMADAN SEVMEK...

Bazı zamanlar kendimi o kadar yorgun ve bitkin hissediyordum ki, kalbimin içinde adeta bir yangın vardı sanki.
Sönmek, tükenmek bilmeyen bir yangın...
Ne kadar illet bir duyguymuş, işte şimdi anlıyordum çevremdekileri. Halbuki o zamanlar ne kadarda dalga geçiyordum onlarla. Derler ya insan yaşamadan anlamaz diye, benimde anlamak için yaşamam gerekliymiş.
Yanıp kavrulmam gerekliymiş.
Biri adeta kalbimi avucunun içine almış, sıktıkça sıkıyor ve daha ne kadar dayanabileceğimi görmemi istiyordu sanki.
Acı kötüydü, kalbimin sızlaması kötüydü ama bazı zamanlarda ise anlamlandıramadığım bir şekilde hızlı hızlı atması yok muydu? İşte o hepsinden beterdi.
Olmayacak bir dua ya Amin demek gibi bir şeydi benim Alaza aşık olmam. Karşımdaki adam yirmi sekiz yaşında, zor zamanlardan geçmiş, belli bir olgunluğa ulaşmıştı, benim gibi toy biriyle işi olmazdı ki bir kere.
Ben nasıl bir karışıklığın içine düşmüştüm böyle!
Geride bıraktığımız hafta sonu, Elif eline geçen fırsatı olabildiğince iyi bir şekilde değerlendirdi ve dalga geçme boyutunda adeta çığır açtı.
Okulun çıkışına doğru yürüdüğüm sırada, arkamda bıraktığım Elif, sinirlerimin bir tık daha kabarmasına neden oluyordu. Her yanıma gelişi farklı bir sinir bozma yöntemiydi.
''Ah, Canım benim sen Romeo'nu mu özledin? O yüzden böyle aceleci hareketlerle gidiyorsun?''
Derin bir nefes aldım.

''Elif! Susmaya niyetin var mı canım? Yoksa başka yollar mı bulmalıyım kendi çapımda. ''
''Hımm, mesela nasıl yollar? Azıcık anlatsana?''
Tek kaşımı kaldırarak 'sen ciddi misin?' bakışı attım ama o ciddi olduğuma pek inanmadı.
''Bu konuyu tartışmak istediğine gerçekten emin misin Elif? Hani sonrasında üzülme diye söylüyorum.''
''Ayy! Tamam be iki dakika şakada yapılmıyor seninle''
Adımlarımı bir anda durdurunca, arkamdan gelen Elif bir anda sırtıma çarparak durmak zorunda kaldı.
''Oha! Yavaş olsana be kızım! Ne diye bir anda duruyorsun sanki?''
Başımı, hemen arkamda yapışmış olan Elif’e çevirdim.
''Tamam, bundan sonra durmadan önce haber veririm. Ayrıca az önceki sorunun cevabına gelecek olursak, hangi iki dakikadan bahsediyorsun? O iki gün! Bak üstüne basa basa söylüyorum iki koca gün olmasın sakın?''
Söylediklerimi kafasında tartarmış gibi yüzüme baktı.
''Tamam ya! Belki biraz, ufacıcık, minicicik abartmış olabilirim ama ne yapayım, her zaman bir aşk itirafı duymuyorum sonuçta!''
'' Bu zaten ilk ve sondu merak etme Elif!'' diyerek önümüzde bulunun durakta beklemeye başladım.
***
Tıklım, tıklım bir otobüs yolculuğundan şükür ki kolumuzu, bacağımızı orada bırakmak zorunda kalmadan inebilmiştik.
Şirkete girişte güvenlikten geçerken, burada bulunma sebebimizi sormuşlardı. Yeni stajyerler olduğumuzu söylemiş ve az ileride geniş bir masada oturan ortalama otuz yaşlarında bir görünüşe sahip adının Buket olduğunu öğrendiğimiz bayana yönlendirilmiştik.
Telefonla konuşan Buket hanım bizim yanına yaklaştığımız sırada parmağı ile 'bir' işareti yaptığında, Elif'te bende bulunduğumuz mesafede bekledik. Tabi istemesek te bu arada konuşulan konuyu duyuyorduk maalesef!
'Tamam Alaz bey! Tabi ki efendim! Ben ilgilenir, geldiklerinde yönlendiririm.' Diyerek telefonu kapattı. Sonrasında bizim dikkatimizi çekmek için olduğunu düşündüğüm yalancı bir öksürük ile;
''Kusura bakmayın beklettim! Nasıl yardımcı olabilirim?''
Suratıma ufak bir tebessüm ekleyerek
'' Merhaba Buket hanım! Bizi güvenlikten yönlendirdiler, stajyer giriş kartları için, sizden temin edebiliyormuşuz galiba?''
'' Ahh! Merhaba ve evet benden temin ediyorsunuz! İsimlerinizi alabilir miyim? Liste yapmam gerekiyor da.''
İsimlerimizi söylediğimizde, ''Elif hanım, siz Pınar hanımla çalışacaksınız, Odası 3. Kat, bu giriş kartınız ve asansör şu tarafta'' diyerek yönlendirmesini yapınca Elif'le farklı yerlerde olacağımızı anladım. Kısa bir hayal kırıklığı yaşasam da önümde daha ciddi bir mesele vardı halledilmesi gereken. Adı Alaz olan ve onunla aynı projede çalışacak olduğum bir mesele!!
''Çisem hanım! Çisem hanım!'' Düşüncelerimi dağıtan bu sesti!
'' Çok özür dilerim! Dalmışım.''
'' Sorun değil! İlk günün heyecanı olsa gerek.'' Dedi ve hemen önünde bulunan bilgisayardan birkaç işlem yaptıktan sonra;
''Hımm'' dedi '' İşte bu neden heyecanlı olmanız gerektiğinin kanıtı.''
Yüzüne bakarak, ne demeye çalıştığını anlamaya çalıştım.
''Anlamadım!''
'' Şeyy!! Alaz beyle çalışacakmışsınız ya ondan sebep dedim. Heyecanlı olmalısınız! Alaz bey genelde bu tarz projelerde kendisi çalışmaz! Kendisini yurtdışındaki şirketten de tanıdığım için bu kadar net konuşuyorum. Garip... Her neyse siz 4. Kat Çisem hanım.''
Elife yaptığı yönlendirmeleri bana da yaptıktan sonra, yanından ayrılıp asansörü beklemeye başladım. Bir yandan da kendi içimde kopan fırtınalara cevap vermeye çalışıyordum.
' Demek Alaz bey bu tarz projelerde yer almıyordu? Peki neden benimle çalışacaktı ki?' benliğimi kemirmeye başlayan cevapsız bir sürü soru oluşmuştu kafamda. Bir de o Buket denilen kadının söylemiş olduğu şeyler kafamın içini karman çorman etmişti.
'Topla' dedim kendi kendime ' kendini topla, düşüncelerini topla, dağılmak için henüz erken!'
Kata çıktığımı belirten asansörden gelen sesle, kapılar bir anda açılınca, kendimi hiç hissetmediğim kadar çok gergin hissetmeye başladım. O kadar ki ellerim titremeye bile başlamıştı.
Derin bir nefes alarak, kendimi sakinleştirmeye çalıştım bir süre. Asansörden çıkınca, önümde uzanan koridora doğru baktım. Burası toplantı için geldiğimiz bölümden tamamen farklı bir yerdi.
Daha ferah, daha aydınlık, daha sade ama şık.
'Farkında mısın bilmem ama adam buranın CEO' su ya hani, o yüzden olabilir mi?' diyen iç sesimle kavga etmeye başlamıştım yine çoktan.
''Buyurun nasıl yardımcı olabilirim?'' diyen sese doğru döndüğümde, uzun kıvırcık saçlarını tepeden toplamış, oldukça sempatik bir surat ifadesi olan ama bir o kadar da ben dişiyim diye bağıran vücut yapısıyla, yüzümü sorgularcasına bakan kıza;
''Merhaba! Ben Alaz beyle çalışacak olan stajyerim. Bugün gelmemiz söylenmişti!''
Karşımdaki kız; kolay kolay kimsenin yüzünde göremeyeceğiniz, tamamı ile içten gülümseme ile elini uzatarak;
'' Merhaba, siz Çisem hanım olmalısınız? Alaz bey sizi bekliyor odasında ama önce kendi adıma söylemek istediklerim var yanlış anlamazsanız!''
İçtenlikle bir anda yapmış olduğu konuşma şekline şaşırsam da, sıcak ve samimi konuşmasına ısınmıştım.

Bu benim hayatımın hiçbir evresinde maalesef ki yapamadığım bir şeydi! İlk görüşte kimseye yakın olamaz, istesem de davranamazdım. Hal böyle olunca da insanlar hakkımda ileri geri konuşarak, kendimi beğenmiş olduğumu söylerlerdi ama aslında öyle değildi işte...
''Tabi ki buyurun lütfen!''
''Yaa! Sana Çisem desem olur mu? Resmiyetten o kadar sıkıldım ki burada! Tabi birde, bu gördüğün koskoca katta tek başına olmak! Çıldırmama ramak kaldı desem yeridir.''
O kadar hızlı bir şekilde konuşuyordu ki, bazı kelimelere anlamakta zorlanıyordum. Garip bir şekilde suratına baktığımı anlayınca;
''Ahh! Pardon yine istemeden çok hızlı konuştum değil mi? Maalesef mesleki deformasyon bu, istemeden oluyor! Ama daha dikkat edeceğimden emin olabilirsin, söz veriyorum. Bu arada ismim Dicle, Alaz beyin özel asistanıyım''
Ben şimdi bu kızın hangi sorusuna cevap vererek başlayacaktım! En kötüsü de çoğu aklımda kalmamıştı bile!
Karmaşık insanlar hep beni bulmak zorunda mıydı? Vücudumun herhangi bir yerinde kesinlikle bir paratoner olduğu konusunu ciddi ciddi düşünmeye başlamalıydım sanırım artık!
Tek istediğim sıradan, sakin bir hayatken neden hep ben?
''Öncelikle, evet sadece Çisem diye seslenmende bir problem yok. Gerekmedikçe resmiyetten bende hoşlanmam. Proje boyunca dersim olmadığı zamanlarda burada olacağım ve seninle zaman geçirmek beni de mutlu eder, en azından yalnız olmadığımı bilmek benim açımdan da iyi olacaktır Dicle!''
Biz bu şekilde kendimizi kaptırmış giderken, Dicle'nin olduğunu düşündüğüm masadaki telefon bir anda çalmaya başlayınca;
''Eyvah! Konuşmaya daldım unuttum! Senin için gelir gelmez odama yolla demişti Alaz bey! Kesin seni soracak şimdi!''
Koşar adımlarla masasına gidip telefonu açtığında, Alazın pekte hoş şeyler söylemediği Dicle'nin suratının değişmesinden belli oluyordu. En sonunda 'Tabi ki Efendim' diyerek telefonu kapattığında;
''Çisem, çok çok özür dilerim! Şimdiden kusura bakma, büyük ihtimal içeri girince benim yüzümden ilk azarını işiteceksin! Böyle olsun istemezdim inan ki!''
''Tamam, sakin olur musun Dicle? Yapacak bir şey yok, olan oldu artık. Ben gideyim bari Alaz beyin! yanına.''
''Tabi canım, seni bekliyor git hemen.''
Kapının önüne geldiğimde, derin bir nefes aldım ve kapıyı iki kez tıklattım. İçeriden duyduğum o sesle kalbim olduğu yerde takla attı desem yeridir. Kapıyı açıp, kendimi içeri attığım da tam karşımdaki geniş masada bir şeylerle uğraşıyordu.
''Alaz bey! Kusura bakmayın geciktim sanırım?''

Uğraştığı iş her neyse sadece gözlerini kaldırarak bana baktı.
Az önce kalbim takla attı dedim ya. Onu unutun! Benim kalbim şuan o bakışla depar attı!!
'' Bazı şeylerin farkında olmanız güzel bir şey Çisem hanım! İlk gün olduğu için bir şey demiyorum ama bir daha tekrarlanmasın mümkünse. İş yerinde disiplini ve disiplin sahibi insanları severim her zaman! Bu sizler yani stajyerler içinde geçerli.
Bu söyledikleri üzerine ne diyebilirdim ki? Bana yerimi ve konumumu çok güzel bir şekilde belirtmişti.
''Tabi ki Alaz bey, bir daha olmaması için elimden gelen çabayı göstereceğimden emin olabilirsiniz!''
Uğraştığı işi bırakarak tamamı ile bana konsantre olduğu masanın üzerinde birbirine kenetlediği ellerinden belliydi.
''Güzel! İlk olarak Çisem hanım, sekreterim Dicle ile tanıştığınızı umuyorum, o sizi genel şeyler hakkında yönlendirecek. Siz diğer stajyerlerden biraz farklı çalışacaksınız. Onlar alt katta ortak alanda çalışacaklar çoğunlukla. Ben işlerim dolayısı ile çok gerekmedikçe alt kata inmiyorum o yüzden siz burada bir oda da çalışıp, gerekli zamanlarda benim uygunluk durumuma bağlı olarak çalışmalarınızı getirecek ve genel bir değerlendirme yapacağız beraber. Olmayan kısımları yada olması gereken kısımların üzerinden beraber geçeceğiz ama iş yükü çoğunlukla sizde olacak! Anlamadığınız yada anlaşılmayan bir şey var mı?''
Beni de verseydi diğer stajyerlerin yanına olmaz mıydı? Benim ne işim vardı ki burada? Bana resmen yaptığın ilk hatada ensene yapışırım diyordu bir nevi.
''Anladım Alaz bey!''
''Peki! Dicle size önceden çizilmiş birkaç proje verecek onları inceleyin, sizden istediğim ayrıntılara dikkat etmeniz. Şirketin kendi sitesinden de inceleme yapabilirsiniz. Önümüzdeki iki günü inceleme ve planlama ile geçirelim, üçüncü gün bir araya gelir, fikirlerinizi bakış açınızı konuşur ona göre bir yönerge belirler o şekilde bir başlangıç yaparız.''
'' Tamam Alaz bey!''
'' O zaman Çarşamba günü görüşmek üzere Çisem hanım!''
Kendimi sıkmaktan ne zaman patlayacaktım açıkçası çok merak ediyordum. Bu ne kadar ruhsuz, duygusuz bir adamdı böyle! İnsan konuşurken hiç mi yalandan da olsa sırıtmazdı? Robot gibi konuştu konuştu durdu! Daha doğrusu komut verdi demek en iyisi, böyle bir durumda bana da düşen yine üç kelimeydi;
'' Görüşürüz Alaz bey!''

İç sesim resmen bas bas bağırıyordu.' Kaç, arkana bile bakmadan kaç' diye.
Sessiz olduğunu düşündüğüm bir şekilde, kapıyı kapayarak Çarşamba gününe kadar bir daha girmeyecek olmanın sevinciyle çıktım odadan.
Sanki karşısında kırk yıllık tecrübeli bir elemanı varmış gibi saydı saydı durdu robot adam!
Benim odadan çıktığımı gören Dicle;
'' Çok kızdı mı Çisem? Meraktan öldüm burada!''
Derin bir nefes alarak, içeride yaşamış olduğum gerilimi arkamda bırakmaya çalıştım ve Dicle'nin çalışma masasına doğru ilerleyerek sorduğu soruya cevap verdim.
'' Yoo! İlk gün olduğu için kızmadı ama bir daha olmasın diye uyardı. Hep böyle birimidir Alaz bey?''
Dicle söylediklerim üzerine, elini 'boş versene' dermiş gibi sallayarak;
''İçeride ne yaşadın, sana nasıl davrandı bilmiyorum ama en azından söylediğin şeye dayanarak diyebilirim ki, bu görmüş olduğun dağın henüz görünen yüzü, bunun birde tamamı var ki! İnan bana görmek istemezsin!''
'' Vayy bee!'' dedim.'' Bu henüz hiçbir şey diyorsun yani, korkmalı mıyım sence?''
'' Seni bilmiyorum ama ben adımı seslenecek diye bile korkuyorum! Çünkü ne zaman ismimi onun ağzından duysam sonu kesinlikle bir sorun oluyor!''
Robot adam demek ki adının hakkını herkese karşı veriyordu. Kabul ediyorum! Dik duruşundan, bakışlarından yada konuşmasından belliydi ne kadar otoriter bir kişiliğe sahip olduğu ama insanları bu derece bezdirecek kadar, üstelik bu kadar kısa zamanda! Nasıl davranıyor olabilirdi?
Bu proje bir an önce bitmeliydi. Bitmeli ve ben eski halime, eski yaşantıma geri dönmeliydim. Anladım ki henüz Alazın iç dünyasını tanımaya hazır değilim. O ve kişiliği farklı bir boyuttu bana göre şuan.
''Yapacak bir şey yok şuan için Dicle. Bana çalışacağım oda ve şirketle ilgili genel bilgileri senin vereceğini söyledi Alaz bey, senin içinde sorun olmazsa biran önce başlamak istiyorum.''
''Ahh! Tabi ki Çisem. Gel sana çalışacağın yeri göstermekle başlayalım o zaman.'' Diyerek oturduğu masanın çekmecesini açtı ve oradan bir sürü anahtarın bir arada takılı olduğu bir anahtarlık çıkararak incelemeye başladı. Ben ne yapmaya çalıştığına anlam vermeye çalışırken;
'' İşte burada'' diyerek tek anahtarlığa takılı iki anahtar çıkardı ve diğerlerini çekmeceye kaldırarak sandalyesini geriye iterek masadan kalktı.
''Beni takip et ''diyerek, önden önden gitmeye başladığında bana da onu takip etmekten başka bir yol kalmamıştı zaten.

Sanki çok uzağa gidebilecekmişim gibi birde Dicle'yi takip etmekten bahsediyorum. Tam olarak yönergeleri veriyorum, dikkatle dinleyin! Pardon okuyun!!
Oturduğum masadan ayağa kalktım, Dicle'yi takip ederek arka tarafa doğru döndüm ve bingoo!
Henüz on, on beş dakika önce çıktığım, Alazın odasının hemen yanındaki kapıyı elindeki anahtarla açmaya çalışan bir adet Dicle söz konusuydu.
Ne güzel bir tesadüf ama değil mi? En azından bir yada iki oda gerisi olamaz mıydı?
Neredeyse oturup neden ben, diye ağlayacak durumdaydım. Benim küçük, minnoş kalbimi neden kimse düşünmüyordu ki?
Dicle'nin açmış olduğu kapıdan içeriye girdiğimde, gördüğüm manzara karşısında ne demem gerektiğini şaşırdım. Burası gerçekten çok güzel bir odaydı.
Oda büyük değildi ama o kadar kullanışlı bir şekilde dekore edilmişti ki, insan sıkılmadan saatlerce çalışabilirdi burada. Karşılıklı iki gri koltuğun bulunduğu odada, duvar tarafında raflarında çeşitli objelerin bulunduğu bir dolap, o dolabın hemen önünde oldukça kullanışlı geniş bir masa. Burası gerçekten çok güzeldi.
''Yeni odanı beğendin sanırım?''
Dicle'ye döndüğümde, yüzündeki gülümseme ile bana bakıyordu. Başımı öne eğerek;
''Yeni ve geçici odam! Evet sevdim, burası çok güzel Dicle!''
''Yeni olduğunu ben gayet iyi biliyorum da'' göz kırptıktan sonra sözüne devam etti.'' Geçici olduğunu nereden biliyorsun? Belki de kalıcısındır!''
''Çok isterdim ama içimde hiç o yönde bir umut yok! Baksana, diğerleri belki de çalışmaya başladı ama ben daha bir adım bile atamadım. Hoş çalışacak olsak bile Çarşamba gününü beklemek zorundayım Alaz bey! O şekilde söyledi.''
''Sizin işler hakkında çok bilgim olmasa da, sana söyleyebileceğim tek şey var! Alaz bey, seni yanına aldıysa bunun bir sebebi vardır. Sende bir şeyler fark etmiş demektir. O yüzden sende kendini fazla küçümseme bence!''
'O bende ne fark etti bilmiyorum ama ben onda çok farklı şeyler gördüm. Gönlümün hiç açılmamış defterini ellerimle teslim edecek kadar be Dicle' diyemedim tabi ki...

 

 

ELİFTEN…

Çisemden ayrılıp, benim çalışacak olduğum kata çıktığımda varlığı küçümsenmeyecek bir kalabalık karşıladı beni. Karşımdaki insanları dikkatle incelediğimde, toplantı yaptığımız güne ait birkaç yüz gözüme çarptı. Biraz daha bakındığımda Mete'nin de içlerinde olduğunu görünce, direk onun yanına ilerledim. Sonuçta ortak proje arkadaşım oydu değil mi? O nereye ben orayaydı bir nevi!
''Selam, nasılsın Mete?''
''Ooo! Çok saygıdeğer proje arkadaşım gelmiş! İyidir Elif sen nasılsın? '' dedi ve sağıma, soluma arkama doğru bakınmaya başladı.''Eee, hani Çisem? Yoksa zor geldi de kaçtı mı?''
Onun gülmesine sadece küçük bir tebessümle karşılık vererek,
''Bende iyiyim, en azından şimdilik, ve hayır Çisem kaçmadı sadece bir üst katta. Alaz beyin odası orada olduğu için onu oraya yönlendirdiler.''
'' Demek sizi ayırdılar! Bana kaldın desene!''
''Sorma ya aynen öyle oldu!'' O sırada arkamızdan gelen ses konuşmamızın bittiğinin habercisiydi.
Her mimar kendisi ile çalışacak olan stajyeri aldığında, Mete ve bana da Pınar hanımın peşine takılmak kalmıştı. Pınar hanım kendine ait olduğunu anladığımız odanın kapısını açtığında,
''Gelin bakalım gençler!'' Önünde bulunduğumuz masasına otururken bize de sandalyeleri işaret ettiğinde, Mete ile karşılıklı gelecek şekilde oturduk.
'' Önce bir tanışalım istedim. Sonuçta öyle yada böyle bir proje ortaya çıkartacaksak öncelikle birbirimizi tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Ben Pınar, sekiz senelik mimarım, daha önce üst düzey bir firmada çalıştım ama Alaz beyle yeni çalışmaya başladım. O yüzden çıkartacağımız bu proje sizin kadar, benim içinde önemli. Bir nevi kendimi kanıtlamama fırsat diyebilirim sanırım. O yüzden ilk önce disiplin ve çalışma arzusu istiyorum. Ben kısaca böyle biriyim, şimdi sizleri tanımak istiyorum mümkünse!''
Daha sonra Mete ve ben kendimizi tanıttığımızda, Pınar hanımında benim okulumdan mezun olduğunu hatta Alaz beyle oradan birbirlerini tanıdığını öğrenmiş olduk.
''Şimdi asıl meseleye gelecek olursak! Her ne kadar sunum yada örnek çalışmaları ortak alanda yapacak olsak ta, başlangıçları yani tasarı ve tasarım kısımları özel olacak. O yüzden,'' derken eliyle onun odasına bitişik camekan la ayrılmış bölümü gösterdi. '' Siz orada çalışacaksınız ve üçümüzün bir araya geldiği yer orası olacak ve ilk işimiz inceleme, bol bol örnek projeler inceleyin, ikiniz bir araya gelerek ortak bir projede karar kılın ve ona göre hareket edelim olur mu?''
Bu konuşmanın üzerine Mete ile beraber çalışacağımız bölüme geçerek, incelemelere başlamış olduk.
Tam olarak ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama çalan telefonumun sesi ile dikkatim dağıldığında çantamı açarak içinden telefonumu çıkardım.
Yüzümdeki bütün tebessüm buraya kadardı. Birkaç saniye susmasını beklediğim halde inatla çalmaya devam eden telefona bakarken Poyrazın söyledikleri geldi aklıma, kaçmamı yada saklanmamı gerektirecek bir şey yoktu. Karşılarına bir şekilde çıkacaktım.
Mete'nin olduğu tarafa baktığımda beni duymayacak kadar dalgın olmasının rahatlığı ile açtım telefonumu;
''Efendim anne!''
''Şükür kavuşturana küçük hanım! Bir an hiç açmayacaksın zannettim.''
'' Açtım işte, biraz işlerim vardı, müsait değildim.''
''Ooo, bizim küçük hanım büyümüşte, annesinin telefonlarını açamayacak kadar meşgulmüş birde.''

Daha ne kadar küçümseyici konuşacaktı bilmiyorum ama sinirlerim bozulmaya başlamıştı.
'' Anne! Az önce de söylediğim gibi biraz meşgulüm! Ne demek için aramıştın?''
Beni kınamayın yada kızmayın lütfen. Bende bilirim anneme saygılı ve özlem dolu konuşmayı ama o bunlara izin vermedi ki hiçbir zaman. Çocukluğumda saçımı bile okşadığı nadirdir. Özellikle son yaptığı şeyden sonra, gözündeki değerimi çok net görmüş oldum.
''Pekala küçük hanım! Babanla beraber yarın geliyoruz, onu söyleyeyim dedim. Hani evlenmişsin ya kendi gözümüzle görelim dedik, ne kadar doğruymuş bakalım!''
Buna ne kadar hazırdım bilmiyorum. O kadar yaşanan şeyden, ağızdan çıkan onca laftan sonra onları görmeye ne kadar hazırdım! Ama biliyordum ki kabul etmekten başka da şansım yoktu maalesef.
'' İlk önce şunu tekrar söylüyorum, o adam benim babam değil! Bunu aklınızdan çıkarmayın.'' Derin bir nefes alarak konuşmaya devam ettim.'' Ne zaman burada olursunuz?''
'' Sana terbiyesiz olduğunu bile söylemekten sıkıldım artık Elif! O yüzden hiç uğraşamayacağım seninle, akşam yedi gibi orada oluruz herhalde, şimdi kapatıyorum kardeşin okuldan gelecek!'' dedi ve telefonun kapandığına dair gelen o sesi işitti kulaklarım.
İşte bu kadardı. Kardeşin okuldan gelecek! Bana hiçbir zaman göstermediği sevgiyi, şefkati o adamdan olan çocuğuna gösteriyordu.
Bu olayda benim tek suçum babamın olmayışı, erken yaşta ölerek beni geride bırakmak zorunda kalışı mıydı?
Güldüm... Sadece güldüm, sessiz bir şekilde yan masamda çalışan Mete'ye bile duyurmadan güldüm. Alıştım artık ne de olsa değil mi?
Yapabileceğim tek şeyi yaparak Poyraz' mesaj yazmaya başladım. Sonunda bu iş onu da ilgilendiriyordu maalesef;
KİME:POYRAZ:
*Az önce annemle konuştum ve bil bakalım ne dedi?

Mesajı yollamamın üzerinden on saniye geçmeden cevap geldi. Bu çocuk elinde telefonla mı yaşıyordu?

Kimden: POYRAZ:
*Ne dediği ile çok ilgilenmesem de umarım seni üzecek bir şey söylememiştir!

Bahsettiğimiz kişi ve beni üzmemek çokta mümkün değildi!

KİME: POYRAZ:

*Hah, der geçerim. Böyle bir şey ne kadar mümkün sence? Her neyse yarın geliyorlarmış beni denetlemeye haberin olsun istedim.

KİMDEN:POYRAZ:

*Demek sevgili kayınvalidem beni görmek için o kadar yoldan geliyor. Ne kadar sevindim anlatamam. Gelsin de bir özlem giderelim.

Yemin ediyorum ki bu çocuk değişik bir olaydı! Çöz çöz bitirilemeyen çeşidinden hem de.

KİME.POYRAZ:

*Ne var biliyor musun? Sana kalkıp ta haber verende suç! Emin ol ki bu ilk ve sondu Poyraz!!

Uğraştığım o kadar şey varken, birde Poyrazın dalga geçmesiyle şuan hiç uğraşacak durumda değildim.
Tamam, kabul ediyorum! Belki beni biraz rahatlatmak için yazmıştı o şekilde ama içinde bulunduğum durum şuan için şaka kaldırabilecek durumda değildi. Telefonuma gelen bildirim sesi il ekrana baktığımda;
KİMDEN:POYRAZ:

*Sadece şaka yapmaya çalışmıştım ama sanırım elime yüzüme bulaştırmış durumdayım şuan. Akşam sekiz gibi size gelirim konuşuruz olur mu? Nasıl olsa Çisem'in haberi var artık! Birde unutmadan çay yaparsan sevinirim!

KİME:POYRAZ:

*Zıkkım iç Poyraz!
KİMDEN:POYRAZ:

*Olur Hatunum! Senin elindense onu da içerim.

Son gelen mesajla suratımda anlık bir sırıtma oluştuğunda,' Zevzek' diye söylendiğimde, Mete'nin cevap vermesi en son beklediğim şey bile değildi.

''Bana mı dedin Elif? Dalmışım anlayamadım da!''
''Haa, yok sana demedim kendi kendime söyleniyordum sadece! Sen devam et!''
İyi ki duymamıştı, yoksa ilk günden ona da rezil olmak kaçınılmaz olacaktı. Mete sol kolunu kaldırarak saatine baktığında;
''Ohoo! Ne çalışması kızım! Saat kaç olmuş farkında mısın sen? Hadi toparlan da çıkalım.''
O söylemese hiç farkına varmayacaktım sanırım. Gelişen olaylara kendimi öyle bir kaptırmıştım ki!
Oysa ki neredeyse yarım saattir o telefon elimden düşmemişti! İnsanın hiç mi aklına gelmezdi saate bakmak? Demek ki gelmiyor muştu! Dalgın olunca.
Tam kapıdan çıkmak üzereyken Pınar hanım içeri girince,
''Gençler! Hadi ben çoğu zaman dalıyorum, siz bari saati takip edin. Söylemeyi unuttum ama akşam altı çıkış saatimiz, sizler o saatten sonra çıkabilirsiniz.''
Mete ile beraber ' iyi akşamlar' diyerek çıkmamızla aynı anlarda, Mete'nin telefonu çalmaya başladı.
'' Elif, kusura bakma ama bu telefona bakmam lazım o yüzden önden gidiyorum, iyi akşamlar, yarın görüşürüz'' diyerek yanımdan ayrıldı.

Aklıma yeni gelen şeyle hemen telefonumu çıkarıp Çisemi aradım bende, eve gidip gitmediğini öğrenip ona göre hareket etmek en iyisiydi.
Birkaç çalıştan sonra açılan telefonla Çisem'in çıkışta beni beklediğini öğrendiğimde, gelen asansöre binerek aşağı indim.
Güvenlikten geçerek çıkışa geldiğimde Çisemi yanında bir kızla dikilirken görünce hemen yanlarına doğru ilerledim,
''Selam!''
''Geldin mi canım? Bak sizi tanıştırayım, Dicle bu sana bahsettiğim arkadaşım Elif.'' Daha sonra Dicle'yi göstererek;
'' Bu arkadaşta Alaz beyin sekreteri Dicle ''dediğinde tanışmak için elimi uzattım. Kısa bir sohbetin ardından hepimiz yollarına ayrıldığında Çiseme dönerek;
'' Akşama misafirimiz var! Senin içinde uygunsa.''
Söylediğim şeyle Çisem olduğu yerde durup, şaşırmış bir vaziyette bana baktı,
''iyi de bize kimse gelmez ki! Daha doğrusu gelecek kimsemiz yok ki burada.''
''Tanımadığın biri değil zaten canım! Gayet yakından tanıdığın biri hatta Poyraz''
''Aman Eliff! Bende biri gelecek sandım Poyraz misafir mi? Gelsin bakalım, eniştemizle iki muhabbet edelim!''
Hafta sonu bu kızın üstüne çok gitmiş olduğumu şimdi daha net bir şekilde anlıyorum. Yoksa bu tarz konuşmalar Çisemden çıkacak şeyler değildi.
''Çisemm! Herhangi bir saçmalık yapma olur mu? Şuan senden korkmalı mıyım? Onu söyler misin?''
''Yok yaa! Neden korkasın ki! Altı üstü biraz takılırım o kadar enişteme!''
Benim adım da Elif'se, Çisemin hafta sonu yaptığım şeylerin acısını burnumdan fitil fitil getireceğini söylüyordu ya neyse!
''Çisemm!''
''Hııı''
''Sana bir şey daha söylemem lazım!''
''Elif! Kızım şunları taksit taksit söyleyeceğine bir kerede söyle de sen de kurtul bende.''
''Bugün annem aradı.''
Çisemin dikkatini üzerime çekmek için arayanın kimliğini söylemem yetmişti. Sağına soluna bakındıktan sonra, kolumdan tuttuğu gibi beni sürükleyerek köşede ki bankların oraya götürdü.
''Evet, şimdi anlat, yalnız hiçbir ayrıntıyı atlama sonradan duyarsam bu sefer kötü olur bil diye söylüyorum!!''
Derin bir nefes alıp, olan biten bütün konuşmayı anlattım, o da yetmedi Poyrazın akşam gelme amacını da söyledim. Son olarak ta;
'' Akşam sekiz gibi geleceğini çay yapmamı söyledi işte'' dediğimde;
''Evet, bu ayrıntıyı söylemen iyi oldu. Madem öyle evin orada ki pastaneden çayın yanına bir şeyler alalım da eniştemi iyi ağırlayayım!''
''Ya Çisem Yaa!! İyi ki eline bir koz geçti sonuna kadar kullanacaksın değil mi?''

'' Biliyor musun ne var? Aslında bu tarz bir şey yapmam, huyum değildir ama kabul etki hafta sonu benimle çok uğraştın ve bunun bir bedeli olmalı canım benim! Hadi şimdi kalk ta bir an önce eve gidelim.''
Demiştim demek istemezdim ama ben az önce demiştim değil mi?
*******

Bitmişlik ve tükenmişlik sendromunun ikisini bir arada yaşayarak kendimizi eve attığımızda saat yediyi birazcık geçiyordu.
Evet! Bu sefer saate bakmayı akıl etmiştim. Hoş bakmasam da yanımdaki kişilik bana unutturacağa hiç benzemiyordu. Eve girene kadar sürekli tekrarladığı cümle şuydu!
''Elif saat kaç?'' on dakika ya geçiyor ya geçmiyor tekrar aynı soru'' Elif saat kaç'' olmayan keçilerimi kaçırmama az kala, daha fazla dayanamayacağımı anladım ve kolumdaki saati çıkarıp, avucunun içine bıraktım.
'' Al'' dedim ''Al da sende rahat et bende!''
****

Poyrazın istediği çayı demleyip, gelirken pastaneden aldığımız ikramlıkları da tabaklara koyduğumda;
''Oooo, gelin hanım pek hamaratsınız!! Maşallah, maşallah.''
''Çisem yaa!! Hala mı ama!'’
'' Ne dedim kızım altı üstü nazar değmesin diye maşallah dedim. Cıks cıks cıks sana da hiç yaranılmıyor.''
Gözlerimi devirdiğim sıra çalan kapıyla, Çisem yine son golünü atma derdindeydi.
''Koş aç kapıyı! Kocan geldi kız!''
Ben dişlerimi sıkıp kapıyı açmaya giderken, Çisem de mutfaktan gülerek geliyordu. Ta ki benim ağzımdan çıkan ismi duyana kadar gülmesi devam etti.
''Alaz bey!’’
Çisemin gülmesi, direk öksürüğe dönüşerek bir anda kesilince, gülme sırası bu sefer bana geçmişti ama maalesef ki ben içime içime gülmek zorundaydım çünkü kapıda bana bakan Poyraz ve Alaz beyler mevcuttu.
'' Buyurun geçin lütfen!'' diyerek kapıyı açtığımda Kapının arkasında duran Çisem de gün yüzüne çıkmış oldu.
Alaz bey kısa bir an Çiseme baktıktan sonra bana dönerek;

'' Şaşırdığınızın farkındayım!! İçeri geçelim de konuşalım lütfen!'' dediğinde bu cümlenin üstüne başka ne denilebilirdi ki?
******

Poyraz daha önceden de birkaç sefer geldiği için, önden önden giderek abisine yolu gösteriyordu!
Kapıyı kapatıp Çiseme baktığımda, tek kaşını kaldırıp, yerde olan bir şeyi incelermişçesine o kadar dikkatli bakıyordu ki. Tam yanında durup kaba bir şekilde onu dürttüğümde kendine geldi ve benim anlayamadığım ama onun bildiği birkaç şey mırıldandıktan sonra;
''Eliff!! Bana az önce içeri girenin Alaz olmadığını söyle lütfen!!''
Önce düşünürmüş gibi gözlerimi kıstım, dudaklarımı uzatarak'' HIMMM'' dedim. Sırf gıcıklığına uzatıyordum, bir nevi eziyet ediyordum ona,
''Çisem'' dedim sanki bir sır verecekmiş gibi kulağına biraz daha yaklaşarak
''Çok üzgünüm ama o Alaz beydi ve şuan bizim salonumuzda oturuyor!!''
İntikam soğuk yenen bir yemekti değil mi? Ni hahahaha

*****

Çisem bir şekilde kendini toplayıp en nihayetinde odaya girebildiğimizde, Alaz bey ve Poyraz yan yana gelmiş duyamadığım şekilde bir şey konuşuyordular.
Karşılarında bulunan üçlü koltuğun bir ucuna Çisem bir ucuna ben oturduğumuz sıra, Poyraz daha fazla dayanamamış olacak ki konuşmaya başladı;
'' Eee, Ne haber kızlar! Nasılsınız görüşmeyeli?''
Çisemle aynı anda ikimizde aynı cevabı vererek onu yanıtladık.
''İyi Poyraz, siz nasılsınız?''
''Teşekkür ederim, bizde iyiyiz. Konuyu daha fazla uzatmayacağım.'' Dediğinde asıl konuya geleceğimizi beklerken;
''Sebebi ziyaretimiz belli, Allah'ın emri Peygamberin kavli ile Elifi kendime istiyorum!!''
Söylediği şeyle, şaşırsam da acaba doğru mu duydum emin olmak için Çiseme baktığımda onunda benden pek bir farkı yoktu, kaşlarını çatmış Poyraza bakıyordu.
O ara bir 'şaklama' sesi duyduğumda Poyrazlara doğru baktım,
''Ahhh!!! Ne vuruyorsun abi yaa!!!''

''Sende o zaman zevzek zevzek konuşmayı kes benim salak kardeşim!''
''Ne dedim yaa! Altı üstü karımı kendime istedim ALLAH ALLAH!''
İşte o an bukalemunlar nasıl renk değiştirir çok iyi anladım ve şuan onların yerinde olup kamufle olmak için her şeyimi verirdim sanırım. Bu akılsız, abisinin yanında ne diyordu böyle?
''Bu şekilde öğrenmenizi istemesem de, aklı paçalarından akan kardeşim yüzünden öğrenmiş oldunuz! Elif! Her şeyi biliyorum!! O yüzden, utanmana yada çekinmene gerek yok bunu bil. Asıl önemli olan bundan sonra ne yapacağınız, nasıl bir yol izleyeceğiniz. Poyraz biraz bahsetti, ailen geliyormuş sanırım yarın? Şunu bilmeni isterim ki, sen ne istersen öyle olacak. Poyraz nasıl benim kardeşimse, sende benim bir kardeşimsin bundan sonra. O yüzden bize ne hissettiğini, ne istediğini söyle ki yardımcı olmaya çalışayım.''
Alaz bey, konuşması, hareketleri ile Poyrazdan farklı olduğunu belli ediyordu zaten ama bana bir anda' bu saatten sonra sende benim kardeşimsin' diyerek beni kabullendiğini belli ettiğinde, gerçekler yine tokat gibi çarptı suratıma.
Kağıt üzerinde yapılmış bir evlilikte bile Alaz bey kalkmış bana kardeşimsin diyebiliyorken, benim annem beni bir çöp gibi kapının önüne atabiliyordu.
İstemeden de olsa gözlerimden yaş akmaya başladığında, Çisem ne hissettiğimi anlamış gibi oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve beni kollarının arasına aldı. Bir yandan saçlarımı okşarken, bir yandan da teselli etmeye çalışıyordu.
''Tamam canım, sakinleş olur mu? Anlayabiliyorum seni, geçecek bak az kaldı, sabret''
Küçük bir çocuk gibi burnumu çektiğimde, salonda bir gülme sesi yükseldi. 'Harika yaa! Bir tek rezil olmadığım kalmıştı o da oldu!
Kafamı kaldırdığımda , her ne kadar şuan istemesem de karşımda oturan Poyrazla göz göze gelmiştim. Dişlerini sıktığı oynayan çenesinden belli oluyordu. Gözlerimi ellerine çevirdiğimde koltuğun kenarlarını sıkmış yumruk olmuş ellerine takılı kaldı bakışlarım. Bir eli boştayken, diğer yumruk olan elinin üzerinde sanki onu sakinleştirmeye çalışır gibi Alaz beyin eli duruyordu.
''Elif! Bana öyle bir şey söyle ki, sakinleşeyim. Yoksa akıttığın her damla göz yaşının hesabını yarın o insanlardan çıkartırım bilesin!!''
Değer görmek, kendini değerli hissetmek böyle bir şeydi demek ki!
''Poyraz, sakin olur musun lütfen? Ben şuan onlar için ağlamadım. Ben onların bana yapmaya çalıştığı şeyi çoktan kabullendim ki. Artık inan koymuyor bana! Ben...sadece az önce Alaz beyin söylediği şey karşısında kendimi değerli hissettim ve mutlu oldum! O yüzden, yani mutluluktan!''
Söylediklerim üzerine, gözlerini kapayıp açtı. Yumruk olan ellerini de açtığında, bir nebze olsun rahatladığını anladım.
'' Ağlama Elif! Mutluluktan da olsa ağlama! Akıtma o benim kıyamadığım inci tanelerini. Sen beni anlamasan da yada anlamak istemesen de diyelim biz ona, Kıyamıyorum be!!''

Kendimi Poyrazın söylediklerine o kadar kaptırmıştım ki, dalıp gittiğimin bile farkında değildim. Çisem, az önce yaşadığım duygu karmaşasından dolayı yanımda oturduğundan, sol tarafımdan gelen güçlü bir dirsek darbesiyle aynı anda kendime geldiğimde Alaz beyden de bir boğaz temizleme sesi geldi.
'' Sanırım konuşulması gereken hariç, herkes her şeyi konuştuğuna göre asıl meseleye gelebiliriz diye düşünüyorum! Elif..'' diyerek bütün gözlerin bana dönmesini sağladıktan sonra,
''Poyraz'ın anlattığına göre, ailenin evini falan bilmesini istemiyormuşsun doğrumu?''
''Evet, Alaz bey doğru! Hakkımda ne kadar az şey bilirlerse o kadar az rahatsız ederler diye düşünüyorum!''
'' Her şeyden önce şunu söyleyeyim, istersen eğer şirket harici bana abi diyebilirsin, bey demene gerek yok! Diğer bir konu ise, Emin misin?''
Alaz bey gibi sert birinden böyle bir teklif beklemesem de o kadar mutlu olmuştum ki, ilk olarak Çisem'e dönüp baktım, O da destek olmaya çalışırcasına elimin üstünü okşayınca yapmam gerekeni yaparak Alaz beye döndüm ve,
'' Teşekkür ederim, gerçekten nasıl teşekkür etsem az...Alaz abi...''
Ağzımdan çıkan hitap şeklini, adeta bir kabulleniş olarak görmüş olacaklardı ki, Odada ki ben hariç üç kişiye de ayrı ayrı başımı çevirerek baktığımda, hepsinin yüzü gülüyordu.
'' ve evet eminim! Bana istemediğim çok şey yaşattılar, o yüzden uzak olmak en iyisi''
Dediklerimi kabullenmiş gibi başını salladıktan sonra;
'' O zaman şöyle yapıyoruz.'' diyerek kafasında kurduğu planı anlatmaya başladı. Planın son aşamasına geldiğinde,
'' Ben ve Çisem hanımda orada olacağız, konuşulanları duyacak kadar yakın ama bir şey olmadığı takdirde de müdahale etmeyecek kadar uzak, bizi tanıdığınızı belli etmeyin yeter. Sizden tek isteğim bu.''
Akşamın geri kalanında çaylar içilirken, Alaz abi beni tanımak için olduğunu düşündüğüm birkaç soru sormuş, bende elimden geldiğince onları cevaplamıştım. Çisem gerek görmedikçe konuşmaya katılmıyordu. Zaten konuşmayı seven biri değildi ama bu akşam ayrı bir susmuştu sanki, nedenini artık bildiğim için çokta üstüne gitmedim. Şu kısa zamanda o kadar çok yanımda yakınımda oldu ki hakkını asla ödeyemem.
O an içimden gelen bir dürtüyle, hiç kimseye belli etmeden gözlerimi kapattım ve içimden geçen tek şeyi diledim Allah'tan.

 

'' Güzel kalpli arkadaşımın sen gönlündekini ver ALLAHIM.''


ÇİSEMDEN:


Kendimi daha ne kadar kasabilirim diye düşündüğüm akşamlardan birini yaşıyordum. Evimize ilk girdiği andan itibaren kendimi bir türlü toplayamadım ama elimden geldiğince Elife destek olmaya çalıştım yine de.
Konuşmaları arasında Elife, isterse şirket harici ona abi diyebileceğini söylediğinde, biri kalbime bıçağı soktu ve çıkardı sanki. Yaş itibari ile Elifle aynı yaşta olduğumuz düşünülürse bende mi ona ''ABİ'' diyecektim?
'Yok daha neler Çisem ya sen iyice kafayı yedin! Farkında mısın bilmem ama sen ona AŞIKSIN.'
Bu iç ses yine çok konuşmaya başlamıştı bu ara... ama doğruydu.
'Yok canım' dedim kendi kendime, 'Elifin, Poyrazla evlendiğini bildiği içindir o '
Ne demişler... Umut fakirin ekmeği.... Benimki de o hesap umut etmekten başka şansım şuan için yoktu.

*****

Ertesi gün okulda dersimiz olmadığı için, Elifle beraber direk şirkete geçmiştik ve o yine benim bir duvar ötemdeydi.
Ben gerilmeyeyim de kim gerilsin a dostlar! Sorarım size?
Gelinde siz konsantre olun bakalım, önünüzdeki bilmem kaç tana proje örneğine!
Bulunduğum odamın camını açmış, oradan gelen hafif rüzgar esintisiyle beraber, Dicle'nin gerginliğimi fark etmesi sonucu gönderdiği melisa çayını içerken, bilgisayar ekranındaki örnek çalışmaları inceleyerek kendimce notlar alıyordum. İşin bir de yarını vardı. Alazla, yarın bir araya gelerek çizeceğimiz proje hakkında konuşacaktık.
Aman ne güzel!!
Masamın üzerinde ki dahili telefon çaldığında açıkçası şaşırmıştım. Beni, şirkette kim niye arardı ki? Kısa bir an soluklandıktan sonra, telefonu açarak;
''Efendim'' dedim. Karşıda önce bir kıkırdama sesi geldiğinde, kim olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu!
'' Çisem hanım! Rahatsız ediyorum ama müsait misiniz efendim?''
Harika!! Halkaya yeni bir kişi daha eklendi.
Ne halkası diye düşüneceğinizi bildiğim için hemen söyleyeyim, DELİLER HALKASI!!
Benimle temasta bulunan biri illa ki, bir şekilde bu halkaya dahil olmayı beceriyordu.

''Dicle'cim, iyi misin canım? Hani başına güneş geçti falan diyeceğim ama oturduğun yerden kalktığında yok ki!!''
''Ayy...(hahahaha) daha fazla devam edemeyeceğim (hahahaha)''
''Tamam! Şimdi sakin ol ve bana ne olduğunu anlat!!''
''Offf.. Çok güldüm.''
Oysaki ben hiç fark etmemiştim!!!! dermiş gibi her ne kadar o görmese de gözlerimi devirdim.
'' Senin gergin olduğunu bildiğim için, biraz güldürmek istedim ama sanırım başaramadım. Her neyse yine geç kalmadan söyleyeyim, seni Alaz bey çağırıyor!''
''Az önce ne dedin sen!’' dedim, onun söylediklerini tekrar ederek '' Beni Alaz bey mi çağırıyor?''
''Evet te, neden bu kadar şaşırdın k? Sonuçta şuan için sende onun çalışanısın!''
Doğru söze ne denirdi ki, bende onun çalışanıydım ama vücudumdaki bir organ onun için fazla mesai yapıyordu maalesef!! Tabi bunlar sadece içimden geçenlerdi,
''Aaa... Yok... Şey.. '' İyice sıçtın birde sıva Çisem!
''Heh!! Alaz bey Çarşamba günü için görüşürüz demişti de ben daha tam olarak hazırlanamadım proje için o yüzden şaşırdım Dicle cim!!''
Sanırım toparlamayı becermiştim çünkü Dicle tarafından anladığına dair mırıltılar gelmişti.
''Her neyse ben kalkıp bir giderim.''
''Tamam canım sen kalkıp bir git!! Alaz beyin yanına.''
Benimle dalga geçmeye tekrar başladığını anladığımda; ''Kapat şu telefonu Dicle '' diye adeta böğürdüm.
Çatlak şey ne olacak! Şaşkınlığımdan faydalanıp dalga geçiyordu benimle!!
Şuan için kafamın içinde daha deli bir soru mevcuttu ki, buda Alazın beni neden çağırdığıydı. Bunu öğrenmenin tek yolu doğal olarak yanına gitmekten geçiyordu, ama ben de o yürek maalesef ki şuan için kapsama alanı dışındaydı.
Oturduğum yerden kalktım, açık olan pencereye doğru yaklaştım Niyetim sadece temiz hava almaktı. Temiz hava alacak ve bir nebzede olsa kendimi rahatlattıktan sonra yanına gidecektim.
Pencerenin önüne geldiğimde, dördüncü katta olmamızdan dolayı çokta yüksekte sayılmadığımız için çevremde olup biteni rahatlıkla seçebiliyordum.
Etrafımı kısa bir süre inceledikten ve rahatladığımı hissettikten sonra, kafamı sağ tarafa çevirmemle yerimde sıçramam bir oldu!
Bunun burada, bu kadar yakınımda ne işi vardı?
''Nasıl… Güzel manzara değil mi?''
Üzerimdeki şaşkınlığı hala daha atamamışken;
''Yaklaşık on dakika önce sizi odama çağırdığımı hatırlıyorum Çisem hanım! Yanlış mıyım?''
''Ha..hayır, Alaz bey!''
Lanet olsun ben az önce kekelemiş miydim? Hem de onun yüzüne baka baka!!!
'Öl Çisem sen ya Öl... seni bu saatten sonra yerin dibine girmek falan kurtarmaz, bak hazır cam açıkken atlayıver!!!' Diyen iç sesime bir gün tekme tokat dalacaktım ama hangi gün olduğu belli değildi.
''Pekiii... O zaman hala daha neden davetime icabet etmediğini öğrenmek için buradan mı konuşmaya devam edelim, yoksa zahmet olacak ama odama gelir misiniz?''

Yemin ederim şuan ne dediğini anlayamıyorum. Beynim Eror vermiş durumdaydı. Karşımda sadece kıpırdayan dolgun dudaklar vardı ama ne dediklerini kavrayamıyordum bir türlü.
''Çisem hanım! Duyuyor musunuz beni?''
Silkelenip kendime geldikten sonra kaba bir tabirle;
''Haaa... Pardon Alaz bey! Ne demiştiniz? Dalmışım sanırım!''
''Fark ettim onu!! Odama diyorum Çisem hanım... Buyurun diyorum.''
''Hemen geliyorum Alaz bey!''
Bir hışım içeri girerken, bir yandan da kendi kendime söylenerek odasına doğru gidiyordum.'
Al sana hava almak, al sana rahatlamak geri zekalısın kızım sen'.. Söylenmeye o kadar kaptırmışım ki kendimi,
''Çisem!! İyi misin?'' Diye soran Dicle ye bağırarak,
''Mükemmelim... Bir şey mi var Dicle'' diye söylendim. Benden böyle bir yükselme beklemediği için sanırım şaşırmıştı,
''Tamam ya, bir şey demedim''
Alazın odasını işaret ederek ''Giriyorum'' dediğimde,
''Gir madem'' dedi ve ben dışarıdan rezil olduğum yetmemiş gibi birazda içeride rezil olmak için, Kapıyı tıklatarak gelen komut ile içeriye girdim.
Alaz masasına oturmuş, sağ elinin parmaklarını seri hareketlerle masaya vurarak yüzüme bakıyordu. Daha fazla bu işkenceye devam edemeyeceğimi fark ettiğimde, boğazımı temizledim.
''Buyurun Alaz bey! Çağırmıştınız, geldim!''
Söylediklerim üzerine önce başını aşağı yukarı hafifçe salladı.
''Görebiliyorum Çisem hanım... Şükür kavuşturana, ne diyeyim!'' dedi ve oturduğu yerden kalkarak yanıma doğru yaklaşmaya başladı.
Hadi amaaa!!!! Yapma bunu. Neredeyse olduğun yerde dur daha fazla yaklaşma diye bağırarak uzaklaştıracaktım onu.
O bir adım attı, sol tarafımdaki kuşlar gökyüzüne uçtu..... O bir adım daha attı, bu sefer kelebekler uçuştu etrafımda.... Ve son bir adımlık mesafe kala önce o muhteşem kokusu sardı tüm uzuvlarımı sonra da istemsizce bir titreme sardı bütün vücudumu hissettiğim sıcaklığı ile....
'' Bir daha'' dedi '' Ben çağırınca... beni bekletmeyin Çisem hanım!!!''
Bunları söylerken yeşilleri benim kahvelerime karışmak istercesine yakınımdaydı.

Sonra birden tüm büyü bozuldu ve upuzun bir gökdelenin en üst katından yere çakılmış gibi hissettim kendimi çünkü hızlı adımlarla masasına doğru ilerleyerek sandalyesine oturmuştu.
Sonrasında, az önce sanki o konuşmayı kendi yapmamışçasına bir kimliğe bürünerek ciddi bir tavır takındı.
''Sizi çağırma sebebime gelecek olursak! Elifle konuşup konuşmadığınızı soracaktım ama siz gelmekte gecikince Poyrazla konuştum. Haberiniz olmadığını varsayarak anlatıyorum, sahilde bir kafede buluşacaklar Elifin ailesi ile, annesi ilk başta itiraz etmiş ama sonrasında kabul etmiş nasıl olduysa. Birbirimizi tanımıyormuş gibi yapacağımız için onlar bizden önce gidecekler. Siz ve ben onlardan sonra gideceğiz. Diyeceğim o ki aynı yere yan yana giriş yapacağımız için saat tam altıda aşağıda garaj da olursanız benim arabam ile gideriz''
Anladığıma dair başımı salladıktan sonra;
'' Tabi ki Alaz bey! Saat tam altıda garajda olurum. Başka bir şey yoksa çıkabilir miyim?
Lütfen çık de!! Lütfen çık de!!! Yoksa şimdi burada bayılacağım...
''Çıkabilirsiniz Çisem hanım!'' dediğinde gerisin geriye nasıl döndüm, kapıyı biran da nasıl açarak çıkıp kendi odama girdim hiç hatırlamıyorum.
Hemen pencereye yaklaştım ve ne kadar oksijen varsa ciğerlerime çekmeye çalışarak kendime gelmek için uğraştım.
Derin derin nefesler alarak birazda olsa kendime geldiğimde kalbimdeki çarpıntı hala daha geçmemişti. Sanki kalbimin tam orta yerine dev bir orkestra kurulmuştu ve her bir enstrümandan farklı farklı sesler çıkıyormuş gibi hissediyordum...
Alışacaktım... Elbet tüm bu duygulara alışacak ve kalbime gem vurmayı öğrenecektim ama biraz zaman alacağı kesindi.
****

Kolumdaki saate bakmaktan yakında şeşi beş olacakmış gibi hissediyordum. Biri bana saatle ilgili bir şey söylediğinde istem dışı kendimi her on dakikada bir saate bakarken bulurdum. Bu huyumu bilmeyenler çok yadırgasalar da , alıştıklarında sıradan karşılar oluyorlardı.
Saat tam altıya beş kala eşyalarımı toplamış ve az önce gittiğim lavaboda sıfatımı bir tık düzelttikten sonra, çantamı almış ve Dicle'ye acelem olduğunu söyleyerek asansörde eksi bire basarak garaja inmeyi başarmıştım. Şimdi sırada bu araç kalabalığında Alazın arabasını bulmaktaydı.
Etrafıma bakınarak, özellikle onun arabasına benzeyen siyah araçların plakalarına göz gezdirdiğim sıra, uzaktan bir ışık dalgası suratıma vurdu. O yöne doğru baktığımda içerisindekinin Alaz olduğunu fark ettiğim araç yanıma doğru yaklaştı ve binmem için durdu.
Arabanın kapısını açıp bindiğimde, artık Alaza ait olduğunu bildiğim o muhteşem koku sarmıştı yine etrafımı.
İçimde oluşan kokunun kaynağına yaklaşma fikri, çık aklımdan! Koltuğa iyice yerleşip kemerimi bağladığımda, sırf bir şey söylemiş olmak için;
''Merhaba Alaz bey!'' diyerek bir nevi selam vermeye çalıştım. Tabi ne kadar başarılı olmuş oldum orası muamma!
Arabaya bindiğimde, Alaz dümdüz karşıya bakıyordu. Bir dakika kadar sanki hiç orada değilmişim gibi davrandı. Neredeyse artık varlığımdan şüphe edecektim. O denli kendimi yokmuş gibi hissetmeme sebep oluyordu sessizliği. Ne tek kelime ediyor, ne de araç hareket ediyordu.
Kafamı çevirip, Alazın yüzünü incelemeye başladığımda, alt dudağını çiğnediğini ve direksiyonu tutan elinin parmak boğumlarının yer yer beyaza yakın bir renk almaya başladığını fark ettim.
Neydi onu bu hale getiren? Neden bu kadar gergin ve dalgındı bilmesem de,
''Alaz bey!!'' diye seslendim. Bir ara koluna dokunarak bu işlemi yapmayı düşünsem de, sonrasında vereceği tepkiden çekinerek vaz geçtim.
Şuan iyi ki vaz geçmişim diyorum çünkü adını seslendiğimi duyunca, başını o kadar ani bir hareketle çevirdi ki neye uğradığımı şaşırdım. Oturduğum koltuğun neredeyse içine girecekmişçesine geri çekilerek;
''Daldınız sanırım! O yüzden seslenmek istedim sadece''
Söylediklerim karşısında nedenini anlayamadığım bir şekilde baştan aşağı beni inceledi. Anlamlandıramadığım iki şey vardı. Birincisi neden beni tepeden tırnağa inceliyor olduğu? İkincisi ise gözlerinin değdiği her uzvum neden karıncalanıyor olduğuydu. Neydi bu yaşadığım karmaşıklık?
En son baktığı yer olan gözlerimde biraz fazla oyalandı. O öyle baktıkça yanaklarımın ısınmaya başladığını hissetmemle başımı aşağı eğdim.
''Gidelim mi Çisem hanım?'' diye sorduğunda, kendimi cevap vermeye hazır hissetmediğim için sadece '' Hıhı'' diyerek onayladığımda, araba çalıştı ve biz Eliflerin olduğu kafeye doğru hareket etmeye başladık.
*****

İstanbul'un halihazırda zaten karmaşık olan trafiğine birde çıkış saati olmasının verdiği yoğunluk eklenince, buluşmanın yaşanacağı kafenin oraya geldiğimizde saat neredeyse sekiz olmak üzereydi.
Elif beni, Poyraz ise Alazı mesaj yağmuruna tuttu desem abartmış olmam sanırım.
Elifin ilk başta attığı mesajlar tamamen gerginliğini yansıtırken, zamanın ilerlemesi ve ailesinin kafeye gelmiş olması ile sinirli ve sitemkar bir hale dönüşmeye başlamıştı. Ona sadece sakin olması gerektiğine ve az bir yolumuzun kaldığına dair cevap yazmaktan başka elimden bir şey gelmemişti maalesef.
Arabadan elimden geldiğince seri bir şekilde inmiş olsam da Alazı beklemem gerektiği aklıma gelince mecburen adımlarımı durdum ve onu beklemeye başladım.
Arabanın içerisinde artık her neyle uğraşıyorsa bir türlü çıkmak bilmiyordu beyefendi!! Bu adamda bugün kesinlikle bir şey vardı.
Hayır yani, unutulacak yada gözden kaçacak kadar küçük bir şey olsam varlığımı unuttu diyeceğim ama öyle bir durumda söz konusu değildi ki.
Kendimi belli etmek için en sonunda ileri geri yürümeye başladım ki oluşan gölgemle belki arabadan inmeyi akıl ederdi kim bilir!
Cebimde titreyen telefonum ile olduğum yerde durduğumda mesajın Poyrazdan geldiğini fark ettim.
KİMDEN:DOKTOR BEY:

*Dakikalardır bakıyorum da merak ettiğim bir konu var! İçeri girmeyi düşünüyor musun Çisem?

Bana ismimle hitap ettiğine göre ortam pek iç açıcı olmasa gerekti çünkü Poyraz kişiliği gereği nadir durumlarda ciddi olmayı başarabilen biriydi.
KİME:DOKTOR BEY:

*Sen onu bana değil, arabada ne yaptığı belli olmayan abine söylemeyi denersen, sorunun ortadan kalkacağını düşünüyorum Poyraz!!

Mesajı yolladıktan sonra Poyrazların oturduğu masaya doğru baktığımda, telefonu ile uğraştığını gördüm.
Poyraz artık her ne yaptıysa, benim başaramadığım şeyi başarmış ve Alazı arabadan çıkarmayı başarmıştı. Alaz kapıları kilitledikten sonra yanıma yaklaşarak sadece;

''Gidelim'' dedi.
Bu muydu yani? Bu kadar mıydı? Kaç dakikadır burada bekliyorum ama sadece kuru bir GİDELİM mi demişti yani!
Öküz adam insan bir 'kusura bakma, beklettim' falan der en azından. Mecburen yanına doğru ilerlediğimde, kafenin kapısını açarak eliyle işaret yaptığında önden geçmemi istediğini anladım.
Neyse ki bunu akıl edebilmişti!
Önden hızla ilerleyerek, Poyrazların yanındaki boş masaya oturdum. Bu masayı özellikle önceden konuşup ayarlamıştık ki kimse oturmayacak bizde böylelikle en azından konuşulan şeyleri bir nebzede olsa duymuş olacaktık.
Masamız gelen garson, bir şey isteyip istemediğimizi sorduğunda Alaz bana bakarak'' kahve'' dedi ama nasıl içip içmediğimi sormadı.
Garsona kısa bir bakış atarak;
''İki sade Türk kahvesi lütfen! Dedi.
Ben Alazın, kahveyi sade içtiğimi bilmesine şaşırmakla meşgulken, Eliflerin masadan bir anda sesler yükselmeye başladı. Karşımda oturan Alaz bunun üzerine sandalyesini bir tık daha Eliflerin masaya yanaştırdı ve daha rahat duymak adına biraz daha yayılarak oturmaya başladı.
'' Sen bizi hiçe sayarak ne yaptığını sanıyorsun Elif?''
Elifin annesi artık ne kadar sinirlendiyse neredeyse kıpkırmızı olmuş bir suratla konuşmaya devam ediyordu;
''Biz seni bugünler için mi büyüttük? Sen kendini ne zannediyorsun küçük hanım? Hemen bu saçmalığa bir son veriyorsunuz!! Anladınız mı beni?''
Bağırarak söylediği şeyler şuan bütün kafedekiler tarafından duyulduğu için ekstradan dinlemeye gerek kalmıyordu.
Son söyledikleri yetmiyormuş gibi birde Elifin masanın üzerinde duran kolunu tutarak;
''Şimdi gidiyoruz eşyalarını topluyoruz ve bizimle dönüyorsun! Sana bu kadar okumak yeter!''
Elifin ağzından zor zar duyduğum iki kelime oldu ve sonrasında ağlamaya başladı.
'' Hayır anne, ben gelmiyorum sizinle!''
Elifin gözyaşlarına ne kadar dayanamasam da şuan için beklemekten başka çarem yoktu. Böylesine farklı bir düşünce yapısına sahip biri benim farkıma vardığı taktirde daha kötü şeyler söyleyebilirdi ve ortalık hepten karışırdı bu sefer.
''Ne demek gelmiyorum he? Ne demek gelmiyorum? Kalk çabuk yeter bu kadar zaman kaybı!''
Poyrazın iplerinin koptuğu nokta işte şimdi başlıyordu çünkü nasıl bir hızla kalktıysa, oturduğu sandalye devrilerek yere düşmüş ve etraftaki gözler çıkan ses üstüne bir kez daha o masaya dönmüştü.
''O elinizi karımın üstünden çekin hemen yoksa istemediğim şeyler çıkacak ağzımdan!''
Elifin annesi Poyraza küçümseyici bir şekilde bakarak;
''Bu mu yani evlendiğin adam? Daha anne babası saygı nedir öğretememiş. Büyükleri ile nasıl konuşacağını bile bilmiyor! Saygısız şeyy!!''
İşte bu olmamıştı!
Bu lafı kime söylersen söyle tepkisini bir şekilde çekerdin üstüne ki anladığım kadarıyla Elifin annesi de tam olarak bunu yapmaya çalışıyordu.
Poyrazı ailesinden vuracak, böylelikle Poyraz sinirlenecek ve olay çıkartacaktı. Yaptıkları ajitasyon sonucu kendilerini iyi, Poyrazı kötü ve kaba biri olarak lanse edecekler, Elifte yanlış yaptığını düşünerek onların peşine takılacaktı.

Hah! Severler böyle planı!
Yan masada tartışma son hızla devam ederken, Alaz artık daha fazla dayanamamış olacak ki, hızla ayağa kalktığında ne yapacağımı şaşırdım. Onun o masaya gitmemesi gerekiyordu! En azından şuan için!
O an için yapabileceğim şeyi yaparak, Alazın peşinden bende ayağa kalktım ve gömleğinin kollarını geldiğimizde kıvırdığından açıkta kalan bileğinden yakalayarak kendime doğru çektim.
Bir anda çekmemle boş bulunmuş olacak ki bana dönmesi ve vücutlarımızın birleşmesi bir oldu!!
Bu kötüydü! Bu yakınlık çok kötüydü!
Bileğini tutan elim, heyecandan depara kalkan kalbim, kızaran yanaklarım ve Alazın dudaklarıma çarpan hızla alıp verdiği nefes!
Benden gelecek bir cevap beklercesine bakarken arada gözleri dudaklarıma kaysa da, döndüğümüz nokta yine bakışlarımızdı.
Daha fazla bu şekilde duramayacağımız için bir tek cümle çıktı ağzımdan;
'' Sen karışma, bırak kendileri halletsinler ALAZ!

 

 

Loading...
0%