@bookolog
|
Bölüm şarkısı:Ah Bu Ben- Mazhar Alanson
4. BÖLÜM.
"KIRPILMIŞ HATIRALAR."
Konuştuktan hemen sonra kendini geri çektiğini, üzerime yayılan olağanüstü sıcaklığın ortadan kalkıp yerine soğuk gecenin ayazının vurmasıyla anladım.
Kulaklarım, yanaklarım, boynum... kıpkırmızıydı. Olduğum yerde taş kesilmiş, nefes dahi almadan kıpırtısız dikiliyordum.
Nereden biliyordu...?
Böyle bir bilgiyi nasıl, nereden biliyordu ? Ne zamandır tanıyordu beni? Kaç yaşımızda tanışmıştık biz?Sadece üç beş kişinin bildiği bir şeyi nasıl bilebilirdi!?
Balık yerine tavuk yediğimi... Hadi kötü hafızamdan dolayı balık yemediğimi söyleyebilirdi ama balık yerine tavuk yemeyi tercih ettiğimi... Neden kırmızı et dememişti mesela... Neden özellikle tavuk demişti...
Birkaç dakika önce çıkardığım, elimdeki kapının anahtarı öylece elimde asılı durmuş, kilide sokulmayı bekliyordu. Ama bana Yaprak dökümü Ali Rıza Bey gibi inme indiği için o anahtarı o deliğe sokabilecek gibi değildim.
Az önce söyledikleri o kadar önemliydi ki benim için...tanışıklığımızın benim sandığım gibi yüzeysel ve yakın zamanda değil, daha eski ve özel olduğunu anlıyordum şu an.
Çünkü ben şu an, ne tavuk ne de balık yiyebiliyordum.
Annemler ben balık yemedikçe inadına tavuk alırlardı ben küçükken. Çünkü bir süre sonra tavuktan bıkıp balığı deneyeceğimi düşünmüşlerdi ama o iş, benim ikisini de birdaha ağzıma sürmememle sonuçlanmıştı. Yani ikisini de yemezdim yaklaşık on yılı aşkın bir süreden beri.
Onun küçüklüğüme dair gelip geçici böyle bir bilgiyi bilmesiydi beni şoka sokan. Beni sandığımdan da uzun süredir tanıyordu demek...Ve de baya baya yakın olmalıydık ki ev içinde dönen bir muhabbete hakimdi...
Beşik kertmem falan mıydı ki acaba...? Süt kardeş?? BERDELL?!!
Kendime sakin olmam gerektiğini söyleyip duruyordum şu anda ama... ne sakini!?
KİMDİ YA BU!? KİMMM??!!??
Böyle bir bilgiyi nasıl biliyordu bu çocuk ya??! FBI!CIA!! Sİ-MİTÇİİ!!?!
Ben kafamda ajan komplolarıyla cebelleşirken elimde anahtar, kapının önünde bir saattir mal gibi beklediğimi hatırlatan yine onun hareketlenmesi oldu.
Uzun koluyla arkadan uzanıp yavaşça elimdeki anahtarları almaya çalışırken parmaklarımızın temasıyla irkilip kendime geldim. Bu kadar yakın olması yüzünden bi tokatlayıp ayıltmam daha vardı kendimi.
Anahtarları parmaklarımın arasından usulca ama tuhaf bir yavaşlıkla aldıktan sonra kapının deliğine sokabilmek için -yanıma geçip alamadığından- arkadan tekrardan bana sokulmuştu. Ama bu sefer harbi sokulmuştu ama. Dibimdeydi çünkü. Öyle ki bedeninin kasılmışlığını, göğsünü yapıştırdığı sırtımdan hissediyordum.
Anahtar deliğini görebilmek ve hareketlerini ona göre yönlendirebilmek için çenesini de başımın tepesine yaslamış, öyle bakıyordu. Demek bi kafa boy farkımız vardı ha... Ordan integralini, limitini, topuk boyumu, cart curt falan hesaplayıp 1.90' dan uzun olduğu kanısına vardım.
Allah ALLAHHH!!!nidaları yükseldi içerden bi yerden. NOLUYOR BU AŞAĞILIK YERDEE!??!
Boy farkı bi yükselttti beni.
Anahtarı kilide sokup kapıyı açması falan tüm bunlar sanki bir anda olup bitmiş, ben hala transtan çıkamamıştım. Nasıl çıkayam ki...öğrendiklerimi sindirememiştim henüz, sandığımdan daha yakındı bana. Şimdiye kadar kimseyle anlaşamayan, uyumsuz, soğuk biriyken ona neden bu kadar kolay bağlanabildiğimi hiç sorgulamamıştım şimdiye kadar. Ama şimdi görüyordum ki aramızda hala kopamayan bir bağ mevcutmuş meğer. O bütün bu kapıyı açma işlemlerini yaparken onun da müthiş sessizleştiğini fark ettim. Durgunduk ikimiz de.
Hadi benim durgunluk belliydi de buna noluyordu acaba...
Kesin fazla ipucu verdim diye hayıflanıyordu kerata.
Ama harbiden durup durup bir anda böyle kritik bir bilgiyi salması... bu gece bana 'kanepenin köşesinde sabahlıyorummm' görünüyordu.
Apartman kapısının gıcırdayarak aralanan sesini ve tekrardan benden uzaklaşan bedeninin ısı kaybını hissettim. Vahşi doğa hayvanları gibi beş duyumla algılıyordum çevremdeki değişiklikleri. Beynim chatten ayrılmıştı...
"Hadi gir artık içeri, bugünlük bu kadar yeter." diyip sonra da sırtımdan yavaşça ittirdi beni içeriye doğru. Bana zehri saldıktan sonra peşini bırakacağımı düşünüyorsa yanılıyor demekti. Çünkü benden bir uçan, bir kaçan, bir yürüyen, bir yüzen, bir kelebek yüzen...herkes kurtuluyormuş lan!!
"Dur!" diye, sanki devamında 'alll donumu da vereceeem al' diyecekmişim gibi bir tonlamayla kapıdan içeri atacağım adımımı durdurdum. "Son bir şey daha."
Ama o bugünlük gerçekten yeter der gibi, "Hayır," diye reddetti beni. "Kafanı yeterince karıştırdım, biraz dinlenip düşünmeye ihtiyacın var."
"Ama-"
"Rüya..." diye böldü beni yeniden. "İyi geceler." diyip beni aniden ittirip kapıdan içeri soktuktan sonra bir anda kapıyı da şak diye arkamdan kapattı. Laannn!
Karanlık holde mal gibi kalıp gözlerimi şapşal şapşal kırpıştırırken onun, kapının önünden hızla uzaklaşan adım seslerini dinliyordum bir yandan. Beni başından mı savmıştı o!?
YET-Kİ-Lİ-LEERRR!!!
Tepeden tırnağa bi sinir krizi yüklene yüklene hırsla apartmanının ilk iki katını çıkmaya başlamış, üçüncü kata gelince de gazım bitmiş duvarlara sürüne sürüne çıkmaya başlamıştım. Olmadı eğilip emekleyecektim şimdi he. Bir an müthiş yorgun olduğumu, gece üçe kadar çalıştığımı unutmuş olmalıyım ki bedenim bana hatırlatıyordu bir güzel.
Arada bir de telefonumu çıkarıp notlar kısmına 'bir kilo hamsi, bir kilo mezgit, bir kilo levrek...' diye uzayan, aklıma gelen balık listesini not alıyordum. Bugünden itibaren kussam da yenecekti o balıklar!!
Her katta sönen ışıklara söve söve tırmanırken arada ona da saydırıp aradan çıkarttım sinirimi. Resmen içeri tıkmıştı beni ya!Beni beni, Rüya'sını!! Başına kabusum oğlum bundan sonra senin!
Son kata gelince isyan bayrağını çeken bacaklarım, içine cin kaçan dayı gibi 'çıkmayacaaam kiii çık-ama-yaa-caaammm' diye yakınıyor, bana tek adım attırmıyordu. Ah sana vah sana Rüya...neyse iyi kardiyo kastın en azından.
Biraz soluklanmak için dururken kulaklarım köpek gibi dikilip dışarıya dikkat kesildi. Motor sesini hala işitmemiştim. Demek ki bekliyordu.'E kızım, 'dedi iç ses. 'Zaten senin ışığın yanana kadar hep beklemiyor mu bu çocuk,ne tatava yapıyorsun!?' Benim iç ses Seda Sayan tonlamasıyla konuşurdu. Bir an gerdi beni o yüzden. Tamam abla, dedim. Haklısın, başım üstüne...
Balı fazla kaçıran ayı gibi bir yandan deli gibi solurken bir yandan da çaktırmadan ara katta bulunan pencereden motorunu park ettiği yere hızlı bir bakış attım.
Motoruna yaslanmış, başı eğik bir biçimde sigara içer halde buldum onu. Ulan madem sigara içecek vaktin vardı neden konuşturmadın beni!?
Salak sokak lambasının ışığı onun tarafında olduğu için yine gölgeler içinde kalmış, pek bir şey görünmüyordu suretinden. Baştan aşağı siyahlar içinde olması da cabası. Ama sigaranın ucundaki ateşin; her içişinde çok hafif bir biçimde yüzünü aydınlatıp,her geri çekişinde tekrar soldurduğunu, o aralıkta birazcık olsun yüzünü seçer gibi olduğum oluyordu.
Gözlerimi kısıp yüzünü o kısacık aydınlanan aralığında seçmeye çalışırken,cebimdeki telefonun sessizlikte aklımı çıkaran bildirim sesi, olduğum yerde zıplattı beni. Sağ elimin baş parmağımı ön dişlerime sürtüp başımı geri iterek korkumu babaanne usulü dizginlemeye çalıştım. Aklım çıkmıştı yaaa!!
Telefonu hışımla cebimden çıkarıp gelen mesajı açtım.
Gönderen: D.K. Yukarıya güzelim, aşağıya değil.
Onu izlediğim hangi aralıkta telefonu eline alıp mesaj atmıştı bilmiyorum. Belki de yüzüne odaklanırken atmıştı ama asıl soru, nasıl fark etmişti izlediğimi ya!?
Ona bir süre tip tip baktıktan sonra cevap yazdım.
Gönderen: Rüya Nasıl anladın?
Cevabını beklerken gözlerim üzerindeydi hala. Şimdi ellerine odaklı ama. Telefonun parlaklığını da sonuna getirmişti herhalde ki yüzüne vurmuyordu ışık mışık. Sigarayı da söndürmüştü zaten. O yüzden motoruna yayıla yayıla cevap yazışını izledim. Eğleniyordu benimle şerefsiz.
Gönderen: D.K. Sesler kesildi :)
Bana yaptığı beş yaşında çocuk muamelesine karşılığım, gözlerimi yerinden çıkaracak derecede devirmek oldu. Tam sinirle arkamı dönüp yine hırslı hırslı son katı da çıkmaya başlayacaktım ki zihnimin taa gerilerinden gelen 'Sesi çıkmıyorsa bil ki bir boklar yiyordur..."diyen annemin mistik sesi ve yediğim boklar bir bir gözlerimin önünden film şeridi misali geçerken, tekrardan ikinci bi şok dalgası yüklendi bana. Lannn!!
Bunu da biliyordu!!
Bunu, tavuğu, balığısı... belki de daha birçok şeyi...
Beni böylesine tanıyan birini nasıl olur da hatırlayamazdım aklım almıyordu. Sanki zihnimde bir karadelik açılmış, ona dair ne varsa yutuvermişti. İlkokuldaki yan sınıftan sümüklü Niyazi'yi bile hatırlayan beynim onu hatırlamakta neden bu kadar zorlanıyordu bilmiyorum. Sanki...sanki özellikle hatırlamıyor gibiydim. Hatırlamak istediğim kadar aslında hatırlamamak için de bir savaş veriyor gibi. Sanki...istemli bir çabayla, hatırlamak istemiyor gibi...
Kimdi o, beynimle kalbimi bana böyle düşman eden...?
Gözlerim ona kitlendi, başını kaldırıp bana baktı. Yüzünü görsem bile belki de hiç hatırlayamayacağımı, şu an anladığımı bilmiyordu.
Belki de biliyordu.
Bilmiyorum.
Gönderen: Rüya Kimsin sen?
Mesajı okumak için başını eğdi, aynı saniyeler içinde tekrardan yukarıya kalktı. Göz göze geldik. Yüzüne vuran ay ışığı biraz da olsun deşifre ediyordu şimdi onu. Ama bu bende hiçbir etki yaratmadı. Onu hatırlayamayacağımı kabullendim.
Gönderen: Rüya Artık seni kendi başıma hatırlayabileceğimi sanmıyorum.
Bölüm sonuuu.
Kim bu D.K. yaaa??? Ne düşünüyorsunuz?? Bir de Rüya neden hatırlamıyor olabilir acabaa...?
Tahminleri alalımmmm :))))
Nasıl buldunuz, yorumlar lütfeennnnn.
Bir de bölümlerin kısalığının farkındayım ama sizi sıkmak istemediğim için böyle bırakıyorum şimdilik. İlerleyen bölümlerde daha uzun tutacağımmm.
Bu arada kapağı alelacele yaptığım için güzel durmuyor ve değiştirmeyi düşünüyorum. İlgilenenler özelden yazabilirrr.
Oylamadan gitmeyin pleaseee. Öpüldünüzzz. |
0% |