Ali fevkalade bir Eylül öğleden sonrasında evde oturmuş gazete okuyordu dünya gündemini takip etmek onun için her zaman bir zevk kaynağıydı, gazeteyi bitirdikten sonra odasının balkonuna çıktı ve güzelim son bahar havasının o hoş kokusunu sonuna kadar içine çekti balkon ile odasını bağlayan kapıyı ardına kadar açtı ve o davetkar hava odanın her bir köşesine yayılıverdi, odayı usulca yoklayan rüzgar yazı masasının üzerindeki bir dizi evrak ve kağıdı hışırdattırken her zaman ki gibi havada asılı Kalan o fevkalade zeytin kokusunu alabiliyordunuz ve buna ek olarak alt kattaki fırıncı da daima taze poğaçalar olurdu. Ali ne zaman bu balkona çıksa veya pencereyi açsa o güzelim Zeytinli poğaçaların kokusu burnuna gelirdi o an da öyle bir şey di işte aşağıda ki fırıncı çırağa tam da kendisi için iki tane poğaça getirmesi için seslenecek iken bir anda kapı çaldı ve Ali yardımcısı Vardar'a seslendi
" Kim o Vardar?"
" Kardeşiniz Mustafa geldi efendim" diye geri seslendi Vardar.
" Eee ne duruyorsun alsana içeri" dedi Ali yürekleri okşayan sesiyle.
Ali süt kardeşi Mustafa ile haftada çok az görüşüyordu kendisi halı atölyesinde Mustafa ise çoğunlukla bürosunda olurdu haftada bir Çarşamba günleri vardı birlikte oturup doyasıya sohbet edebilecekleri.
Velhasıl kelam Alinin çevresinde çok insan vardı aslında esnaf olanın çok tanıdığı olur fakat Mustafa ile konuşması başka oluyordu bu sebeple her çarşambayı iple çekerdi her hafta o gün gelsin de Mustafa ile doyasıya konuşsa diye düşünür o gün geldiğinde ise bayram sabahı uyanmış bir çocuk edası ile sevinçle başlardi güne pek severdi Mustafa'yı.
Mustafa'yı kapıda görünce sevgiyle kucakladı onu.
" Hoş geldin Mustafa hoş geldin" diye sabırsızlıkpa başladı konuşmaya.
" Hoş buldum Ağabeyim, nasılsın?" dedi Mustafa elindeki kese kağıdını düşürme meye gayret ederek.
" Canın çekmiştir aşağıda da öyle taze taze görünce eli boş gelmemek daha iyi olur diye düşündüm, çayın yanında yeriz öyle değil mi?" dedi Mustafa kese kağıdını çalışma masama koyarak.
" Pek severim, tam da çırağa seslenecektim bana bir iki tane getirmesi için" diye ekledim. Ardından bize çay yapması için Vardar'a seslendim.
" Çay hazır olana kadar yer misin?" diye sordum davetkar bir ev sahibi sesi ile masamda ki narlı lokumları Mustafa uzatarak.
" Elhamdülillah kardeşim sağol eksik olma " dedi lokum kâsesinden bir lokum alırken Mustafa.
"Şöyle buyurmaz mısın?" diyerek referans yaptım balkondaki masa ve sandalyeyi işaret ederek .
Mustafa başıyla onayladı ve balkona doğru ilerledi, bir sandalye çekti ve oturdu , ben de tam onun sağına oturdum.
" Ee daha daha nasılsın ağabeyim?" dedi Mustafa.
" Nasıl olsun kardeşim hallediyoruz bir sekilde işleri sen nasılsın." Dedim.
"Sağol ben de çok iyiyim, duyduğum kadarıyla nazi baskısı neredeyse bütün Avrupa'yı hükmü altına almış sence bu durumlar nereye varacak?" Dedi Mustafa biraz da tedirgin bir ses tonuyla.
"Kâtliyamlar sürüyor bana soracak olursan kardeşim tez vakitte Yunanistan'a da sıçrar bu kahrolası savaş , ancak bu ne senin için ne de benim için iyi bir durum intikal etmeyecektir." Dedim.
Aslında benim için olacaklar maddi açıdan yanlızca bir kaç dükkanımın kapanmasıydı yanlız bunlardan bağımsız bir derdim daha vardı elbet.
" Korkmuyor musun? " dedi Mustafa meraklı bakışlarıyla beni süzerek.
" Neyden korkacak mışım? Ben bir Türküm bana dokunamazlar ya benim ülkem bu savaş adı altındaki katliyamların bir parçası değil!" Dedim sert, tok ve kararlı bir sesle.
"Katerina için korkmuyor musun Ali?" dedi sorusunu belli etmeye çalışarak Mustafa.
" Katerina ile konumuzun ne denli bir bağlantısı olabilir ki, benimle gelmek istemeyen bir kadını ailesinden ülkesinden ve bilakis geçmişinden koparıp benimle alamam ya." Dedim sitem edercesine.
"Neden seninle gelmek istemediğini düşünüyorsun?" Dedi Mustafa, inanamaz bakışlarla.
" Bizzat kendisi tarafından şahsıma ilettildi bu sözler" dedim. Sesim titrek boğazım boğum boğum olmuştu laflar ağzımdan Topaklanmış kan gibi dökülürken.
" İmkansız! Yapmaz seni seviyor neden seninle gelmek istemesin ki kulağa hiç mantıklı gelmiyor" dedi Mustafa şaşkın ve anlam veremez bir yüz ifadesiyle.
" Zihni ne, yüreği ne der bilemem ama benim aklıma yer edinenler o iki dudak arasından çıkan kahrolası sözler. Benimle gelmek istemediğini ülkesinde bir vazifesi olduğunu can verecek ise bu topraklarda ailesinin yanında vatanında can vermek istediğini söyledi." ağzımda iğrenç bir tat bırakan bu sözcükleri söylerken gayet fark edilir bir acı ve ızdırap içerisindeydim.
" Ve ısrar etmedin öyle değil mi kardeşim" dedi Mustafa.
" Ne haddime ki Mustafa, kimseyi istemediği bir şey için zorlayamam, eğer benim fikirlerime dayanarak benimle gelir ve mutsuz olursa ahını almaya dayanamam kimsenin mutsuzluğunun sebebi olamam." Dedim, gerçek bir gönül burukluğuyla
" Peki onu burda bırakıp gidebilecek misin?"dedi, yapamayacağımı ima ederek.
" Bilmiyorum Mustafa bırakabilir miyim?, bırakamaz mıyım? Tek bildiğim benimle gelmek istemediği" dedim. Ağzımda cam parçaları var gibi hissediyordum, keyfim de neredeyse kaçmıştı bu konuşma sebebiyle.
"Ona zaman ver kardeşim pat diye kimse karar veremez biliyorsun." Dedi kendinden emin bir sesle Mustafa.
"Konuşurum Mustafa ilk fırsatta konuşacağım dan şüphen olmasın."dedim. içini rahatlatmak istercesine.
Ardından balkonun kapısını Vardar elinde bir tepsi ile araladı.
" Çaylar hazır efendim, poğaçaları da yanında ki tabağa koydum, afiyet olsun!" dedi
" Sen de bizimle oturmak istemez misin Vardar?" Dedim. Yanımızda ki sandalyeyi işaret ederek
"aman efendim ne haddime sizinle oturmak " dedi utangaç bir ses ile Vardar.
Vardar 20 li yaşlarında genç bir delikanlıydı boylu poslu fiziğine bakılınca bir asilzade çocuğunu andıran yüreğine dokununca minik bir mektep çocuğu gibi davranan terbiyesi ve oturaklılığı ile Ali'nin hep gurur duyduğu bir genç idi.
"Sen de kendine bir bardak çay koy ve gel şöyle yanımıza üç adam semaya karşı keyifle içelim çaylarımızı" dedim davetkar bir sesle.
Ertesi gün erkenden halı atölyesine gitmek için yola koyuldu Ali yan komşuları bayan katina yaşlı ve tonton bir hanımefendi idi, eşi birinci Dünya Savaşı'nda subay dı fakat savaştan sağ dönemedi ve arkasında eşi ve bir kızını acı içinde bırakmıştı fakat varlıklı bir ailenin çocuğu olduğu için şükürler olsun ki ardında bıraktığı iki hanımefendi için hiç bir maddi sıkıntı olmadı.
Ali her işe gitmeden önce bayan Katina ile oturur bir çay içer hayır duasını alır ve öyle giderdi işe, fakat bu gün bir terslik vardı bayan Katina her zamanki oturduğu yerde yoktu Ali merak ve endişeyle bayan Katina' nın kapısını çaldı kapıyı açan küçük torunu Nikol du
"Günaydın Nikol"
Günaydın efendim, biliyormuydunuz bu gün sevgili büyük anneciğim katina çok hasta, ben de tam sizden yardım istemek için evinize gelecektim fakat büyük annem sizin çoktan atölye ye gitmiş olabileceğinizi söyledi. Tanrıya şükür buradasınız lütfen gelin de bir büyük anneme bakın o hiç iyi değil.
Nikol 14 yaşında genç bir delikanlıydı büyük annesi ile haftada bir görüşürdü yanlız önemli durumlarda annesi gelmediği için kendisi yerine Nikol u gönderdiği zamanlar da oluyordu, sarı saçlı uzun boyu ve yaşına göre olgun aklı başında örnek alınası bir genç adamdı.
"İçeri girip bayan Katina'nın durumuna bakabilir miyim Nikol?"
"Ah, tabiki kusura bakmayın kabalık ettim buyrun geçin"
Ali evin merdivenlerini bir hışımla çıktı bayan katına yatakta çok bitkin bir şekilde uzanıyordu
" Sevgili bayan katına iyi misiniz" dedim. Fakat İyi görünmediğini ben de gayet açık bir şekilde görebiliyordum.
" Biricik oğlum (hiç oğlu yoktu ve beni oğlu gibi görmek hoşuna gidiyor du) seni görmek ne hoş, iyiyim biraz üşütmüşüm okadar sevgili torunum biraz fazla endişeli, sizi temin ederim büyütülecek bir şey yok.
"Eminim öyledir madam yanlizca durumunuzun iyi olduğundan hem fikir olmak istiyorum, arzu ederseniz bir doktor getirmeme musade edin"
Nikol a döndüm;
" Dokot gelip gördü mü durumu hiç iç açıcı görünmüyor"
Nikol yüzünü yere eğdi
" Israr ettim fakat doktor gelmesini istemediğini söyledi be de bu konularda ne yapmam gerektiğini bek bilmiyorum."
"Peki ozaman doktoru getirmek bana düştü büyük annene dikkat et ben hemen döneceğim Nikol"
Bir anda evden çıktım ancak tanıdığım ve iyi olduğuna güvendiğim tek bir doktor vardı"Katerina". Yan daki fırının çıraına gidip bayan Katerina yi bulup getirmesini durumun ciddi olduğunu bizzat benim tarafımdan istendiğini belirtmesine söyledim hemen hemen on beş, yirmi dakika sonra çırak yanında güzeller güzeli Katerina ile döndü.
Katerina beni onu bekler iken görünce şaşırdı hasta olanın ben olduğumu sandığını söyledi ve asıl hastanın nerde ve kaç yaşlarında olduğunu sordu
"Beni takip edin hanımefendi sizi asıl hastaya götürmeme izin verin"
Katerina beni dikkatle takip etti, ardından bayan Katina ile ilgilenmek için odaya girdi.
Nikol usulca yanıma yaklaşıp sessizce fısıldadı
"Teşekkür ederim efendim büyük iyilik yaptınız bu iyiliğiniz için minnettarım"
"Rica ederim genç beyefendi bana düşeni yaptım ne az ne fazlaydı"
Ardından kapı açıldı ve Katerina elinde bir reçete ile bana doğru yaklaştı.
" Endişelenecek bir durum yok yaşlı hanımlar her zaman biraz ilgi ister çok hafif üşütmüş istirahat etmesi yeterli olacaktır ve bir de iyi beslenmesi gerekiyor geçmiş olsun şimdi bir ağrı kesici ve vitamin iğnesi yaptım Madame katina en kısa zamanda toparlanacaktır endişelenmeyin"
Ardından elindeki reçeteyi bir baş selamı ile bana uzattı ve gitti.
Reçeteyi Nikol'a uzattım ve atölye ye gitmek icin yola koyuldum.
Gün hareketli başlamıştı atölyede her zamanki gibi isler olması gereken şekilde iyi bir şekilde ilerliyordu, fırsattan istifade üç saatliğine bir yürüyüş yapmak için koruya doğru yürümeye karar verdim sakin bir hava hakimdi içimi ve tenimi okşayan ilk bahar havasının güzelliğini ah o güzelliğini anlatabilir miyim bilemiyorum uyumak için sert fakat uzanmak için fevkalade'nin fevkinde bir hava çimler dolgun ve sık etrafta hiç insan yok sessiz yalnızca ben ve gövdesine sırtımı saydığım zeytin Ağacı.
"İçim sıcak tek eksiğim sevdiğim kadındı belkide bir kaç aya burdan gitmek zorunda kalacaktım ve onu beraberimde götüremeyecektim, belkide ömrümün sonuna dek kalbimde ki bir pişmanlık ile yaşayacaktım keşke diye akıp gidecek gecelerim, neden? Diye düşünüp kendime zehir edeceğim gündüzlerim olacak. Sessizlik sana iyi gelmiyor Ali" dedim kendi kendime.
"Etrafını istediğin kadar susturabilirsin peki ya kafanın içindekini, onu da susturabilecek misin? Her çıkmazda bir koruya gidip yatacak misin bir gün bu uzandığın toprak seni almayacak mı sanıyorsun. Peki o toprağın altına girdiğin zaman izin yalnızca adımların mı olsun istiyorsun? Ah aptal çocuk kendini mutsuz etmek için elinden geleni yapıyorsun sevgili evladım acınası bir haldesin!
" Kes sesini!" Diye bağırdı Ali fakat etrafa baktığında hiç kimse göremedi. Kendi kendine mi konuşuyordu yoksa, çıldırmış olmalıydı.
" Ah Ali aklını başına topla neler yapıyorsun böyle saçma bir aşk uğruna aklını oynatacaksın" dedi Ali kendi kendine.
Daha fazla sessizlikte kalır ise bu bilinmeyen sesin onu ele gecireceğini biliyordu sanki korkuyla ayağa kalktı ve korudan olabildiğince uzağa hiç durmadan koştu. Sonunda kendini atölyenin kapısında buldu işin bitmesine çok az kalmıştı evrak işleri de çoktan bitirilmiş ve siparişlerin çoğu tamamlanmış dı.
Ali Nesibe hanıma seslendi
" Nesibe abla işler bitmiş gibi görünüyor sana zahmet atölye yi bu gün sen kapatır mısın?"
" Tabiki evladım sen git atölye bana emanet gözün arkada kalmasın"
" Ellerinden öpüyorum Nesibe abla tekrar kolay gelsin, iyi akşamlar" dedim ve evin yolunu tuttum.
" Sanada evladım, dikkatli git" dedi bir abla edasıyla.