Yeni Üyelik
11.
Bölüm

ZAMAN

@bluemoonn

Zaman, bekleyenler için çok yavaştır.
Korkanlar için çok hızlı
Yas tutanlar için çok uzun
Neşelenenler için çok kısa
Ancak sevenler için zaman;
SONSUZLUKTUR...

Saatler günleri, günler haftaları, haftalar ise ayları takip ederken, derslere ve hocalara alışma süreci çoktan geçmişti. Sınav zamanlarımız kapıya dayanmıştı.

Pazartesi günü yapılacak olan sınav için, hafta sonumu iyi değerlendirmeyi düşünerek çalışmaya başlamıştım. Masanın üzerine gelişi güzel yaydığım kitaplar ve ders notlarımla her şey hazırdı. Tam konsantre bir şekilde, ilk bir kaç cümleyi okumuştum ki; Evin içinden geldiğini duyumsadığım ses dikkatimi dağıtmaya yetti. Duyma dedim kendi kendime, dikkatini önüne ver ve duyma.


Ama ne var ki olmuyordu. Ben ve duymamazlıktan gelmek! Sinirlerim zıplamış bir şekilde soluğu mutfakta aldığımda, sorunun daha doğrusu sesin kaynağı olan musluğa, şeytani bir bakış gönderdim.


Peki… Bu onun umurunda mıydı? Tabi ki hayır, hala devam ediyordu...


Tıp, tıp, tıp...


İlk önce çeşmenin etrafını iyi bir incelemeden geçirdim. Açma kapama yerini daha iyi sıkmaya çalıştım ama yok…bana mısın demedi. Hala devam ediyordu icraatına!


Madem öyle diyerek mutfak çekmecesinden, kuru bir bez alarak lavabonun içerisine katlı bir şekilde koydum. En azından bir süre idare ederdi sanırım.


Kaldığım yerden çalışmaya devam etmek üzere masaya oturduğumda, geçici de olsa bir çözüm bulmanın rahatlığı ile çalışmaya devam ettim.
Ne kadar çalıştım yada ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama çok uzun sürmediği kesindi. Çünkü bu sefer:


''Tıp, tıp tıp'' seslerinin yerini,
''Şıp, şıp, şıp''sesleri almaya başlamıştı.

Sanırım lavabonun içine koyduğum bez de sonunda iflas bayraklarını çekmişti. Saçımı başımı yolma pozisyonuna gelmiş bir şekilde kocaman bir ''offf'' çekip,tekrar olay mahaline vardım.


Beş dakikalık bir zaman zarfında çeşme bana baktı... Ben çeşmeye...Hala inatla damlatmaya devam ediyordu yalnız! Düşüncelerim bile kafayı yemiş durumdaydı! Sanki şimdiye kadar akıtan çeşme benden utanıp, damlatmasını bırakacakmış gibi!


Ama ben ne anlardım ki bu işlerden!


Biraz düşününce aklıma Aynur teyze geldi. En azından bir tamirci biliyordur umuduyla anahtarı alıp, merdivenleri üçer, beşer tırmanarak bir üst kata ulaştım.


Zile basıp beklemeye başladım ama üçüncü çalışım olmasına rağmen kapıyı açan olmamıştı. Sanırım evde yoktu. Çok şanslı biri olduğumu söylemiştim değil mi size?


Tam arkamı dönüp gitmek üzereyken, kapının kilit sesini duymam ve kapının açılması eş zamanlı oldu. Arkamı döndüğümde, kapıda ki çocuk bana, ben çocuğa bakarken aklım başıma geldi.


''Pardon rahatsız ettim. Aynur teyze ye bakmıştım ben ama sanırım kendisi yok.'' Karşımdaki çocuğun anlamaz bakışları bir süre etrafımda dolaştı.


'' Pardon ama, Siz kimsiniz ve annemi neden arıyorsunuz?''


Sorduğu soruyu duyunca Aynur teyzenin oğlu olduğunu anladım .Benim oturduğum dairenin sahibi bu çocuk muydu yani. Bu daha benden taş çatlasın dört yaş falan büyük biriydi.


'' Şey… Ben… Yani sizin kiracınızım, alt katta oturuyorum'' gibi saçma sapan, cümle israfı yaptığım sıra karşımda ki kişi konuşmaya başladı.


''Haaa!.. Tamam şimdi anladım. Annem evde yok. Yapabileceğim bir şeyse ben yardımcı olayım.''


Ben nasıl bir durumun içine düşmüştüm ki böyle ama. Şimdi bu çocuğa ''çeşmem bozuldu tamirci tanıdığınız var mı?'' diye nasıl soracaktım ki. Ne çabuk bozduğumu düşünür müydü acaba şimdi. Ama ben bir şey yapmamıştım ki. Of… Çisem of… Hep böyle alingirli işlerde seni bulur zaten. Artık utanmak bir işe yaramazdı. Olan olmuştu sonunda. Cesaretini kuşan ve söyle işte. Hadi kızım sen yaparsın!


''Mutfak… Mutfak çeşmesi bozulmuş sanırım damlatıyor. Sınava çalışmam lazımken çıkardığı sesten dolayı katil olmak üzereyim. Oh be.. söyledim!''


Suratıma acayip, acayip bakıp yamuk bir şekilde gülümsedi. Sonra hızını alamamış olacak ki kahkaha atmaya başladı. Ben, bu kadar komik olan acaba ne diye düşünüyordum. Tam gülme sebebini soracaktım ki. İşaret parmağını bana doğru kaldırarak, bir işareti yapıp beklemem gerektiğini belirtti.


Kısa bir zaman sonra, elinde bir alet çantasıyla gördüğüm onu. Sanırım gereğinden fazla bir ona bir elinde ki çantaya bakmıştım ki;


''Eğer alet çantasıyla bakışmanız bittiyse, gidelim de çeşmeyi ölümden, sizi de katil olmaktan kurtaralım. Ha.. Bu arada içinizden konuştuğunuzu zannediyor ama aslında dışınızdan söylüyorsunuz bilginiz olsun! Az önceki gülmemim sebebi buydu.''

O önde ben arkada bir alt kata indik. Kapıyı açarak içeri geçmesini bekledim. Kapıdan içeri ilk adımı attığında gözleri sanki bir şeyleri arıyormuş gibi etrafa kısa bir süre bakındı. Kafasını yavaş bir şekilde sağa sola sallayarak mutfağa doğru adımladı. Bana da annesini takip eden ördek yavrusu pozisyonu kalmıştı. Zaten böyle pot kırmalara devam edecek olursam, benden de olsa olsa ancak şaşkın ördek olurdu!
Onun peşinden mutfağa girdiğimde, eğilmiş ve çeşmeyi incelerken buldum onu. İçeri girdiğimi fark edince bulunduğu pozisyonu hiç bozmadan kafasını çevirerek,


''Giriş kapısının önünde, duvara monte edilmiş bir dolap var. Onu açtığınız da, sizin tesisatın vanası olacak. Onu kapatabilir misiniz?''


Tamam anlamında kafamı salladım ve hızlı hareketlerle dolabı açıp vanayı kapattım. ''sanırım olmuştur'' diye düşünerek yanına gittim. Çeşmenin parçaları çoktan tezgahın üzerine yayılmış durumdaydı. Uğraşmalı bir on, on beş dakikanın ardından,


''Sanırım oldu. Şimdi aynı şekilde kapattığınız vanayı açar mısınız lütfen?''


Bir koşu, dediğini yaparak içeriye doğru adımımı atmıştım ki, onu mutfaktan alet çantası elinde çıkarken buldum.


''Ben kontrol ettim. Artık çeşmeniz akıtmıyor. Rahatlıkla sakin bir şekilde çalışmaya devam edebilirsiniz. Bu arada tanışmadık ama ben Poyraz'' diyerek elini uzattı.


''Ben de Çisem. Çok memnun oldum ve çok teşekkür ederim. Size olan borcumu ödemek için sever misiniz bilmem ama en azından bir kahve ikram etseydim.''


Yüzüme bakıp haylaz bir şekilde gülerek:

''Borcun olsun, başka bir zaman alırım bi kahveni olur mu? Şimdi sen de, ben de doğruu ders çalışmaya çünkü benim de sınavlarım başladı.''


Söylediği ‘’sınavım var’’ lafına şaşırsam da belli etmedim. Ne yani o da mı okumaya devam ediyordu!


''Biliyorum kafanda deli sorular var ama sana söz, sonra hepsine cevap vereceğim. Nasıl olsa borcun da var ve ben bana borcu olanların tahsilatını yapmayı hiç unutmam bunu da bil!!


Arkasında şaşkın bir ben bırakarak kapıyı açıp gitti. Az önce yaşananlar tam olarak neydi? Olanlara anlam veremesem de, omzumu silktim. Sorun da hallolduğuna göre çalışmaya devamdı benim için...


****

O gün yaşandıktan sonra, zorlu ve tempolu bir sınav haftasını başlatmış bulunmaktaydık. Açıkçası o kadar yoğun geçen bir zamandı ki hayatım okul ve ders çalışmaktan ibaretti. Yemek yapmayı bırakın, yemeye fırsat bulursam kendimi şanslı hissediyordum. Sanırım makarna yemekten yakında kocaman bir hamur topuna dönüşecektim.


Midemden geldiğini düşündüğüm sesin daha iyi dinleyince kapıdan geldiğini anladım. O kadar sessiz bir tıkırdama şekliydi ki, ne olduğunu anlayamamıştım. Ayaklarımı sürüyerek kapıya doğru ilerlerken, hem beynen hem de vücuden ne kadar yorgun olduğum daha fazla belli etmişti kendini. Kapıyı ağır hareketlerle açtığımda karşımda Aynur teyze gülümseyerek bana bakıyordu.


''İyi akşamlar, Çisem kızım. Umarım rahatsız etmemişimdir.''


''Olur mu öyle şey! Lütfen buyurun Aynur teyze.''


''Seni bize yemeğe davet etmek için gelmiştim. Sınavların varmış senin de, uğraşma yemekle falan şimdi. Aslında seni çağırmasını Poyraza söyledim ama senin çekinebileceğini söyleyip beni yolladı.''


Aynur teyzeden gelen teklife, gözlerimin parladığına yemin edebilirim ama bozuntuya vermedim yine de.


''Size zahmet olmasın Aynur teyze, ben evde bir şeyler atıştırırım.'' Yalan… Külliyen yalan... Lütfen ısrar et Aynur teyze lütfennn!’’


''Ne zahmeti, aşk olsun. Altı üstü bir tabak fazla koyacağım. Hem her şey hazır bekliyoruz. Elini çabuk tut.''


Elimi çabuk tutmak ne demek. Neredeyse sen beşinci merdiveni çıkarken ben çoktan sizin kata gelmiş olurum diyebilecek durumdaydım.
Masanın üzerindeki kitaplarımı sırf zaman kazanmak için, inanın başka bir şey değil!! Toparladım. Anahtarımı da yanıma alarak, üst kata çıkıp kapıyı çaldığımda, Poyraz kapıyı açmış ve içeri buyur etmişti. Mutfaktan elindeki tencere ile çıkan Aynur teyze:


''Geldin mi? Hadi hemen masaya geçin bakalım '' derken bir yandanda aceleci bir tavırla elindeki tencereyi taşıyordu.


''Yapabileceğim bir şey var mı Aynur teyze?''


''Var!! Hemen masaya oturmak.'' Ondaki bu aceleci tavır, şu an için hoşuma gitmişti. Zira midemden her an istemediğim tarz da sesler çıkabilirdi.

Bol sohbetli geçen yemeğin konuları içerisinde iki gün önce bozulan çeşmenin muhabbeti tabi ki de bolca geçmişti. Poyraz sağ olsun bolca taklidimi yapmış, beni elinden geldiğince utandırmayı başarmıştı. Bu arada, bir de Poyraz’ın bizim okulda tıp okuduğunu öğrenmiştim.

Yemeğin sonun da Aynur teyze kahve içmeyi teklif etmiş ama şaşırmama sebep olacak cevap Poyraz’dan gelmişti.


''Elimi bile sürmem haberin olsun. Benden sakın kahve yapmamı bekleme.''


'' Ne var yani yapsan. Eline mi yapışır. Senin yaptığın güzel oluyor biliyorsun oğlum. Bunca yıllık ev hanımıyım, benim yaptığım bile bu denli lezzetli olmuyor!''


''Çisem in yanında bari yapma anne!''


'' Aaa…. Bu saatten sonra o da benim bir kızım sayılır, ondan mı çekineceğim hayta.''


''Hah!! Bak ne kadar güzel söyledin. O zaman kahveleri o yapsın olur mu?''


Küçük bir anne, oğul sürtüşmesi içinde kalmıştım istemeden. Şu saatten sonra olayada dahil olmam gerekiyordu çünkü Poyraz topu bana atmıştı.


''Aynur teyze’’ dedim. Konuşmalarının kesmemin utancı ile! ‘’ Benim de güzel kahve yaptığımı söylerler. En azından babam benim elimden yapılmış kahveyi hiç bir şeye değişmeyeceğini söyler. İsterseniz ben yapabilirim.''


''Valla mı kız? Bak tamam, ne güzel kendi isteği ile de kahve yapmayı teklif etti. Ooo süper. Benim ki sade olsun Çisem!''


Aynur teyze ile birbirimize baka kaldık. Poyraz’ın laflarından sonra ikimizi birden bir gülme almıştı.


‘’ Ne… Ne var yani… Niye gülüyorsunuz ki anlamadım. Çık, çık, çık!’’


''Hadi yine iyisin, bu seferlik kurtuldun elimden Çisem kızıma dua et Poyraz efendi!!''


Aynur teyze mutfakta durduğumuz zaman boyunca, en azından sınav haftası, akşam yemeklerini onlarla yemem için baya bir ısrar etmişti ama onları rahatsız edebileceğimi düşünüp kabul etmemiştim. Ancak sanırım böyle olacağını düşünen yine yalnızca bendim. Çünkü her akşam aynı saatte elindeki bir tabak yemekle Poyrazı kapımda kesinlikle görmeyi beklemiyordum...

     *****

Birinci akşam...
İkinci akşam...
Üçüncü akşam...
Dördüncü akşam...Eeeee haniii!!!!
Bu saat oldu ve hala kapım çalmadı. Saatime baktığım da on dakika geçmiş ama Poyraz hala gelmemişti.
Ah Çisem ahh!! Yüzsüz oldun iyice. Kadın üç akşam gönderdi diye, dördüncü akşam da göndermek zorunda mı?

Kendi kendime konuşmamı bölen kapı çalınma sesi... Saatlerdir tam da beklediğim an! Poyraz ve elinde bir tepsi ve iki fincan çay!!!
İki fincan çay mı dedim ben az önce?


''Selam Çisem, ne haber?''

''Selam ve iyi senden ne haber Poyraz?''


''Şimdi sen utanır söylemezsin falan! Farkındayım on dakika geciktim çünkü börek ancak pişti.'' Tepsinin içerisinde ki fincanları ve tabakları göstererek


''Yalnız bir sorun var! Annem çok konuşup işine karıştığım için böreklerin yanında beni de yolladı. Seninle beraber yiyecekmişiz müsait misin acaba? Ben azıcık kovuldum da çünkü!''


Yüzüne masum çocuk ifadesi takınarak bana bakıyordu,


''Hımm…Demek evden kovuldun sen!!''


'' Azıcık… Birazcık… Öyle oldu sanırım!’'


Bu arada size bahsetmeyi unuttum! Bu üç gün içerisinde kendisi bana yemek getiren kişi olduğundan dolayı baya bir samimi olmuştuk. Gerçi o kişiliği bakımından rahat ve samimiydi zaten de, sanırım artık bende ona uyum sağlamaya başlamıştım.
Poyraz bana biraz da Ali’yi anımsatıyordu. Onun gibi ele avuca sığmaz gibi görünse de, dipler de bir yerlerde farklı bir Poyraz olduğu da aşikardı.

******

Hayatım boyunca en rahat hareket edip, çekinmediğim şeyler arasın da sanırım yemek yemek geliyordu. Karşımda ki kim olursa olsun çekinmez, rahatlıkla yemek yiyebilirdim. Özellikle de açsam beni kimse tutamazdı. Bu konuyu neden mi sizlere anlatıyorum şöyle ki:


Sanırım yine kendimi kaptırdığım o anlardan birini yaşıyordum çünkü yaklaşık beş dakikadır Poyraz tarafından tabağa yapılan herhangi bir hamle yoktu! Kafamı kaldırıp Poyraz’a baktığımda beni izlediğini fark ettim.


''Ne… Ne oldu? Niye bakıyorsun öyle?''


''Ha.. Yok.. Yok bir şey!! Takriben ne zaman boğulacaksın, onu hesaplamaya çalışıyorum.''


'' Peh.. Boşuna bekleme boğulmam ben! Tabağındakileri yemiyor musun bu arada? Ayrıca boğulmam mı lazım?’’


''Ne bileyim baksana şu haline! O kadar hızlı ve rahat yiyorsun ki, tanıdığım hiç bir kız tipine benzemiyorsun.'’ Duyduklarımdan sonra göz devirmeden edemedim. Ağzımın doluluk oranını hesaplamadan ona laf yetiştirmeye başladım.


''..1..Yemek yerken yanım da kim olursa olsun takmam. ..2..O senin bahsettiğin kızlardan hiç olmadım, olmaya da niyetim yok.''
Suratında birden bir gülümseme peydah oldu. ''Hep böyle ol ve değişme Çisem! Gerçekçi insanları görmeyeli bir hayli uzun zaman olmuştu.''

Poyraz da benim gibi tabağını bitirmişti. Tepsiyi de alarak mutfağa geçtim ve çıkan bulaşıkları yıkayıp kurulayarak tekrar götürülmek üzer hazır hale getirmiştim. Arkamı dönmemle Poyraz’ı mutfak masasında oturur halde bulmayı beklemediğim için şaşırmış olsam da takılmadım.


''Kahve yapıyorum, içeriz değil mi?''


''Bir an hiç sormayacaksın zannettim inan! Bu da kesin annem gibi benim yapmamı bile bekliyor diye düşündüm açıkçası!''


Elimdeki cezvenin içerisine kahveleri koyarken kahkaha atmama sebep olmuştu söyledikleri.
Kahveleri pişirdikten sonra, bende onun yanına masaya geçtim. Bir anda aklıma gelen soruyu sormak istedim önümdeki kahveden bir yudum alırken.


''Neden tıp Poyraz'' Bir anda böyle bir soru beklemediği için şaşırmıştı sanırım. Kısa bir süre duraksadıktan sonra:


''Hımmm..Bir düşünelim.. Şöyle ki, zor işlerle uğraşmayı severim...İnsanlara faydalı olmak klişesine gireceğimi düşünme bile! Sana açık olacağım Çisem...''


Kendisine kısa bir düşünme payı verdi.


''Muhakkak bir şekilde duymuşsundur. Ben on yaşındaydım babamı kaybettiğimizde. Bir anda oldu her şey. Bir varmış bir yokmuş derler ya aynen öyle. Beş dakika önce ''Günaydın'' diyerek seslendiğim babam, beş dakika sonra evin girişinde yerde yatıyordu Bilinci kapalı bir şekilde….Tabi o zaman bunları anlamıyorsun, küçüksün ya bir şey olduğunu biliyorsun ama sonucunu tahmin edemiyorsun. En önemlisi ne biliyor musun? Ölümü sadece kelime anlamı olarak biliyorsun gerçekçiliğini yaşamamışsın. İlk gördüğün ve yaşadığın ölüm babanın gözlerinin önünde can vermesi oluyor.'' Sustu.. Masanın üzerindeki eliyle kendince bir şeyler yapıyordu. Anlaşılan geçmişteki o zamanları yaşıyordu tekrardan. Bana göre uzun ama ona göre kısa olduğu belli olan bir nefes sonrası devam etti.


''İşte o an bir karar verdim. Büyüyecektim ve doktor olacaktım...Bilmiyorum ne kadar anlatabildim ama işte bu yüzden Tıp...'' dedi bunca zamandır yerde olan bakışlarını kaldırarak.


''Huh…’’ diyerek nefesimi dışarı bıraktım. ‘’Açıkçası… Daha farklı bir cevap vermeni bekliyordum biliyor musun? Böyle gerçek bir olaya istinaden verilmiş bir karar olduğunu bilmiyordum.''


Güldü… Gözlerinin içi gülmese de, yalandan olduğu her halinden belli olan bir gülümsemeydi bu. ''Sorun yok Çisem öğrenmiş oldun işte.. Uzun zaman geçti zaten. Haa.. Unuttum mu? Asla! Ama zaman be… Zaman işte. Ne denir ki?''

Anladım dercesine başımı salladım. Sonuçta ne diyebilirdim ki? Kelimelerin olmadığı bir yerdi burası. ''Peki... Ne olmuş, neden ölmüş baban bir anda. Ama bak kapatalım falan diye düşünüyorsan, konuşmaya biliriz. Ben sadece merak ettim.''

'' Yo.. Yoo.. Sorun değil! Hem uzun zaman sonra biriyle bu konuları konuşmak bana da iyi geldi sanırım. Yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması. Tansiyonu hep yüksekti zaten, kafasına o dönem taktığı olaylarda tuzu, biberi olmuş ve bir anda gitti. Ne olduğunu anlamadık bile!''


'' Çok üzüldüm. O yaşta böyle bir olay yaşamana gerçekten çok üzüldüm Poyraz. Allah rahmet eylesin.''


Kısaca başını salladı.


''Hadi bu buhranlı havayı dağıtalım. Sen bana sordun bende sana sorayım madem. Sen neden mimarlık? Öğretmenlik falan değil de neden o bölüm?''


'' Pekii…Benim senin ki gibi öyle gerçek bir hikayem yok ama küçüklüğümden beri bir yerleri bir şeyleri düzenlemeyi severim. Annemler bunu kız çocuğu olmama bağlasa da olay benim açımdan öyle değildi. İnce ve uğraştırıcı işlerle uğraşmayı çok severim. Başından beri aklımda olan bölüm mimarlıktı ama olamama ihtimaline karşıda kendimi çok kaptırmamaya çalışıyordum. Kazandığımı görünce çok şaşırmış inanamamıştım hatta.''


Anladım dercesine başını salladı.


''Ne var biliyor musun Çisem? Başından beri seninle çok iyi dost ve arkadaş olacağımızı hissediyorum. Ben herkese karşı böyle hissetmem. Sanırım bu sınav haftasında bozulan çeşme bana bir kız kardeş kazandırdı.''


Yapmış olduğu itiraf gerçekten kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı.


''Böyle düşünüp, hissetmene çok sevindim. Senin gibi yakışıklı ve anlayışlı bir abim olması sanırım benimde çok hoşuma gider!’’...

Hayatın ne zaman, kime, ne getireceğini bilemeyiz, bana da hiç ummadığım anda bir abi, bir dost getirmişti. Umudum, bu aramızda var olan bağ hiç bozulmadan böyle kalmasıydı...

Loading...
0%