Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@bluesea12

O günden bu yana bir ay geçmişti bile düğün günüm gelmişti. Bu bir ay boyunca benim için hızlı geçmişti tabi ki bazen her şeyin bitmesini istediğim zamanlar oldu ama dayanmaya çalıştım. İşten istifa etmek zorunda kalmıştım üniversiteden çıktıktan sonra düğün hazırlıklarına yardıma gitmiştim. Bu süre zarfında birçok kez Ayazın ailesiyle oturmuştuk. Onların yanında sessizliğimi koruyordum. Bir sürü soru sorsalar da geçiştirmek zorunda kaldım en çok da ailemle ilgili soruları onları merak ediyorlarmış. Halbuki merak edilecek bir şey yoktu. Annem ben daha üç yaşındayken bizi terk etmişti babam ise bize bakmamıştı bu kadar basitti. Onun haricinde evdeki eşyalarımı zorda olsa toparlayabilmiştim. Ayazın evine taşımıştık zaten çok bir şey götürememiştim giysilerimi, kitaplarımı ve süs eşyalarımı almıştım kalan eşyalarımı satmıştım. Bugüne gelirsek üstümde beyaz ince askılı bir gelinlik vardı boynumda yıldızdan kolye platform topuklu ayakkabı vardı saçımda su dalgasıydı hafif bir makyaj yapılmıştı. Çağırabileceğim bir arkadaşım yoktu. Tabi ki bu yaşıma kadar hayatıma giren kişiler olmuştu ama sonunda ihanetler olmuştu. Hepsiyle değildi tabi ki bazılarına zaman girmişti araya böylece ayrı düşmüştük. Ailem ne kadar aile denirse onları çağıramam bana yaptıklarından sonra yanımda olmasını istediğim kişi yanıma gelemiyordu. Defneyi özel odaya almışlardı hatta haftaya ameliyat olacaktı içimde hem korku hem de sevinç vardı. Ona bir şey olmasından çok korkuyordum ama iyileşme umudu da vardı. Şuan yanımda olmasını çok isterdim. Yanımda kimsem olmadığı için nikah şahidim Ayazın tanıdığıydı Çağrı denen biriydi. Çağrı uzun denebilecek biriydi kahverengi gözlü kahverengi saçlıydı bakışları sertti. Bana karşımı böyleydi yoksa kendi yapısı mı sertti bilmiyorum. Kapı açıldı Ayaz gelmişti “nikah memuru geldi aşağıya insek iyi olacak” dedi “ sorun değil hazırım ben” dedim oturduğum sandalyeden kalktım. Ayazın yanına gittiğimde kolunu uzattı, koluna girdim. Birlikte aşağıya indik “düşündüğümden daha zor geliyor” dedim evlilik benim hayalim değildi ama bu kadar endişe verici olacağını düşünmemiştim. “ Alya şuan vazgeçemezsin” dedi fısıltı şeklinde “ vazgeçmek için söylemedim” dedim sadece bu durumda anlaşılmak istemem çok garipti. Belki anlar dedim ama o vazgeçtiğimi düşündü. Düğün alanına girdiğimizde alkış koptu alkışlar, kameralarla birlikte nikah masasına geçtik. Nikah memuru ve şahitler yerine aldığında Nikah memuru “ iyi günde, kötü günde hastalıkla ve sağlıkta siz Mehmet Yıldızın kızı Alya Yıldızı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? “dedi Ayazın sesi kulaklarımı doldurdu koca bir evetti. Alkışlar yükseldi sonra nikah memuru aynı soruyu bana sordu “ iyi günde, kötü günde hastalıkla ve sağlıkta siz Ali Yükselin oğlu Ayaz Yükseli kocanız olarak kabul ediyor musunuz? “ dedi başımız önüme eğerek “ evet “ dedim Ali Yükselin önde alkışlaması beni şaşırtmıştı onu hep ağırbaşlı biri olarak görmüştü ama burada o kadar başka biriydi ki dünyaları ona vermişiz kadar mutlu görünüyordu eşi Zehra hanımda çok mutluydu “ bende belediyenin verdiği yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorum gelini öpebilirsin “ dedi Ayaz bana yaklaştı alnımdan öptü. Bu seferde kulağıma yaklaştı “ yeni hayatına hoş geldin karıcığım “ dedi ondan sonra iki üç saat o kadar yorucu geçti ki hemen uyumak istedim eğlencesinde tanışmaya kadar her şey o kadar yorucuydu ki en sonunda dayanamadım kendimi gelin odasına attım. Hiçbir şey yapmak istemediğim için ayakkabılarımı çıkarıp oradaki koltuğa uzandım. Uzanmamla uykunun beni sarması bir oldu.

O kadar yumuşak bir yerdeyim ki vücuduma da ki bütün kemiklerim rahatlamıştı. Bir dakika benim yattığım koltuk bu kadar rahat mıydı ki dememle yerimden sıçramam bir oldu. Kalktığımda yatak odasında olduğumu anladım etraf açık griydi burası neresiydi yanıma baktığım Ayaz vardı aklıma gelen şeyle direk üstüme baktım üstümde dünkü kıyafetler vardı. “AYYYAZZZZ” dedim yerinden kalktı “ efendim “benim yanımda ne işin var “ dedim “ uyuyorum “ dedi “uyuyorsun anladım da neden benim yanımda “ dedim “ dün seni taşırken yorulmuşum uyuya kalmışım “ dedi “o zaman başka yerde uyusaydın neden benim yanımda uyuyordun. Ayrıca burası neresi ” dedim “ bende meraklı değilim senin yanında yatmaya iki dakika gözlerimi dinlendireyim dedim uyuya kalmışım “ dedi “ burası evimiz” dedi “eşyalarımı buraya taşımadım “ dedim “evet orası senin kaldığın odaydı her yeri gezdin ama benim odama gelmedin o yüzden anlamamışındır” dedi “neden o zaman beni odama götürmedin de buraya getirdin” dedim “benle birlikte babamlarda geldi “ dedi “tabi ki onlar sonra gittiler” dedi yataktan kalktım. O da benle birlikte kalkmıştı dediği gibi olduğunun kanıtı üstündeki damatlığıydı. Odadan çıktım burası üçüncü kat olması lazımdı benim odam ikinci kattaydı merdivenlerden indiğimde koridor tanıdık gelmişti. Kendi odamın olduğu kapıyı açtım içeriye girer girmez kendimi banyoya attım. Üstümdekilerden kurtulduğumda sanki ağır bir yükten kurtulmuş gibi hissettim. Duşa girdim sıcak su sanki ruhumdaki kirlerden arındırabilirmiş gibi kendimi keseledim. Ruhumdaki kiri su ve kese arındırmadığını biliyordum ama böyle düşünmeye ihtiyacım vardı. duştan çıktığımda kapının arkasındaki bornozu giyindim. Normalde eşyalarımı alıp banyoda giyinirdim ama kendimi o kadar iğrenç hissetmiştim ki eşyalarımı almadan duşa girmiştim. Bornozumla banyodan çıktım. Dolaptan ince bir kazak ve Jean çıkardım. Üstümü giyindim saçımın nemini alması için havluyla biraz daha kuruttan sonra saçımı taradım. Yüzüme bakım yapıp kahve tonların da makyaj yaptım. Çantamın içine defter ve kalem koydum. Platform topuklu botlarımı da giyinip aşağıya indim. Ayaz da hazırlanmış masa da oturuyordu ne ara masayı hazırlamıştı. “ ne zaman hazırladın bu kadar yemeğiyi” dedim “ ben hazırlamadım sabah kalktığım da söyledim çalışanlar hazırlayıp çıktılar” dedi o başta oturuyordu bende onun sol tarafına oturdum. Sonra tekrar kalktım “nereye “ dedi “ kahve yapacağım istiyor musun” dedim fincanını gösterdi “ ben zaten içiyorum senin ne zaman aşağıya ineceğini bilmediğim için sana koymadım” dedi “sorun değil” dedim mutfağa gittim. Kahve makinesinin içinde kahve vardı onu fincana koyup içeriye geçtim. Masaya oturdum o kadar yemek vardı ki ama benim canım sadece kahve ve çikolata istiyordu. Tabağıma bir tane kurvasan aldım. “bugün ne yapacaksın” dedi “ üniversiteye gideceğim iki dersim var ondan sonra gelirim ders çalışırım biliyorsun finallere az kaldı “ dedim Ayazla tanışmadan iki gün önce güz dönemi vizelerim bitmişti. Şimdi de finallere az kaldı ve hukuk okuduğum için günü gününe çalışmam gerekiyordu ama maalesef ki bu aralar hiç çalışamadım bu yüzden finallere kadar güzelce ders çalışmam gerekiyordu. “bende arkadaşlarımla buluşacağım istersen üniversite çıkınca seni alabilirim” dedi “aslında iyi olabilir bir de zahmet olmazsa hastaneye de gidebilir miyiz?” dedim “tabi ki de gideriz hem doktoruyla da konuşmuş oluruz “ dedi kahvemi bitirip ayağa kalktım “afiyet olsun “ dedim evden çıktım. Yolları bilmediğim için telefondan haritaya açıp neye binmem gerektiğine baktım maalesef buradan tek araba yoktu bu yüzden aktarma yapmam gerekiyordu. Otobüs durağına gittim haritadan binmem gereken otobüs numarasına baktım. Kulaklığımı takıp çalma listesini açtım beş dakika bekledikten sonra otobüs gelmişti.

Sonunda okula gelmiştim gelmem bir saati bulmuştu. Ders işlenecek kampüse gittim. Gireceğim ilk ders ceza hukukuydu yanımda kitabımı almayı unutmuştum. Derse girip orta kısımlardan bir yere oturdum ders başlamıştı.

Bir buçuk saat geçtikten sonra hoca bizi bırakmıştı. Uykum gelse de kendime gelip kütüphaneye gittim. Yanıma kitap almadığım için buradaki kitaplardan aldım. Lazım olan kitapları alıp masaya oturduğum ikinci ders başlayana kadar ders çalışmaya başladım. Kırk dakika geçtikten sonra derse gittim. Ders gittikten sonra bir saat sonra ders bitti üniversite çıkışında Ayazın arabasını gördüm direk arabaya bindim. “merhaba “ dedi “merhaba” dedim “nasılsın” dedi “iyiyim teşekkür ederim sen nasılsın” dedim “iyiyim neler yaptın” dedi arabayı sürmeye başlamıştı. “ ders “ dedim gülerek “ sen neler yaptın” dedim “arkadaşlarımla buluştum aslında en kısa zamanda sizi de tanıştırmak istiyorum” dedi “sorun değil” dedim “aç mısın” dedi “ biraz açım ama şuan yemek düşünecek halim yok Defneyi görmek istiyorum “ dedim “ bence içini ferah tut” dedi umarım her şey güzel güzel olurdu. Sonraki yolculuğumuz boyunca ikimizde konuşmadık.

Hastaneye geldiğimizde içimdeki heyecan ve korkuyu tarif bile edemiyordum. Ayaz elimi tuttu ona döndüm “ sakinleşmeye ihtiyacın var” dedi elimize baktım sonra tekrar Ayaza baktım “ sakinim şimdi elimi bırakır mısın” dedim bana dokunmasından hoşlanmıyordum. Daha doğru kimsenin bana dokunmasını sevmezdim. İtiraz etmeden elimi bıraktı Defnenin bulunduğu kata çıktık, odasının önünde ona baktım. Uyuyordu kemoterapi yüzünden saçlarının hepsi dökülmüştü zayıflıktan yatakta kaybolmuştu. Onu böyle gördükçe kalbim sızı beliriyor. Ben Defneyi izlemeye dalmışken Ayazla doktor gelmişti. Ne ara Ayazın yanımdan gittiğini bile fark etmemiştim. Doktor saçları kırlaşmıştı, uzun boylu ve hafif kilolu biriydi. “merhaba “ dedim doktor “merhaba Alya hanım “ dedi “kusura bakmazsanız konuyu uzatmadan yeğenim hakkında bilgi almak istiyorum” dedim “ sorun değil buraya gelmeden önce de Ayaz Beyle bu konuyla ilgili biraz bilgi verdim” dedi Ayaza kısa bir bakış atıp tekrar doktora döndüm. “Defne buraya gelmeden öncede ilaç tedavisi kullanıyordu. Buraya geldiğin de ciddi derecede iyileşme göstermişti. Buraya geldikten sonrada iyileşme süresi devam etti “ dedi “yani ameliyat olmasına gerek yok mu?” dedim “öyle görünüyor “ dedi “o zaman burada kalmak zorunda değil “ dedim “ evet iki gün içinde çıkabilir “ dedi “tabi ki de tedavisinde aksilik olmadığı sürede “ dedi “teşekkür ederim “ dedim doktor iyi günler dileyip gitti. Ayaz” güzel haber aldığımıza göre gidip yemek yiyebilir” dedi “evet ama yapmam gereken işler var” dedim “ hayır önce yemek “dedi “gerçekten önemli işlerim var” dedim “ birkaç saat ders çalışmasan da olur “ dedi “ders hariç işlerim var “ dedim “itiraz kabul etmiyorum “ dedi “peki “ dedim “nereye gideceğiz” dedim “gideceğimiz yeri söylesem bilecek misin?” dedi hakkı vardı.

Hastaneden çıkıp arabaya bindik. Yarım saat sonra şık bir restoranda geldik ikimizde araban indik Ayaz anahtarı valeye verdi. İçeriye girdiğimizde karşılama hostu bizi karşılayıp masaya kadar eşlik etti. Garson gelip önümüze menü bıraktı. Menüyü incelediğimde ne oldukları hakkında bir fikrim olmadığı için salata ya da makarna yemeyi tercih ettim. Ayaz “ne yemek istersin” dedi “ doğrusunu söylemek gerekirse yazanların ne olduğunu bilmiyorum “ dedim “ az çok anladıklarımdan gitsem daha iyi olur makarna mesela” dedim gülümsedi. “istersen ben senin adına da sipariş verebilirim “dedi “hayır teşekkür ederim senin damak zevkin bana uyacağını sanmıyorum “ dedim “ön yargılısın “ dedi “anladığım kadarıyla burada makarna yok o zaman salata alsam iyi olur “ dedim menüde içerikleri de yazıyordu. “Izgara Enginar Salatası” dedim aslında hiç enginar yememiştim ama diğer salataların içinde sevmediğim ürünler olduğu için bunu tercih etmiştim. Garson gelince Ayaz siparişleri verdi. Telefonumu çıkarıp ablama yazdım.

Giden: Derya

Gönderen: Alya

Mesaj: saat sekizde hep buluştuğumuz çay bahçesinde buluşalım.

Yazıp gönderdim. “ her şey için teşekkür ederim “ dedim mavi gözlerine bakarak. “bu arada göz rengin çok güzel insana okyanusları anımsatıyor. Duru ve berrak “ dedim şaşırmıştı “ teşekkür ederim “dedi “eminim çok duyuyorsundur “ dedim “evet “dedi gülümsedim. “ teşekkür etmene gerek yok sonuçta yaptıklarımı sebepsiz yapmadım” dedi çıkarı için yapmıştı ama çok fazlaydı. Telefonumda mesaj sesi geldi. Deryadandı tamam yazmıştı. Garson gelip servis yaptı, gittikten sonra bir yudum su içtim. “senin hiç arkadaşın yok mu?” dedi tabağımdan gözlerimi ayırıp ona baktım. “demek istediğim düğüne de kimse gelmedi neredeyse bir buçuk ay oldu ama yanında hiç arkadaşlarını da görmedim “ dedi “ tabi ki arkadaşlarım vardı maalesef ki çoğuyla yollarımı ayırmak zorunda kaldım” dedim salatadan yemeye başladım. Çocukken aslında hiç arkadaşım yoktu hiç kimse benim yanıma yaklaşmak istemezlerdi hatta ilkokulda yanıma bile oturmak istemezlerdi gerçi ortaokulda aynıydı. O zamanalar arkadaşım olmasını umursamıyordum yeterince tempolu bir hayatım olmuştu. “kendini hiç yalnız hissetmiyor musun?” dedi “insanlar anlaşılmak ve yanında birilerinin olmasını isterler” dedi çatalımla salatamla oynuyordum. “ yalnız hissetmek “ dedim buruk bir gülümseme berildi dudaklarımda “ bir sürü arkadaşım olduğu zamanlarda oldu “ dedim lisede anlam veremediğim şekilde herkes benle arkadaş olmuştu. “ kalabalığın içinde tek kaldığımdan bile daha çok yalnız hissettim” dedim “ anlaşılmak ve yanımda birilerinin olmasına gelirsem “ dedim biraz durdum. Suyumdan bir yudum daha alıp devam ettim “ bence bir insan karşısındaki insana değer verirse onu anlamak için sözlüklere gerek duymaz. “ dedim “ maalesef ki benim hayatımda öyle insanlar girmedi “ dedim en acısı da anlaşılmak istemedim yanımda olmalarını istediğim kişilerde günün birinde beni, benimle vurdular. Kim arkadaşlarının derin acılarıyla vurmak isterdi tabi ki arkadaş sandığımız insanlardı. Hayatıma böyle kişiler çok girdi lisenin son yıllarında evdeki hayatım yetmezmiş gibi okul hayatımda berbat hale gelmişti. “ benden yeterince bahsettik peki sen “ dedim “arkadaşlarını seviyor musun?” Dedim “tabi ki üç kişiyle zaten doğduğumdan beri beraberiz” dedi “annelerimiz üniversiteden arkadaştı hiç bağlarını koparmadılar “ dedi “ Çağrı senin nikah şahidin o sert görünür ama içinde yaramaz bir çocuk yatar “ dedi “ çizgi film ve pizza onun vazgeçilmezlerinden böyle ortamlardan nefret eder “ dedi gülümsedi. Gülümsediğinde gamzeleri çıkıyordu bende gülümseyip “ tam benlik biri” dedim bende çizgi filim izlemeyi ve pizza yemeyi seven biriyim. “Kuzey de sert biridir ama Çağrı gibi değildir. O daha çok sessiz biri ayrıca yaşından fazla olgun davranır. “ dedi “Oğuz içi dışı biri aklından ne geçerse direk söyler. Üzülür müsün alınır mısın onun hiç umurunda değildir “ dedi “onların haricinde Lara ve Yeliz var. Larayla anaokulunda tanıştık Oğuz ona çirkin dedi diye onu dövdü sonradan iyi anlaşmaya başladılar böylece Lara da gruptan biri oldu. Yeliz doğru söylemek gerekirse onunla üniversitede tanıştım bir süre sevgili olduk onun için gruptan biri oldu “ dedi “sevgili olduğunuz herkesi grubunuza mı alıyorsunuz” dedim “hayır Yelizi almamızda ki en büyük sebeplerden biri Lara’nın ricasıydı grupta tek kız olmaktan sıkılmıştı” dedi “anladım renkli bir arkadaş ortamın varmış “ dedim telefonumdan saate baktım. Saat altı olmuştu yarım saate kalkmam lazımdı “tanıştığınızda hepsini çok seversin” dedi “ genelde tanıştığım insanlar beni sevmezler” dedim etrafımda olan kişiler genelde sert baktığımı ve kaba konuştuğumu söylerlerdi. “Yelizle sevgiliydiniz bu olaylara bir şey demedi mi?” dedim “Yelizle üniversitede sevgiliydik ayrıldık ama senle evlenmeden dört ay önce barışmıştık “ dedi daha kötüydü sevgilisi başka biriyle evlenmişti başıma gelmesini istemediğim bir olay başkasına yaşatıyordum. “bu çok iğrenç” dedim “kalksak olur mu ablamla buluşacağım” dedim hesabı ödedikten sonra kalkmıştık.

Restorandan çıktık valeyi beklerken “ ben otobüsle gitsem daha iyi olur” dedim “ ben bırakırım “ dedi “gerek yok” dedim Yeliz olayından sonra istemsizce sesim sert çıkıyordu. Ona karşı iyi gördüğüm her şeyi yıkmıştı ilk tanıştığımızdaki kişi olmuştu. “ Alya beni dinler misin” dedi “neyi dinleyeyim yaptığın davranışın bir açıklaması yok “ dedim yanından ayrıldım. Sinirden ellerim titriyordu zar zor telefonu elime alıp haritalardan gideceğim yere baktım. Haritalar da başlata bastım kulaklığımdan da şarkı açtım. Alec Benjamin Let Down Slowly açtım. Yol boyunca nasıl Ayaza karşı gardımı düşürdüğümü anımsadım bir bir yaşadıklarımız aklıma geldiğinde kendimden nefret ettim. Otobüs durağına gelmiştim. Biraz burada bekledikten sonra otobüse binip arka kısma oturdum. Anlamadığım konu ise Yelizin bu yaşananlara bir şey dememesiydi belki de demiştir nereden bilebilirim. Onu da beni tehdit ettiği gibi tehdit etmiştir daha fazla bu konuyu düşünmek istemiyordum.

Buluşacağımız yere gelmiştim içerde bir masaya oturdum. Çay istediğim Derya da gelmişti o da çay istedi. “beni neden buraya çağırdın “ dedi benden hep nefret etti nedeni bilmek çok isterdim. Birbirimize benzemiyorduk onun kumral saçları vardı göz rengi ise babamınkiler gibi elaydı sırf göz rengi yüzünden bile onu kıskanıyordum. “bugün Defnenin yanına gittik” dedim “ kızım nasıl iyi mi neden beni çağırmadın” dedi “iyi hatta iki gün içerisinde bir aksilik olmazsa çıkaracaklarmış “ dedim ağlamaya başladı “gerçekten mi kızıma kavuşacak mıyım “ dedi “evet ama “ dedim benimde gözlerim de dolmaya başladı. “Defnenin o eve gelmesini istemiyorum. Babam gibi bir adamla büyümesini de istemiyorum” dedim “ne saçmalıyorsun “ dedi sinirlenmeye başlamıştı “ demek istediğim Murat abinin evine git” dedim “sen delirdin mi oraya gidemediğimi bilmiyor musun?” dedi Murat abi, Deryanın eşiydi. Derya 20 yaşına geldiğinde onunla evlenmişti evlendikten sonra Defne doğdu. Defne dört yaşına basınca Murat abi şehir dışındaydı kızının doğum gününe yetişmeye çalışırken araba kazası geçirdi orada da hayatını kaybetti. Olaydan iki sene geçmesine rağmen Derya hiçbir zaman birlikte yaşadıkları eve gidemedi babamla yaşamaya başladı. Bir sene sürmüştü sonra Defne hastalanmıştı hep hastanelerde kalmak zorunda kalmıştı şuan altı yaşındaydı. Derya 26 yaşındaydı bende 23 yaşındaydım. “ babamı tanımıyormuş gibi konuşma “ dedim “ Defnenin sağlığı için “ dedim elinden tuttum “ senin için ne kadar zor olduğunu tahmin ediyorum ama bu sürede senin yanında olacağım” dedim elini elimden çekti. “tahmin edemezsin ne kadar canım acıdığını tahmin edemezsin” dedi “ayrıca babama kötüymüş gibi konuşmayı kes” dedi “yaşadıklarımı hiç mi görmedin” dedim “en basiti evlenmeden önceki halimi “ dedim “ babam kötü biri değil sen çok şımarık birisin o da seni terbiye etmek için öyle davranıyordu. bak bana hiçbir şey yapmadı “ dedi haklıydı çocukluğumuzdan beri hep işkenceleri çeken kişi ben olmuştum hatta bazen onun yüzünden bile dayak yediğimi, aç bırakıldığımı, sokakta kaldığımı çok iyi biliyordum. Duygularımı bastırıp “tamam ben çok şımarık biriydim peki Defne de şımarırsa onu da aynı şekilde terbiye etmeye çalışırsa ne olacak “ dedim “yaşayacaklarını vücudu kaldırabilir mi ?” dedim sessizlik oluşmuştu.

“sen bence konuştuklarımızı düşün o evi düzeltmen için zamana ihtiyacın olacak Defneye en azından evi toparlayana kadar bakarım. Bir de senden ricam en azından ayda bir defa yeğenim bende kalsın onu çok özlüyorum” dedim sonra hesabı ödeyip çay bahçesinden çıktım.

Loading...
0%