@bprcuu
|
Umay'dan Onurla olan çakma seansımızdan sonra istemsizce iç dünyamla çatışmalara girmiştim. Geçmişten bahsetmek anılarımı canlandırmış şuan olduğum halimi sorgulamama sebep olmuştu. Üzerinden yaklaşık 2 gün geçmişti ve ben bu iki gün boyunca istemsizce kendimi sorguluyordum. İntikam ve korumak hayatımı adadığım en büyük ikili, söylemi kolay ve basit olsa dahi bu iki kelimenin benim için olan anlamı ise dünyalara bedel. Vatanımı korumak ve vatanımı koruyan şehitlerimin intikamını almak için yetiştirildim. Bu vatan için şahadet şerbetini içen askerlerim, bu vatan için gururla evladını toprağa veren aileler, anne babasını belki de daha hiç göremeden şehit vermiş o öksüz, yetim çocuklar için intikam. Şehitlerimizin kanını yerde bırakmamak için verdiğimiz intikam yemini kulaklarımda çınlarken tekrarladım yeminimi. ''Ol deyince olduran, gönülleri iman nuru ile dolduran, Allah'a, Kuran'a, Peygamberlere, bayrağa ve silaha yemin olsun! Şehitlerim rahat uyusun, gazilerim emin olsun. İntikam daim olsun! Unutursak kanımız kurusun, Allah Türk'ü korusun. Âmin!'' Bütün ömrümü adadığım varımı yoğumu verdiğim mesleğimden, amacımdan ihraç edilmiş olduğum gerçeği canımı yakıyordu. Olmam gereken yer şuan oturduğum bu balkon değildi. Sağ elimi sol göğsümün üzerine koyarak baktım gökyüzüne yüzümde gururlu gülümsememle. Ben korumak ve intikam almak için yetiştirilmiş Umay Bozkurt kendime gelecek eskisinden de güçlü bir şekilde dönecektim sahalara kimse benden bu kadar kolay kurtulamazdı. Daldığım düşüncelerden sıyrılmamı titreşimde olan telefonum sağlamıştı. Cem arıyordu. Telefonuma uzun zamandır bakmıyordum ara sıra kilit ekranından kontrol ediyor önemli bir şey olmadığı için elime alasım bile gelmiyordu. Arama kapanırken umursamadım daha öncesinde de birkaç cevapsız aramalarını ve mesajlarını görmüş görmemezlikten gelmiştim. Tekrar tekrar çalmaya devam eden telefonumla dayanamayıp açmıştım. ''Alo Umay acil bizim kulübe gelmen lazım Utku geçen seferki şerefsizle kafes dövüşüne girmeyi planlıyor engel olman lazım çabuk buraya gel!'' cevap vermeme fırsat kalmadan arkada birbirine karışan seslerle oyalanmadan telefonu kapayıp üzerimi giyindim hızlıca. Evden koşturarak çıkarken kimseyle karşılaşmadığım için şükrederek Ahmet'in yanına ilerledim benim aceleci halimi gören Ahmet'te panik yaptığında sabır çekmekten başka şansım yoktu. ''şu geçen gittiğimiz dövüş kulübü müdür her ne boksa oraya gitmemiz lazım Ahmet'' ben kendimi sakinleştirirken neden böyle hissettiğime de anlam veremiyordum Utku kimdi ki onun için endişeleniyordum. İkizim olduğunun elbette ki fakındaydım fakat ne zaman bu kadar bağlandığımı bilemiyordum veya tekrar hayatımdaki birini tekrar kaybetmekten korkuyordum evet ikinci seçenek daha makul. Ahmet'in sorularını geçiştirirken gelmiştik bile arabanın yavaşlamasıyla Ahmet'in arabayı park etmesini beklemeden kapıyı açarak aşağı atlayıp hızla girişe ilerlemeye başladım içeriye giriş yaptığımda etrafıma bakınırken minik bir kargaşayla dikkatimi oraya verdim evet bunlar bizimkilerdi. Cem Burak ve Buğra Utkunun etrafında toplanmış sinirle konuşuyordular. '' Ne oluyor burada?'' sesimle hepsi bana dönerken bakışlarımı yüzlerinde gezdirdim Utku sıkıntılı bir yüzle bakarken diğerleri rahatlamıştı. Çatığım kaşlarımla Utkunun üzerinde olan bakışlarım ondan bir cevap alamayacağımı anlayarak Cem'e dönmüştü. ''O şerefsiz yine geldi abuk sabuk konuştu sonra kışkırtarak kafese girmeyi teklif etti senin bu salak ikizinde kabul etti'' Cem'i dinlerken sinirlerimin gerildiğini hissetmiştim bakışlarım etrafta gezdirirken o şerefsizi sonunda bulabilmişti. Cidden amacı neydi bu malın? vücudunu inceledim Utkudan daha iriydi bu sorun değildi Utku sürekli burada takıldığına göre ve geçenlerde şahit olduklarıma bakarsak gayet iyi dövüşüyordu. Sorun çocuğun tavırları ve gözleriydi madde kullandığını bu uzaklıktan bile fark edebiliyordum ve uçuk kafasıyla ne yapacağı belli olmayan bir şerefsizle Utku'yu bir kafese kapatmalarına izin veremezdim. Konuşan Buğra ile bu sefer ona döndüm. ''biz Dağhan abiyi aradık ama o gelip Utku'ya engel olup onun yerine geçene kadar maç çoktan başlamış olur. Burada eğer bir maç yapılacak denirse illaki o maç yapılır.'' Buğra'nın biten cümlesiyle bu sefer Burak konuşmaya başlayınca iyice sinirlendiğimi hissetmiştim. ''Her şeyi geçtim daha 2 gün önce Utkunun kaburgası çatladı bu şekilde bırak kafes dövüşünü normal bir antrenmanı bile kaldıramaz'' sinirle ellerim ensemdeki saçların arasına giderken Utku'nun üzerine yürüdüm. ''O maça çıkmayacaksın Utku'' ''Çıkacağım Umay üsteleme lütfen'' gözlerime bile bakmazken sinirle çenesinden tutup yüzüme bakmasını sağladım '' Çatlak bir kaburgayla uyuşturucunun etkisindeki bir şerefsizle kafese kapatılmayacaksın Utku eğer o şerefsiz kafayı bulmuş olmasa ve senin çatlak bir kaburgan olmasa en büyük destekçin olurdum ama adil olmayan bir durumda dövüşmene izin vermeyeceğim'' ''Ne uyuşturucu mu?'' konuşan Cem'i ve şaşkınlıklarını umursamadan bakışlarımı Utkunun gözlerinden ayırmadım. Gözlerindeki kararlılık yavaş yavaş kırılmaya başlarken çaresiz bir tonla konuştu. ''Her ne olursa olsun yerime geçecek birisi olmadığı için girmek zorundayım Umay'' hırsla gözlerimi kapatıp sakinleşmeyi bekledim. Cem'e dönüp ''Abin yetişemezse Utku'nun yerine ben gireceğim Cem biriniz gidip halletsin şu saçma şeyi'' hepsi şaşkınlıkla bakıp itiraz etmeye başladığında hiçbiri umurumda değildi. Her ne kadar onlar bilmese bile o şerefsiz benim için çocuk oyuncağıydı. ''Allah'ım biz engel olsun diye çağırdık kız ben gireceğim diye tutturdu. Al birini vur ötekine'' ''Cem hala burada mısın sen?'' hafif yüksek çıkan sesimle üzerindeki şoku yeni atlatan Utku itirazlarına başlamıştı. ''Saçmala Umay bu öyle bir iki yumruk atmaya benzemez aklından bile geçirme'' ''Sus Utku sus ve sabrımı daha fazla sınama başına da bir daha bela açma yoksa bir turda seni elimden geçiririm. Cem 3 saniyen var!'' Cem'in adım seslerini duyunca az da olsa bir rahatlama geldi omuzlarıma bir an beni cidden dinlemeyeceklerini düşünüp istemsizce gerilmiştim. ''Umay sana bir şey olursa ben ne yaparım lütfen saçmalama daha fazla'' Utku'nun konuşması ile ifadesiz bakışlarımı suratına dikip konuşmaya başladım bu kadar sorumsuz olması canımı sıkmıştı ne demek yaralı bir şekilde dövüşmek üstelik rakibinin uyuşturucu etkisinde olduğunu bile fark edemiyordu bu dikkatsizlikle nasıl dövüşecekti. ''Beni tanımıyorsun Utku bunu unutup beni hafife alma ve bir daha bu kadar sorumsuz davranma çatlak kaburga meselesini sonra konuşacağız. Şimdi şu elindeki sargıyı çöz bana lazım'' hala ısrar etmesinin benim üzerimde bir etkisi olmadığını fark edip yenilmişlikle susarak dediklerimi yaparken Cem'de yanımıza geliyordu. ''Ne zaman başlayacak'' soruma sıkıntıyla cevap verdi Cem ''15 dakika sonra'' onu başımla onayladığımda Burak ve Buğra'nın yanına otururken onları inceledim hepsinin bir tarafında sargılar vardı. Ne olmuştu bu salaklara böyle? Yanımıza yaklaşan Ahmet'le sıkıntıyla soludum bir sen eksiktin Ahmet. ''Ne oluyor ne bu telaş'' ben ona cevap vermezken diğerleri durumu açıklıyordu kıyafetime baktım. Altımda evde giydiğim siyah bir tayt üzerimde ise bol bir tişört vardı hızla üzerimdeki tişörtü çıkartıp Cemlerin oturduğu bankın üzerine koydum. Altımdaki sporcu sutyenimle kaldığımda daha iyi hareket edebilirdim. ''Umay emin misin bak senin yerine girebilirim?'' Ahmet'e gözlerimi devirip bakarken bir yandan da Utkunun elinden aldığım sargıyla bileklerimi sarıyordum. '' Ahmet az çok neler yapabileceğimi gördün senin üzerinde ısınmamı istemiyorsan sus bu geri zekâlılar yeterince sabrımla oynadı zaten'' o kalktığı yere geri otururken bende sarma işini bitirmiş saçımı sıkıca toplamaya başlamıştım. Gelen anonsla ileride görünen kafese doğru ilerlerken diğerleri de peşimden geliyordu. Hepsi hala itiraz ederken ben çoktan kafesin içine girmiştim bile kafesin kapıları kilitlenirken gelen sesle oraya döndük dağ ayısı gelmişti. ''Yetiştim yetiştim. Ne oluyor burada?'' panik ve şaşkın haline gülümseyerek ''Pek yetiştin sayılmaz'' diyerek göz kırptım. Beni kafesin içinde görünce daha çok şaşırdı kocaman olmuş şaşkın gözlerinin yerini sinir alırken bağırmaya başladı. ''Ne saçmalık bu böyle? Çık hemen oradan. Bu ne saçmalık? Siz nasıl izin verirsiniz buna? Aptal mısınız siz?'' cümlesinin başı bana sonu diğerlerine yönelikti ama kimsenin ona bakacak ya da cevap verecek cesareti yoktu çünkü kapılar çoktan kilitlenmişti bile. Aklıma gelenle hızla arkamda duran Utkuya döndüm. Boynumdaki demir zincire takılı künyeleri çıkartıp kafesin demirlerinin arasından ona uzattım en ufak bir zarar almasına katlanamazdım. ''Çok önemli sakın başına bir şey gelmesin. Kaybedersen sende kaybol Utku '' Elimden alarak başını sallayarak onayladı beni gülümseyip arkamı döndüm şimdi karşımda bu şerefsiz vardı. Dağ ayısının hala bağırdığını duyabiliyordum ama ne dediğini anlamayacak kadar karşımdaki puşta odaklanmıştım. Benden çok daha iriydi ama tahmin ettiğim gibi giderse bu benim işime gelecekti. Elleri titriyor, garip bir duygu değişimi vardı gözlerinde. Her ne olursa olsun benim karşımda hiçbir şansı yoktu. Bakışlarımı kafesin çevresinde dolaştırdım büyük bir kalabalık toplanmış etrafımızı sarmış bizi bekliyorlardı arkamda olan bizimkilere değdirmedim bile gözlerimi gözlerindeki o canımı sıkan duygularını görmek istemiyordum. Onlar benim arkamda kalırken karşımdaki puştun arkadaşları da onun arkasında yüzlerindeki zafer dolu gülümsemeyle maçın başlamasını bekliyorlardı. ''Ben ikizini parçalamayı planlarken senin karşıma gelmen daha iyi oldu senin o güzel bedenini yerden kazırken Utku'nun daha çok acı çekeceğine eminim'' Gülümsedim bu adam gerçekten salağın tekiydi. Ne olursa olsun karşısında onunla beraber kafese giren bir rakibi vardı ve o sırf kadın olduğum için beni küçümsüyor hafife alıyordu. ''Yazık olacak güzelliğine'' pis bir gülümsemeyle kurduğu cümlenin üzerimde hiçbir etkisi yoktu iğrenç bir keş'in kurduğu hiçbir cümleyi dikkate alacak değilim. Bu sefer ben genişçe gülümseyip sinirlerini bozmak için konuştum. '' Birazdan kıracağım titreyen ellerine mi yoksa ayaklarımın altında ezeceğim onuruna mı yazık olacak acaba'' ben gülümserken o sinirlenmişti geri zekâlı daha duygularına bile hâkim olamıyordu. Gerçi etkisinde olduğu uyuşturucunun etkisinden de olabilirdi bu dengesiz duyguları her iki durumda da umurumda değildi. Seyirciler üçten geriye doğru sayarken yüzümden eksik olmayan gülümsememle konuştum. ''baştan uyarıyorum yüzümden uzak dur tatlım yoksa cidden o ellerini kırarım'' Karşımda 32 diş sırıtırken ''Merak etme güzelim o güzel yüzünle işim bittiğinde annen bile tanıyamayacak'' onaylamayarak başımı iki yana salladım beni hafife alıyordu. Geri sayım bittiğinde ellerimiz yüzümüzün önünde siper alırken sabırsızca birbirimizin etrafında birkaç tur atıp ilk hamleyi bekledik ilk hamleyi ondan bekliyordum ve emindim ki ilk hamlesinde bir açık verecekti. Evet, ilk hamlesi sağ bacağıma tekme atmaya çalışmak olmuştu iki adım geriye kaçarak bu hamlesinden kaçarken bu sefer yumruk atmaya çalışmıştı bundan da kaçtım. Henüz bir hamle yapacak değildim biraz daha delirmesini istiyordum. Yüzümden silmediğim gülümsemememle onun durmadan gelen ataklarından kaçıyor ve ona karşı hiçbir hamle yapmıyordum bu onu istemsizce sinirlendirmeye başlamıştı. İstediğim kıvama geldiğinde beklemediği bir anda önce sol kaburgasına sert bir yumruk atıp daha sonra ise sağ çenesine sert bir yumruk geçirdim. Acıyla inleyip birkaç adım geri çekildiğinde sakince kendisini toparlamasını bekledim normalde şuanda birkaç hamle ile işini bitirebilirdim ama canım birazcık eğlenmek istiyordu. Durmaksızın yaptığı hamlelerle kendisinin bütün zayıflıklarını açık etmiş elime fazlasıyla bilgi vermişti bu düşünceme kendi kendime gülümsedim. Tekrar atak yapması uzun sürünce sahte bir üzgünlükle alayla konuştum. ''Hadi ama daha yeni başlamıştık hemen pes mi ediyorsun?'' iyice sinirlenmişti bir boğa gibi nefes alıyordu bu haline kahkahalarla gülmek istesem bile üzerime doğru koşmasıyla sonraya sakladım bu geri zekâlı cidden bana uçan tekme atmayı planlamıştı dimi bu kadar salak olamazdı. Olmuştu bana uçan tekme atmak için zıpladığı sırada havadaki bacağını tutarak yerinde sendelemesini sağladım. Sağ kolumun altına sıkıştırdığım bacağıyla tek ayağının üzerinde dengede kalmaya çalışırken yerdeki bacağına attığım tekmeyle yere sırt üstü düştüğünde öbür ayağını da bırakıp karın boşluğuna birkaç tekme atıp bekledim. O öksürük ve acıyla kıvranırken ben arkamı dönüp bizimkilere baktım Ahmet bana tezahürat yaparken diğerleri şok ve şaşkınlıkla izliyordu onlara şirince gülümseyip göz kırpıp arkamdaki hareketliliğe döndüğüm anda yüzüme yediğim yumrukla sinirlerim gerilmişti bile bu geri zekâlı uyarmama rağmen yüzüme vurmuştu dimi işte şimdi sıçtım ağzına puşt. Geriye doğru birkaç adım atıp sinirle gülümsedim '' sana yüzümden uzak dur demiştim'' boynumu sağa ve sola yatırıp kütlettikten sonra tekrar aldığım siperle üzerine doğru yürümeye başladım ben ona yaklaştıkça o savsak adımlarla geriye doğru kaçıyordu. Adrenalinin bütün vücudumda gezdiğini hissederken yüzümden silinmeyen gülümsememle önce bacağına tekme atıp sarsılmasını sağlarken sonrasında zayıf olduğunu fark ettiğim sol tarafına geçirdim yumruklarımı. Onun iri bedeni oldukça hantalken ben fazlasıyla hızlıydım. Yere düştüğünde bu sefer kendisine gelmesini beklemeden bana yumruk attığı sol kolunu kavrayıp döndürdüm benim baskım arttıkça onun bağırması artıyordu ben onun kolunu kırmak üzereyken etraftan gelen bağırtılarla dikkatim dağıldı ve çıkarttığı bıçağı son anda fark ettim. Kırmak üzere olduğum kolu bırakıp bıçak tutan eline yöneldim zaten oldukça bitkin ve acı içinde olan vücudunun üzerine iyice çöküp sol kolunu kavramak için uğraşırken o da elindeki bıçağı dikkatsizce sağa sola doğru savuruyordu. Umursamadım bileğinden sıkıca kavrayarak kendi kafasına sertçe vurdum birkaç kez. Bıçak elinden düştüğünde hızla yüz üstü çevirerek büktüğüm koluyla üzerine iyice yerleşirken bu sefer oyalanmadan öbür bileğini de tutmuş altımda hareketsiz bir şekilde yatmasını sağlamıştım. Saçlarından tutarak yüzünü yere vurduğumda burnunun kırılmasını sağlayıp iyice dikkatini dağıtırken maçın başında verdiğim sözü yerine getirip büyük bir hırsla önce bıçak tutan elini daha sonra ise yüzüme vurduğu kolunu kırıp sakince üzerinden kalktım. Başının üzerinde duran bıçağı alıp kulağına eğildim '' Bu sana ders olsun kimseyi hafife almazsın bundan sonra. Ayrıca seni Utku'nun 5 metre bile yakınında görmeyeceğim yoksa iki üç kırıkla kurtulamazsın elimden. Bunu da bir hatıra olarak alıyorum'' Onun acı ile bağırıp ağlaması bana sadece zevk veriyordu onu umursamadan geri sayımın bitmesini bekledim. Kilitli kapılar açılırken ben yüzümdeki zafer gülümsemesiyle Utkuların yanına ilerledim benim peşimden kafesin içine sağlık ekipleri girerken arkama bile bakmadım. Çevrede oluşan o kargaşa ve gürültü suratımı ekşitmeme sebep olurken Utku fark etmiş gibi ''Dinlenme odasına geçelim da-'' derken dağ ayısı sinirle bölmüştü onu ''Benim odama geçiyoruz'' onun tavrına göz devirirken Utku ve diğerleri başını eğip onun peşinden giderken bende Ahmet ile beraber takip ettim onları. Odaya son giren olarak kapıyı kapatıp ayakta dikilmeye başladım bu adam niye sürekli öğrencileri azarlayan okul müdürü tavırlarındaydı? Dağ ayısı yerine okul müdürü mü deseydim acaba. Sırasıyla Utku Cem Buğra Burak ve Ahmet olarak koltukta oturmuş başları yerde Dağhan denen dağ ayısının azarlarını yiyen beşlide gözlerimi gezdirirken sinirlerimin bozulmasıyla kıkırdadım gerçekten okul müdüründen azar yiyen çocuklar gibiydiler. Kıkırdamamla bakışlar bana dönerken bir elimi dudaklarımın üzerine koyup kıkırdamamı durdurmaya çalışarak diğer elimi hafif sallayarak ''Lütfen hiç rahatsız olmayın ben yokmuşum gibi devam edin'' dağ ayısının odağı bu sefer bana kayarken bana doğru dönüp iki adım atarak ''Sen zaten başlı başına ayrı bir belasın kızım neden sen her buraya geldiğinde bir olay bir şeyler çıkıyor.'' Bıkkınlığı ve sözleriyle kıkırdamam daha çok artınca koltuktakilerde gülmelerini tutmaya çalışırken nefessiz kalmaları şişen ve kızaran yanaklarıyla daha komik görünüp kıkırdamamın ufak kahkahalara dönmesine sebep olmuşlardı. Derin nefesler alarak hafif sakinleşmeye başladığımda dağ ayısına döndüm bakışlarının hafif yumuşadığını fark etmiştim. ''Öncelikle bugün olanların benimle bir alakası yok yanlış anlaşılmasın'' bana hayret eder gibi bakıp kocaman açtığı gözleriyle '' Nasıl alakan yok kafese girip adamın kollarını ben mi kırdım da seninle alakası yok'' Omuzlarımı silkip mızmızlanır gibi konuştum '' Ben sen geç kaldığın için girdim o kafese hem o şerefsizi de uyarmıştım yüzüme dokunursan kolunu kırarım diye sorumluluk kabul etmiyorum o yüzden'' sabır çekerek derin nefesler aldığında iki eliyle yüzünü sıvazlayarak bir sağa bir sola adımlamaya başladığında gülümseyerek oturanlara göz kırptım. ''Ayrıca belirtmek isterim ki burnunu da kırdım'' sesli bir ''Ya sabır!'' çektiğinde kendimi sakin tutmak için odanın içinde gezdirmeye başladım gözlerimi. ''Sen ne yaptın öyle kızım ya hayal falan mı gördüm ben orada'' Cem'in şaşkınlıkla sorduğu soruyla diğerleri de onu onaylayan mırıltılar çıkarttı. Omuz silktim umursamazca benim yerime Ahmet cevapladı onları. '' Nedense ben daha hiçbir şey görmediğimizi düşünüyorum gençler.'' İstemsizce esnemeye başladığımda elimle ağzımı kapattım bittiğinde gözlerimi ovuşturarak ''uykum geldi galiba ya'' diyerek mızmızlandığımda dağ ayısı yine bağırmaya başlamıştı. ''Ya sabır! Allah'ım ya sabır! ''
|
0% |