Yeni Üyelik
2.
Bölüm

"ERTUĞRUL ABİ."

@bookolog

Şarkı: Hatırla Sevgili- Eylem Aktaş

 

 

 

"ERTUĞRUL ABİ"

 

                                                                                        

"2. BÖLÜM."

 

 

 

 

 

 

Gönderen: D.K.

Ne zaman çıkarsın tahmini? (00.32)

 

Mesain biteli çok oldu çünkü.(00.32)

 

Yok hala çıkamam diyorsan içeri girip patronunla iki çift lafın belini kıralım diyorum.(00.32)

 

Ya da patronunun belini.(00.33)

 

 

 

Telefonumun ekranına art arda düşen mesajlara bakarken kendi kendime deli gibi sırıtmadan edemedim. Son yazdığınaysa gerilmeden edemedim.

 

Henüz tam olarak kim olduğunu hatırlayamadığım için nasıl bir karakteri olduğunu da çözebilmiş değildim. Yapar mı yapardı.

 

Kafede hızlıca sağı solu kolaçan edip, patronuma yakalanmadan ona hızlı hızlı bir şeyler yazmaya başladım. Zira bu sefer de yakalanırsam fena azar işitirdim. Bugün beşinci defa mesela.

 

Gönderen: Rüya

Sen beni mi bekliyorsun? (00.35)

 

Konuyu değiştirmek ve gerginliğini azaltmak adına hızlıca bir şeyler geveledim, mesajımı gönder tuşuna bastıktan sonra sohbetten çıkıp telefonu arka cebime attım. Germişti beni de.

 

Bir de 'Sen beni mi bekliyorsun neydi?' neydi yani.

 

Sanki bilmiyordum beklediğini.

 

Hem de her gece.

 

Mesajımın saçmalığına odaklanmayı bırakıp işime döndüm.

 

Bu küçük, kıyıda köşede kalmış münzevi kafede yaklaşık bir buçuk yıldan beri çalışıp harçlığımı çıkartıyordum.

Sabahları okulum olduğu için de mecburi akşam yedi ile on iki arası anlaşıp girmiştim bu işe. Bu böyleydi ilk girdiğimden beri.

 

Genelde de diğer günlerde olduğu gibi on ikiden sonraya neredeyse hiç kalmazdım. Bu gece hariç.

 

Kafe inanılmaz dolmuştu bir anda bu saatte. Patronumuz olan Ertuğrul Abi de bu duruma hayret etmiş ben dahil çalıştırdığı diğer arkadaşlara da mesaiye kalmamızı rica etmişti. Her gün böyle değildi sonuçta.

 

Dürüst bir işletmeci ve hepimize abi ekolü olduğu için Ertuğrul Abi'yi seviyor, bizden nadiren istediği ricalarını da geri çeviremiyorduk bu yüzden.

 

Yani ben dahil herkes, hatta gündüz vardiyasında çalışanlar bile mesaiye kalmıştı bu gece.

 

Arka cebim bildirim sesiyle titrerken mesajına bakamayacağımı biliyordum çünkü o sırada karşıdan Ertuğrul abi kaş göz yaparak yeni gelen müşterilerin siparişlerini almamı işaret etmişti.

 

Beklediğim tezgahtan ayrılarak anında emrine itaat edip koşa koşa siparişleri almaya gittim, zaten bir ben bir de Ece denen kız siparişleri alıp getirme işini yapıyordu. Diğerleri mutfak ve kafe bölümünde çalışıyorlardı. İkimiz olduğumuz için koşuşturup duruyorduk arada.

 

Bu böyle iki saat daha sürerken kafe iyice boşalmış tek tük sohbet eden müşteriler kalmıştı içeride. Yorgunluktan pestilim çıkmış bir biçimde boşalan masalardan birine çöküp elime telefonu aldım halsiz halsiz. Yorgunluktan çöken gözlerim mesajına tıklarken bir nebze açıldı. Ondan gelen mesajı görecek olmak bile iyi hissettiriyordu beni.

 

Etrafı kolaçan edip kendimi hafif tokatladım çaktırmadan.

 

Yüzünü görmeyi bırak sesini dahi duymadığım adamın mesajına kuruluyordum. Halim hal değildi. Benden söylemesiydi. Sonra vay efendim niye üzüldük olmasındı.

 

Saçmalamayı bırakıp mesajını okumaya başladım.

 

Gönderen: D.K.

Sanki her gece beklediğimi bilmiyormuşsun gibi tatlı tatlı salağa yatışını bozmayacağım.(00.37)

 

 

Mesajını okuduktan sonra salak salak sırıttım bi. Salağa yatışımı bile beğeniyordu, daha nolsundu. Zihnimde Fatih Ürek'in sesini duyunca İbo'yla Mahmut Tuncer'in arasında 'ayayayaay' diye göbek atmaya baş başlayan Seda Ablayı zar zor susturdum.

 

Benim hal, sahiden hal değildi. Allah kurtarsındı.

 

En son yazdığıma gönderdiği cevap buydu. Ben çalışırken gönderdiği, ama fark bile etmediğim diğer mesajlarını da okudum teker teker.

 

Gönderen: D.K.

Normalde sinek avlayan kafe bu gece alışılmadık derecede doldu taştı, üstelik kapıya gelen onca insana kafeyi kötüleyip geri yollamama rağmen.(01.12)

 

 

Ağzım bir karış açılırken aynı anda gelen gülme istediğimi de bastırmaya çalıştım. Rızkımla oynamıştı şerefsiz.

 

 

Gönderen: D.K.

Yaklaşık dokuz saatten beri yüzünü göremedim bugün, sabrım tükenmek üzere.(01.13)

 

 

Bu mesajı içimi titretirken onun en azından beni görebildiğini benim onu hiç göremediğimi düşünüp kuruldum istemsiz. Onu bir an önce hatırlamalı, bunun içinse ondan daha fazla ipucu toplamalıydım. Keçi gibi inatçıydı bu konuda. Asla taviz vermiyordu.

 

 

Gönderen: D.K.

İçimden bir ses içeri girsem bile bu kalabalıkta kim olduğumu anlayamazsın diyor, hoş normalde de anlıyor sayılmazsın ama.(01.15)

 

 

Bu mesajı okurken az kalsın elimdeki telefon düşecekti. Kalbim deli gibi çarparken avuçlarımın terlediğini hissettim. Onunla bilmeden karşı karşıya gelmiş olmak da istemezdim ama ya olduysam?

 

Ya gidip ruhsuz ruhsuz siparişini aldıysam?!

 

Ya klasik 'beş dakikaya hazır efendim' yalanını ona da sıktıysam?!!

 

Kan beynime sıçrarken titreye titreye bir umut beni kandırdığını düşünerek diğer mesajı okumaya koyuldum.

 

Gönderen: D.K.

Her neyse yine de çıkmanı bekleyeceğim, beni görme ihtimaline karşılık seni görme isteğimi bastırmam lazım. (01.17)

 

 

Bu mesajı okur okumazsa derin bir oh çektim içime. Feci germişti beni şerefsiz.

 

Bi öyle bi böyle yazıp dengelerimi altüst ettiği için dışarıya da, inat olsun diye yüzümü gözümü sararak çıkıp,kudurtacaktım onu. Hak etmişti hergele. Bi taraflarımdan terler akmıştı yani.

 

Tehlike geçtiğine ve bana güvendiğine göre diğer mesajlarını da artık içim rahat rahat okurum diyordum...Öyle sanıyordum...Ben salak bir kızdım...

 

Ta ki bir alttaki mesaja gözüm kayıp hızlı hızlı okuyana kadar.

 

Zihnimde bu sefer 'kuş oldum uçtuuuğm göğkyüzüneeğ' fonu çalmaya başladı. Bu sefer susturmadım. Bırak çalsındı. Kuş olup uçmak istiyordum çünkü şu an. Gökyüzüne.

 

 

Gönderen: D.K.

Benim kumarım da buraya kadarmış. Giriyorum.(01.21)

 

 

 

En son mesajı da buydu. Benim de muhtemel sonum. Sonrası belirsizlik...Sonrası...

 

BENİ BOĞDU BOĞDU DUVARA ATTI. BOĞDU BOĞDU DUVARA ATTI. ÇIĞLIKLAAR YARDIM ÇIĞLIKLARI....

 

Karşıdan yanıma gelen Ertuğrul Abi'ye dahi odaklanamıyordum son mesajdan sonra... Hayat bitmişti..

 

Ertuğrul Abi gelip karşıma oturmuştu. Bir elimi dört çocukla ortada kalmışım gibi mahvolmuşçasına başıma dayamış önümdeki telefona ağzım açık bakıyordum. "Ertuğrul Abi, sen söyle ben başka bir ilde miyim...?" diye alık alık sorduğum soruya Ertuğrul Abi'nin "Yok kızım İstanbuldayız hala..."cevabıyla bir an olduğum mekanı zamanı karıştırarak konuştuğumu fark edince utanarak doğruldum.

 

"Çıkabilirsin artık diyecektim de il dışını anlamazsın umarım..." diye suratıma van gölü canavarını görmüşçesine tip tip baka baka kalkıp uzaklaştı yanımdan. Sağ ol abi ya.

 

 

Çıkabilirim de abi, sor bana nasıl çıkacam şimdi dışarıya...sor hele...

 

Bir ihtimal onun siparişini Ece almıştır belki diye umut ettim. Belki karşılaşmamıştık bu akşam hiç daha öncekiler gibi. Lütfen böyle olsundu. Ben bu maçı burdan döndüremezdim çünkü.

 

Valla çocuk zaten son üç aydır beni hala nasıl hatırlamazsın diye kafamın etini yiyip duruyordu, bir de üstüne gidip yüzüne baka baka siparişini alıp hala daha hatırlamadıysam benden ümidi keserdi herhalde.

 

Bu düşünce bir anlığına soğuk suyla duş alıyormuş etkisi yarattı bünyemde. Korktum.Zar zor bağlandığım bir şeyin elimden gidecek olmasından deli gibi korktum.

 

Onu görsem bilirdim dedim kendime.

 

Ben bilmesem kalbim bilirdi. Hissederdi.

 

Bu gece karşılaşmamış, birbirimize aynı mekanda bulunacak kadar yaklaşmıştık sadece. Bu düşünceme sığındım.

 

Saatin üçe yaklaşmasına rağmen hala daha beni bu soğukta beklediğini hatırlayarak hızla kalktım oturduğum yerden.

 

Hızlıca üstümü değiştirip kabanımı ve atkımı giyindikten sonra bir çırpıda atıverdim kendimi, kafenin içine oranla buz gibi esen sokağa. Ellerim anında buz kesilirken bunu umursamadan evime giden arada, varlığını taradı gözlerim.

 

Kalbime çöken buhrana aldırmadan evime giden araya doğru yavaş yavaş ilerleyip durdum ve tekrardan baktım, bedeninin yarısını itinayla gizleyerek, her zamanki beklediği köşeye. Yoktu ama. Hafiften bir panik sardı beni.

 

Gitmiş olamazdı herhalde?

 

Baktı içeri girdi, ben safozunun hala hatırlamadığını görünce pes edip beni bırakmış olamazdı yani...Değil mi...?

 

Tam gözlerim soğuğa inat ısınıp yaşarmaya salya sümük akmaya başlayacaktı ki birkaç adım arkamdan "Sonunda." diyen erkeksi bir ses işittim ve olduğum yere kitlendim. Tabiri caizse mal gibi.

 

Hayır onun sesini. Onun sesini işittim.

 

Sonunda.

 

Sesi, içimde hiç hissetmediğim ve benim bile varlıklarından haberdar olmadığım duyguları arşa çıkarırken adeta olduğum yerde kal geldi vücuduma.

 

İlk defa konuşuyordu.

 

İlk defa konuşurken duyuyordum onu. Benimle konuşurken. Yazışmadan.

 

Sonunda...

 

 

.

.

.

.

.

 

 

 

 

 

Eveeeet yeni bölümle karşınızdayım. Dediğim gibi can sıkıntısından başladığım bir kitaptı ve tamamen eğlenerek içimden geldiği gibi yazmaya karar verdim.

 

Karakterlerin mizahi yönünün açığa çıkarmayı düşünüyorum daha çok.

 

Umarım beğenmişsinizdirrr.

 

Yorumlarını ve oylarınızı bekliyorummm. Beğendiyseniz arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayınn. Ne kadar çabuk büyürsek o kadar çok yazmaya çalışacağımmm.

 

Şimdilik hoşçakalınnn, öpücüklerr.

Loading...
0%