Yeni Üyelik
29.
Bölüm

KÜL KEDİSİNDEN SİNDİRELLAYA

@bluemoonn

Çocukken her yerde ve her şeyde söz sahibi olabilmek için büyümek isterdik. Kimimiz yaşadığımız hayatı değiştirmek isterken, kimimiz de var olanlarla yetinerek, sadece çevremizde görünür olmak derdindeydik. Çok iyi hatırlıyorum da, mahallede akşam olunca bizlerden büyük ablalar ve abiler toplanır, parkta veya sahil kenarında oturup, konuşup eğlenirlerdi. O zaman onlarla gitmek, onların yanında olmak, onlar gibi eğlenmek isterdim. İsterdim diyorum çünkü sadece ben isterdim, onlar beni bizim yaş grubumuzu yanlarında, yakınlarında istemezlerdi. Çok ağlamışlığım vardır arkalarından. ‘Bir büyüyeyim’ derdim, ‘ bir büyüyeyim, o zaman siz göreceksiniz.
Şimdi şimdi anlıyorum da, o zaman büyümek olarak bildiğim şey aslında hiçte güzel bir şey değilmiş. Kargaşa, beyin yorgunluğu ve çoğu kişi için hırslardan oluşan bir gerçekliğin ta kendisiymiş.
İçimde yaşadıklarım hırs olmasa da fazlasıyla kafa karışıklığı ve beyin yorgunluğundan başka bir şey değildi. Belki de hiçbir şey benim düşündüğüm ya da kafamda kurduğum gibi olmayacaktı. Belki de sadece ben abartıyordum. Alaz için her şey mazide kalan yaradan başka bir şey değildi ama şu bilinmezlik yok mu! İşte insanı her şeye zorlayan oydu.
Poyrazla yaptığım konuşma sonrası, Elifle beni bir alışveriş merkezi yakınlarında bırakmasını istedim. O her ne kadar bekleyebileceğini söylese de, işimizin ne zaman biteceğini bilmediğimi söyleyerek onu gönderdim.
Önümüzde zorlu bir alışveriş vardı çünkü. Elifle kol kola yürür bir şekilde, önünden geçtiğimiz bilmem kaçıncı mağazanın vitrininde, gördüğümüz elbiseleri inceliyordum.
‘’Artık birine gir ve en azından bir tanesini ben seni boğazlamadan önce dene Çisem. Daraldım artık inan, nerden baksan iki saattir vitrinlere bakıyoruz ve sen herhangi bir girişimde bulunmuyorsun! Ha, niyetin beni çıldırtmaksa, tebrik ederim başarmana ramak kaldı!’’
‘’O kadar kararsızım ki şuan bir bilsen! Nasıl bir şey almam gerektiğini bile bilmiyorum. Ben daha önce öyle bir ortamda bulunmadım ki! Tek bildiğim yada tahmin ettiğim çok şık olmam gerektiği diye düşünüyorum. Ama burada gördüklerimizin hepsi, bana çok sade ve sıradan geliyor Elif!’’
İçimden geçirdiklerim tam olarak buydu. Düşüncelerimi bundan daha iyi tarif edemezdim sanırım. Ne giymem, nasıl bir şey almam kafamda kocaman soru işaretleriyle dolu bir gerçekti.
‘’Tatlım, tamam haklısın sana katılıyorum ama bir yerden de başlamak zorundayız ki bir sonuç elde edelim değil mi? Böyle boş boş dolaşıp bakarken bir yere varamayız ki!’’
Elifin tabiriyle boş boş dolaşırken, birden kolumdan çekilmemle neye uğradığımı şaşırdım.
‘’Bak Çisem! Burada kesin bir şeyler buluruz. İçerideki çalışanlarda bize yardımcı olur. Girelim mi bir ne dersin?’’
Mağazanın içi, dışarıdan gördüğüm kadarı ile bana da cazip gelmedi dersem yalan söylemiş olurum sanırım. Farklı ve kaliteli bir yere benziyordu. Benden ses çıkmadığını gören Elif, onu onayladığımı varsayarak kolumdan çekiştirmek sureti ile beni mağazaya soktu. Yanımıza düzgün giyimli ve güler yüzlü bir kadın görevli yaklaştı.
‘’Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim sizlere?’’

Ben, sadece şöyle bir bakıp çıkacağız diyeceğim sırada Elif, yüzümdeki ifadesizlikten ne demek istediğimi anlamış olacak ki,
‘’ Biz, bir gece elbisesi bakıyoruz ama öyle çokta sıradan şeyler değil aradığımız! Daha farklı, nasıl desem, gösterişli, iddialı, ben buradayım diye bağıracak bir şeyler!’’
Elifin anlattıklarını duyunca, başımı ne kadar hızlı çevirmişsem artık, boynumda bir kütleme sesi duydum! Allah aşkına ne diyordu bu kız? Ya da şöyle sorayım, şair burada ne anlatmak istiyor acaba?
Anlayanınız varsa bir zahmet bana da anlatır mısınız?
Tam görevli kadına ‘hayır, öyle değil’ diyecektim ki’ bakın! Fark ettiyseniz, sadece diyecektim diyorum çünkü diyemedim. Neden mi? Alttan popoma yediğim can acıtıcı, göz yaşartıcı ama bulunduğum ortamdan dolayı maalesef ses çıkartamadığım çimdik sayesinde susmak zorunda kalmış olabilirim!
İkimiz arasında geçen sessiz ama bir o kadar can acıtıcı savaşı, mağazanın orta kısmına konuşlandırılmış koltukta oturan ve elindeki bir dergiyi inceliyormuş gibi görünen başka bir kadının sözü kesti;
‘’ Gizem hanım! Hanımefendilerle ben ilgilenmek istiyorum, siz işinize dönebilirsiniz.’’ Diyerek ayağa kalkıp bize yaklaşan ve her zerresinden ben bu işin ustasıyım dermişçesine zarafet akan kadın ilk önce bana, daha sonrada Elife elini uzattı.
‘’Merhaba, ben mağaza müdürü Asude! Normalde bu tarz şeylerle ilgilenmem ama siz ikiniz arasında gelişen sözsüz savaş beni bir tık gençliğime götürdü!’’ diyerek gülmeye başladı.
Değişik bir enerjisi vardı. Aslında olduğu yerde oturmaya devam etse, belki de görmeden geçeceğim bu kadını, garip bir şekilde sevmiştim. Kendine has duruşu ile ben buradayım derken, içten konuşması ve sevecenliği ile farklı biriydi.
‘’Şimdi gençler! Öncelikle aradığınız elbise hanginize?’’
Elif, hemen bir adım geri giderek, beni gösterdi ve’’ Çisem’e ‘’dedi.
Asude hanım, gözlerinden bile belli olan tebessümüyle ‘’ demek ismin Çisem! Pekala zümrüt gözlü yağmur damlası! Bu aradığınız kriterlerdeki elbiseyi nerede giymeyi düşünüyorsun?’’
Karşımdaki kadının ağzından çıkanlarla burnumun direği resmen özlemden sızlamıştı. Beni babam, zümrüt gözlüm diyerek severken, annem ise yağmur damlam, güzel kızım diye severdi. Sol gözümden akan bir damla yaş, Asude hanıma yakalanmış olmalı ki, kolumun üzerinde hissettiğim ağırlıkla başımı kaldırdım.
‘’Yanlış bir şey mi söyledim? Seni üzdüysem kusura bakma lütfen.’’ Hemen kendimi toparlamaya çalıştım. ‘’Yok, hayır! Sizinle alakalı değil, sanırım ben ailemi biraz fazla özledim de, sizde onların sesleniş tarzıyla bana hitap edince kendimi tutamadım. Kusura bakmayın lütfen, siz devam edin!’’
‘’Ah be güzelim! Sen ne kadar masumsun ama böyle!’’ dedi ve çenemi okşadıktan sonra, ’’anladığım kadarı ile senden bir afet yaratmam gerekiyor, bir görenin dönüp bir daha bakacağı kıskanılacak biri ama her şeyden önce bana bu aradığınız elbiseyi nerede giyeceğini de söyler misin?’’

‘’Şeyy… Staj yaptığım şirketin yurt dışındaki kutlama partisinde. Ünlü mimarların geleceği büyük bir organizasyonmuş ve ben patronumun yanında katılacağım.’’
Asude hanım, söylediklerimi anladığına dair mırıltılar çıkardıktan sonra, ‘’Nedense içimden bir ses bu patronun, senin hayatında önemli bir rol oynadığını söylüyor! Yanılıyorsam düzelt lütfen!’’
Yer yarılsa da dibine girsem dediğim anlardan birine daha el sallarken, sanırım kırmızıdan mora doğru hızla ilerleyen bir yüze sahiptim çünkü Asude hanım zarafetinden beklenmeyecek tarzda bir kahkaha sesi tüm mağazayı adeta inletmişti.
‘’ Ah, kıyamam sen utandın mı? Hadi ama, aşk ne zamandır utanılacak bir olay olmaya başladı? Sana benden ufak bir abla tavsiyesi! Yaşadığın şey, senin tabirinle neyse, ondan hiçbir zaman utanma! Aksine bunu yaşadığına şükür et. İnan bana hayatın en güzel evrelerinden birindesin tatlım! O yüzden, demem o ki aşkından utanma.
Söyledikleri, o kadar hoş şeylerdi ki. Hani derler ya bazen hiçbir şey yapma ama sadece tebessüm et, inan kazanırsın diye, şuan yüzümde istemeden bile olsa oluşan o ufak tebessümle, dudaklarım arasından çıkan tek cümle oldu.
‘’Teşekkür ederim…’’
Asude hanım, aramızda geçen konuşma sonrası, onu takip etmemizi söyledi ve önden emin adımlarla ilerlemeye başladı. Az ileride bulunan askılardan birkaç tanesini itti.
‘’Beni takip edin güzellerim’’ diyerek, çektiği askılar arasında kayboldu. Elif’le birbirimize şaşkın bakışlar atıp omuz silktim. Asude hanımın dediği gibi onu takip edip, elbiselerin arasından geçtiğimizde, oldukça büyük, bembeyaz duvarların olduğu, ortamı sadece tepedeki spot ışıklarının aydınlattığı fevkalade güzel bir yer karşıladı. Ben şaşkınlıkla etrafımı incelerken:
‘’Şaşırdın değil mi? Ama ne diyeceğim biliyor musun şaşırma! Sen bugün buraya gelerek, bu mağazayı seçtiysen, bunun bir sebebi olmalı mutlaka. Hani küçükken çok dinlediğimiz sindirella masalı vardı ya, işte bugün senin sihirli perinde benim tatlım! Garip bir enerji ile bugün sana çekildim ve şimdi izninle seni bir prensese çevirmek istiyorum.’’
Belki inanmazsınız, saçma bulursunuz ama gözlerinde öyle bir ışık vardı ki, durduğu yerden bana ulaşan, isteseniz de kabul etmeme gibi bir seçeneğinizin olmadığı bir durumdaydım şuan. Kendimi kısa süreli de olsa küçük bir kız çocuğunun gördüğü o tatlı, uyanmak istemeyeceği rüyasındaymış gibi hissetmiş olmam normal miydi?
Bir cevap beklercesine gözlerimin içine bakan Asude hanıma, başımı sallayarak onay verdim. Bir anda arkasını döndü ve ileride sol tarafta duran devasa büyüklükte beyaz bir dolabın kapağını açtı.
Orada ne yaptığını, onu kapatan dolabın kapakları yüzünden göremesem de, bir şeyleri ileri geri hareket ettirdiğine dair çıkan sesi duyabiliyordum. Kısa zaman sonra, arada bana bakıp, baştan aşağı süzmeye ve ağzıyla, burnuyla olumsuzmuş gibi hareketler yapmaya başladı. Nedense o böyle yaptıkça, bulunduğum ortamdan kaçma isteği oluşuyordu bende. İçimdeki duygular birbirine karışmıştı iyice. Korku, merak, heyecan.
Allah aşkına neyin içine düştüm ben böyle, ya da ne yaşıyorum şu birkaç dakikadır.
‘’Biraz daha sıkarsan kangren olacak kolum sayende Çisem! İçinde ne yaşıyorsun da şuan bu durumda benim zavallı uzvum acaba!’’
Elifin fısıltı ile konuşmasıyla elimi ateşe değmişçesine bir anda nasıl çekeceğimi şaşırdım. Gözleriyle kolunu işaret edince baktığım yer, gerçekten de fark edilmeyecek gibi durmuyordu. Hatta baya baya koyu kırmızıya dönüşmüştü.
‘’Çok özür dilerim güzelim. Ben, inan fark etmedim. Çok acıyor mu?’’
‘’ Yok be, sadece heyecanlandığını anladığım için seni toparlamak istedim. . İstersen bütün kolumu al sık, senin bana yaptıklarından sonra bunlar benim için sorun bile değil! Sen iyi ol yeter!’’
‘’Ah be benim güzel kalpli arkadaşım! Keşke en başından beri yanında olabilseydim de, sen o olayları yaşamasaydın.’’
‘’Asude hanımın da az önce demek istediği gibi, her şerde bir hayır vardır! Böyle olması gerekiyormuş, oldu! Ben artık önüme bakıyorum. Sende önündeki’’ işaret ve orta parmağını havada iki kere indirip kaldırdıktan sonra devam etti. ‘’Alaz’la geçireceğin o muhteşem ötesi günlerin keyfini çıkar bence.’’ Ve sonu şeytanca bir sırıtma.
Tam ona o sırıtmasının ve ağzından çıkarmaya çalıştığı terbiyesiz kelimelerin hesabını sormaya hazırlanıyordum ki!
‘’Kızlar! İşte aradığımı bulduuuummm! Çisemcim şimdi, senden bunu denemeni istiyorum.’’ Diye konuşurken, dolaptan da buradan baktığımda sadece bir kısmını görebildiğim siyah uzun bir elbisenin asılı olduğu askıyı çıkarmaya çalışıyordu.
‘’Çisem! Bu muhteşem bir şey! Lütfen hayır demeden önce bir dener misin? Lütfen! Lütfen!’’
Elif daha kılıfından bile çıkmamış elbise için nasıl böyle bir yorum yapabiliyordu bilmiyorum ama Asude hanımın o kadar çabasından sonra denememek tam bir aptallık olurdu.
Elbise, tam anlamıyla görüş açıma girdiğinde, içimde oluşan heyecanda hat safhalara ulaştı adeta. Kelimelerin tarif edemeyeceği kadar muhteşem bir şeydi bu. Eğer ki şuan aşk nedir diye sorsalar, karşımda duran şey derdim. Simsiyah kumaş üzerine serpiştirilmiş gece gökyüzünde oluşan yıldızlar kadar parlak, aynı zaman da akıl çelecek kadar göz alıcı, derin bir göğüs dekoltesi ve yırtmacı bulunan harika bir elbiseydi bu.
Bu görüntü karşısında elimle ağzımı kapatarak; ‘’ Asude hanım, bu… bu, harika bir şey!’’diyebildim sadece.
‘’Sen, ne sandın güzelim! Elbise hakkında asla söz hakkı tanımadığım gibi, şu karşıda duran kabine girerek onu denemen konusunda da asla itiraz istemiyorum. Anlaşıldı mı?’’ Dedi ve elindeki elbiseyi kollarımın arasına tutuşturup beni itekleyerek, tarif ettiği kabine gönderdi.
Askısından çıkardığım elbiseyle baş başa kaldığımda, bir gerçekle daha yüzleşmek zorunda kaldım. Üzerimde tek kabul ettiği şey, maalesef ki alt çamaşırımdan başka bir şey değildi. ‘Başa gelen çekilir.’ Düşüncesiyle üzerimde ki tek şey hariç bütün kıyafetlerimi kabinin bir köşesine yolladıktan sonra, dikkatlice elbiseyi giymeye başladım. Alttan giyilebilen elbisenin, vücudumda ilerlediği her kademesinde aynaya bakmaktan kendimi alamıyordum. Resmen vücudumun her santiminde nasıl durduğunu izlemek, kaçıncı derecede sapkınlıktı bilmiyorum ama bunu yapmaktan da kendimi alamıyordum. Sıra göğüs kısmını giymeye geldiğinde, bir elbisenin göğüs kupuna, birde kendi göğüslerime baktım! ‘ Ben bunları nasıl sığdıracaktım ki elbisenin içine!’ Vücuduma göre, gereğinden bir tık fazla dolgunluğa sahip olduğumdan, bu durum benim için her seferinde dezavantaj oluyordu. ‘Son bir gayret dedim’ ve elbiseyi yukarı doğru çekerken aynı zamanda, boşta kalan yerleri doldurmaya çalışıyordum. Şuan ki halim dışardan görülse tamamı ile deli olduğumu düşünürlerdi kesin! Kabinin içerisinde, bir ileri, bir geri aynı zamanda hoplaya zıplaya bir hal olmuştum. Artık son aşamada bu kadar çabanın fazla olduğunu anlamamla, ‘’Eliffffff!!!!’’ diye tabiri caizse anırmam bir oldu.

Herkes pür dikkat benden çıkacak bir ses bekliyor olacaklar ki:
‘’Bana mı seslendin? Giydin mi elbiseyi.’’ Sorularını yöneltmeye başladı.’’
‘’Senden başka kaç tane Elif var acaba yanımda? Bir bakar mısın? Elbisenin arkasını ilikleyemedim de!’’
Ben içeriye Elif’in girmesini beklerken, Asude hanımın girmesiyle, istemeden de olsa elbisenin göğüs kısmını tutmak zorunda kaldım.
‘’Arkadaşın tam anlamıyla görsün istedim, o yüzden ben girdim yanına. Şimdi dön bakalım arkanı.’’ Dedikten sonra, sırtımı ona gelecek şekilde çevirdi ve tamda kuyruk sokumumdan başlayan fermuarı gayet nazik bir şekilde yukarıya doğru çekmeye başladı. Fermuar yukarı çekildikçe, elbise asıl olması gereken durumuna kavuştu ve vücudumu adeta ikinci bir deri gibi sarmaya başladı. ‘ Ne deri ama! Parlak simsiyah ve bir o kadar göz alıcı bir deri!’
‘’İşte olduu! Şimdi bana doğru döner misin canım! Bir bakayım sana.’’ Dedikten sonra kapalı olan perdeden başını dışarı doğru uzatıp, ‘’Elifçim, hazır mısın canım?’’ diye sordu.
‘’Fazlasıyla hazırım Asude hanım’’ diyen Elif ile dışarıya adımlamam bir oldu.
‘’Hadi canımmm! Şakaaa! Kızım, bu sen misin? Çisem, tamam, sen zaten güzeldin, buna diyecek bir lafım yok ama sen başka bir şey olmuşsun be yavrum! Yani ben uçtum Allah geride kalanlara sabır versin!’’ derken sırıtarak göz kırptı benim çatlak arkadaşım.
‘’Olmuş değil mi? Ben beğendim ama sizce öyle bir ortam için çok mu iddialı! Ne dersiniz?’’
‘’Kızım sen deli misin ya? Kim bilir oradakiler nasıl olacak! Ayrıca şunu da unutma derim! Sen ilk olarak yanında bulunan kişiyi, ikinci olarak ta, Ülkeni temsil edeceksin. Kişiliğin, zekan ayrıca güzelliğinle Türk kızlarının da ne olduğunu git ve göster onlara.’’
‘’Canım! Aranızdaki muhabbete çok karışmak istemedim ama Elif haklı! Oraya gittiğin zaman, endişenin boşa olduğunu gözlerinle göreceksin zaten. O yüzden, aklımızdaki negatif düşünceleri atıyorsun ve aynadaki kadına bakarak kararını veriyorsun. Tamam mı?’’
Aslında kararımı ilk andan vermiş olsam da, emin olamadığım küçük pürüzler, beynimi bir şekilde işgal etmeyi başarmıştı ama Asude hanımın da dediğini yaparak, aynadaki kadına bakmış olduğumda, her şeyi unut ve güne odaklan diyordu.
O zaman ne yapıyorduk kızlarr!
‘’Peki, o zaman ben bu elbiseyi istiyorum!!’’
Tamam, her şey hoş, güzel, ben bu elbiseyi istiyorum da! Bu elbisenin fiyatını hiç sormak aklımıza gelmedi ki! Bu kadar iddiaya sahip bir elbise çokta ucuz olmasa gerekti değil mi?
Üzerimdeki elbiseye bir şey olmamasına dikkat ederek, küçük ama hızlı hareketlerle Elifin yanına gittim.

‘’Eliff, küçük, ufak, mini minnacık bir şeyi atladık biz yalnız! Benim aklıma gelmedi de, belki bir umut sen akıl etmişsindir diye soruyorum. Bu elbise ne kadar?’’ Elif, bir süre suratıma bön bön baktıktan sonra, ne demek istediğimi anca kavramıştı herhalde ki, birden kahkaha atmaya başladı! Evet, evet bildiğimiz kahkaha! Kadın manyak gibi gülüyordu, bense suratına sadece bön bön bakıyordum! İçimizden birinde bir anormallik mevcuttu ama hangimizdeydi şuan için karar veremedim! Halbuki sadece elbisenin fiyatını sormuştum. Bunda bu kadar gülünecek ne olabilirdi ki?
Elif’ten bir şey çıkmayacağını anlayınca etrafta Asude hanıma bakındım ama o da yok olmuştu bir anda! Şu an için garip denklemin içerisindeydim ama hayırlısı!
‘’Şey, Çisem, tamam gel, sakinim! Sen her şeyi okeyledikten sonra, bir anda elbisenin fiyatı aklına gelince, tutamadım işte kendimi! Anla ne demek istediğimi! Ayrıca, nasıl karşılarsın bilmiyorum ama bir şey oldu!! Büyük bir ihtimalle kızacaksın ama, bir şey var Çisem!’’
Bu küçük cadının bir haltlar karıştırdığı apaçık ortadaydı da, dur bakalım altından ne çıkacaktı. Tek gözümü onun ağzından çıkacaklara karşı, sinsi bir şekilde hafif kısarak baktım.
‘’Yaa, bakma şöyle! Korkuyorum!’’
‘’ Elif! Canım! Bir şey var, bir şey var deyip duruyorsun. Ne var be nee!!! Beni inan daha fazla delirtmek istemezsin! Şimdi hemen söylüyorsun yoksa senin için hiç iyi şeyler olmayacak!’’ Elif, bir iki adım gerileyince, söyleyeceği şeyi gerçekten kızacak olduğumu anladım. Elini havaya kaldırıp, baş parmağı ile işaret parmağının ucunu gösterdi.
‘’Sadece küçük bir şey!’’ Dedi.
‘’Sabır, Elif şu an ne istiyorum biliyor musun? Sadece sabırr!’’
‘’Tamam be! Yeter! Ne olacaksa olsun! Hem suç benim sanki de burada ben kıvranıyorum. Birazda o kıvransın bana ne! Her şey onun suçu! O yaptı ne yaptıysa.’’ Demiş ve sağ kolunu kaldırıp işaret parmağı ile kapı tarafını işaret etmişti. Yönergeleri takip ettiğimde, kapıya omzunu yaslamış, kollarını göğsünde kavuşturup, suratında kocaman gülen bir ifadeyle el sallayan bir Poyraz kesinlikle beklediğim bir şey değildi! Dişlerimin arasından, sadece Elif’in duyacağı bir şekilde,
‘’S*ktiirr! Elif’çim, canım benim, onun nereden çıktığını açıklamak ister misin? Mesela şeyden önce! Ben senin gırtlağına yapışmadan önce! Ne dersin?’’ Elif, konuştuklarımı idrak ettikçe, ufak ufak yanımdan uzaklaşmaya başladı. Sanki ben fark etmeyecekmişim gibi!!
‘’Ne haliniz varsa görün ve bana bulaşmayın! Al bak Poyraz orada. Çağır anlatsın! Yada neyi bekliyorum ki! Poyrazzzzz! Buraya gel ve kendin açıkla! Yoksa bu deli beni çiğ çiğ yiyecek!’’ Elif seslenir de bizim ki durur mu? Tabi ki durmaz! Adamın karısı seslendi sonuçta! Iyyy! Bunlar ne kadar da sinir bozucu bir çift olmuşlardı böyle!
‘’Hoop! Ne oluyor? O küçük pençelerini hemen hatunumun üstünden çek yoksa bozuşuruz Çisem hanım!’’
‘’Gel, sen gel bir böyle bakayım!’’ Poyraz kapıdan uzaklaşıp tamamı ile yanımıza gelince,
‘’ Bir, benim pençelerim!! Ne pençesi yaa!! Beni de kendinize benzettiniz! Benim ellerim küçük değil ve gerçekten güzel! İki, sen ne yaptığını zannediyorsun acaba?’’
‘’Henüz bir şey yapmadım ki canım yengecim! Ama üstündeki elbiseyle vedalaşabilirsen yapacağım inşallah!’’ Şöyle bir üstüme baktım da, hala elbisenin üzerimde olduğunu bile unutmuş durumdaydım! Artık kendimi bu iki deliye ne kadar kaptırdıysam!

‘’Bekle, üstümü değiştirip geliyorum! Bir yerine bir şey olsun istemeyiz sonuçta değil mi? Bir yere kaybolma! Hoş kaybolsan da çok uzakta değilsin ya neyse!’’
‘’Anca çene, anca çene! Seni bu çeneyle anca benim salak abim kabul eder zaten! Tam tencere kapaksınız!’’
Giyinme kabininden söylediklerini işitsem de cevap verme gereği bile duymadım. Netice de konuşur, konuşur susardı!

*****

Yorgun, argın, bitmiş, tükenmiş, bilumum kötü ne varsa, hepsini üzerime toplamış bir şekilde eve gelebilmiştik sonunda. Kendimi salondaki koltuğa adeta sürükleyerek attığımda, tek isteğim birazcık bakın üstüne basarak söylüyorum, sadece birazcık dinlenebilmekti. Ama ne mümkün!
Birileri ısrarla kapıdaki zile adeta abanıyordu! Bu nedir arkadaşım ya! Zil dediğin şeye bir basarsın, bilemedin üç kere basarsın, parmağını üstünde unutmuşçasına zır zır çalmak nedir!
Belki evde değilim! Belki de şuan olduğu gibi, kıymetli totomu kaldırıp açmak istemiyorum ve çalar çalar gider nasıl olsa diye bekliyorum! Sabır, cidden sabır!
‘’Çisem! Gözünü seveyim kapı çalıyor duymuyor musun? Ölmediysen, beş dakika içinde uyuma gibi bir imkanında yok ki! Kime diyorum ya! Banyodayım, açamıyorum baksana şu kapıya be!’’
‘’Amma da konuştun Elif ya! Kapı bir yandan, sen bir yandan! Beyin kızım bu beyin! Evde yokum belki nereden biliyorsun? Kafanı oradan uzatıp bana laf yetiştirmeye çalışacağına, git işine kaldığın yerden devam et!’’
Ağır adımlarla, artık açmaya mecbur kaldığım kapıya ilerlerken, kapıdaki kişinin gelmişi ve geçmişi hakkında baya bir koyu sohbete girmiş bulunmaktaydım.
‘’Yeter da! El insaf, çalma artık!’’ diyerek bir anda açtığım kapıyla birlikte üstüme doğru oldukça büyük ve iri bir şeyin düşmesi ve benim yeri öpmeme ramak kala, duvardan destek alarak doğrulmam bir oldu!
‘’Ohaa! Hatta çüş! Bu ne be kardeşim! Ne oluyoruz?’’
‘’Selam Çisem! Nasılsın?’’
Yerdeki görüntüye bakarak anladım ki, üzerime düşen, o büyük ve iri şey meğer bizim Poyraz mış!
‘’Nasılım, hımm.. Nasılım öyle mi? Şöyle anlatayım sana, yaklaşık on dakika öncesine kadar, sadece birazcık dinlenmek isteyen birisiyken, bir anda üstüme düşen bir öküzcük sayesinde, neredeyse tahtalı köyü boylayacak olan bir ölü adayı gibiyim! Nasıl, açıklayıcı oldu mu? Anladın umarım! Ya poyraz, bizim kapıyla senin problemin ne bir anlatsana bana! ZIR ZIRDA ZIR ZIR! Hiç mi parmağın uyuşmadı! Hiç mi sıkılmadın arkadaşım sen?’’ Bu kadar lafın üstüne, bizim akıllı nasıl bir tepki verse beğenirsiniz…. İşaret parmağını kendi göz hizasına kadar getirerek, baktı, baktı ve baktı… Sonrasında kendince sevimli olduğunu düşündüğü bir yüz ifadesi takındı ve;
‘’Yooo! Hiç uyuşmadı’’ dedi.

Hala daha açık olan kapıyı yavaşça kapattım. Bulunduğu yer rahatmışçasına, düştüğü yerden kalkmayan Poyraz’a elimi uzatıp, ‘’Daha fazla ben kafayı yemeden, şuradan kalk artık. Yoksa bu konuşma senin doktorluğunu sorgulamaya kadar gidecek.’’ Diye söylenmeye başladığım sırada, bir yandan da salona geri dönüyordum ki, o ilahi ses yankılandı kulaklarımda;
‘’Çisemm! Kimmiş kapıdaki? Baktın mı kapıya?’’ İçimden geçenler tam olarak ‘ Ebenmiş Elif eben’ olurken, maalesef ki ben çok terbiyeli bir genç kız olduğum için sadece ‘’ Kim olacak canım, kocanmış, kocan’’ diyebildim ki, zaten kocan lafı da Elif’i susturmaya yetecek bir potansiyele sahip kelime olmaktaydı.
*******

O kutsal gün gelip çatmıştı ve Alaz bey’den sadece tek bir mesaj gelmişti. O da, sekiz buçukta havaalanına gitmek için, hazır bir şekilde aşağıda olmamdan başka bir şey değildi. Her ne kadar sadece böyle bir mesaj atmasını yadırgasam da, onun oyununun kuralları belki de böyleydi, diyerek kendimi kandırmaktan ileriye gidemedim. Şimdiye kadar hayatına giren kadınlar nasıldı bilemem ama ben onlardan değildim, olmaya da niyetim yoktu açıkçası.
Madem ki böyle istiyordu, bizde şimdilik onun kuralına göre hareket ediyormuş gibi görünürdük!
Kısa bir araba yolculuğundan ardından, havaalanına gelmiş ve bir dizi kontrolden geçtikten sonra uçağımıza binmiştik. Bu zaman içerisinde, sade, gündelik konuşmalar haricinde aramızda herhangi bir konuşma geçmemişti. İlk defa uçağa binmiş olmanın heyecanını bile yaşayamıyordum sayesinde. Yanında kasılmaktan bir hal olmuştum. O elindeki dergiyi karıştırırken, bense sadece etrafımı süzüyordum. Sanırım bu da bir yere kadardı çünkü yapmış olduğum eylemde artık sıkıcı gelmeye başlamıştı. Kim sorarsa yanımdaki kasıntı herif, benim sözde sevgilimdi! Ben böyle sevgilinin de, sevgililiğin de ta içine diye içimden söylenirken bakışları bir anda beni buldu. Beyefendi neyse ki zahmet edip, en azından gözlerini üzerimde dolaştırma zahmetine girebilmişti.
‘’ Az önce, büyük ihtimal içinden söylediğini düşündüğün her şeyi aslında dışından söylediğini belirtmek isterim. Sana sadece şunu söylemek istiyorum. Geçtiğimiz birkaç gün benim açımdan biraz zorlayıcıydı Çisem. Mümkünse kafamı toparlamama izin ver, olur mu?’’

Sormadım, Problem ne? Zorlandığın olay ne? Ya da anlatmak istersen seni dinlerim gibi şeyler hiç sormadım. Zira benim kafamın içi de en az onun ki kadar doluydu ve ben neyi nasıl yapmam gerektiğini kendim bile bulamazken, onun olayının ne olduğunu sormak istemedim.
Anladığıma dair birkaç mırıltı çıkardım ve koltuğumu hafif yatay konuma getirip, en azından herkesin kendi olayını düşünmesine izin verdim. Sanırım böyle bir durumda yapılacak en iyi şey uyumaktı. Gözlerimi kapamadan önce, son defa baktım Alazın yüzüne. Gözlerinin tıpkı benimde birazdan yapacağım gibi kapalı olduğunu görünce, o görmese de bir süre izledim öylece yüzünü. Ta ki, ondan gelen kokuyla beraber gözlerim kendiliğinden kapanana kadar. Her şeyin bittiği tam o noktada ağzımdan çıkanlara engel olamadım o başka.
‘’İNERKEN BENİ BURADA UNUTMA OLUR MU?’’

Loading...
0%