Başlamak için en uygun zamanı beklersen, hiç başlayamayabilirsin. Şimdi başla, şu anda bulunduğun yerden, elindekiler ile başla...
Bulunduğum yerden, elimdekiler ile başlamak. Tam da beni tarif eden bir cümleydi.
Yeni bir şehir ve yeni evimde üçüncü günüm... Muğla dan İstanbul’a geleli üç koca gün olmuştu. Geldiğimiz günden beri bir koşturma içerisine girmiştik. Günlerin nasıl geçtiğini anlayamamıştım bile.
Bugün ise hayatımda ki yeni başlangıçlara adım atacağım bir gün. Günler’den Pazartesi ve okulun ilk günü.
Babamı dün yolcu etmiştim ve şuanda da okula doğru gidiyordum.
Heyecanlı mıyım? Çok fazla hem de!
Ne yapmam gerektiği hakkında çok bir bilgim olmasa da, bir şekilde öğrenmem gerekiyordu.
Kayıt için geldiğimizde, ilk hafta için öğrenci işlerine gelmemiz gerektiği söylenmişti. Güvenliğin olduğu yerden geçtikten sonra, etrafımı dikkatli bir şekilde incelemiştim. Benim gibi yabancılık çektikleri her halinden belli olan bir çok kişi vardı.
Öğrenci işlerinin bulunduğu yere geldiğimde, her zaman ki gibi mevcut bir öğrenci kalabalığı vardı.
Şaşırdık mı? Tabi ki hayır...
Bölümlerin adının yazdığı farklı farklı kısımlar vardı. Mimarlık bölümüne ait kısma geçtiğimde, ilk olarak öğrenci kartımı daha sonrasında da derslerimin ve dersliklerin yazılı olduğu belgeleri alarak çıktım.
Artık etrafı biraz gezmekte problem yoktu sanırım. Fakültenin içini gezerken, derslik ve amfilerin ne tarafta olduğunu aklıma kazımaya çalışıyordum.
Ders saatimin yaklaştığını görünce, ilk dersin işleneceği dersliği bularak içeri girdim. İçeride benden başka beş ,altı kişi daha vardı.
Baştan aşağı beni inceleyerek geçirdikleri yaklaşık bir dakikanın ardından, beni bulunduğum ortama layık görmüşlerdi sanırım ki bakışlarını üzerimden çekmişlerdi.
Her hangi bir sıraya geçerek yerleştiğimde henüz yapacak bir şeyim olmadığı için, telefonumu kurcalamakla meşguldüm.
''Merhaba'' Sesi duyduğum gibi, başımı sol tarafıma çevirmemle şaşırmam bir olmuştu. Tesadüfün böylesi diye düşünmekten alamadım kendimi.
''Tanıdın mı acaba beni? Ahh pardon anımsayabildin mi demem gerekliydi sanırım?''
Kendimi topladığım kısa bir zaman sonrası, ''Merhaba ve evet tanıdım. Kayıt yaptırmaya geldiğimiz gün, bahçede gördüğüm kızsın sen değil mi?’’
‘Evet ‘ anlamına gelen bir baş sallama hareketi yaptı.
''Şey…Sakıncası yoksa oturabilir miyim?''
Tıpkı o günde dikkatimi çektiği gibi, fazla utangaç ve çekimser bir hali vardı.
''Tabi ki, geç lütfen''
'' Bu arada, ben Elif'' diyerek elini uzattı.
''Ben de Çisem ve çok memnun oldum. Açıkçası hiç aynı bölümde olacağımız aklıma gelmemişti.’’ Kendi çapımda potumu da kırdığıma göre, aferindi bana!
''O an ki surat ifadendi daha çok dikkatimi çeken.'' Dilimin ucunu ısırdım. Bugün pot kırma turnuvası falan olsa, kesin birinci gelirdim. Bu nasıl bir ''SIVAMA'' şekliydi arkadaş...
''Yani suratının üzgün ifadesi dikkatimi çekmişti...Kusuruma bakma bugün yine saçmalama günümdeyim sanırım.''
Kendimi ifade etmeye çalıştığımda sırıtan yüz ifadesi dikkatimi çekti. Elini şöyle bir, boşşveerrr dermiş gibi salladıktan sonra:
''Açıklama yapmana gerek yok. Anlayabiliyorum seni, daha doğrusu o an ki yüzümün şeklini tahmin edebiliyorum...Zor bir gün geçiriyordum diyelim.''
Söylediklerine karşılık iç sesim, sadece zor bir günün varlığı değildi diyerek söyleniyordu bana. Bu iç sesimi, elime verseler kesinlikle boğardım. İlla ki konuşup, bir şeyler söyleyecek ve o söylediği şey her ne ise doğru çıkacaktı!
Elifin oynayan dudaklarını gördüğümde, bana bir şeyler anlattığını anlamıştım. Bunu ben anlamıştım ama susmak bilmeyen iç sesime ne demeli!
''Pardon... Tekrar eder misin, dalmışım da.''
''Biraz tanışalım mı? demiştim. Mesela, nerelisin?
Tam karşılık vermeye başlayacaktım ki...
Hoca olduğunu düşündüğüm, oldukça olgun birinin kapıdan içeri girdiğini gördüm.
Kısa bir kendini tanıtma safhasından sonra dersi tanıtma ve dersin işleyişi hakkında anlatım yaptığı bir saate yakın bir zaman dilimini bitirmiştik ki ‘’çıkabilirsiniz’’ demiş ve kendi de çıkışa doğru ilerlemişti.
Tutmuş olduğum kısa notları toparlarken,
''Kafeteryaya gidelim mi? Sorusu geldi Elif ten.
Aslında hiç fena fikir değildi, acıkmaya başlamıştım çünkü.
****
Kafeteryanın olduğu yere geldiğimizde, ilk hafta sanırım bu şekilde olacak diye geçirdim içimden çünkü masaların yüzde sekseni boştu ve ortam sakindi. Asıl olaylar yakında başlayacak diyen iç sesim yine devredeydi o an...
Kısa bir sıra bekleyişinin ardından, almak istediklerimizi almış, bir masaya oturmuştuk.
''Şimdi konuşabiliriz sanırım, yaklaşık yirmi dakikamız var, diğer dersin başlamasına.’’
Bu cümlede şairin anlatmak istediği, kendinden bahsetsene biraz demekti sanırım.
''Adımı söyledim zaten, Muğla’da doğup, büyüdüm, orada yaşıyoruz. Bir tane kız kardeşim var, liseye gidiyor. İstanbul’a ilk defa geldim...Aklıma gelenler bunlar, sormak istediğin bir şey varsa sorabilirsin.''
Kafasını belli belirsiz salladıktan sonra:
''Şu an için yok sanırım, o zaman ben de tanıtayım kendimi...Ankara doğumluyum ve orada yaşıyoruz. Babam… Ben çok küçükken iş kazası sonucu vefat etmiş. Etmiş diyorum çünkü maalesef ona dair hiç bir şey hatırlamıyorum...Annem yaklaşık sekiz sene önce yeniden evlenme kararı alarak evlendi. Başımız da danışabileceğimiz birisi olması gerekiyormuş! Şimdi ki evliliğinden yedi yaşında bir erkek kardeşim var ve evet, sen sormadan söyleyeyim o gün yanımda gördüğün adam üvey babamdı.''
Kısacık bir an onun yerinde olduğum duygusu kapladı içimi. O gün de dahil zor zamanlar geçirdiği belliydi.
''Özel bir soru sormak istiyorum ama cevap verip vermemek sana kalmış. Eğer ki anlatmak istemezsen anlarım.''
''Çekinmeden sorabilirsin Çisem'' dedi.
Merak ettiğim bir gerçekti ama nasıl soracağım tamamı ile bir muammaydı.
''O günkü....'' Kendimi toparlayarak tekrar deneme kararı aldım ve ''O gün suratında memnuniyetsizlik gibi pişmanlık gibi bir ifade vardı. Bir şey mi olmuştu da o haldeydin?''
Ufak, imalı bir gülüş gönderdikten sonra, yüzümü inceledi. Bu sanırım onun dilinde, anlatsam anlayabilir misin demekti.
''Başından beri sınava girmemi istemiyorlardı. Bana elinden geldiğince arka çıkmaya çalışan bir amcam var ama onun da imkanları kısıtlı. Onun sayesinde gizliden girdim sınavlara. Kazandığım, özellikle birde İstanbul’u kazandığım açıklanınca, kesin bir dil ile gidemezsin dediler. Okuduğum yetermiş bu kadar...Olaylar büyüyünce amcam dahil oldu ve okulumun masraflarını kendisinin karşılayacağını söyleyerek ikna etti onları.. Zaten onların da derdi onlardan çıkacak olan paraydı. Durum böyle olunca ikna oldular. Amcam yanıma bir süre beni idare edebilecek kadar para verdi sağ olsun ama o da farkın da hazırın çabuk eriyeceğinin. Tanıdık bir kaç kişi ile görüşüp, burs ayarlamaya çalışacaktı. Anlayacağın bana destek olan tek kişi o..''
Keşke dedim o an...Elimden gelen bir şeyler olsa da yapabilsem. Ama maalesef ki benimde imkanlarım ortadaydı...
****
Günün geri kalan kısmı, hocaların girdiği kadar derse girip çıkmak ve bölümümüzü tanımak ile geçmişti. Kendimi eve attığımda, bedensel olarak olmasa da beyinsel olarak bitmiş durumdaydım.
Annemin bir kaç gün beni idare edeceğini düşünerek hazırladığı şeyler, tamamen kurtarıcım olmuştu. Karnımı doyurduktan sonra, telefonumu alarak annemi aramış ve özlem gidermiştik.
Sıra babama geldiğinde, daha konuşmaya başlamadan bir heyecan sarmıştı beni.
Ben her şeyini annesi ile paylaşan bir kız olmadım hiç bir zaman. Tam aksi her şeyini babası ile paylaşan bir kız oldum. O bakımdan babamın yeri benim için çok ayrıdır.
Telefonun çalma sesi kulağıma geldiğinde saymaya başlamıştım...
1.dıııttt...
2.dııııttt veee
3... bitmeden karşıdan bir...
''Yavrumm'' nidası yükselince zaten ağlamaya yer arayan gözlerim çoktan dolmaya başlamıştı bile...
''Babacııımmm''
''Nasılsın zümrüt gözlüm, napıyorsun, nasıl geçti ilk günün, bir sorun yaşamadın değil mi?''
Sorularını sıraladığı sıra karşımda bir an annem var zannettim.
''Yakışıklım, bir nefes al lütfen, şu an annemi geçtiğinin farkındasındır sanırım.''
''Öyle oldu değil mi? Ama ne yapayım kızım merak ettim aklım bütün gün sendeydi.
İçimde bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim o an...
''İyiyim babacım, ilk günüm gayet iyiydi ve aklınız bende kalmasın olur mu benim yakışıklı babacım...''
''Ahh deli kız ahh...Zormuş evladını uzaklara göndermek, ne yapayım!!''
O an o görmese de gülümsüyordum. İnsanın sevildiğini bilmesi gerçekten de güzeldi.
''Benim de eksikliğim sadece sizlersiniz. Hepinizi çok özlüyorum ama elimizden bir şey gelmiyor. Alışmak zorundayız...zorundayım.''
Biraz daha konuşmaya devam edersek muslukların çok fena açılacağını bildiğimden, artık kapatmam gerektiğini söylediğimde vedalaşarak kapattık.
Hüzünlenerek geçirdiğim zaman ve günün yorgunluğu derken kendimi yatağıma attım ve göreceğim rüyaların beni içine çekmesine izin verdim...
****
Bir hafta boyunca, okula ne kadar gitsek te, derslerin çoğu ya boş geçmiş ya da yıllık işleyiş hakkında bilgilerin verildiği bir süreç olmuştu.
Bol can sıkılmalı bir hafta sonunu da devirdiğimde, yeni haftanın ilk günü gelip çatmıştı. Kendi kafamın içinde ki düşünceleri, derleyip toparlayarak geçirdiğim bir yürüyüş sonrası, mimarlık fakültesinin önüne geldiğimde, gördüğüm kalabalık duraksamama sebep olmuştu.
Sanırım dedikleri gibi okul bu saatten sonra başlıyordu.
Üzerimde olan gözleri, görmezden gelmeye çalışarak, kafeteryaya doğru ilerlerken, artık kendimden şüphe etmeye başlamıştım.
Ya yüzümde ya da saçlarımda kesin bir şey vardı!!!
Bakılır da bu kadar bakılmaz ki arkadaş...
Kafeterya ya girişim ile, duraksamam bir olmuştu. İğne atsan yere düşmez deyimi şu an gözlerimin Bakılır da bu kadar bakılmaz ki arkadaş...
önündeydi resmen. Bir kahve alarak, ’’ varsa tabi’’ boş bir masa arayışına girmiştim ki, birisinin adımı seslendiğini duyarak, sesin kaynağını bulmaya çalıştım. Az ileriden Elifin bana el sallayarak yanına çağırdığını gördüm.
Bu geçirdiğimiz bir hafta içerisin de Elif ile biraz daha kaynaşmıştık. İyi biriydi, sevecen, samimi ama bir o kadar da inatçı bir kişiliği vardı...
Kısa bir selamlaşmanın ardından, masadan bir sandalye çekip oturdum.
''Bana dikkatli bir baksana. Yüzüm de saçım da ya da herhangi bir yerim de bir şey var mı?''
Sorduğum soru Elifi pek şaşırtmışa benzemiyordu sanırım! Zira sorduğum soruya karşılık beni izleyeceğine, bildiğin beşlik simit gibi sırıtıyordu resmen...
''Eğer kii...Kast ettiğin şey, herkesin seni izlemesi ise...Az önce o gözlerde ki kurul toplantısından bende geçtim bebeğim...Boş ver birinci sınıf olmanın getirileri sanırım''
Kendime ve dilime hakim olamadım bir anda. ''Başlarım böyle birinci sınıfa da getirilerine de, bu ne arkadaş yiyecek gibi bakıyorlar.''
Sanırım sesim gereğinden fazla çıkmış olacak ki...
Artık bakmayan taraftakiler de bakmaya başlamıştı.
''Ahh.. Hadi amaa, şimdi duble harika oldu çünkü okulun ilk gününde sanırım mimlenmeyi başarmış bulunmaktayım.'' Elif bir süre güldükten sonra;
'' Biz En iyisi kahvelerimizi alıp yukarıda içelim Çisem! Ne dersin!'' dediğinde şimdiye kadar duyduğum en güzel teklifti bu diyebilirdim.
****
Oldukça yoğun geçen, bir ders gününün sona ermesi ile rahat bir nefes almıştım. Anlaşılan o ki an itibari ile ciddi bir çalışma temposu içerisine girmiş bulunuyorduk. Çantama eşyalarımı yerleştirirken, Elif dikkatimi çekmişti. Telefonda birisi ile mesajlaştığı belliydi ve sanırım konuşma hiçte iyi yerlere gitmiyordu. Dikkatini çekmek için koluna dokunduğum sırada, irkilerek kendine geldi.
Önce bana sonra elindeki telefona bakıp, çantasının içerisine attı bir anda.
''Kusura bakma dalmışım canım, bir şey mi demiştin?''
''Bir sorun olup olmadığını sormuştum ama sanırım çok dalmışsın korkuttum.''
''Yooo… Sorun değil. Dediğin gibi dalmışım. Amcam mesaj atmış, derste olduğumuzu düşündüğü için aramamış, ona cevap yazdım.''
''Bir problem mi var? Yapabileceğim bir şey olursa seve seve yardımcı olmaya çalışırım.''
''Haa.. Yok, yani sorun yok, atlatılmayacak bir şey değil. Sen takılma.''
Suratının aldığı şekilden, birşeylerin ters gittiği ortadaydı ama daha fazla zorlayamazdım. Anlatmak isterse dinleyeceğimin farkındaydı sanırım. Her şeyin belki de daha farklı olması gereken bu dönemde, onun da kendi içinde ,zorlanarak ta olsa taşımak zorunda olduğu yükleri vardı.
Hayatının içinde ki zorluklar ile baş etmeye çabalayan kız...
Umarım hayat bundan sonra senin yüzünü güldürecek kişiler çıkartır karşına...