Senin uçurum gibi gözlerin vardı. Benim ise intihara meyilli sevmelerim...
ALAZDAN…
Bulunduğumuz ortamdaki hava sanırım fazla kullanıldığı için bitmişti çünkü şuan kendimde nefes alacak takati dahi bulamıyorum…
Bir insanın bakışları ancak bu kadar derin olabilirdi sanırım. Derin ve masum...
Her geçen gün daha fazla ona çekildiğimin farkında olmak yeterince zorluyorken, bu tarz yakınlaşmalar hiç ama hiç iyi olmuyordu.
Çekiliyordum... Hem de fazlası ile, bu küçük kadın beni fena halde bir girdabın içine doğru adım adım çekiyor ve çabalarım hiçbir sonuç vermiyordu.
Öyle bir anı yaşıyordum ki şuan konuşamayacak derecede kendimi güçsüz hissediyordum. Tıpkı yeni yetme bir delikanlı gibi...
Poyrazların masaya gitmek için ayağa kalkmış tam ileri doğru bir adım attığım sıra bileğimde hissettiğim o minik ellerden gelen sıcaklık ve sonrasında ilahi bir şekilde ağzından çıkan ismim.
İsmimin bu denli güzel olduğunu onun sesinden işitene kadar anlayamamışım meğer.
Adımın sonuna hiçbir unvan kullanmadan seslenişi miydi beni durduran yoksa bileğimdeki teması ile hissettiğim sıcaklığı mıydı? İşte bunu tam olarak çözemedim ama durdum. Olduğum yere tıpkı mıhlanmış gibi durdum, ondan sonrası hepten karmaşa ya zaten.
Bileğime birden yapışması ile beni durdurmak için yaptığı anlık hamlesi sonucu boş bulunarak kendimi onun bir nefes kadar yakınında bulmam! Burası tam bir kaos, tam bir karmaşa. İçime işleyen gözleri yetmezmiş gibi nefesini bir adım yakınımda hissetmem ile onu delice öpme isteği...
Bu kız çok tehlikeli sularda yüzüyordu ama hiçbir şeyin farkında değildi.
Bakışlarım gözleri ile dudakları arasında gidip gelirken farkında olduğum diğer şey ise bedenime yapışık olan vücudunun buna karşılık vererek beni şaşırtmasıydı.
Heyecanlanıyordu...
Kalbi dışarıya çıkmak istercesine çırpınıyor, bakışlarımla verdiğim sinyali kabullenmiş gibi tepki veriyordu.
Lanet olsun ki kendime gelmem lazımdı! Toparlanmalı ve hiçbir şey olmamışçasına devam etmeliydim. Sadece iki saniye dedim kendi kendime.
İki saniye geçecek ve sen eski duygusuz görüntüne geri döneceksin...
Kendime tanıdığım süre dolduğunda, duruşumuzda hiçbir değişim olmazken, onun gözlerinde yaptığı hareketin pişman olmuş görüntüsü az daha gülmeme sebep olacaktı. Bu kız bende duvar muvar bırakmamış, hepsini bir bir yıkmaya ant içmişti sanki.
Onu en az utandıracak olan yolu seçip, gözlerimle kolumu işaret ettim. Kendinde olmadığı o kadar belliydi ki! Nereye baktığımı anlamak için bakışlarımı takip etmiş ve bileğimi gösterdiğimi en sonunda fark edince, eli sanki ateşe değmişçesine bir anda çekmesiyle yüzü çoktan kızarmaya başlamıştı bile.
Gereğinden fazla ayakta kaldığımı fark etmemle, az önce kalktığım sandalyeye gerisin geri tekrar oturmak zorunda kaldım.
Biz kendi etrafımızda oluşan atmosfere takılıp kalmışken aklımdan tamamı ile çıkan hemen bitişiğimdeki masada ki hararetli bir şekilde konuşan Elifin sesi kulaklarıma ilişti. Evet, başkalarının konuşmasını dinlemek kesinlikle ayıp bir davranıştı ama buraya gelme amacımız zaten bu değil miydi?
'' Ben, sizden kaçtığım için değil. Ben... ben onu sevdiğim için evlendim!! Sizinle geleceğimi de nereden çıkardınız bilmiyorum ama ben artık evli biri olarak eşimin yanında kalmayı seçiyorum!!''
Göz ucu ile masayı kolaçan ettiğimde Elifin annesinin suratının renkten renge girdiğini görmek kopacak olan fırtınanın habercisi gibiydi ve nitekim de öyle oldu!
''Öyle mi! Peki siz bilirsiniz küçük hanım! Ama unutmayın ki ne sizin burada kalmanıza onayım var nede bu evliliğe. Çok yakında pişman olacağını adım gibi biliyorum! Ve unutmadan belirteyim senin bu saatten sonra bir annen yok!! Değil mi ki beni böyle ezdin geçtin, bu kim olduğu bile belli olmayan adamı kocam diye karşıma çıkardın, senin bir anneye ihtiyacın yok demektir!''
Duyduklarım sinirimi ciddi şekilde bozuyordu, gerildiğimin farkındaydım ama şuan için beklemekten başka bir şey yapamıyordum maalesef. Bu konuşma bu şekilde devam ederse değil Çisem, feriştahı gelse beni tutamayacaktı.
Her ne kadar bir erkek olarak kadınları tam anlamı ile anlayamasam da, annelik böyle bir şey olamazdı. Nasıl bir anne yüreği evladının bu denli parçalara ayrılışına göz yumabilirdi ki. Bu duyduklarım üzerine Elif nasıl bir cevap verecekti, o anın merakı ile daha çok dikkatli dinlemeye başladım. Oturduğu yerde, başını aşağı eğmiş bir vaziyette sadece başını salladı, salladı ve en sonunda;
''Çok üzgünüm ama benim hiçbir zaman gerçek anlamda bir annem olmadı ki zaten! O yüzden aklın kalmasın, gerçi biliyorum ki düşünmezsin ama beni merak etme olur mu? İyiyim ben! Bundan sonra daha iyi olacağımdan da emin olabilirsin.''
Elifin söyledikleri üzerine kadın bir hışım ayağa kalktı, masanın üzerindeki eşyalarını toparlayarak,
''Sen hayatımda gördüğüm en nankör insansın. Senin gibi bir evladım yok benim. Ne halin varsa gör!''
Kadın hızlı adımlarla çıkıp gitti.
Karşımdaki sandalye çekilerek Çisemin hızlı hareketlerle yan masaya geçtiğini gördüğümde, bende onun peşinden aynı yöne ilerledim. Elif, ne kadar bastırmaya çalışsa da artık gücü kalmamış olacak ki Poyraza sarılmış bir şekilde hüngür, hüngür ağlıyor bir yandan da '' Gitti Poyraz'' diye söyleniyordu.
Karşımda gelişen olay kardeşimi ilgilendiriyordu ve ben başkasının özeline karışmaktan nefret ediyordum. Onlara destek olmak, arka çıkmak için yanlarında olsam da şuan yaşanılan olaylar Çisemin de dediği gibi kendilerinin başa çıkması gereken türdendi.
Gözüm Çiseme kaydığında Elifin kolunu okşadığını gördüm. Hani vardır ya bazen konuşmadan da çok şey anlatır insan, Çisem de şuan onu yapıyor Elifin kolunu okşayarak yanında olduğunu belli etmeye çalışıyordu anladığım kadarıyla.
Daha fazla dayanamamış olmalı ki,
''Geçti kuzum, bak biz buradayız. Poyraz yanında, ben varım, Alaz bey var! Hep beraber atlatacağız bu yaşadığını da. Daha önce de yaptık biliyorsun. Sadece zaman. Olur mu canım.''
Elif, Poyrazdan ayrılarak yaşlı gözlerle Çiseme baktı,
''Ben bugün anladım ki, kan bağı ile kardeşlik olmuyormuş sadece. Ne kadar beni bu şekilde görmenizi istemesem de'' Bakışlarını hepimizin üstünde tek tek dolaştırdı, en son gözleri beni bulduğunda başını sağ omzuna doğru hafifçe eğerek buruk bir tebessüm göndererek,
'' Özellikle sen Alaz abi, diğerleri zaten alıştı artık beni bu şekilde görmeye! Yanımda olduğun, olduğunuz için çok teşekkür ederim sizlere olan minnet borcumu nasıl öderim bilmiyorum.''
Duyduğum bu sözlerle, hiç yapmayacağım bir şeyi yaptım. Masadan kalktım ve kollarımı iki yanımda açtım. ''Gel buraya küçük kız kardeşim'' dediğimde Elif ve masadakiler bu yaptığıma tıpkı benim gibi şaşırsa da hepsinin yüzü gülmeye başladı.
Elif oturduğu yerden çekimser adımlarla ilerledi. Yanıma geldiğinde ilk başta tereddüt etse de, ellerimi oynatmamla demek istediğimi kabullenmişçesine sarıldı bana.
Hayat işte bu kadar garipti. Gün gelir asla sizin davranış şeklinize uymayan hareketleri de yaptırırdı size...
ÇİSEM:
Kargaşa ve kaosun eksik olmadığı bir günü daha bitirmiştik şükür...
Anlamlandıramadığım nokta İstanbul'a geldiğimden beri hayatım çok boktan bir hal almaya başlamış oluşuydu. Ben alışık değildim ki bu kadar aksiyona. Ne kadar angarya iş varsa beni buluyordu resmen.
Hayatımda ki tek eksik olan şeyi de tamamlamış olmanın gururu ile bol curcunalı günlerime kaldığım yerden geri dönebilirdim sanırım artık.
Oturduğum masada hazırlanmış bir şekilde Elifi beklerken, dün yaptığım şeyin kaçıncı geri zekalılık boyutu olduğunu düşünüyordum.
Ben ne tarz bir yürek yemiştim de o şekilde davranabilmiştim acaba?
Of! Yemin ediyorum kocaman bir Of!
Canımın yangını yetmiyormuş gibi yaptığım saçma sapan hareketlerin yükünü taşımam da gerekiyormuş demek ki. Sıcaklığı hala elimin içindeymiş gibi hissediyordum. Hayatımda ilk defa bir erkeğe temas ediyor değildim, Çağatay ve Ali de erkekti ve ben daha önce onlara da bir şekilde temas etmiştim ama hiç böyle hissetmemiştim. Kalbimin bir anda cayır, cayır yanmaya başlamasıyla içeriden çıkmak istercesine dövünmeye başlaması aynı anda oldu. Hele ki, nefesini yüzümde hissetmek, gözlerini bu kadar yakından görmek...
Ben onun yanında nasıl çalışacaktım bugün.
****
Haziran ayına yavaş yavaş yaklaşmamızla derslerde iyiden iyiye boş geçmeye başlamıştı bu yüzden iki gündür direk şirkete gidiyorduk Elifle beraber.
Şirketin kapısından içeri gireceğimiz sırada Elifin telefonu bir anda çalmaya başlayınca,
'' Sen bekleme istersen Çisem. Poyraz arıyor ben onunla konuşup öyle çıkarım.''
''Tamam canım, ben giriyorum öyleyse, görüşürüz.''
Güvenliğin orda kartımı okutup girdikten sonra, hızlı adımlarla ilerliyorken asansörün zemin kata geldiğine dair çıkan sesi işittim. Benden önde bekleyen birkaç kişinin hareket ettiğini görünce, sağıma soluma bakmadan bekleyen asansöre attım kendimi.
Henüz pek kimseyi tanımadığım için yüzlerine bakma gereği duymadan kendime bir yer belirleyerek çıkacağım kata gelmeyi bekledim.
Ayakkabımın ucuyla asansörün zeminine ufak, ufak şekiller çizerken, ensemde hissettiğim nefesle olduğum yerde kaldım. Ne kıpırdayabiliyor ne de ağzımdan tek kelime çıkarabiliyordum. O nefes sağ kulağıma doğru biraz daha yaklaştı, korkmam normal miydi bu kadar kalabalık bir ortamda bilmiyorum ama galiba ben biraz tırsıyordum...
''Günaydın Çisem hanım!''
İşittiğim sesle tekrar dünyaya döndüm ama ne dönmek, neredeyse boş bir un çuvalı gibi yeri boylayacaktım!
Bel boşluğumda hissettiğim iri, kemikli bir el sayesinde ayakta durduğumu fark ettiğimde, elimden geldiğince toparlanıp kendime gelmeye çalıştım.
O da bunun farkına varmış olacak ki, ayakta durabildiğime emin olduktan sonra elini hiç ama hiç acele etmeden gayet yavaş bir şekilde dokunarak çekti.
Allahım sana geliyorum!
İki gündür bu yaşadığım neydi benim? Peki ya bu geri zekalı asansör neden bu kadar yavaştı? Altı üstü dört kat çıkacaksın arkadaş! Kağnı bile senden daha hızlıdır!
Harika ama ya, şimdi de içimden asansörle kavga etmeye başlamıştım! Yakında kafamda kocaman bir huniyle beni sokak ortasında görürseniz şaşırmayın derim!!!
Kaçıncı katta olduğumuzu gösteren panelde 3 rakamını görmemle asansörün durması aynı anda oldu. Neyse ki tek kat kalmıştı. Oksijenin bol olduğu bir ortama girmem lazımdı bir an önce zira bulunduğum ortamda Alazın kokusundan başka bir şey yoktu.
Kapılar bizim ofis katına çıkmak için kapandığında, Alazla asansörde yalnız olduğumu fark ettim.
Sağ tarafıma doğru bakmamla, keskin yeşil gözlerin bana baktığını gördüm. Tek kaşı havada, dudağının kenarı yukarı kıvrılmış bir şekilde bana bakan yeşiller.
'' Bu kadar mı?''
Anlamamıştım! Ne demek istediğini gram anlamamıştım.
'' Ne bu kadar mı Alaz bey!''
Baştan aşağıya beni süzdükten sonra, suratının ortasına kocaman bir yumruk yapıştırma isteği uyandıran o yamuk gülümsemesiyle asansörden çıkarken, duymakla duymamak arasında kaldığım cümleyi işittim.
''Bu kadar mı heyecanlanıyorsun küçük kız!''
Aman Allahım, anlamış mıydı gerçekten! O kadar çok mu belli ediyordum heyecanlandığımı?
Asansörün otomatik kapısı kapanmadan atabilmiştim neyse ki kendimi dışarı.
Biran önce odama girmeli, kapıyı en azından ben kendime gelene kadar açılmamak üzere kapatmalıydım. Tabi ben bunları düşünürken küçük bir ayrıntının varlığını hesaba katmayı unutmuş olmalıyım ki, o küçük ayrıntı ısrarcı bir şekilde adımı sesleniyordu!
''Çisem, iyi misin canım? Bir şey mi oldu? Rengin bembeyaz olmuş! Dur bakayım ateşine, ateşin falan mı var?''
Kendimi zorlayarak Dicle ye cevap vermeye çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü şuan konuşacak gücü bile kendimde bulamıyordum.
''Yok bir şeyim canım telaş etme! Biraz tansiyonum düştü asansördeyken sanırım. Odama gidip dinlenirsem geçer.''
Bırak beni Dicle! Sal beni Dicle dememek için kendimi sıkıyordum resmen. Neyse ki daha fazla üstelemeden,
''Gel gir koluma canım odana gitmene yardımcı olayım.''
Başka türlü gidemeyecektim buradan sanırım. Dediğini uygulayarak koluna girdim. Odamın önüne gelince uzanarak kapıyı açtı ve elinden geldiğince yavaş hareketlerle koltuğa yönlendirerek oturmamı sağladı.
Ona yalan söylemek hoşuma gitmese de, şuan içinde bulunduğum durumu anlatabileceğim tek kişi Eliften başkası değildi.
''Her hangi bir şey ister misin? Getirebilirim.''
''Çok teşekkür ederim Dicle, biraz otursam kendime gelirim sanırım.''
''Ben masama geçeyim o zaman, bir şeye ihtiyacın olursa çekinme olur mu?''
Dediğini onaylarcasına başımı salladım. Odanın kapısının kapanmasıyla birlikte bir hışım kalktım koltuktan. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Pencereyi de açarak içeri temiz hava girişi sağladıktan sonra derin derin nefesler almaya başladım .
Az önce yaşananlara hala akıl sır erdiremiyordum. Her şeyin bu kadar açığa çıkmasının sebebi onun bileğini tuttuğum zaman hissettiklerimle alevlenmiş ve bizi bu duruma getirmişti. Anlaşılan o ki Alaz da içimde kopan fırtınanın farkına varmıştı.
Masanın üzerinde duran çantamdan telefonumu çıkartıp Elifi aradım. Biriyle fena halde konuşmaya ihtiyacım vardı.
Birkaç çalıştan sonra açılan telefondan Elifin sesi duyuldu.
''Efendim canım!''
''Elif neredesin?''
''Şimdi odaya doğru gidiyordum, ne oldu? Senin sesin niye böyle geliyor?''
''Elif, Mete ye söyleyip biraz yanıma gelir misin? Sana ihtiyacım var.''
''Alo.. Çisem... Beni daha fazla heyecanlandırmadan ne olduğunu söyler misin?''
''Çok önemli bir şey değil!! Sen sadece yanıma gel.''
''Tamam, kapa telefonu Mete ile konuşup geliyorum.''
Henüz birkaç dakika geçmişti ki, odanın kapısı bir anda telaşla açıldı ve Elif yanıma doğru gelirken bir yandan da neyim olduğunu anlamaya çalışırcasına gözleriyle beni tarıyordu.
''Ne oldu, ne bu solgun halin? Dicle tansiyon falan bir şeyler dedi ama pek anlamadım.''
''Telaş yapma yok bir şeyim. Sadece birine anlatmadan rahatlayamayacakmış gibi hissettim ve tek anlatabileceğimde kişi de sendin o yüzden seni aradım.''
''Tamam, o zaman daha fazla geveleme de başla anlatmaya.''
Dünden başlayarak, asansörde yaşadığımız da dahil her şeyi noktasından virgülüne kadar anlattım. Elif kimi zaman gözlerini pörtlercesine şaşkınlıktan açtı, kimi zaman da gülmemek için dudaklarına garip şekiller verdi. Ona anlattıkça rahatladığımı ve kendime geldiğimi hissettim.
''Şimdi o dudaklarını yemeyi kes ve bana bu saatten sonra ne yapacağım hakkında akıl ver!''
''Bir şey soracağım ama kızmayacaksın?''
''Sor bakalım yine ne saçmalayacaksın acaba merak ettim!''
''Aşk olsun Çisem ben ne zaman saçmaladım. Şeyyy.... Biz şimdi teoride... seninle.. Elti mi oluyoruz?''
''ELİF!''
Hemen yanımda duran kalemlikten bir kalem alıp Elife doğru gelişi güzel fırlattım.
'' Ahh.. Acıdı be... Ne yapıyorsun? Sadece basit bir soru sordum!''
Bu kız var olan beynini de dün o kafede bırakmıştı kesin!
'' He canım, biz senle elti oluyoruz! Biraz daha zorlayacak olursan da ben terfi edip senin ecelin olacağım haberin olsun!''
''Üfff be, tamam sana da bir şey söylenmiyor!''
''Elif , geldiğin ve beni dinlediğin için çok teşekkür ederim. Sen daha fazla geç kalma istersen, giderken beynini de götürmeyi unutma olur mu?''
''Tamam, teslim oluyorum memur hanım!! Beni kovacak hale geldiğine göre iyisin demektir. Artık gönül rahatlığı ile işime dönebilirim.''
''Hadi canım, bak çıkışlar oradan.'' Diyerek kapıyı gösterdim. Tam kapıdan çıkmak üzereyken, vücudu dışarıda başı içeride bir şekilde,
''Akşama görüşürüz o zaman canım Eltim!!''
Oturduğum yerden kalkmamla Elifin kapıyı hızlı bir şekilde çarparak çıkması bir oldu. Deli dolu bir şeydi ama seviyordum bu kızı işte...
Alazdan gelecek haberi beklerken saat öğleden sonrayı bulmuştu ve hala bir gelişme yoktu. Boş boş beklemekten sıkılmış bir vaziyette oturduğum yerden kalktım. Sanırım kendime bir kahve alsam fena olmayacaktı. Biraz daha burada böyle durmaya devam edersem, kafamın içinde dönen tilkilerin kuyrukları birbirine düğüm olacaktı ve ben hala daha çıkamayacaktım işin içinden.
Bu kadar saat boyunca düşündüğüm ve uygulama kararı aldığım tek bir gerçek vardı ki, bunu yapmaya da beni Alaz efendi kendisi teşvik etmişti bilmeden. Varsın bundan sonra olacakları da kendisi düşünsündü.
Şeytansı bir sırıtma ile yerimden kalkarak kapıyı açarken, farkında olmadan sesli olarak düşündüklerimle keyfim daha da bir yerine geldi. ' Demek küçük kız' ha Alaz bey! Size göstereceğim kimin küçük bir kız olduğunu.!!
Elimde dumanı tüten kahvenin o mis gibi kokusuyla mest olmuş, birazda olsa içimdeki sinsi canavarı dindirmeyi başarmıştım. Dicle'nin masasına doğru ilerlerken, gözüm bir yandan da Alazın odasının kapısındaydı. Sabahtan beri çağırmasını beklediğim halde hiçbir şekilde sesi çıkmamıştı. İşimi çıkmıştı acaba diye düşünmeden edemiyordum çünkü ciddi bir şekilde sabah saatlerinden itibaren çalışacağımızı düşünmüştüm.
''Kolay gelsin, ne haber Dicle? Kendime kahve molası verdim, nasıl içersin bilmiyorum ama sana da yapayım dedim.''
''Canım yaa, çok teşekkür ederim, İçimi okumuş olabilir misin acaba? Vakit bulup ta gidememiştim!''
Hımm! Demek vakit bulup gidememiştin!! Bu da demek oluyordu ki Alaz odasındaydı! Peki ama neden hala daha çağırmamıştı? Sanırım ufacıcık, minicicik bir şekilde Dicle'nin ağzını arayabilirdim!!
''Çok mu yoğun Alaz bey? Sana bu kadar yüklendiğine göre birikmiş işleri var herhalde?''
''Ayy sorma ya, aslında hiç öyle değildi biliyor musun? Bugünü tamamı ile boşaltmıştı dünden. Aslında bende bunu sana soracaktım! Bugün siz proje üzerine çalışmayacak mıydınız?''
Bilmediğim bir konu hakkında ne demem gerekiyordu ki? Ortada garip bir durum vardı ama bu durumun sebebini sadece o biliyordu. En doğrusu sanırım olaya yüzeysel yorum yapmaktı.
''Bende öyle diye biliyordum, saatlerdir çağıracak diye bekliyorum ama çağırmayınca işinin olduğunu düşündüm.''
''Her neyse, son dakika karışıklığı gibi bir şey sanırım!''
Söylediklerini başımla onaylarken kahvemden de bir yudum aldığım sıra az ilerimizde bulunan asansörün bizim katta durduğunu belirten sesi kulaklarıma doldu ama benimle bir alakası olmadığı için dönüp te bakmadım. İlgilenecek kişi Dicle idi nitekim de dolaylı yoldan da olsa öyle oldu!
''Allahım sana geliyorum Rabbim, sen neler yaratıyorsun böyle!''
Her ne kadar kendince sessiz bir şekilde söylediğini zannetse de ben duymuştum!!
Onun tabiri ile mükemmel yakışıklı kişiliğe dönüp bakacağım sırada, ismimi hiç aklımın ucundan geçmeyecek bir şekilde az gerimde olduğunu düşündüğüm kişiden duyunca şaşkınlıkla oturduğum yerden nasıl fırlayıp ona doğru döndüğümü şaşırdım.
''Çisemm!!''
''Hadi canım! Şaka mı bu? ALİMMMM''
Bundan sonrası kopuk bir film sahnesinden farksızdı benim için, gerçeğe dönmeyi başardığımda fark ettiğim Alinin kolları etrafında döndüğümdü.
''Tamam Alim, indir artık beni başım döndü!''
Ayaklarım yere bastıktan sonra, gülen yüzüne baktım bir süre,
''Özlemişim be Alim!''
''Bende seni özledim, deli kız! Nasıl geldim buraya onu bile bilmiyorum.''
''Sahi sen nasıl buldun burayı?''
''Sen beni ne zannettin canım? Ben bir şeyi kolay kolay unutmam. O kadar anlattın ki nerde kiminle çalıştığını bulmak pekte zor olmadı. Ne o yoksa sevinmedin mi sürprizime?''
''Saçmalama lütfen, nasıl sevinmem görmüyor musun halimi aşk olsun!''
''Olsun tabi, olsun da önce öğrenmem gereken bir şey var? Şu az ilerimizdeki kapının önünde bir izbandut var ve bana öldürecekmiş gibi bakıyor, yoksa o şu anlat anlat bitirilemeyen meşhur Alaz beyimiz mi?''
Alaz, kapının önünde bize mi bakıyordu?
Alinin söylediği tarafa doğru dönüp baktım ve bingo! Gerçekten de kapıda dikilmiş kafasında bir şeyleri anlamaya çalışırcasına bir Aliye bir bana bakıyordu.
Alinin bileğine sıkıca yapıştım, çekerek Alazın yanına doğru ilerlemeye başladım. O sırada fark ettiğim diğer bir ayrıntı, Alazın gözlerinin Alinin sıkıca tutup çekiştirdiğim bileğinde oluşuydu. Nedenini şu an için çözemediğim bir şekilde çenesini sıkıyor ve duyulmayacak bir şeyler fısıldıyordu.
''Kızım yavaş olsana ya! O çekiştirdiğin şey benim bir parçam bilmem farkında mısın?''
''Komik şey seni!!''
Alazın dikildiği kapının önüne gelince, Ali'yi karşıma gelecek şekilde çektim. Bulunması gereken yerde sendeleyerek durduktan sonra Alaza doğru dönerek,
''Alaz bey!!''
Gözleri Ali ile ikimiz arasında gidip geldikten sonra, tek kaşını kaldırıp durumu sorgularcasına baktı.
''Çisem hanım!''
'' Öncelikle sizi rahatsız ettiysek kusura bakmayın! Sesim biraz fazla çıktı sanırım! Sizi tanıştırayım! Arkadaşım Ali, Ali bu beyefendi de patronum ve ayrıca ev sahibim Alaz bey!''
''Ah, öyle mi? Çok memnun oldum Alaz bey! Bende Çisemin patronunu merak ediyor ve tanışmak istiyordum açıkçası!''
''Evet, o merak ettiğiniz patron ben oluyorum! Umarım merakınızı giderebilmişimdir Ali bey!''
Aralarında konuşmanın başında başlayan tokalaşma, nedensiz bir şekilde devam ediyor, bir türlü sonlanmak bilmiyordu nedense! Garip bir şekilde, Ali bu zamana kadar hiç mi hiç görmediğim bir şekilde ciddi bir tavırda konuşuyordu.
''Kesinlikle, bundan emin olabilirsiniz ALAZ BEY!!''
Öyle bir Alaz bey demişti ki sesindeki vurgu, sınırını belirlemeye çalışan birini anımsatıyordu. Aralarında sözsüz bir şeyler yaşanıyordu ama ben tam olarak anlayamamıştım.
''Şimdi izninizi istiyorum, biraz işlerim var halletmem gereken ama akşam çıkışta seni kapıda bekliyor olacağım GÜZELİM!''
Neredeyse ben mi diyecek kadar şaşırmış bir durumdaydım. Duyduklarıma verdiğim tepki ağzımın açık kalmış olması olacak ki, Ali yanağımdan öperken bir yandan da sessiz bir şekilde kulağıma,
''Ağzını kapa, fazla belli ediyorsun!'' dediğinde kendimi toparladım.
''Tamam canım saat altıda kapıda buluşuruz''
Ali gamzeli yanakları ile gülümseyerek yanımdan ayrılıp giderken, yan tarafımdan homurdanma ile karışık sesler duysam da ne olduğu konusunda çokta üzerinde durmadım ta ki;
''Çisem hanım! Aşk hayatınızla ilgili sorunsalı çözdüyseniz, incelediğiniz dosyalarla odama gelin hemen!''
Kafam karışmış bir vaziyette, bir çıkışa doğru birde Alazın tozu dumana katacak kadar sert bir şekilde odaya girerken kapattığı kapıya doğru baksam da, Dicle'nin kolumdan dürtmesiyle kendime geldim.
''Çisem, çok özür dilerim! Ben bilmiyordum. Sen de bir şey anlatmayınca ben tahmin edemedim kusura bakma olur mu?''
Kafamın içi çorba gibiyken, bir de bu kız ne saçmalıyordu Allah aşkına!
''Dicle, ne demek istediğini gram anlamadım, ne için özür diliyorsun ki?''
'' Şeyy, az önce...senin erkek arkadaşın olduğunu bilmeden bir şeyler demiştim ya hani, onlar için özür dilerim!''
Duyduklarım karşısında ne tepki vermem gerektiğini bilmezken, bir anda gülmeye başladım hem de öyle böyle değil, ciddi anlamda kahkaha atıyor ve kendimi bir türlü durduramıyordum. Bu ne saçma bir durum olmuştu böyle! Az önce Ali ile Alaz arasındaki mantıksız gerginliği mi düşünmeliydim, yoksa Dicle'nin, Aliyi benim sevgilim zannetmesi üzerine suratındaki mahcup ve bir o kadarda komik olan ifadeyi mi?
''Çisem, Çisem, kendine gel lütfen artık korkmaya başladım! Alaz beyi çağırmaya gidiyorum biraz daha bu şekilde gülmeye devam edersen!''
Alaz mı dedi o!!
''Tamam'' dedim iki elimi birden teslim oluyormuş gibi bir hareketle havaya kaldırarak.
''Sakın çağırma kimseyi! İyiyim ben, huhh!!!''
Zor zahmet kendimi durdum ve sanırım artık Dicle'ye bir açıklama yapmam gerekiyordu.
''Ya, Dicle kusura bakma kendimi tutamadım bir an, az önce yaşanılanlar üzerine senin Aliyi sevgilim zannetmen, patlamama sebep oldu.''
''Dur bir saniye, o adam.. adı neydi...''
''Ali mi?''
''Hah, evet.. Ali bey senin sevgilin değil mi yani?''
Bunu sorarken, kesinlikle elimde bir ayna olmalıydı ve Dicle surat ifadesini görmeliydi. O nasıl bir mutlu olmaktı öyle, bu kadar mı etkilenmişti benim kaçık arkadaşımdan? Her ne kadar uzatmak istesem de, maalesef ki beni içeride bekleyen bir adet Alaz mevcuttu.
''Ali, benim çocukluk arkadaşım Dicle. Aramızdaki samimiyet oradan geliyor yani bilmem anlatabildim mi?''
''Ciddi misin? Çok sevindim!'' Ne dediğini sonradan fark edince kırdığı potu anlamış olacak ki,
''Şey... Yani... Böyle bir arkadaşın olduğu için senin adına çok sevindim!''
Tabi ya bende zaten Süpermen'im birazdan uçarak buradan uzaklaşacağım!! Kime neyi yutturmayı amaçlıyordu bilmiyorum ama bana yutturamayacağı aşikardı!
Dicle'nin masasındaki çalan telefon, muhabbetin burada bittiğinin açık bir göstergesiydi çünkü telefonun diğer ucunda böğüren!! Ciddi, ciddi böğüren bir Alaz vardı!
''Tabi efendim! Hemen iletiyorum! Tamam Alaz bey onu da söylerim efendim!'' ve telefon kapandı!
Neyi, nasıl söylemesi gerektiğini düşünen Dicle'nin suratı aldan mora doğru çaldığı sırada, ayağa kalktım.
'' Zorlanmana gerek yok, ne söylemen gerekiyorsa söyle de gideyim ben!''
Dicle önce bir yutkundu ve kaşlarını havaya kaldırdıktan sonra,
''Beş dakika içerisinde odasına gitmezsen, stajını iptal edeceğini ve başka hiçbir şirkette staj yapmaman için elinden geleni yapacağını söyledi Çisem!''
Vay bee!! Alaz beydeki cesarete bakın hele siz! Demek benim hem stajımı yakacak hem de önümü kapatacak öyle mi? Patronsa patronluğunu bilecekti canım! Tehdit etmekte ne demekti!
Sevimsiz şey!
Ne, nasıl oldu bilmiyorum ama iç sesimle cebelleşirken kendimi bir anda Alazın odasının kapısını açıp içeriye girdikten sonra masasına ilerlerken buldum!!
Ben bugün yürek falan mı yemiştim acaba? Hayır Gazla da çalışmıyordum ama, yemiştim artık bir halt ve maalesef ki bu noktadan dönüş yoktu!
Şimdi oda da masa, ben ve Alaz üçlüsü harika bir kombin oluşturmuştuk!
Aman ne güzel!
O sarsılmaz duruşuyla benim odaya girdiğimi, pardon daldığımı gördüğünden beri tek kaşını havaya kaldırarak bakmaya başlamıştı. Yapacağım açıklamayı beklercesine dirseklerini masaya yasladı. Tek elini yumruk yaparak diğer eli ile onun üstünü kapatıp çenesine yaslayıp parmaklarını oynatmaya başlamıştı.
Kesintisiz bir dakika boyunca o bana ben ona baktık, resmen gözlerini ilk çeken elenecekmiş gibi hissetmiştim ama tek kelime edipte bir açıklama yapacak gücüde kendimde bulamıyordum. Karşısına geçince dilim tutulacağını bilmiyormuş gibi bir anlık sinirle girmiştim odasına, sanki buna hakkım varmış gibi...
Benden bir şey çıkmayacağını sonunda anlamış olacak ki;
''Daha ne kadar bakışacağız açıkçası merak etmiyor değilim! Sizi odama bu denli şimşek hızında getiren şey nedir çünkü benim çağırışımın üzerinden tamı tamına...'' sol kolunu öne uzatarak bileğindeki saate göz gezdirdi'' on dakika kırk beş saniye olmuş Çisem hanım!! Bu teşrifiniz sanırım telefonda sekreterime söylediklerimle alakalı olsa gerek, doğru muyum?''
Cümlesini tamamladıktan sonra tek gözünü kırparak bir açıklama yapmamı beklediğini belirtmişti!
Durun bir saniye! Geri sarıyoruz!
O bana göz kırptı mı dedim ben az önce?
Allahım sana geliyorum!
Neredeyse olduğum yerde tepinerek 'Alaz bana göz kırptı' diye bağıracak kadar heyecanlıydım!! Ama maalesef ki ne kıpırdayabiliyor nede ağzımdan tek bir kelime çıkarabiliyordum. 'Hadi ama şimdi değil Çisem, topla kendini, adama bön bön bakıp duruyorsun'
''Çisem hanım!!''
Yaklaşık bir metre uzağımda bir el bir sağa bir sola hareket ederek sallanıyor ve adım sesleniliyordu. Bu benim bir an önce kendimi toparlamam gerektiğinin bir kanıtıydı.
Bir rüyadan uyanır gibi bir anda kafamı sallayarak kendimi toparladım.
''Pardon Alaz bey! Dalmışım, kusura bakmayın!''
''Onu fark ettim zaten, o kadar dalmıştınız ki zor toparlayabildim sizi!''
''Ha… Yani şey! Buyurun''
''Siz buyurun Çisem hanım! Ben size sormuştum. Odama diyorum ani bir şekilde gelişinizi neye borçluyum?''
Madem kaşınıyordu kendisi bilirdi! Çok merak ediyorsa benim için söylemekte bir sakınca yoktu! En fazla tehditlerinden birini yürürlüğe sokar olur biterdi.
''Sinirlendim Alaz bey!''
Anladığını belirtircesine başını aşağı yukarı emme basma tulumba gibi sallayıp durdu sevimsiz şey!!
''Sinirlendiniz?''
''Evet, çok sinirlendim!''
''Pekiii, sizi bu kadar sinirlendiren ne oldu? yada şöyle sorayım kullandığım hangi cümleye daha çok sinirlendiniz Çisem hanım?''
Bu adam orada oturmuş benimle dalga mı geçiyordu bana mı öyle geliyordu! Hangi cümlesine sinirlenmişmişim!
Ağzımdan çıkacak olumsuz cümlelere engel olmak istercesine yüzümü tek elimle sıvazlayarak kendime geldiğim sırada, henüz elimi tam olarak yüzümden çekmemiştim ki karşımdaki adamın suratı görüş açıma girdi.
O sırıtıyor muydu? Bana mı öyle geliyordu.
Yooo, bildiğin alttan alta sırıtıyordu!! Pis adam utanmadan karşıma geçmiş sırıtıyordu resmen!!
Biri bana bugün ne yaşadığımı anlatabilir mi lütfen! Sabahtan beri yaşanılan bu karmaşanın bir açıklaması var mı acaba?
Konuşmaya başlamadan önce sakin olmalı ve kendimi toparlamalıyım, bunun için de yapmam gereken tek şey!!
Nefes al, nefes ver… Nefes al, nefes ver!
'' Pardon ama… Siz... Gülüyor musunuz Alaz bey! Bana mı öyle geliyor?''
Söylediklerim üzerine sırıtması daha da bir genişledi ve bildiğiniz gülmeye başladı.
''Bilmem, gülüyor muyum?''
''Ya, kusura bakmayın ama siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?''
''Yoo, Estağfurullah niye dalga geçeyim ki, bunun için bir sebebim mi var? Bir sebebim yok ama sormak istediğim bir şey var müsadenizle?''
Bu son söyledikleri ile eski haline hızlı bir dönüş gerçekleştirerek o katı Alaz kimliğine çok kısa bir sürede büründü.
'' Buyurun lütfen, ne merak ediyorsanız sorabilirsiniz!''
'' Pekala...Her gördüğünüz erkeğin bileğine yapışıp onu kendinize doğru çeker misiniz Çisem hanım?''
Söyledikleri ile gözümün önünde şimşekler çakmaya başladı desem yalan söylemiş olmam sanırım. Bu beni ne zannediyordu ki acaba? Kendi kafasının içerisinde nasıl bir Çisem çizmişti de onu karalamaya çalışıyordu? Bu yaptığı itham tam bir saçmalıktı!
Daha yeni yeni geçmeye başlayan sinirim bu sefer ağzından çıkanlarla tekrar gün yüzüne çıktı. Oturduğu masaya iyice yaklaştım ve iki elimi aralık kalacak şekilde masasına dayarken eğildim, gözlerinin içine bakarak;
''Alaz bey… Siz beni ne zannediyorsunuz? Sizin nazarınızda nasıl bir etki bıraktım bilmiyorum ama ben!.. şeyy ...ııııı...''
Kahretsin! Hem de kocaman bir kahretsin!!
''Evet, Çisem hanım dinliyorum, devam edin lütfen! Siz, ne?''
İkidir yaptığı gibi yine göz kırparak bitirmişti sözünü. Şeytan diyor ki, git onun o yeşil güzel gözlerini oy!
Ama kıyamam ki! Hadi ama kızım, şimdi erimenin sırası mı?
Ben böyle bir hataya nasıl düşmüştüm. Anlatmak istediği şeyi nasıl anlamazdım. Ağzımdan çıkanların sonuna doğru aydınlanma yaşamıştım ama geç olmuştu. Yine ve yeniden sinirlenerek hareket etmiş ve neyi ima ettiğini anlayamamıştım. Başıma ne gelirse şu sinirlerime hakim olamamamdan gelmiyor muydu zaten?
O kadar çok kendimi sıkmıştım ki şu bir saat içinde başım resmen çatlayacak derecede ağrıyordu.
Ben şimdi neyi nasıl açıklayacaktım peki!! Hala daha masasına abanmış bir şekilde gözlerinin içine bakarken birde!
Off, burası biraz fazla sıcak mı oldu ne?!!
''Şey’’ dedim uzatarak. ‘’Müsaade ederseniz odanın camını biraz açabilir miyim? Sıcak oldu da sanki biraz!
Gözlerini yüzümden ayırmadan, eliyle arka tarafında kalan camı gösterdi. Bu sanırım onun dilinde açabilirsin demek oluyordu.
Eğildiğim yerden sonunda doğrulabilmiştim. Zafer kazanmışçasına hızlı adımlarımla cama yaklaşarak pencerenin kolunu kavradığım gibi tek hamlede aşağı indirdim.
Ben bu şirkete girdiğimden beri ne çok hava alır olmuştum yahu!!
Yüzüme çarpan bahar havasının verdiği rahatlamayı hissederken, o ilahi ses duyuldu!
''Yeterince havada aldığınıza göre, artık buraya gelebilirsiniz sanırım!''
Benim için rahatlama buraya kadardı, artık açıklanacak ne varsa biran önce yapmalı ve bu gerginlikten kurtulmalıydım.
Tilki ve kürkçü dükkanı misali, dönüp dolaşıp yine eski yerimi aldım ama tek bir farkla bu sefer masasına eğilmiyor aksine olabildiğince kendimden emin ve dik olarak duruyordum.
''Tamam, beni iyi dinleyin Alaz bey! Bir kere açıklayacağım ve bu son olacak bundan emin olabilirsiniz. Bu yaşıma kadar yabancı olarak bir tek erkeğin bileğine yapışma gibi yanlışlık yaptım, o kişinin de kim olduğu gayet açık bir şekilde ortada. Ha, az önceki Ali ile yaşanan olaydan bahsediyorsanız da o benim için farklı!''
İki kaş bir araya nasıl gelir konulu bir video çeksek sanırım tıklanma rekoru kırardık. Alazın surat ifadesi değişirken kaşları da hiç boşluk kalmayacak şekilde birbirine yapışmıştı ve sanırım ben bir ufak tırsıyordum bu ifadeden! Bana avını yakalamaya hazırlanan bir kaplan gibi bakacağı kadar ne demiş olabilirdim ki?
Bu bakışmayı sevmediğim için yere, ayakkabımın ucuna bakmaya çalışırken, gürültülü bir şekilde Alazın oturduğu sandalyenin geriye kayma sesi geldi ve benim bakışlar yine onu buldu.
Sanırım hava alma sırası bu sefer ona gelmişti!
Hazır o arkasını dönmüş bir vaziyetteyken, alıcı gözüyle bol miktarda incelemiş olabilirim kendisini. Takım elbise ne kadar da çok yakışıyordu bu adama böyle! Gerçi o boy o endamla ne giyse yakışırdı ama neyse!
Düşüncelerim almış başını kendi kendine halay çekerken, gürleyen bir Alaz sesi azmış duygularımı kıçının üstüne oturttu.
''Arkamda durup dik dik bakacağına Dicle'yi ara soğuk su istediğimi söyle ÇİSEM!
Hönk!!!!
İki ayrı sorum var sayın Hakim…
Bir, bu adamın arkasında da gözlerimi varda onu gayet dik bir şekilde süzdüğümü anlayabilmişti?
İki, o Bana az önce sadece Çisem mi demişti?
Yok o suya kesin benimde ihtiyacım vardı!
Dicle sula bizi güzelim, yoksa içimde kopan bu boktan duygu odayı ateşe verecek!
Alazın isteği üzerine Dicle'yi arayarak bir sürahi soğuk su istedim. İlk başta şaşırsa da söz konusu Alaz ve istekleri olunca sorgulama gereği dahi duymadan yerine getirdi.
Cam sürahinin içerisine koyulmuş su dışarıdan bakınca bile ne kadar soğuk olduğunu belli ediyordu. Dicle henüz masanın üstüne koyma fırsatı bile bulamamıştı ki Alaz,
''Dicle, hemen doldur bir bardak'' diyerek hızlı adımlarla yanına yaklaştı.
Suyu doldurduğu bardağı Alaza uzatan Dicle,
''Yapabileceğim başka bir şey var mı Alaz bey? Çıkayım mı?''
Elinde tuttuğu suyla fazla haşır neşir olan Alaz, bakışlarını bana çevirip kaşlarını kaldırdı. Bu onun dilinde yok demek oluyor herhalde diye düşünüp, Dicle'ye doğru dönüp,
''Yok canım, teşekkür ederiz'' dememle suratındaki belirgin derecede ki fazla sırıtmasıyla odadan dışarı çıktı.
Aman ne güze! Artık Alaz beyle sözsüzde anlaşabilecek kıvama gelmiştik!
İlerleyen beş dakika sonunda içtiği soğuk suyla iç organları dahil bütün uzuvları donan Alaz tarafından tek bir kelime yada mimik oluşmadı.
Şaka bir yana, her şey gözümün önünde yaşanıyor olmasa kesinlikle bir şey oldu zanneder ve paniklerdim ama adam bildiğin dördüncü bardak suyunu içiyordu. Neredeyse elindeki bardağı alıp ben içmeye başlayacaktım.
Bizimki de can değil mi zalımın oğlu! O nasıl kana kana içmektir öyle!!
Neyse ki sonunda elindeki bardak ve suyla masasına ilerleyip oturabildiğinde bu sefer benim bakışlar etrafta dolanmaya başladı.
Bulunduğumuz ortamda eminim ki başka bir bardak vardır diye düşünüyordum ama görünen o ki yoktu. Bu da ne kadar şanslı olduğumun peşimi bırakmayan kanıtıydı.
Kahretsin ki izin isteyerek su içmeye gidebilir miyim diyemiyordum. Adım kadar iyi biliyordum ki 'söyle Dicle'ye getirsin' diyecekti ama ben bir kere daha kızı bir su için buraya getirmeyi istemiyordum. Pekala kendi işimi kendim halledebilirdim ama yapamıyordum iştee!
Neredeyse ağlayacak kıvama gelmiştim. O suyu almaya gidemeyeceğime göre önümdeki seçeneklerden biri ya Dicle'den isteyecek yada az Önce Alazın içtiği bardaktan içecektim. Fazla bir şansım yoktu ve o suya bir an önce ulaşmam gerekiyordu.
''Alaz bey! Bir şey sorabilir miyim?''
'' Buyurun çisem hanım!''
''Daha fazla su içecek misiniz acaba?''
Tamam , kabul ediyorum! Farklı bir yerden girerek saçma bir şekilde sormuştum soruyu ama ağzımdan çıkmıştı bir kere ne yapabilirim ki!
Soruma karşılık olarak önce sürahide duran suya sonrada bana baktı, sanırım kafasında anlamlandırmaya çalışıyordu ama bir yere varamamış olacak ki,
''Hayır da neden sordunuz?''
İşaret parmağımı havaya kaldırarak ''bir'' işareti yaptım ve önündeki sürahiyi kendime doğru çektim. Alaz yaptığım her hareketi dikkatle incelerken ben biranda önünde duran bardağa uzandım ve suyu bardağa doldurmaya başladım. Yaptım bu hareketin devamını merak edercesine tek kaşını havaya kaldırıp bakmaya devam ederken, elimdeki bardağı dudaklarıma götürdüm ve ilk yudumu almamla ağzımdan iniltiye benzer bir ses çıktı.
'' Yarasın Çisem hanım! Nasıl iyi mi bari?''
Sorduğu soruyla hala ağzımın içinde evirip çevirdiğim suyu bir hışım yuttum ama bunu yaparken ayrı, ondan duyduklarımla ayrı kızardım.
Yaptığım hareketten pişmanlık duyma evresini çoktan geçtiğim için, yiğitliğe b*k sürmemek adına,
''Hayır, çok soğuk! Siz peş peşe dört bardak suyu nasıl içtiniz acaba?''
Tek eliyle yüzünü sıvazlarken son gördüğüm gülümsemesini engellemeye çalıştığıydı ama 'çok üzgünüm Alaz'cım ben görmem gerekeni gördüm bir kere!'
Pantolonumun arka cebinde olan telefonuma bir gayret ulaşarak saate baktım. Çıkmamıza bir saat gibi bir zaman kalmıştı ama biz hala daha bir arpa boyu yol alamamıştık. Projeyi teslim tarihine yetiştirmek istiyorsak bir an önce çalışmaya başlamalıydık ama Alazın pekte böyle bir niyeti varmış gibi durmuyordu. Biz hariç diğer gruplar, Eliften duyduğum kadarıyla üzerinde çalıştıkları projeyi çizime dökmeye başlamışlardı ve durum böyleyken benim boş boş oturup ıvır zıvırla ilgilenmem sinirlerimi bozmaya başlamıştı artık.
'' Ne kadar kalmış?''
Ben kendi iç dünyam ile hesaplar kurarken Alazın bana baktığını fark edememiştim. Telefonumu işaret ederek,
''Çıkmanıza diyorum Çisem hanım ne kadar kalmış?''
''Hıı, şey... Bir saatten biraz fazla.''
Anladım dercesine başını salladığında, sorduğu sorudan destek alarak,
''Bugün de çalışamadık Alaz bey, sanırım biz ortaya bir proje sunamayacağız!!''
Söylediklerimden sonra gözlerinde ani bir dalgalanma oldu, sinirlenmiş miydi yani?
''Bunu neye dayanarak söylediğinizi açıklamak ister misiniz Çisem hanım?''
Tamam.. Madem soruyordu, benden günah gitti o zaman!
''Sunum tarihi gelmek üzere ve bizim karalama yapılmış tek bir sayfamız bile yok Alaz bey. Diğer gruplar...'' dediğim sırada lafımı ağzıma bir güzel tıkadı.
''Orada durun Çisem hanım! Evet, Normalde bugün çalışmaya başlayacaktık ama planda olmayan bazı durumlar gelişti ve biz maalesef ki başlayamadık ve... diğer gruplardan bir daha bahsettiğinizi dahi duymak istemiyorum. Herkes kendinden sorumludur bunu unutmayın! İş dünyasının en büyük kurallarından biri budur! Eğer ki olduğunuz yerden daha yüksek mevkilere gelmek istiyorsanız O, bu, şu, sizi ilgilendirmeyecek, siz kendinizden ve kendi yaptığınızdan sorumlu olacaksınız. Anlaşılmayan bir şey?''
Diyebileceğim pekte bir şey bırakmamıştı bana. Söyledikleri şeyleri aklımın bir köşesine not ettikten sonra yapabileceğim tek gerçekçi şeyi yaptım.
''Yok... Anlaşılmayan bir şey yok Alaz bey!''
''Güzel, şimdi konumuza geri dönecek olursak, okuldaki başarınız ortada, gerek hocalarınızın takdiri gerekse notlarınız bunları doğruluyor. Size bugünde dahil üç koca gün verdim. Bunu neden yaptığımı hiç düşünme şansınız oldu mu? Hani diyorsunuz ya diğerleri diye onlara böyle bir inceleme fırsatı verildiğini sanmıyorum.''
Maalesef ki bu dediği de doğruydu. Elif, konuşma sırasında sadece bir günlük bir plan yapma süresi verildiğini söylemişti. Bense geçen üç günde sadece Alaza ait olduğunu bildiğim çizimleri incelemiş ve kafamda bir fikir oluşturmaya çalışmıştım.
''İşte şimdi madem bu kadar çalışmak istiyorsunuz'' önünde duran mavi kapaklı dosyayı elinin tersiyle önüme doğru itti. ''Bu akşam burada yazanları iyice okuyun ve kendinizce önemli gördüğünüz yerleri not alın, içerisinden bir çizim çıkacak onda birkaç ciddi eksik ve bilerek yapılmış yanlışlıklar var onları bulup yanlışları düzeltmenizi ve eksikleri tamamlamanızı istiyorum. Bu söylediğim sizin bu akşamlık ödeviniz.''
Başlangıç dahi yapamadık derken bu kadar çabuk olmasını da beklemiyordum açıkçası. Çalışma tarzı cidden değişikti ama şuan sorgulayacak bir konumda değildim.
''Anladım Alaz bey, dosyanın hazır bir şekilde yarın elinizde olacağından emin olabilirsiniz. Şimdi müsaadenizle toplanıp çıkıyorum.''
Parmakları arasında çevirdiği kalemi dudakları arasına alarak, boğuklaşmış sesiyle,
''Çıkabilirsiniz Çisem hanım.''
Bugünkü heyecan ve sinir kotasını fazlaca doldurmuş biri olarak direk odama geçtim ve toparlanmaya başladım.
Odadan çıkmadan önce son kez arkamı dönerek etrafa bakındım. Bir şey unutmadığıma emin olduktan sonra kapıyı kapatıp asansörle zemin kata indim. Benimle beraber çıkmakta olan birkaç kişiye selam verdikten sonra dışarıda arkası dönük bir şekilde beni bekleyen canım arkadaşıma doğru hızlı adımlarla ilerledim.
Ali, sanki geldiğimi hissetmişçesine önünü dönünce,
''Alim ya, çok özlemişim gel bir kere daha sarılayım!''
''Bende cadı.. bende seni çok özledim, gel buraya'' diyerek kollarını iki yanına açtı. Sarılışımız sırasında kıkırdadığım sırada Ali, beni kendinden uzaklaştırdı ve başıma bir öpücük bıraktı.
''Biraz daha böyle gülmeye devam edersen kapalı olan kısmetimi hepten kapatacaksın ve ben senin yüzünden evde kalacağım. Sanırım şuan herkes bizi sevgili sanıyor bilgin olsun!''
Bu tarz olayları takacak en son kişi bile olmadığını bildiğim için hiç dikkate dahi almadım. Kolunu dirsekten kıvırarak gözleriyle işaret ettiğinde ne demek istediğini anladım ve hemen kolundaki yerimi aldım.
''Ee hanımefendi beni nereye götürüyorsunuz bakalım.''
''Hımm... Bir düşünelim. Nereye gitmek istersiniz Ali bey!''
Gözlerinin bu seferki adresi midesiydi. Orayı gösterdi. ''Karnım aç benim karnım! Önce beni bir doyuralım olmaz mı?''
''Hay hay efendim, siz nasıl arzu ederseniz! Sahilde küçük ama güzel bir seyyar köfteci var gitmek ister misiniz?''
''Oooohhh, hem de nasıl isterim bir bilsen!''
Onun o koca bacaklarıyla attığı hızlı adımlarına ayak uydurmaya çalışarak, kısa bir yürüyüşün ardından sahildeki sadece birkaç tabure ve masadan ibaret, tamamı ile gösterişten uzak ama bir o kadar da nefis köfteleri olan yere geldiğimizde, boş olan tek yere hızlıca geçip oturduk.
Hemen yanı başımızda olan denizin enfes kokusunu içime doldurmaya çalışırken yanımıza sekiz, dokuz yaşlarında bir çocuk yanaşarak,
''Hoş geldiniz abi! Bir isteğiniz var mı?''
O kadar sempatik bir yüz ifadesi vardı ki çocuğun, çekinmesem kucağıma oturtur bir güzel o sevimli suratını mıncıklardım!
Ali, benimde onaylamamı beklercesine siparişlerimizi verdikten sonra gülümseyerek bana döndü,
'' Maşallah Çok sevimli bir şey kerata!''
Söylediklerine karşılık olarak başımı salladım. Gerçekten de öyleydi.
Deniz havasından mı yoksa bugün yaşadıklarımdan dolayı mı bilmem ama acayip bir şekilde acıktığımı önüme gelenleri bir çırpıda silip süpürdüğümde anlayabildim. Ali'ye en önemli şeyi sormayı unuttuğumu hatırlayınca,
''Bu gece bizde kalıyorsun değil mi?''
Damağını şaklatarak bir ses çıkardı. ''Maalesef cadı, arkadaşıma sözüm var. Onunla geldik buraya da zaten, ama söz en yakın zamanda Çağataylarla geleceğiz ve o zaman suyunu çıkartana kadar kalacağım.''
İçimde bir yerde bir sızlama hissettim. Bu gece yanımıza kar kalacak, sonrasında arkasını dönüp gidecek miydi yani? İstemeden de olsa suratımın asıldığını hissettim. Üzülmüştüm, Ali de bunu anlamış olacak ki,
''Asma hemen o çirkin suratını! Gelmesem gelmezdim biliyorsun değil mi? Arkadaşın geleceğini duyunca peşine bende takıldım. Sırf seni görebilmek için ama böyle yaparsan bir daha gelmem haberin olsun! Ayrıca gece daha bitmedi ve sorulacak hesabınız var küçük hanım! Sen neyin kafasını yaşıyorsun? Neydi bugün sudan çıkmış balık gibi çırpınışların bana bunu bir anlatsana''
Bu konular nasıl dönüp dolaşıp benim hal ve hareketlerime geliyordu acaba?
''Yine ne yaptım Ali?''
''Ne mi yaptın. Kızım, adamın yanında artık nasıl heyecanlanıyorsan!'' Sesini incelterek benim taklidimi yapmaya başladı. ''Öncelikle sizi rahatsız ettiysek kusura bakmayın Alaz bey! Bu ne be böyle? Ne yapmışız da adamı rahatsız edecekmişiz? O ilk önce o bakışlarının hesabını versin! Kimin kardeşine bakıyor o herif öyle!''
Söyledikleri üzerine gülmeye başladım.
''Eyvaahh, sen cidden aşık olmuşsun Çisem! Ben hoşlanmışsındır falan diye düşünüyordum ama sen abayı yakmışsın be güzelim!''
İçimdeki duygular o kadar karışık, o kadar saçma boyutlara gitmeye başlamıştı ki artık ne sevincime ne de sinirime engel olamıyordum. Duygularımı ya çok yukarılarda yada diplerde yaşıyordum ve bu da beni yıpratıyordu.
Alinin söylediğini kabullenircesine başımı salladım ve o an nereden nasıl geldiğinin farkında dahi olmadığım göz yaşım elimin üzerine damladı! Sanırım daha fazla kendimi tutamayacaktım.
''Ali, bana biraz sarılır mısın? Sanırım ağlayacağım!''
Birden gürültülü bir kahkaha sesi işitti kulaklarım. Başımı kaldırıp Ali'ye bakınca gülenin daha doğrusu böğürerek gülenin o olduğunu anladım. Şaşırmış bir şekilde suratına baktım.
''Sersem şey! Gülünecek ne söyledim sana ben?''
''Gel buraya deli kız!'' diyerek oturduğu tabureyi az geriye çekti ve tek kolunu açarak oraya girmemi işaret etti. Taburemi iterek onun açtığı boşluğa kısa sürede yerleştim ve beni sarmalamasını bekledim.
İkimizde sustuk tek kelime dahi çıkmadı ikimizden de. O ara bildirim gelen telefonumun sesini duydum. Elimi cebime atarak çıkardıktan sonra ekrandaki isim ve gelen mesaj sayısı şaşırmamı sağladı. Tamı tamına dört tane görmediğim mesaj atmıştı. Dikkatimi vererek ne yazmış olduğunu okumaya başladım.
Gönderen: SEVİMLİ,SEVİMSİZ(22:28)
Çisem hanım, başladınız mı çalışmaya? O dosyanın yarına yetişmesi lazım umarım unutmamışsınızdır!
Gönderen: SEVİMLİ,SEVİMSİZ(22:31)
Mesajıma cevap vermeyecek kadar olan yoğunluğunuzun işten kaynaklı olduğunu düşünmek istiyorum.
Gönderen: SEVİMLİ,SEVİMSİZ(22:50)
Takıldığınız bir yer varsa sorabilirsiniz! Yada yardıma ihtiyacınız varsa gelebilirim!
Gönderen: SEVİMLİ,SEVİMSİZ(23:10)
Hala daha dışarıda olup çalışmaya başlamadığınızı düşünmek istemiyorum Çisem hanım!
Şuan karşımda bir ayna olsa kendi yüz ifademden korkardım sanırım. Bu adamın derdi neydi böyle, ne demeye çalıştığını kendi biliyor muydu acaba? Tek bir mesajla cevap vermeye karar verdim.
Kime: SEVİMLİ,SEVİMSİZ
Genelde verdiğim sözü tutarım Alaz bey ve bugün size de belirttiğim gibi dosya yarın elinizde olacak merak etmeyin. İyi geceler size!
Sanırım bir daha yazmazdı!
Sonraki yarım saatte, Ali beni eve bıraktı ve arkadaşını arayarak onu gelip almasını istedi. O gittikten sonra ses çıkarmamaya özen göstererek eve çıkıp kapıyı anahtarımla açtım. Sonuçta saat gece yarısını bulmuştu ve Elif yüksek ihtimal uyumuştu. Benim yüzümden uykusunun dağılmasını istemediğim için sessiz adımlarımla odama giderek pijamalarımı giydim. Banyoda gerekli işlerimi de halledince, salondaki masaya oturdum. Önümde bulunan mavi dosya bana, ben mavi dosyaya bakarken, bu gece bana uyku olmadığını beynimin bir köşesine yerleştirdim.
Okumaydı, not alıp incelemeydi ve sonrasında da neredeyse evdeki masayı kaplayacak şekilde büyük olan proje çizimini açtığımda, bunun lüks bir otele ait olduğunu anlamam fazla zamanımı almadı.
Dudak uçuklatacak kadar ince ayrıntılara sahip olduğu kadar, hataları da göze çarpıyordu.
Ne kadar zaman, kaç saat geçti bilmiyorum ama ne gözlerimde ne de vücudumda hal kalmamıştı artık. Üçüncü kupadaki sert kahvemin bitmesiyle pencerenin önüne geçerek dışarıyı izlemeye ve uykumu dağıtmaya çalıştım.
Bu beni bir süre daha idare ederdi en azından!
Gecenin kör karanlığı, kendini alacakaranlığa bırakırken son hatırladığım masada ki kolumun üstüne başımı dayayarak kendimi yatağa atacak kadar gücü toplamaktı ama bunu dahi yapamadığımı, etrafımda dolanan ayak sesleri ve peşinden saçlarımda dolanan eller sayesinde anladım. Sessiz bir şekilde adım fısıldanıyor, bir yandan da kendi kendine konuşuyordu.
''Ah kuzum benim, kıyamam sana, sen burada mı uyuyup kaldın? Çisem, hadi canım kalk artık geç kalacağız!'
Halim olmadığı için kedi gibi mırıltılar çıkarsam da, kendimi toparlayıp kalkmam gerektiğini kabullendim. Hala daha tepemde dikilen Elife,
''Günaydın... saat kaç?'' dediğimde, insanın içini ısıtacak gülümsemesiyle, ''Sekiz'' dedi.
Olduğum yerde ışık hızıyla ayağa kalkerken, Elif benden böyle bir şey beklemediği için şaşırarak,
''Tövbe Bismillah, Ne oldu kızım?''
Şaşırma şekline ufak bir kahkaha attıktan sonra,
''Duş alıp hazırlanmam lazım. Unuttun mu bugünden itibaren sormamız gereken bir ifademiz ve giymemiz gereken çok cici kıyafetlerimiz var!''
Tek gözümü kırparak hızlı adımlarla banyoya doğru giderken, Elifin kıkırdama sesleri peşim sıra kulağıma geliyordu!
*****
Su hayat! Diyenler kesinlikle doğru söylemişler. Kendimi daha dinç ve toparlanmış hissederek geçtiğim odamda, Elifle beraber giymem konusunda karar kıldığımız elbiseyi giymiş ve aynadaki yansımamı izliyordum. Elbise, siyah kol bileğinden dört düğme ile birleştirilmişken yaka kısmı oldukça kapalı olmasına karşı, etek boyu bir o kadar iddialı idi ve ben şuan aynada gördüğüm Çiseme bayılmıştım!
Şimdi görsündü bakalım Alaz efendi, Küçük kız kimmiş?
Elifle beraber şirkete girmemizle, yanımızdan geçen bütün bakışların bize dönmesi saniyeler içinde oluyordu. Eminim herkes, o kot ve tişört giyen kızın bir anda böyle bir kıyafet giymesine şaşırıyorlardı ama her şeyin olduğu gibi bunun da bir sebebinin olduğunu hesaba katmaları gerekirdi.
Yönetim katına geldiğimi belirten asansör sesine karşılık, bir gecede epeyce içli dışlı olmayı becerdiğim mavi dosyam ve ben Dicle'nin masasına doğru ilerlerken ondan hala daha bir ses çıkmayışı yine oldukça yoğun olduğunun bir göstergesiydi.
Masasının önünde durup yavaşça boğazımı temizlediğimde, yaptığı işten hafifçe başını kaldırarak bana baktı.
''Günaydın Dicle.''
Dicle sadece yüzüme bakıyor, kafasında bir şeyleri bir yere oturtmaya çalışırcasına, boynunu bir sağa, bir sola yatırıyordu. Onun bu hareketi gülmeme sebep oldu.
''Hayırdır Dicle? İyi misin?''
Sonunda kendine gelmiş olacak ki!
''Çisemm! Bu sensin değil mi? Yani halisülasyon falan görmüyorum ben!''
Ne kadar istemesem de yine meşhur göz devirme hareketimi yaptıran çıkmıştı bugünde bana!
''Abartmasan mı Dicle? Benim tabi ki!''
Oturduğu yerden ayağa kalktı, önce etrafımda bir döndü sonra olmamış olacak ki, elimden tutup bu sefer beni kendi etrafımda döndürdü!
''Dicle, biraz daha bu şekilde devam edersen baş dönmesinden yığılıp kalacağım bir yere!''
''Kızım, sen afet olmuşsun ama yaa! Kendime gelmeye çalışıyorum bırak ta şu birkaç dakikanın tadını çıkarayım!''
Etrafımdaki herkes deliydi yemin ediyorum! Bir akıllı Alaz vardı sanırım! O da bana kafayı yedirmekle meşguldü!
''İltifatın için çok teşekkür ederim. Alaz bey geldi mi?''
Az önce ki gülümsemesinden eser kalmayan kız, derince bir 'off'' çekti.
''Şöyle bir inceler misin beni? Sence sabah sabah daha afyonum patlamamışken bu çalışma azmi neyden kaynaklı olabilir?''
Demek ki çok sevgili sevimsiz patronum gelmişti! Söylediklerine küçük çaplı bir kahkaha attım.
''O zaman Alaz bey yine formunda desene!''
''Her zaman biliyorsun!''
Elimde hala daha sanki kaçacakmışçasına sıkı sıkı tuttuğum dosyayı göstererek,
''Müsait mi? Benim bir yanına gitmem lazım da?''
''Git tabi git! O da seni bekliyor! Gelince hemen odama gelsin dedi. Bugünkü dozdan biraz sende nasibini al!''
Of! Durum o kadar vahimdi demek! Dicle'ye küçük bir öpücük göndererek arkamı döndüm ve Alazın odasının kapısına doğru emin adımlarla ilerlemeye başladım.
Elimi yumruk yapıp ritmik hareketlerle üç kere kapısını tıklattım ve içeriden gelecek olan bir ses bekledim. Neyse ki fazla beklememe gerek kalmadan içeriden gelen o bariton sesi duydum.
Kapıyı yavaşça aralayarak ilk önce başımı uzattım.
''Günaydın Alaz bey, Müsait misiniz acaba?''
Odun adam bilgisayardan başını dahi kaldırıp bakma gereği bile duymamıştı. İki parmağı arasında seri hareketlerle çevirdiği kalemle tam konsantrasyon işine devam ederek,
''Buyurun Çisem hanım'' dedi.
İçeri girdikten sonra kapıyı yavaş hareketlerle arkamdan kapattım ve ayağımdaki topuklularla mümkün olduğunca fazla ses çıkarmaya çalışarak masaya doğru ilerledim.
Çıkan ses Alazın dikkatini dağıtmış olacak ki, kısa bir an kafasını yaptığı işten kaldırmasıyla gözlerinin büyümesi ve parmakları arasında tuttuğu kalemi masaya çarparak tok bir ses çıkarması bir oldu!
Bu hareketi karşısında gülmemi ancak dudağımın kenarını ısırarak engellemeye çalışıyordum ama içimde koskocaman bir nehir vardı taşmak için bekleyen! Şeytani bir bakışla Alaza doğru bakmaya devam ettim.
Daha fazla yerinde oturamamış olacak ki hızlı birkaç adımla yanıma geldiğinde, elimdeki dosyayı ona doğru uzattım. Birkaç saniye bakışları bir bende, bir dosyada gidip geldi.
Dosyanın içerisindeki proje çizimini çıkardı ve itinayla masaya yaydıktan sonra dikkatle incelemeye başladı.
Ağzından tek bir kelime çıkmazken adeta mimikleri ile konuşan adamı dikkatle incelemeye çalıştım. Arada homurtuyla karışık şeyler söylerken bazen de derin nefesler aldığını fark ettim.
Bütün gece çalışmıştım, olmamış mıydı yani? Ayrıca ben henüz basit bir öğrenciyken daha fazlasını beklememiştir değil mi benden?
''Birlikte inceleyelim isterseniz Çisem hanım!''
Birkaç noktayı parmaklarıyla gösterirken, ''Sizce'' dedi'' Bu gösterdiğim noktalar içinize sindi mi? Olmuş mu yani?''
Gösterdiği yerleri tekrar ve tekrar inceledim ama ne kadar bakarsam bakayım bir eksik yada yanlış göremiyordum.
Projeyi daha rahat görmek için eğildiğim masadan başımı kaldırdım. Tam bir şeyler söyleyecektim ki Alazın yüzünü olmayacak kadar yakınımda buldum. Gözleri o kadar değişik bakıyordu ki kalbimin hızla atışı nefes almamı engeller duruma gelmişti. Gayri ihtiyari yutkunarak kendimi geri çekerek dikildim. Bu hareketim üzerine Alaz olduğu yerde birkaç saniye daha durduktan sonra boğazını temizleyerek ayağa kalktı. Garip bir şekilde gözlerinde sinir vardı. Sanki bir şeyleri hazmedemiyormuşçasına bir öfke.
Diyeceğimi demeli ve çıkıp gitmeliydim bu odadan.
''Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben bir problem göremiyorum Alaz bey!
Dudağının kenarını yukarı kaldırarak alay kokan bir şekilde güldü.
''Dün akşam ki arkadaşınız aklınızı başınızdan almış sanırım! Artık ne yaşadıysanız kendinize hala daha gelememiş olmalısınız. Yaptığınız basit hataları bile görmüyorsunuz! Siz böyle mi başarılı bir mimar olmayı düşünüyorsunuz? Üzgünüm ama sizden bu çizimle bakkal çırağı bile olmaz!''
Yer yarılsaydı da ben altına girseydim dediğiniz oldu mu hiç? Geçirdiğim akşam hakkında söyledikleri değil ama bütün bir gecemi ayırarak uykusuz kalmayı umursamadan yaptığım çizim için söyledikleri başımdan aşağı kaynar suyun boşalmasına sebep oldu!
Bu kadar mı başarısız olarak görüyordu beni. Adı sabırsa, maalesef buraya kadardı!
Hiddetli bir şekilde karşısında dikilirken, ''Siz.. Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Siz kim oluyorsunuz da benimle bu şekilde konuşabiliyorsunuz? Alinin kim olduğunu bilmeden, benimle hangi cüretle bu şekilde bu cesaretle konuşabilirsiniz? Benim hayatım, benim kararlarım ve benim yanımdakiler sizde dahil kimseyi ilgilendirmez! Ama yargısız infaz yapmadan önce bilin diye söylüyorum yoksa size açıklama yapmak niyetinde değilim. Ali benim Muğla'dan çocukluk arkadaşım benim için kardeşten ötedir. Kastettiğiniz tarzda bir durum aramızda yaşanmadı, yaşanamaz da. Projeye gelecek olursam da benim açımdan bir problem yok beğenip beğenmemek size kalmış, bu saatten sonra benim açımdan çokta bir önemi de yok zaten. Size kolay gelsin, İyi günler Alaz bey!''
Biran önce bu lanet odadan çıkmam lazımdı!! Birde ağlayarak kendimi ona acındıramazdım. Bunun olduğunu, bu kadar aciz olduğumu görmemeliydi.
Topuklarım üstünde geri döndüm ve hızlı hareketlerle kapının koluna yapıştığım sırada bileğimi tutan güçlü parmaklarla döndürülerek çekilmem ve dudaklarımın üzerinde Alazın olduğunu bildiğim dudakları fark etmem bir oldu.
Gözlerim yuvalarından fırlarcasına açıldığında onun kapalı olan gözleri dikkatimi çekti. Hiç bir şey yapmadan öylece dikilmeme rağmen, ayaklarım yerden kesilmiş gibi hissederek Alazın koluna tutundum.
Gündüz vakti yıldızları görmem normal miydi? Ya o ayak parmaklarımdan tutunda saçımın tepesine kadar var olan sıcaklık?
Alaz hiç kıpırdamadan öylece dudaklarımın üstünde dururken, bir anda kendini benden çekmesiyle varlığı benden kopsa da burnunu burnuma sürterken aldığı nefes sesleri titrememe sebep oluyordu.
Bu kadar yakın bir durumda yaptığım ne kadar doğruydu bilmiyorum ama gözlerimi açarak gözlerini görmek istedim.
O kadar derin o kadar farklı bakıyordu ki yeşilleri gözlerime adeta beni içine çeken bir girdap vardı sanki orada.
Sonra tek bir cümle duydu kulaklarım;
''Seni susturmanın başka bir yolu yoktu kır çiçeği!