Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Güneşsiz Bir Gün

@bookofbrave

Yeni bir bölümle sizlerleyim. Yorum ve beğenileriniz benim için değerli.

Ah canım kardeşim, seni mahkeme salonlarında görmekten daha acı bir tecrübe var mı bu dünyada diye düşünürken, çok yakında daha acı bir tecrübe edineceğimi öğrendim. Ah benim miniğim, daha gencecik yaşında suçsuz yere bunları hak etmedin. İklim'im, canım kardeşim benim, ailemize benden önce kavuşacak olmanı hiç hesaba katmamıştım. Yaşayamadıkların canımı çok yakıyor. Ailemizin acısı bile yıllarca geçmemişken senin acına nasıl katlanırım? Bu dünya artık cehennem sana, anne ve babamızın yanında burada olduğundan çok daha mutlu olacağına eminim.

"Üzgünüm Ceyhun Bey. Temyiz kararı-"

"Ne zaman?" dedim sözünü keserek, ağlamaya başladığımı yeni yeni fark etmiştim. Kaç kere ağladım hayatımda? Gözyaşlarımı bundan daha çok hak eden başka bir olay var mı?

"Bir ay içerisinde

17 Gün Sonra

Canım kardeşimin hapishaneye girmesinin üzerinde on yedi gün geçtiğine inanamıyordum. Bugün en azından kurtulacaktı bu aptal dünyadan. Avukat temyiz kararının olumsuz olduğunu söylediğinden beri düşüncelerimi buna yoğunlaştırmıştım. İnanç diye düşündüm, tam olarak böyle zamanlarda işimize yarıyormuş. Eski kız arkadaşım yanımda olmak adına evime gelmeyi teklif etti. Kardeşimin idamından sonra kendimi öldürmemden korktuğuna emindim.

"Biliyorum çok zor ama lütfen bir şeyler ye. Çay yaptım boğazından sıcak bir şeyler geçmesi lazım." dedi Beste elinde tepsi ile içeri girerken. İçinde reçel ve bal sürülü parça parça ekmekler vardı. Benim için oldukça özel bir andı, bana değer verdiğini ve yalnız olmadığımı hissettirmeye çabalıyordu. Bir fincan çay ve koltukta uyandım.

"Saat kaç? Ne oldu bana?" koltukta yattığım için belime ağrılar giriyordu. Gözlerimi zar zor açtım. Bayılmış gibi uyumuş olmamı açıklamaya çalışıyordum kafamda.

"Sadece yedi saat uyudun." dedi mahcup bir şekilde Beste. Konuşana kadar ayaklarımın ucunda olduğunu fark etmemiştim. "Çayına uyku ilacı koymak zorunda kaldım, yoksa kardeşin için ayakta kalamayacaktın."

"Kaç saat kaldı?" dedim bunun gördüğüm bir kabus olmadığının verdiği rahatsızlıkla. Ne olurdu ayak ucumdaki İklim olsaydı?

"Saat gece beş yani altı saat kaldı." dedi ve hüzünle başını aşağı eğdi.

Cebimden sigaramı çıkartırken minnettar olduğumu belli edecek mimikler yapmaya çalıştım çünkü kendimi uzun süre sonra tok ve dinlenmiş hissediyordum. Sigaramı yakarken nazikçe sordu,

"Ne zamandır sigara içiyorsun?"

"Bilmem birkaç gündür." dedim ancak çöpteki onlarca paket sigarayı gördüğünü bile bile. Tepki vermedi, patlamak üzere olan bir volkan olduğumu biliyordu.

"Yalnızca uyku ilacı mı verdin peki?" sinirlerim alınmış gibi olduğu için sorma gereği duymuştum.

"Birde yarım antidepresan." dedi çekine çekine.

"İyi misin?" kendi kendime gülmeye başladığımda sorduğu soru buydu.

"İyi miyim?" dedim gülmem kahkahaya dönerken. Beste karşımda yalnızca ağlıyor ve ben kahkaha atıyordum. Kendimi joker gibi hissettiğimde kahkaham yavaş yavaş ağlamaya döndü.

"Altı saat sonra onu yaşatmak için canımı verebileceğim kardeşim öldürülecek ve benim iyi olup olmadığımı soruyorsun. Değilim, hiç iyi değilim. İçimde bir yer yanıyor." Beste'nin irileşmiş gözlerini gördüğümde fazla bağırdığımı fark ettim.

Bu acı, çok gerçek bir acıydı ve gerçek acılar çok nadir gelir.

"Üzgünüm." dedim yüzüne bakmadan.

Beste'nin Gözünden

Bir zamanlar sevdiğim adamın bu denli acı çekmesi beni mahvediyordu. Gözlerinin altı uykusuzluktan morarmıştı. İşin içinden çıkamayacağını bildiği halde sürekli çabalıyor ve daha çok dibe batıyordu. İklim'in katil olmadığına bende inanıyordum ancak öldürülen polis memurunun başındaydı ve cinayetin işlendiği bıçak elindeydi. Yine de biliyorduk işte, İklim kitaplarını ve hayvanlarını seven bir genç kızdı yalnızca, katil değil.

Ceyhun'u her an düşecekmiş gibi, tetikte bir şekilde arabaya bindirdim ve şoför koltuğuna oturdum. Son iki saat. Erken gitmemizin bir anlamı yoktu bu yüzden olabildiğince geciktirmeye çalışıyordum. İçeride ne kadar fazla durursak Ceyhun o kadar bunalacaktı. Zaten yorgunluktan ne yolu görüyordu ne de düşünebiliyordu.

Bir saat kala idamın yapılacağı yere gelmiştik. Onu arabadan çıkartmaya çalışırken Ceyhun'un elleri titriyordu. Her an yıkılacak gibi bir hali vardı. Onunla ilk sevgili olduğumuz zamanları hatırlayınca, dağ gibi dimdik duran bir adamın gözümün önünde eridiğini farkettim

"İstersen gitmeyelim onu böyle görmek istediğine emin misin?" bunu öylesine söylemiştim çünkü gitmek istememesi ihtimal dahilinde bile değildi.

"Emin olmalıyım." dedi arabadan çıkarken. "Öldüğünden emin olmalıyım."

Ufak salon gibi bir yerdi. Salon duvar ile ikiye ayrılmıştı. Bir tarafta biz yani idam mahkumunun yakınları ve diğer tarafta öldürülen kişinin ailesi vardı. Bekleme noktasındaki sandalyelerde oturuyorduk. On dakika kala yan taraftan sandalye sesleri geldiğinde onlarında geldiğini anladık. İdamın gerçekleşeceği odanın kapısı açıldı. Sedyeye bağlı bir şekilde İklim'i getirdiklerinde bağlamalarını gerektirmeyecek kadar sakin olduğunu gördüm. Ceyhun'un cama yapışışını hiç unutmayacağım sanırım.

"İklim." diye haykırdı ancak İklim tepki vermiyordu. Bir hemşire içerisinde iğne olan tepsilerle geldiğinde cam çoktan gözyaşlarıyla ıslanmıştı. İklim'in tarafında siyah cam olduğunu tahmin edebiliyordum. Abisi cama yapışmış olsa bile tepki vermiyordu çünkü. Güçlü durmak zordu ancak ikimizde yıkılamazdık. İklim mahvolmuştu. Otuz kilo gibi görünüyordu, yanakları içe doğru çökmüş ve yüzü mora yakın bir renge bürünmüştü. İklim zaten ölmüştü, bedensel olarak ölmeyi bekliyordu yalnızca...

Çok basitti, iğneyi vur ve ölsün. Ceyhun hayır haykırışları arasında cama vuruyordu. hemşire iğneyi alıp içindeki havayı aldığında Ceyhun daha sert yumruklamaya başladı. Elleri parçalandığı için cam kanla lekelenmişti. İğne İklim'in koluna girdi ve aynı anda Ceyhun bitkin düşüp bayıldı.

Umarım beğenmişsinizdir. Beğenip beğenmediğinize bakmadan, yaptığınız her yorum benim kendimi geliştirmem için değerli.

Loading...
0%