ALAZDAN:
İnsan hayatı karmaşıktır derler, zaman gelir su gibi akar gider, zaman gelir akan o su da boğulmak isteyecek kadar zorlar kişiyi.
Ne yapmış olduğum davranışlara bir anlam verebiliyordum ne de içinde bulunduğum duruma. Beynimin içerisindeki karmaşık düşünceler bazen o kadar zorluyordu ki beni, kendimi bu yaşıma kadar hiç yapmamış olduğum hareketleri yaparken buluyordum.
Odamın içerisinde, aldığım nefeslerin bile yetmediği bir durumdaydım. Neydi bu içimdeki karışıklık ve karmaşıklık.
Gerçekten ne yapıyordum ben… Nasıl hareketlerdi bunlar…
Peki, yeni yetme bir ergen gibi dün akşam yolladığım mesajlarda neyin nesiydi?
O mesajları yazarken nerede ve kiminle olduğunu tabi ki biliyordum. Sadece ne kendime ne de duygularıma engel olamadım. Sinir, bütün hücrelerimi sarıp sarmalamışken içimde kopan o fırtınaya engel olamadım. Bir umut onu bulunduğu ortamdan soyutlamak ve dikkatini dağıtmak istemiş olabilirim. Başarılı olabildim mi? Orası muamma ama en azından çabalamış olmam bile büyük bir şey değil mi?
‘ Hadi ama, kimi kandırıyorsun Alaz! Senin ki tamamen kıskançlıktan yediğin bir b*ktu.’
Ellerimle yüzümü ovuşturarak aynanın karşısındaki suretime baktığımda, hiçte tanıdık olmayan bir ben vardı karşımda. Şimdi daha iyi anlıyordum annemden gelen ‘iyi misin?’ yönündeki soruların amacını.
İyi miyim?
İşte bunun cevabını şuan maalesef bende bilmiyorum!
Garip bir duygu, ettiğim yeminler, kendime verdiğim sözler, artık tamamı ile benim açımdan geçmişte kalmış ya da kalmak zorunda olan gerçekler.
Küçük bir kız, bütün bu var olan duygularımı yerle bir etmeyi başarmış mıydı gerçekten?
****
Karmaşıklıklar içerisinde geçirilen bir gecenin sabahında, kafamı bir şeylerle meşgul etmem gerektiğini düşünerek çıktığım yolda, ilk işim sekreterimi aramak ve bugün yoğun olduğumu söyleyerek onu da şirkete çağırmak oldu.
Bir şeyler bulmalı ve onlarla uğraşmalıydım. Bir saatten biraz fazla bu yolda ilerledikten sonra, daha fazla dayanamayarak telefondan Dicle’yi aramış ve Çisem hanımın gelip gelmediğini sorgulamıştım.
Aldığım ret cevabı sonrası, gelince ilk iş yanıma uğraması gerektiğini söyleyerek telefonu kapattım.
Küçük hanım bir yerden başlamalıydı dün akşamın hesabını vermeye ve özellikle çalışması için verdiğim dosyanın durumunu da ciddi anlamda merak etmiyor değildim açıkçası.
Dışarıdan gelen konuşmalar beklenen anın yaklaştığının adeta habercisi gibiydi. Odamın kapısında oluşan küçük bir tıkırdama ile kendime gelip, önümdeki bilgisayarda sanki bir şeylerle uğraşıyormuş izlenimi vermek adına parmaklarımda çevirdiğim kalem ile tam bir dalgınmış imajı sergiliyordum.
İlk önce onun sesi kulaklarımda yankılandı. Ardından ise gelen garip tıkırtılar ile başımı kaldırdığımda karşımda duran görüntü, tam bir dumurdu benim için.
Baktım… Baktım ve baktım.
Karşımdaki görüntünün sebebi, dün akşam ki o Ali denilen çocuk olmadığını düşünmek istesem de içimde fokurdamaya başlayan volkana engel olamıyordum. Aralarında ne geçmişti de bu zamana kadar karşımda küçük bir kız çocuğundan farkı olmayan ama o haliyle bile insanın aklını başından alabilme yeteneğine sahip bu kız, bir anda sihirli değnek değmişçesine bu hale gelmişti.
Masanın altındaki ellerimi yumruk yaparak, kabullenmek istemediğim duygularıma gem vurmaya çalıştım. Bu kadar yeterdi, daha fazla düşünüp sinirimi bozmayacaktım. Seri bir hareketle masamdan kalkarak Çisemin elindeki dosyayı almak adına elimi uzattığımda göz göze gelmemizi sağladım. İstedim ki konuşarak belli edemediğim duygularımı, gözlerimle belli edeyim. Artık neyi ne kadar anladı orasını bilemem ama sinirli olduğumu anlamış olacak ki, dosyayı ellerim arasına bırakarak bir adım geriledi.
Bu iyiydi, hatta bu davranışı çok iyiydi. Ben duygularıma engel olamadığım yerde o bir adım kaçmalıydı benden.
Neredeyse tamam olan sadece ufak birkaç ayrıntı ve belki birkaç değişiklik yapılması gereken projeyi masanın üzerine yayıp incelemeye başlamıştım ki, tamda beklediğim gibi eksik bıraktığım ayrıntıların tamamlandığını ve henüz yeni bir öğrenci olmuş olmasına rağmen , ileride gayet dikkatli ve başarılı bir mimar adayının karşımda dikildiğini bilmek dudağımın kenarının kıvrılmasına sebep oldu. Bu durumu ona belli etmeyecektim. Küçük hanım, beni kıvrandırmanın hesabını verecekti!
Bulunduğum yerden sadece başımı kaldırıp, aşağıdan yukarı ona baktım. Aklıma yine dün akşam o Ali denen adamla neler yapmış oldukları gelince, olduğu yerden bir adım bile gerilemeye niyeti olmayan sinirlerim kendini daha çok belli etmeye başladı.
‘’Pardon da Çisem hanım, siz buna çalışma mı diyorsunuz? Keşke dün akşam sevgilinizle biraz daha az gezseydiniz de, karşıma bu şekilde çıkmasaydınız!
Yaptığı hataların nerede olduğunu görebilmek adına masaya eğildiği sırada, bir nefes kadar yakınımdaydı ve bu durum hiç iyi değildi.
Tam konuşmaya başlayacakken, kafasını bana doğru çevirmesiyle, göz göze gelmemiz bir oldu.
Birkaç saniyelik bir karmaşanın ardından, bir anda doğrulması bir oldu. Bense hala durduğum pozisyonda ona bakıyor, duruşumu hiçbir şekilde bozmuyordum.
Bir saniye, eğer ki yanlış görmüyorsam, o gözlerindeki şey sinirdi ve geliyordu gelmekte olan, anlaşılan bizim küçük hanım sinirlenmişti.
‘Hadi bakalım güzelim! Dök içindeki öfkeyi de hesaplaşalım!’
‘’Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben bir problem göremiyorum Alaz bey!’’
Söylediklerinin üzerine olduğum yerde dikildim ve gözlerimi kısarak, aklından geçenleri anlamaya çalıştığım sırada yüzünde gördüğüm gülümseme, seni alt ettim gülümsemesiyse çok beklerdi!
‘’Dün akşam ki arkadaşınız aklınızı başınızdan almış sanırım! Artık ne yaşadıysanız henüz kendinize gelememişsiniz. Yaptığınız hataların bile farkına varamıyorsunuz Çisem hanım! Üzgünüm ama bu şekilde sizden değil mimar, bakkal çırağı bile olmaz!’’
Tamam, kabul ediyorum belki bu biraz ağır olmuştu ama o da beni sinirlendirmemeli ve bu işi bir çocuk oyununa çevirmemeliydi!
''Siz.. Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Siz kim oluyorsunuz da benimle bu şekilde konuşabiliyorsunuz? Ali’nin kim olduğunu bilmeden, benimle hangi cüretle bu şekilde konuşabilirsiniz? Benim hayatım, benim kararlarım ve benim yanımdakiler sizde dahil kimseyi ilgilendirmez! Ama yargısız infaz yapmadan önce bilin diye söylüyorum yoksa size açıklama yapmak niyetinde değilim. Ali benim Muğla'dan çocukluk arkadaşım benim için kardeşten ötedir!! Kastettiğiniz tarzda bir durum aramızda yaşanmadı, yaşanamaz da!! Projeye gelecek olursam da benim açımdan bir problem yok beğenip beğenmemek size kalmış, bu saatten sonra benim açımdan çokta bir önemi de yok zaten!! Size kolay gelsin, İyi günler Alaz bey!''
Söylediklerinden aklımda kalan tek cümlenin, o herifin çocukluk arkadaşı olduğuydu ve bir şekilde bu söylemleri hoşuma gitmişti ama yanlış giden bir şeylerin farkına varmamla harekete geçmem bir oldu. Neyi nasıl yapacağımı hiç düşünme fırsatım bile bulamamışken bir çırpıda kolundan yakaladığım gibi kendime çektim ve olması muhtemel şey en sonunda gerçekleşmiş oldu.
Bu duruma nasıl geldiğimi sonra düşünecek belki de kendimi yiyecektim. Gözlerimi açtığımda karşımda şaşkınlıktan gözleri kocaman olmuş bir çisem şuan gülmemi gerektirse de yapmadım. Burnumu hafif bir şekilde burnuna sürterek;
‘’Seni susturmanın başka yolu yoktu kır çiçeği’’ dediğimde, Çisem daha fazla yanımda durmamış kapıyı açıp, arkasını dönüp çekip gitmişti.
Az önce yaşanılan neydi? Ne olmuştu da bir anda bu duruma gelmiştik? Kahretsin!
‘’Çisem!’’
Koşarak odadan çıkarken, Çisem diye seslenmemim üzerine Dicle ;
‘’Asansörlerin o tarafa doğru gitti Alaz bey!’’ diye söyleyince yönümü o tarafa çevirdim. Hayatımda attığım en hızlı adımlardı belki de bunlar. Yetişmeliydim bir an önce. Yetişmeli ve her şeyi açıklığa kavuşturmalıydım!
Asansörlerin oraya yaklaşınca kapanmak üzere olan kapıya son anda müdahale etmemle, kapılara karşılıklı olarak açılınca, beklediğim ama görmek istemediğim görüntü tam karşımdaydı!
Çisem, eli ağzına kapalı bir şekilde yere bakıp ağlıyordu. Peki, Niye ağlıyordu?
Tamam zamanlama yanlış olsa da, aramızda geçen şey bu kadar mı kötü bir şeydi?
Kafasını kaldırıp beni karşısında görünce;
‘’Sen, sen ne yaptığını zannediyorsun? Neden durdurdun asansörü?’’
Sessiz bir şekilde sadece yüzünü izlediğimi görünce;
‘’Çık dışarı! Çık dışarı diyorum Alaz sana!’’ diyerek tüm gücüyle göğsümden iterek beni asansörden çıkarmaya çalıştı. Baktı gördü ki yaptığı eylem bir işe yaramıyor, pes etmiş olacak ki kolları önünde, başını yere eğerek dikilmeye başladı. Bense bu arada çoktan asansöre binmiş ve bir üst kata çıkmak üzere hareket eden asansörü durdurmuştum.
Hangi doğru cümleyi kurmam gerektiğini düşünürken, oluşan sessizlikte onun sesi duyuldu.
‘’Neyi merak ediyorum biliyor musun? Ben nerede yanlış bir hareket yaptım da, sen bana bu şekilde yaklaşabildin?’’
Resmiyet buraya kadardı! Artık yeterdi! Olması gereken ne varsa olacak ve bitecekti. Duygu karışıklığının da, inadın da canı cehennemeydi!
‘’Patronum olman, bana bu şekilde davranmanı gerektirmiyor! Şirketinde senin olsun, stajında! Hiç birini istemiyorum anlıyor musun? İstifa ediyorum, gerekirse okuldan atılmayı göze alıyorum ve istifa ediyorum ALAZ!’'
Ağzından çıkanların farkında mıydı bu kız? Eğer farkındaysa tebrik etmem gerekirdi, çünkü Vücudumda ne kadar sinir hücresi varsa, hepsini faaliyete geçirmeyi başarabilmişti.
Seri adımlarla üzerine doğru yaklaştığımı görünce, gerileyebildiği kadar geriye doğru gitmeye çalışırken yolun sonuna geldiğini fark etmesiyle gözlerini kocaman açtı.
‘’Ne.. Ne yapmaya çalışıyorsun Alaz? Lütfen az geriye gider misin?’’
‘’Artık çok geç küçük hanım!’’
Bir ufak adım daha,
‘’Beni dinlemek zorundasın!’’
Ve bir adım daha,
‘’Ne kadar sinirlensen de, senin de hoşuna gitti biliyorum!’’
Bu lafım üzerine elinden gelse beni öldürecek bir şekle baktı gözlerimin içine.
‘’Sen ne dediğinin farkında mısın? Bana böyle bir yakıştırmayı nasıl yapabilirsin? Sen ne kadar utanmaz bir adammışsın!’’
Kalan son adım da tamamlandığında, alnımı alnına dayadım.
‘’Pekiii, sen duygularının, hislerinin farkında mısın? Artık aramızda hiçbir şey yokmuş gibi davranamazsın biliyorsun değil mi? En önemlisi, gözlerimin içine bakarak bana hiçbir şey hissetmediğini söyleyebilir misin Çisem?’’
Gözler konuşur mu bilmem ama sustuk ve birkaç saniye sadece bakışlarımız ve gözlerimiz konuştu.
‘’Ben istediğim cevabı gözlerinden aldım, gerisi ile şuan için ilgilenmiyorum! Şimdi, yetişmem gereken bir toplantım var ama akşam sekizde hazır ol, yemeğe çıkıyoruz ve bu konuyu enine boyuna konuşup sonuca kavuşturacağız.’’
Şu son soruyu sorarken kendimi o kadar rahatsız hissetmiştim ki, biran için işim var demesinden çekinmiştim. Soran gözlerle yüzünü incelemeye başladığım sırada asansördeki tutsaklığımıza bir son vererek , alt katı tuşladım.
‘’O zaman sessizliğini evet olarak kabul ediyorum, akşama görüşürüz güzelim.’’
Çıkmış olduğum asansöre yetişmeye çalışırken neler düşünmüş, neler hissetmiştim. Şimdi ise tamamen farklı biri olarak odama ilerliyordum. Geçmişimde yaşadıklarımdan sonra, böyle bir adım atmak her ne kadar zor olsa da başarmıştım sanırım. Aradan geçen yıllardan sonra bu benim miladım olacaktı sanırım.
Kafamdaki olayları yerine oturtabilmiş olmanın verdiği rahatlama ile, iyi geçen bir toplantının son aşamalarında masanın üzerinde duran telefonumun yanan ışığından daha çok mesajı yollayan dikkatimi çektiğinde, telefonumu alıp gelen mesajı okumaya başladım;
ÇİSEM HANIM:
‘’Rahatsız etmek istemezdim ama akşam için kapıdan alırım demiştin ya, annen görürse ne diyeceğiz ya yanlış anlarsa?’’
Okuduklarıma istemsizce sırıttığım sırada, masadakileri de kontrol etmeyi unutmadım. Neyse ki herkes önündeki işle uğraştığından yüzümün şeklini görmemişti.
BEN:
‘’Annemden bu kadar çok çekindiğini bilmiyordum güzelim! Tek sorun buysa annemi Poyraz’a havale edebilirim aklın kalmasın.’’
Her ne kadar karşımda olmasa da, şaşkınlıktan gözleri irileşmiş bir Çisem görüntüsü vardı hayalimde.
****
Yaşımdan ve kişiliğimden beklenmeyecek bir heyecan vardı içimde, arabayı evin önünde durduğumda saat tam sekize beş vardı. İstanbul trafiğinin malum halini düşündüğümde erken bir şekilde yola çıkmam en akıllıcası olmuştu. Dikiz aynasından kendimi son bir defa kontrol ederken;
‘Aferin Alaz, tam bir ergen gibi bu hareketi de yaptığına göre Allah sonumuzu hayır etsin’
Bu davranışlarımla Poyraz’ı geçmiştim. O evin içi içine sığmayan çocuğu olduğu için bu davranışlarına hepimiz güler geçer, ses çıkarmazdık ama söz konusu ben olunca, açıkçası annem bile beni böyle heyecanlı, kıpır kıpır görse şaşırırdı sanırım.
Şaka maka Poyraz bile evlenmişti be! Tamam, henüz kimsenin haberi olmasa da, yani en azından ben ve çisem hariç, ondan hiç beklenilmeyeni yapmış ve yolunu çizmişti. İşin kötü tarafı, annem bu olayı öğrendiğinde benim başıma daha çok ekşiyecek ve evlenmem için de baskı yapması kaçınılmaz bir davranış olacaktı.
Beş dakika içerisinde, düşünceler silsilesinin içerisinde nerdeyse boğulacak kıvama gelmiştim ki, dikkatimi apartmanın kapısından çıkan Çisem tuzla buz etti.
Bu içimde hissettiğim duygunun adı neydi? Kıskançlık mı yoksa bencillik miydi? Hoş sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor ya! Saçmalık, başka hiçbir şey değil!
Görüntü gitgide arabaya doğru yaklaşırken, Çisemin kafasını çevirerek etrafı kontrol etmesi o kadar komik gelmişti ki, bulunduğum yerde dayanamamış kahkahayı basmıştım. Hızlıca arabadan inip yolcu kapısını açmış ve binmesini bekleyip kapıyı kapatmıştım. Kendi tarafıma geçip oturduktan sonra ‘nasıl olduğunu’ sormak için kafamı kaldırdığımda, Çisemin yanaklarındaki kızarıklık dikkatimi çekmişti. Bakışlarımı fazla yoğunlaştırmış olmalıyım ki;
‘’Alaz, bakmayı bıraksan ve biran önce gitsek olur mu artık?’’
‘’Neden ki, acelemiz mi var?’’
‘’Aklımdan geçenleri biliyorsun işte! Daha fazla inat etme de gidelim lütfen.’’
Bu işkence yöntemi nedense eğlenceli gelmeye başlamış ve ister istemez sorularıma devam etme isteği uyandırmıştı bende.
‘’Hımmm, aklından neler geçiyor inan bilmiyorum. Açıklamak ister misin?’’
‘’Alaz! Başlayacağım şimdi aklımdakilere de sana da, çalıştır artık şu arabayı be adam!’’
Başımı sol tarafıma doğru çevirerek gülme isteğime engel olmaya çalışsam da pek başarılı olduğum söylenemezdi ki bizim cadı hatun farkına varmıştı sanırım ki;
‘’Gülme Alaz ve çalıştır şu arabayı yoksa ineceğim şimdi.’’
Kontağı çevirerek gaza bastığımda, Çiseme fark ettirmemeye çalışsam da birkaç dedikoducu teyzenin camlarda benim arabayı izlediğini fark ettim. Gaza biraz daha asıldım. Bu milletin hiç mi işi gücü yoktu. Kim sorarsa İstanbul’da oturuyorduk ama dedikodunun ana kaynağındaydık asıl.
****
Rezervasyon yaptırdığım restaurant’ın bahçesinde arabayı park edince Çiseme doğru baktığımda, bulunduğu ortamı incelediğini gördüm.
‘’Nasıl, beğendin mi?’’
‘’Hıhım, çok güzel bir yer, ağaçlarla çevrili olması ayrı bir huzur veriyor sanki.’’
‘’Ben burayı çok severim ve sık geldiğim de söylenebilir, senin de görmeni istedim. Ayrıca beğenmene sevindim. İçerisi çok daha güzel, hadi girelim.’’ Bel oyuntusuna elimi dayadığımda, bir an gerildiğini hissetsem de aldırış etmedim.
Önümüzde bulunan, neredeyse benim boyumun bir kat uzunu olan kapılardan giriş yaptığımızda, karşılamada görevli olan kişi;
‘’İyi akşamlar, hoş geldiniz, Rezervasyonunuz var mıydı acaba?
‘’Merhaba, Alaz Şahin adına iki kişilik, ayarlanmış olması lazım.’’
Karşımızda bulunan adam, elindeki listeyi hızlı bir şekilde taradıktan sonra, onu takip etmemizi isteyerek önden önden ilerledi. Bulunduğumuz yer, şehrin gürültüsünden uzak, sıcak ve samimi bir ortamken, denize sıfır olmasından dolayı, kıyıya vuran dalga seslerini ve gökyüzünde uçan martıların melodimsi haykırışlarını dinleyebiliyordun.
‘’Bakışlarındaki ışığa bakılacak olursa, burayı cidden beğenmiş olmalısın?’’
‘’Şeyy.. Evet, yani gerçekten güzel bir ortam. Çok alışık olduğum bir atmosferi olmasa da, insanın gözünü alan bir güzelliği ve dekorasyonu olduğu bir gerçek.’’
Gülmeme engel olamamıştım. Bu kız kesinlikle kısa zamanda iyi yerlerde olacaktı bu belliydi.
‘’Neden güldüğünü sorabilir miyim?’’
‘’Seni buraya tamamen hoş sohbet edebilmek için getirmiş olmama rağmen, sen ilk dakikadan mimar kimliğini konuşturarak yorumlamaya başladın ve bu benim gözümde açıkçası takdire şayan, yani kısacası aklımdan geçen düşünce, senin bu işi layığı ile yapan bir kişi olacağın.’’
Yanakları renk değiştirmeye başlamıştı. Bu kadar ufak bir olayda bile böyle oluyorsa, önümüzde bizi bol gülmeli zamanlar bekliyordu sanırım.
Zaman ilerlemiş, yemeklerimiz neredeyse bitmiş ve biz ufaktan da olsa kısa kısa sohbetler ederek birbirimizi tanımaya başlamıştık. Artık uygun zamanın geldiğini düşünerek;
‘’Çisem, bu akşamın neden var olduğu gibi uzun çaplı konuşmak istemiyorum. İkimizde burada bulunmaktaki amacımızı biliyoruz. Bak! Ben, bu tarz konuşmalar yapmaya alışık biri değilim. Bu yaşıma kadar hayatımda ciddi olduğunu düşündüğüm tek ilişki yaşadım, zaten o da… Her neyse o kısmı geçelim, olmadı. Sana belki tuhaf gelebilir ama, sana karşı bir şeyler hissettiğimi anlamaya başladığımda senden kaçmaya çalıştım. Maalesef ki bu konuda çok başarılı olamadım. Ben ne kadar kaçmaya çalışırsam sen bir şekilde duvarlarımı yıkmayı başardın ve biz şu an bu konumdayız. Demem o ki, ben bu tarz şeyleri yaşama yaşını çoktan geçtim. Yaşım neredeyse otuza dayandı ve senin yaşının farkındayım ama karakter olarak yaşıtlarından farklı olduğunu biliyorum. Anlayacağın, olurda bir şeylere başlayacak olursak bu benim için geçici bir şey olmayacak ama sana da herhangi bir konuda baskı yapmayacağım. Sadece bazı şeyleri akışına bırakıp zamanın bizi nereye götüreceğini görmeye kısacası benimle yeni başlangıçlara adım atmaya var mısın?’’
Oh bee! Sonunda olmuştu sanırım. Ben bu kadar kasıldığımı yaptığımız en ciddi toplantılar sırasında bile hissetmemiştim. Ne kadar zormuş bunları konuşmak. Şuan utanmasam bir şeyleri açıklamış olmanın verdiği rahatlamayla, gömleğimin tek düğmesini açarak, kravatımı gevşettim. Boğulmaya biraz daha devam edecekmişim gibi görünüyordu çünkü konuşmamın ortasında, Çisem başını masaya eğmiş ve bakışlarımızın buluşmasına dahi izin vermemişti. O Kadar uzun süre o şekilde kaldı ki, artık ret cevap alacağımı düşünmeye başlamış, istemeden de olsa gerilmiştim.
‘’Çisem, bir şey söylemeyecek misin? Ben, bazı şeyleri yanlış anlamış olamam değil mi?’’
O öyle suskun kaldıkça daha çok gerildiğimi hissediyordum.
‘’Kahretsin Çisem, susma artık bir şey söyle. İyi yada kötü bir şey çıksın ağzından, bu kadar tepkisiz durma.’’
Sonlara doğru sesim biraz fazla çıkmış olmalı ki yakınımızdaki insanların bakışları üzerimize çevrilmiş ve göz ucuyla da olsa bizi izlemeye başlamışlardı. Çisem tam ağzını açmış bir şeyler söyleyeceği sırada, garson masaya gelip herhangi bir şey isteyip, istemediğimizi sorunca, içimdeki yanardağ patlamış ve olmaması gereken kişiye doğru hızla yol almaya başlamıştı.
‘’Yok, hiçbir şey istemiyoruz! Rahatsız etmeyin kafi!’’
Son cümlemin üstüne o kadar bastıra bastıra söylemiştim ki, garsonun surat ifadesi değişmiş olsa da profesyonelliğini konuşturarak hafifçe tebessüm ederek masadan ayrılmıştı.
‘’Alaz, ne yapmaya çalışıyorsun? Durup dururken adamı neden kovar gibi gönderdin masadan? Sonuçta o da işini yapıyor.’’
Bu saate kadar idare ettiysem bile bu saatten sonrası için söz verecek değildim.
‘’Hımm, bir düşünelim acaba neden? Heh, buldum sanırım! Şeyden olabilir mi? Dakikalardır beklediğim cevap, tam senin ağzından çıkmak üzereyken, bir anda araya girmesinden mesela?’’
‘’Yine de bu kadar kaba konuşman doğru değildi! Ayrıca, garson gittikten sonra da yapabilirdim istenilen konuşmayı!’’
‘’Ama ben, bekleyemezdim ve şuan da beklediğim her dakika daha çok gerilmeme sebep oluyor bilgin olsun!’’
‘’Pardon ama! Daha konuşmanın başında baskı yapmayacağından bahsediyorsun ama ben daha cevabımı vermeden bile bu kadar geriliyorsun! Nasıl bir çelişki yaşıyorsun kendi içinde açıkçası çok merak ettim. Peki, cevabım hayır olursa tepkin ne olacak! Kalkıp etrafı dağıtıp, insanlara mı saldıracaksın? Bu kadar mı psikopat bir kişiliğin var senin? Eğer senin huyun buysa, ben seni yanlış analiz etmişim sanırım!’’
Boyundan büyük çenesi vardı mübarek! Açılma açılmıyor, açılınca da kapanmak bilmiyordu maşallah.
Boğazımı temizleyerek;
‘’Bak, yanlış davranışlar sergilediğimin farkındayım ama bana da biraz hak veremez misin? Başta yaptığım açıklamayı tekrarlamak istemiyorum ve bazı şeyleri yanlış sezinlediğimi hiç ama hiç duymak istemiyorum. O yüzden bu gerginliğim.’’
Sanırım biraz da olsa ortamı toparlayabilmiştim ki, başını sallayarak beni onaylamıştı.
‘’Tamam o zaman şimdi cevabını alabilir miyim? Ne dersin?’’
‘’Pekala, ilk önce kelimeleri nasıl bir araya getireceğimi bilmiyorum ve senin tarafından yanlış anlaşılmak hiç istemiyorum. O yüzden son kelimem ağzımdan çıkana kadar bekle olur mu?’’
‘’Söz, yeter ki bir an önce konuşmaya başla! Yoksa bu yaşlılık yolunda hızla ilerleyen adam, sizin gibi genç bir kızın ağızından çıkacak olan kelimeleri beklerken kalbine yenik düşecek bilginiz olsun!’'
Aramızda oluşan soğuk havayı bir nebze daha yumuşatmaktan kimseye zarar gelmezdi. Ne demişler, başarıya giden yolda her şey mubah!
‘’Yemezler Alaz bey! Ne yapmaya çalıştığının farkındayım ama yemiş gibi yapacağımı da bilmeni isterim. Şimdi, doğrusunu söylemek gerekirse, böyle bir konuşma yapacağın hiç aklıma bile gelmezdi. Sen, her zaman benim ketum patronum olarak kalacaksın zannederdim ben! Her neyse o kısmı geçelim, benim sana ilk önce söylemek istediğim şey… Bu şey! Adı her neyse! Duygu karmaşası, aşk, ilgi, benim için ilk! Ben daha önce kimseye bu tarz duygular hissetmedim ve hissetmelerine de izin verecek davranışlar sergilemedim. Gün geldi ki bu bir hayli karmaşık duygular beni de buldu ve ben ne olduğunu çözene kadar, çevremde olan herkes içinde bulunduğum durumu kavramış ve benim de kabullenmemi sağlamışlardı. Yanlış anlamanı istemem, bunlar sadece yakın çevremde olan kişiler daha fazlası değil! Sorunun cevabına gelecek olursam! Iııı, Şey, birbirimize bir şans verebiliriz! Hislerimiz ve zaman bizi nereye sürükleyecek beraber görürüz. Yani evet, seninle bu şeyleri beraber yaşamayı ve karmaşayı çözümlemeyi kabul ediyorum Alaz ŞAHİN!’’
Verdiği cevapla üzerimden koca bir yük kalkmış gibi hissettim. Oturduğum sandalyeden kalkarak hemen iki adımla yanına gidip, onunda kalkmasına yardımcı olurken, bir anda gelen cesaretle sarıldım. İlk başta şaşırsa da sonrasında onunda karşılık verdiğini hissetmek paylaşılmaz güzellikte bir duyguymuş meğer! Kulağına doğru yaklaşıp;
‘’İnan pişman olmayacaksın! Böyle bir karar aldığımıza ne sen ne de ben pişman olmayacağız sana söz veriyorum. Şimdi müsaade edersen, henüz çok yeni olan sevgilimle sahil kenarında biraz deniz havası almak istiyorum çünkü bazı kuşlar bana sevgilimin deniz havasını çok sevdiğini söylemiş olabilirler!’’
‘’Hadi ama Alaz! Aramızdakileri biz daha netleştirmeden Poyraza anlatmış olamazsın değil mi?’’
‘’Anlatmama gerek yok ki, o doktor bozmasının başından beri istediği buydu zaten.’’
‘’Hadi canım! Poyrazın mı? Şey, ben ona zamanında senin ismini vermeden duygularımdan bahsetmiş olabilirim birazcık. ‘’
‘’İşte o da oradan senin duygularını anlamış olacak ki, sürekli ağzında bir Çisem aşağı Çisem yukarı durumundaydı. Bir ara yalan değil senden hoşlandığını zannedip bozuldum ama meğer benim tilki kardeşimin aklında başka oyunlar varmış. Hadi şimdi gidelim de dolaşalım biraz.’’
Poyraz, o kadar çok konuşmuştu ki yanımda, Çisemin kendisinden dinlemiş kadar olmuştum bazı bilinmeyenleri ve bunların arasında tam bir deniz aşığı oluşu su götürmez bir gerçekti. O kadar uzun zaman oldu ki buralarda, böyle avare bir şekilde dolaşmayalı, meğer cidden insanın ruh haline iyi geliyormuş, denizden gelen o tuzlu iyot kokusu.
‘’Alaz! Bu aramızda olanları bir süre saklasak, yani en azından bir süre annenin ve şirkettekilerin haberi olmasa. Hem önümüzde seçmeler var, torpille işi kaptı gibi söylemleri arkamdan konuşulsun istemiyorum.’’
‘’Bak! Seninle bu konuyu ilk ve son defa konuşacağım Çisem! Sanırım sen fark etmedin, halbuki ben anlarsın zannetmiştim ama demek ki fark etmemişsin! Senin seçmelere katılman tamamı ile formalite! Ben, hiçbir stajyer ile çalışmam! Bu görev şirketteki diğer mimarlara verilen bir görevdir. Okuldaki başarılı bir öğrenci oluşun hocaların tarafından sürekli konuşuluyordu, benim sizin okuldaki söyleşi yaptığım gün, hocaların kesinlikle senin parlak bir öğrenci olduğun yolundaki söylemleri sonucu, inisiyatif kullanarak seni yanımda yetiştirmek üzere istedim ama bunu sana direkt söylersek olmayacağı için, seni de stajyer grubun içine dahil gibi gösterdik.’’
‘’Nasıl yani, bu olan bütün olaylardan hocalarımın haberi vardı yani öyle mi? O yüzden mi, staj yeri için konuşmaya gittiğimiz zaman, direkt senin şirkete yönlendirdiler bizi Elifle?’’
‘’Evet, Senin başarın yanında Elif’in de durumu gayet iç açıcıydı . Tabi, şöyle bir durum da var, o sırada sizin o seçtiğim kişiler olduğunuzu bilmiyordum. Elimde sadece isimleriniz ve kişisel bilgileriniz vardı. Senin gerçekte kim olduğunu gördükten sonra da geri dönmek için geç bir durumdu. Yani anlayacağın, hayat bir şekilde seni hep önüme çıkardı.’’
‘’Peki bu yaptığın hakka girmek olmayacak mı?’’
‘’Madem merak ediyorsun bu sorunu da cevaplayalım küçük hanım! Hayır olmayacak çünkü normalde iki stajyer alırken, dedim ya inisiyatif kullandım ve bu sayıyı üç yaptım, yani üçüncü kişi sensin güzelim.’’
‘’Demek o yüzdendi, şirketteki herkes harıl, harıl çalışırken ben boş boş dosya inceliyordum!’’
‘’Aynen öyle, şimdi artık bu konuyu kapatabilir miyiz? Birde unuttum söylemeyi, bir süre sonra Amerika’daki ana şirketin kuruluş yıl dönümü partisi var ve ben senin de benimle oraya gelmeni istiyorum. Bana eşlik etmen yanı sıra, dünyaca ünlü mimarların olacağı bir ortam olacak ve bu senin kendini geliştirmen açısından çok faydalı olacaktır. Tabi karar senin gelmek isteyip, istememek tamamen sana kalmış. Ne dersin?’’
‘’Alaz, böyle bir teklifi bana yapmak istediğine emin misin? Sonuçta ben birinci sınıfı yeni bitirecek olan biriyim. Daha vasıflı birini götürmek isteyebilirsin.’’
‘’Böyle bir şey isteseydim, bu teklifi zaten sana değil, o kişiye yapardım. O yüzden senden tek istediğim cevap vermen.’’
‘’ Ben, tabi ki isterim, bu benim için bulunmaz bir fırsat ama benim pasaportum yok, o yüzden ne kadar gelmek istesem de, pek mümkün görülmüyor.’’
‘’ Anladım, ama bundan sonrası için zaten bir pasaporta ihtiyacın olacak, şirket yurtdışına bağlı olduğu için bu tarz imkanları çalışanlarına sunuyor, yani demem o ki bu bir sorun değil. Bu olayda ortadan kalktığına göre, sorumun cevabını evet olarak algılıyorum Çisem hanım!’’
‘’Madem ki bu bir sorun değil, ailemle de konuştuktan sonra, bana sunmuş olduğunuz bu teklifi kabul ediyorum Alaz bey!’’
Hiçbir lafın altında kalmayan bu küçük cadıyla, anlaşılan o ki çok uğraşmam gerekecekti. Tabi artık sevgilim olduğu da yadsınamaz bir gerçekti.
ÇİSEM’DEN:
Alazın arabasından inmeden, onunla konuşmuş ve eve ayrı ayrı girmemiz konusunda ricada bulunmuştum. Her ne kadar üst katımda oturuyor olsa da, birinin aramızda oluşmaya başlayan bu yeni şeyden, en azından şimdilik haberi olsun istemiyordum. Sanırım utanıyor bunun yanı sıra, Alazın annesinden çekiniyordum. İlk önce, Elif le Poyraz şimdi de Alaz la ben. Kadın evine kiracı değil, oğullarına gelin adayı almış haberi yok!
Kafamın içindeki düşüncelerle eve girerek kapıyı kapattığımda, evin karanlık olmasına seviniyordum. İçimdeki bu duygu karmaşasına ben daha alışamamışken, birde Elif’e anlatmaya çalışmak, çok zordu benim için.
Oldukça sessiz adımlarla, odama doğru ilerlerken, ışığın bir anda açılmasıyla far tutulmuş tavşan gibi, olduğum yerde kaldım. Birkaç saniye geçtikten sonra, etrafıma bakınmak aklıma geldiğinde kollarını bağlayarak, bacak bacak üstüne atmış ve havada kalan tek ayağını sallar konumda, beni bekleyen bir Elif şuan için görmek istediğim bir şey değildi kesinlikle. Ama maalesef ki, tamda sol çaprazımdaki sandalyede oturmuş, tarif ettiğim şekliyle bana bakıyordu.
‘’Aaaa, evimize küçük yalancı bir tavşan gelmiş! Hem de gecenin bu saatinde. Hayırdır tavşancık! Yolunu mu kaybettin bakalım sen! Yada dur! Alaz’ından anca mı ayrılabildin? Öt çabuk, beni daha çok sinirlendirme!’’
İşte şimdi sıçtık! Bu kesin bir şeyler biliyordu. ‘Ah Alaz, hepsi senin Poyraz’a anlatımların yüzünden.’ İçimden Alaz’a saydırmakla meşgulken, gözümün önünde şıklatılan parmaklarla kendime geldim.
‘’Bırak şimdi iç sesinle konuşmayı! Onunla sonra hesaplaşırsın. Bana dön, bana ve hesap ver! Neler oluyor Çisem? Yada pardon eltim!’’
‘’Ya, kızım ne saçmalıyorsun sen! Eltim falan ne demek? Birinin yanında da söyleyeceksin, ondan sonra ayıkla pirincin taşını.’’
‘’Geç bunları Çisem! Anlat bakalım neler dönüyor? Kaç saattir burada seni beklerken meraktan çatladım ben!’’
Anlatıp kurtulmaktan başka şansım yoktu sanırım, çünkü susmayan bir adet Elif icat etmişlerdi!
Bugün yaşanılan olayları, tabi ki bazı kısımları hariç! Elif’ e anlattığımda,
‘’Siz, şimdi gerçekten sevgili oldunuz yani, öyle mi?’’
‘’Öyle görünüyor ve ben çok heyecanlıyım Elif. Ne oldu! Nasıl gelişti, inan hiçbir şey anlamadım. Sanki bir rüyadayım ve her an uyanacakmışım gibi hissediyorum. Bu, gerçekten çok değişik bir duyguymuş. Beni en iyi sen anlarsın!
‘’İşte orda durun Çisem hanım, ben sizi nereden ve nasıl anlayacakmışım acaba?’’
‘’Yapma Elif! Bana senin bu dillerin sökmez, bunu hala daha anlamamış olamazsın değil mi? Poyraz’a karşı hissettiklerinin farkında değil miyim sanıyorsun? Onun, sana karşı olan duygularını zaten biliyoruz ama senin de ona karşı bir şeyler hissettiğin apaçık ortada be canım, diyorum ki, artık aranızda olan bu çekimi inkar etmesen de, aranızda geliştirdiğiniz olayları Aynur teyzeye de açıklasanız mı? Hem bak kadında sevinir!’’
‘’Yapma Çisem, ben kabul etsem bile Poyrazın gerçekten bana karşı bir şeyler hissettiğine emin misin? Belki de sadece bir heyecan ya da beni bulunduğum durumdan kurtarmak için bulduğu bir çözüm! Bilemeyiz ki!’’
‘’Elif, cidden artık bir beynin var mı? Yok mu ? Bunu sorgular konuma gelmeye başladım! Birincisi, Poyraz sen daha buraya taşınmadan etrafında dönüyordu! Bu konuda hem fikiriz değil mi? Kafede geçirdiğimiz o günü unutmuş değilim ben. O zaman ne o, ne de sen hiçbir şeyinizi bilmiyordunuz. İkincisine gelecek olursak, aşk konusunda belki tecrübesiz olabilirim ama arkadaş çevrem benim aksime bir o kadar deneyim sahibiydiler ve bu gördüğün kişi’’ derken ellerimle boydan aşağı kendimi gösterdim. ‘’ Onların yanında bir hayli deneyim sahibi oldu. Nerede kalmıştık! Kafamı karıştırıp duruyorsun! Heh, ikincisi demiştim, hiçbir erkek bir şeyler hissetmediği birini nikahına almaz. Hiçbir acıma, vicdan ya da duygusallık, onun senin için yaptıklarını açıklayamaz. En azından benim düşüncem bu yönde. Sana da bu konuştuklarımızı bir düşünmeni önerir ve çok yorgun olduğumu hatırlatarak, odama gidip uyumak üzere izninizi isterim! Yarın uzun ve bir o kadar koşuşturmalı bir gün olacak benim için.’’ Diyerek, odamın yolunu tutmuşken,
‘’Çisem!’’
‘’Efendim Elif!’’
‘’İyi ki varsın, İyi ki karşıma çıkmışsın! Sen benim bu dünyada başıma gelen en iyi şeysin biliyorsun değil mi?’’
O kadar yorgun ve uykusuzdum ki, ne dediğimin bile tam olarak farkında değildim artık.
‘’Biliyorum. Bunu daha öncede söyledin Elif!’’
‘’Çisem!’’
‘’Yine ne var Elif! Artık odama gidip uyumak istiyorum''
‘’Böyle söyledim diye hemen şımarma, götün kalkmasın yani olur mu?’’
‘’Delisin kızım sen ve emin ol ki onun bile şuan kalkacak hali yok, resmen yerçekimine meydan okuyoruz. Ayrıca bu sefer cidden iyi geceler, çok konuşasın varsa sevgili kocan Poyraz’ı arayabilirsin! Bildiğim kadarı ile nöbeti varmış bu akşam! İnan çok mutlu olur aradığına bence.’’
Söyleyeceklerim tam bitmişti ki, üzerime uçarak gelen bir nesneyi fark etmemle odama sıvışıp kapıyı hızlı hareketlerle kapatmam bir oldu. Neme lazım o uçan şey, ben henüz Alazıma kavuşamamışken bir travmaya sebep olabilirdi değil mi?
****
Biri şu tepemde öten horoz vari şeyi susturabilir mi? Lütfen! Bu sesin çıkmasına sebep her kimse, kendime geldiğimde ilk işim onu boğazlamak olacak.
Odamın kapısı paldır küldür açıldığı zaman, o horoz sesinden değil belki ama kapıdan gelen kütleme sesiyle, ruhumu teslim edebilecek raddeye geldim sanırım!
‘’Çisemm! Seni sabahın bu saatinde hiç üşenmez boğar ve gidip çöp konteynırına atarım haberin olsun. Kızım dün gece varlığına duacıyken, bu sabah yok olmanı dileyecek bir konumdayım. Sen neyin kafasını yaşıyorsun da, o cırtlak ne idüğü belirsiz horoz bozması şeyi öttürüp duruyorsun acaba sorabilir miyim?’’
Ne yani, o garip şeyin ötmesine sebep ben miydim?
‘’Elif, o garip sesin kaynağı cidden ben olamam değil mi? Ben onu, senin bana yaptığın bir şaka zannettim. Hatta uykuyla uyanıklık arasında kendime söz verdim. Kendime geldiğimde bu sesin sebebini bulup onu boğacaktım!’’
Yatmış olduğum yastığı başımın altından alarak yüzüme kapatırken, Elifin ağzından çıkacak cümleleri duymak istemiyordum. Devamında aklımın bir köşesinde, ilk önce bir şimşek çaktı.
O sesin asıl sebebi, bugün babamları aramam gerektiği için erken saate kurduğum bir uyarıcıydı benim için. Kalkmalı ve babam denize açılmadan onu aramalıydım ama ilk önce Elif’ten bu tarz bir işkenceyle uyanmasına sebep olduğum için özür dilemeliydim sanırım!
‘’Şey, Elif! Benim şimdi aklıma geldi, bu sabah babamı aramam gerektiği için bir uyarı mahiyetinde kurmuştum o alarmı ben. Bu şekilde, senin de uyanmana sebebiyet verdiğim için özür dilerim. Ateşkes imzalasak olmaz mı?’’
Yaptığım dalgınlıklar ve hatalar yüzünden, insanlara şirin gözükmeye çalışmak ne kadar zordu arkadaş!
‘’Bu seferlik unutmuş gibi yapıyorum ama bir daha aşk sarhoşu falan demem üzerine atlarım haberin olsun.’’ Diyerek odamdan çıkmış kendi odasına doğru ilerlerken söylemlerine de devam ediyordu. Son duyduklarım arasında,
‘’Çisem, inan şuan seni cidden boğmam lazım! Benim uyanmak için daha bir saatim ve tamamlanmamış rüyalarım vardı! Ben onlara kaldığım yerden nasıl devam ederim şimdi! Off ya, gitti canım güzel rüyalarım!’’
Bu duyduklarım üzerine sizce ben sessiz kalır mıyım? Evet, tabi ki de kalmam!
‘’Rüyalarına kaldığın yerden devam etmek istiyorsan, Poyraz’ı arayabilirsin! O eminim büyük bir zevkle tamamlatır sana rüyalarını!’’
‘’Çisemmmm! Oraya gelip yarım bıraktığım işi tamamlamamı istemiyorsan, o gaganı kapa tatlım!’’
Sabah sabah enerjimi de depoladığıma göre, keyfim yerinde bir vaziyette babamı arayabilirdim. Baş ucumdaki komodinin üzerinde duran telefonumu aldım. Arama kısmından ‘canım babam’ı bulup arama yaptığımda birkaç çalıştan sonra karşımdaki ses, içimin titremesine sebep oldu.
‘’Kızım! Günaydın yavrum.’’
‘’Günaydın babam, nasılsın, annemler nasıl?’’
‘’Biz iyiyiz yavrum, asıl sen nasılsın? Özledim be zümrüt gözlüm! Ne zaman geleceksin? Bizim de gelmemizi istemiyorsun!’’
Ahh benim canım babam, bana ve kardeşim Yağmura karşı her zaman böyleydi. Yanımda olmasa bile varlığını her daim hissettirirdi. O bizim sırtımızı dayayabileceğimiz görünmez dağımızdı bir nevi.
‘’Babam, ben iyiyim, inan ki bak. Bende sizleri çok özledim. Okullar tatile giriyor zaten, staja başladım biliyorsun, ona biraz adapte olayım, Patronum Alaz beyle konuşup izin isteyeceğim. Sen merak etme.’’
Babama, Alazın yanında staja başladığımı söylediğim zaman çok şaşırsa da, bir o kadarda sevinmişti. Tanıdık yanında olmam onlara göre iyiydi ama bilmiyorlardı ki, bu deli dolu kızları Alazın daha kendini görmeden sesine aşık oldu! Ah, bilseler tepkileri ne olurdu çok merak ediyorum açıkçası!
‘’Tamam kızım, sen iyi ol gerisi halledilir. Ayrıca, söyle bakalım ne söyleyeceksin! Sen sabahın bu saatinde aramazsın boş yere!’’
‘’Aşk olsun be babacım! Özlediğim için aramış olamaz mıyım yani?’’
‘’Aşk olsun tabi, olsun da, farkındaysan ben senin babanım ve ses tonundan bile anlarım ne demeye çalıştığını! Yani demem o ki geç bunları ve sadede gel.’’
‘’Tamam, pes ediyorum. Ben aslında, senden bir şey için izin isteyecektim. Tabi mümkünse!’’
‘’Dinliyorum, neymiş seni bu kadar kıvrandıran açıkçası merak etmedim değil!’’
‘’Babacım, staj yaptığım şirketin asıl yeri Amerika’da biliyorsun. Orada kuruluş yıldönümü kutlaması yapılacakmış ve buradan Alaz bey de gidecek. Dün bana, onunla Amerika’ya gitmem için bir teklifte bulundu. Kutlamada bir çok ünlü mimar da olacakmış ve Alaz bey, benim onlarla tanışıp fikirlerini dinlememin gelişimim için yararlı olacağını söyledi ama ben size sormadan bir cevap vermedim. İzniniz olursa bende bu kutlamaya katılabilir miyim?’’
Zurnanın zırt dediği yer burası olsa gerekti. Babam iyiydi , hoştu da ama henüz daha yolun başındayken, sadece ismen tanıdığı birine güvenerek kızını taa Amerikalara yollar mıydı? Orası kocaman bir bilinmezlikti doğrusu.
‘’Yanlış anlıyorsam düzelt lütfen! Sen şimdi, benden Amerika’ya gitmek için izin istiyorsun yani öyle mi?’’
‘’Şey, yani, evet babacım. Açıkçası elime böyle bir olanak geçmişken değerlendirmek istiyorum ama yine de, sen ne dersen kabul ederim.’’
Aslında kısa ama bana göre oldukça uzun geçen bir sessizlikten sonra babamdan ses gelmeyince, bir an hattan düştüğünü zannettim.
‘’Alo, baba, orda mısın?’’
‘’Evet buradayım kızım, sadece düşünüyordum! Bildiğim kadarıyla senin bir pasaportun yok, bu sorunu nasıl çözmeyi planlıyorsun?’’
‘’Ben bunu Alaz bey’e söyledim. O da bunun bir sorun olmadığını ve şirket yurtdışı bağlantılı olduğundan çalışanlarına bu tarz imkanlar tanıdığını söyledi.’’
‘’Anladım! Peki, sen gitmek istiyor musun Çisem!’’
Babam bana adımla seslendiğine göre, olayın ciddiliğinin farkında olduğunu, benim de bunun bilincinde olup olmadığımı sorguluyor demekti.
‘’Ben, şey, gitmek istiyorum baba!’’
‘’Çisem, ben seni bu zamana kadar asla kısıtlamadım, isteklerin mantıklı olduğu sürece hep arkanda oldum. Buna bizden uzakta İstanbul da okumanda dahil. Şuan ciddi bir ikilemdeyim. Yurtdışına gitmek istiyorsun ve yanında hiç tanımadığım bir adam olacak, sence bu ne kadar mantıklı kızım!’’
Babam söylediklerinde sonuna kadar haklıydı ama bilmediği bir şey vardı ki, o da tanımadığımız dediği adamın benim çiçeği burnunda sevgilim oluşuydu. Şuan için bunu ona açıklayamayacağıma göre, bir çıkış yolu bulmalıydım, ama ne!’’
‘’Baba! Tamam, söylediklerinde sonuna kadar haklısın. Senden istediğim şey çok mantıklı değil ama, böyle bir fırsat yakalamışken değerlendirmek istedim. Birde, okul bitince hayal ettiğim konumda olursam, ben yurtdışı ağırlıklı çalışmak istiyorum. Yani bu ne ilk ne de son olacak nasip olursa.’’
‘’Anladığım kadarıyla seni vaz geçiremeyeceğim, o zaman, senin istediğin gibi olsun. Tamam git ama boşluk yakaladıkça beni arayacak ve bulunduğun durumdan bilgilendireceksin, Kabul mü?’’
‘’Sen var ya, sen bir tanesin babacım.’’
‘’Hadi oradan deli kız! Yağcılık yapma. İçim hiç rahat değil bilgin olsun ama söz konusu sen ve ideallerin olunca da sesimi çıkaramıyorum.’’
‘’Seni çok seviyorum, canım babam ve teşekkür ederim. Her zaman yanımda olduğun için.’’
‘’Bende seni seviyorum, iznini de aldığına göre artık telefonu kapatsan da bende gitsem diyorum. Ali reis arayıp duruyor.’’
‘’Tamam babam, o zaman seni daha fazla tutmayayım, annemlere çok selem söyle ve öp benim yerime, bol bereketli avlarınız olsun.’’
‘’Sağ ol güzel kızım, görüşürüz.’’
Telefonu kapatıp, ekrana bakarken saatin farkına varmamla, yataktan koşarcasına çıkıp kendimi odamdaki gardırobun önünde bulmam bir oldu. Az daha düşecek olmamı saymazsak, iyiydim sanırım. Dün gece eve geç gelmem neticesinde, akşamdan da giyecek olduğum kıyafetlerimi hazırlamadığım için kendime koca bir küfür sarf ettim. Aklıma Alazla geçirdiğimiz zaman geldiğinde, her şeyin canı cehennemeydi o an için. Sahi, ben aşık olmuştum ve bu karşılık bulmuştu değil mi?
Daldığım hayaller Elifin cırtlak sesi tarafından bölünmüş ve ben gerçek dünyaya bodoslama bir geçiş yaptıktan sonrası, tam bir koşturmaca.
****
Elifle beraber şirkete geldiğimizde, o kendi katına, bende yönetim katına çıktım. Dicle yine birkaç dosyanın içerisinde kaybolmuş bir vaziyette çalışıyordu.
‘’Günaydın, Dicle!’’
Kafasını dosyadan kaldırıp, içten bir gülümseme ile bana bakarak;
‘’Günaydın Çisem! Nasılsın?’’
‘’İyiyim canım, sen nasılsın?’’
‘’Sence bu sorduğun soruyu yanıtlamama gerek var mı? Hani görünen köy olayı bilirsin ya’’ diyerek önünde bulunan dosyaları göstermişti. Anlaşılan Alaz yine yapmıştı yapacağını!
‘’Alaz bey anlaşılan yine formunda! Bu saatte bile seni dosyalarla boğuşmaya zorladığına göre.’’
‘’Hımm, senin haberin yok sanırım! Alaz bey bugün şirkette olmayacak! Acil bir toplantı için şehir dışına çıktı ama bu gördüğün dosyaların yanı sıra birkaç şeyin daha olmasını istediğini söyledi!’’
Demek Alaz bey şirkette olmayacaktı. Peki, bundan niye benim haberim yoktu acaba? Tek kaşımı sorgularcasına havaya kaldırarak;
‘’Neymiş o Alaz beyin olmasını istediği şeyler Dicle? Yani, şey, yardımcı olacağım bir şey varsa yapmak adına soruyorum! Nede olsa günümün çoğu boş geçiyor biliyorsun!’’
Aferin Çisem! Az daha kendi ellerinle batırıyordun her şeyi. Ama yine de son anda kıvırmayı becerebildim sanırım! Yani umarım!
‘’İnan ne kadar iyi olurdu ama maalesef bugün senin için boş geçen günlerden olmayacak, aksine bol bir tempo seni de bekliyor şekerim! Alaz beyin isteklerinden biri de bu!’’
Hah! Beyefendi zahmet edip gittiğini söylemiyor ama yapılacaklar listesi bırakmayı akıl edebiliyordu ama ne de olsa o bir patrondu değil mi? Hadi ama ne oluyordu bana böyle? Daha ilk günden trip atmaya mı başlamıştım! İçimden nasıl biri çıkmıştı benim böyle?
‘’Çisem! Anlaşılan ben yine kendi kendime konuşuyorum, sen engin denizlere doğru yol almaya başlamışsın çoktan!’’
‘’Dalmışım yine, çok pardon!’’
‘’Fark ettim onu merak etme. Alaz bey, senden bazı belgeler istemiş pasaportunla alakalı, onları tamamlayarak idari işler bölümüne götürecekmişsin. Birde, birlikte yürüttüğünüz projeye bir göz atacakmışsın, dün söylediğin şeyleri proje üzerinde uygulayacakmışsın!’’
Aklımdan tamamen çıkmıştı benim pasaport olayı.
‘’ Tamam Dicle’cim, teşekkür ederim, ben işimin başına geçeyim o zaman bir an önce. Alaz beyi kızdırmamakta yarar var değil mi?’’
‘’Bu konuda sana katılıyorum Çisem.’’
‘’O zaman ben odama gidiyorum.’’ Derken tam arkamı döneceğim sırada, asansörlerden birinden bu katta durduğuna dair gelen sesle, Alaz olduğunu düşünerek döndüğüm sırada, karşımda gördüğüm görüntü dudak uçuklatacak cinstendi.
Hızlı ve kendinden bir o kadar emin adımlarla bize doğru yaklaşmakta olan bir afeti devran vardı. Ben kadın halimle bu duruma gelebiliyorsam açıkçası erkekleri düşünemiyordum. Bir dakika! Bu kadın bu katta olduğuna göre, geldiği kişi Alaz’dan başkası değildi! Ne yani, bu afet benim sevgilimle görüşmeye mi gelmişti? Sinir kat sayım fazlasıyla artarak, kıskançlık damarlarımda hızla yol alırken, Alazın burada olmadığı düşüncesi ile rahatlama yaşadıysam da bu, kadının bizim yanımıza gelmesiyle son buldu.
Üstten bakışları ile Dicle ve beni bir güzel yedikten sonra;
‘’Merhaba bayanlar, ben Alaz bey ile görüşecektim.’’
Karşılama işi Dicle’nin görevi olduğu için,
‘’Merhaba hanım efendi, randevunuz var mıydı acaba?’’
‘’Hayır yok ama Alaz ismimi duyduğunda benimle görüşmek isteyecektir. Siz ona görüşme isteğimi ve ismimi iletin yeter! Ben Alev, Alev Erkin!’’
Bu bir rüyaysa biri beni uyandırsın lütfen! Şu an karşımda duran ve az önce benim bile hayran gözlerle incelediğim kadın, yanlış bilmiyorsam Alazın eski nişanlısından başkası değildi!