@bprcuu
|
Umay'dan
"Yetmez mi bu kadarı cidden?" sıkıntıyla oflayarak dağ ayısına yönelik konuşmuştum. Ruh hastası adam aralıksız yarım saattir azar çekiyordu. Hayır, yani olan garip Ahmet'e oluyordu. Çocuğun hiçbir şeyden haberi olmamasına rağmen azarlanıp duruyordu. Ben ise dağ ayısının masasının oradaki döner koltuğa oturup can sıkıntısıyla bu azarlama ve öğüt olayının bitmesini bekliyordum.
"Yetmez küçük hanım, bu akılsızlara 5 saat bile konuşsan yetmez!" bana bakmadan sert sesiyle konuşmasıyla gözlerimi devirdim. "O zaman neden boş yere hem kendi çeneni hem benim beynimi yoruyorsun?" sert bakışları bana dönerken, onu umursamadan koltuğu sağa ve sola hafifçe çevirip duruyordum.
Beş metre ileriden ne kadar sıkıldığım anlaşılırdı. Sert bakışlarıyla beni süzerken bakışları iyice sertleşmişti, galiba onun yerinde oturuyor olmamdan rahatsız olmuştu. Çok da umurumda değildi.
"Seninle de ayrı hesaplaşacağız. Bunlar ne kadar sorumsuzsa, sende bir o kadar öylesin küçük hanım!" göz devirip üzerimden eksik olmayan umursamaz tavrımla gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Tek kaşımı kaldırarak "Ben ikizimi koruduğum için sorumsuz oluyorsam, sende en az benim kadar sorumsuzsun" sinirle derin nefesler alırken o da gözlerini gözlerimden çekmedi. "Ben neden sorumsuz oluyormuşum pardon?" alayla gülümsedim.
"Senin mekânında düzenlenen bir maçtan en son nasıl senin haberin oluyor mesela? Veya madem burası bu kadar 'disiplinli' bir yer, nasıl oluyor da bu maçın taraflarından biri senin mekânında uyuşturucu kullanabiliyor? Bütün bunların olması ve bunlardan haberinin bile olmaması da senin sorumsuzluğunu göstermez mi?"
O sinirden neredeyse patlayacak gibi dururken benim umursamazlığım ve alay dolu yüzüm, eminim ki onun öfkesini daha da harlıyordu. Bu durum hoşuma gitti.
"O it uyuşturucu mu kullanmış?" sorusu bana yönelik olsa bile, bakışları koltukta oturan testosteron sürüsündeydi. Hepsi bakışlarını kaçırıp ayakkabılarına bakarken, Cem'in cılız sesi cevapsız bırakmadı dağ ayısını.
"Biz fark edemedik abi. Umay fark etti, o söyleyince dikkatimizi çekti, bizimde" dağ ayısı boğa gibi oradan oraya gezerken o kadar komik görünüyordu ki, dalga geçmek istediğim halde tuttum kendimi. Bugün yeterince kavga edip enerjimi harcamıştım.
"Ay çok yoruldum, bir kahve çok güzel olurdu şimdi soğuk soğuk" benim alakasız nazlanmamla dağ ayısı tekrar sabır çekerken, Ahmet ne alaka olduğunu sorguluyordu. Ona göz kırpıp, Utku'ya döndürdüm bakışlarımı. Heyecanla yerinden kalkıp "Ben hemen getireyim canım ikizim" diyerek hızla çıktı bu gergin odadan.
Kendisini kurtaran Utku'nun ardından diğerleri kıskançlıkla bakarken, boş yere azar işiten Ahmet konuştu. "Dağhan'ım hadi bu salakları anladım da, ben neden azar yiyorum acaba?" Onun isyanını kıkırdayarak onayladım.
"Cidden adam işini yapıyordu, arada kaynadı" herkes durumun saçmalığına gülerken, dağ ayısı yine sertliğinden ödün vermiyordu.
"Senin işin oturup bu salakları izlemek mi, yoksa korumak mı, Ahmet?" Ahmet'ten önce ben atladım tekrar.
"Hayır, onun işi benim kuyruğum olmak" kendimi tutamayarak kıkırdadığımda Ahmet isyan eder gibi söyleniyordu. Ben onu gülümseyerek dinlerken, dağ ayısı anlamsız bakışlar atıyordu, umursamadım.
Sonunda dağ ayısı da sakinleşmeye başladığında, Utku elinde kahveyle odaya gelmişti. Teşekkür ederek aldığımda tekrar eski yerine geçti. Kahvemden aldığım yudumla 'oh' çekerek arkama yaslandım iyice. Çok iyi gelmişti, hava zaten fazlasıyla sıcakken, bir de o kadar hareket etmiş olmak daha da sıcaklamama sebep olmuştu.
Aklıma gelenle Utkuya döndüm. "Emanetim vardı sende?" hızla başını sallayarak onayladığında yerinden kalkıp cebinden çıkarttığı künyeleri bana uzattı. Hızla alıp boynuma taktığımda etrafa bakındım ama tişörtümü bulamadım, büyük ihtimalle banktan almak akıllarına gelmemişti. Neyse, sıkıntı yok, arsızlığım utancımdan daha baskındı.
"Abinizin sorgusu bittiğine göre geçelim benim sorguma" bakışlarımı yan yana kurbanlık koyun gibi dizilmiş dörtlüde gezdirirken konuştum.
"Ne bok yediniz de hepinizin bir yeri sakatlandı acaba?" Utku eliyle ensesini kaşırken, Ahmet'e yandan bakışlar atarak çekinerek konuştu.
"Dün minik bir trafik kazası yaptık, o yüzden" kaşlarım çatılırken, hepsini tek tek baktığımda pek de küçük bir kaza olmadığını fark edebiliyordum.
"Ne kadar küçük bir kazaysa maşallah, hepinizin perti çıkmış" imalı bakışlarımı üzerlerinde gezdirip, sonrasında omuz silkerek biraz da dağ ayısına gözlerimi diktikten sonra tekrar diğerlerine döndüm. "Neyse, kaç yaşında adamlarsınız, 5 yaşında çocuk azarlar gibi azarlayacak değilim sizi. Ölmemeye çalışın" imamı anlayan dağ ayısı çattığı kaşlarıyla bana bakarken, göz kırparak kahveme odaklandım. Çok saçma bir ortamdaydım şu an.
Neyse ki azar seansını atlatanlar koyu bir muhabbete girmiş, ortamdaki gergin ve sıkıcı hava dağılmaya başlamıştı.
Kahvemi yudumlarken etrafı gözlemliyordum. Dağ ayısının yüzünde hala öfke dolu bir ifade vardı, ama ortamdaki atmosfer fazlasıyla yumuşamış gibiydi.
"Umay, seninle özel olarak konuşmamız gereken bir konu var." Dağ ayısının sesi yumuşak ve anlayış doluydu. Onun bu tavrı biraz şaşırtıcı gelmişti çünkü genellikle daha katı ve sertti.
"Tamam, ama neyin varsa konuşurken, biraz daha mantıklı bir şekilde ifade etmeyi dene. Başkalarını azarlamak ve bağırmakla işler çözülmez." Alaycı bir tavırla konuşsam bile, bakışlarım fazlasıyla ifadesizdi. Onun sürekli etrafındakilere sertçe çıkışması ve azarlıyor oluşu hiç hoşuma gitmiyordu.
Dağ ayısı, benim bakışlarıma karşılık vermeden sadece hafifçe başını salladı ve dörtlüye dönerek konuşmaya devam etti: "Siz de daha fazla odamı işgal etmeyin."
Utku geçen sefer geldiğimizde oturduğumuz yerde olacaklarını söyleyerek diğerleri ile beraber odadan çıktığında dağ ayısı ile baş başa kalmıştık.
"Sürekli sinirli olduğum anlara denk geldiğin için hakkımda yanlış bir izlenime kapılmış olabilirsin ama bu kardeşlerimin önünde benimle bu şekilde konuşabileceğin anlamına gelmez" ses tonu yumuşak değildi ama sertte değildi bana karşı kendini açıklıyor olması egomu okşarken sonlara doğru ikaz ediyor olması tek kaşımın havaya kalkmasına sebep olmuştu.
"Hayır, yanlış bir fikre kapılmadım aksine sen ne kadar inkâr edersen et gözlerinin içine baktığım anda nasıl bir dağ ayısı olduğunu görebiliyorum. Ayrıca sen benim önümde onlarla bu tavırlarınla konuşabiliyorsan, bende pek ala onların önünde seninle bu şekilde konuşabilirim. Senin nasıl bir ayrıcalığın var ki özel bir muamele yapalım" gözlerinde anbean yer eden öfkeyi görebiliyordum. Oturduğum yerden kalkarak ona fazlasıyla yaklaşırken onun sertçe konuşmasını dikkatle dinliyordum.
" Dağ ayısı mı? Ben onların abisiyim! Beni örnek alıyorlar onları dizginlemek ve eğitmek için bazen bu tavırlara bürünmem gerekiyor. Ve sen benimle bu şekilde konuşarak gözlerindeki otoriteme zarar veriyorsun." Dip dibeyken gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum.
"Eğitmek derken? Pardon da Köpek mi eğitiyorsun? Kaç yaşında adamlar! Her hatalarında bu şekilde tepkiler verirsen başları derde girdiğinde senin yanına gelmekten korkacaklar bir an önce bunu fark etmelisin bence" sağ elimle omzundaki hayali tozları temizlerken konuşmama devam ettim.
"Ve evet dağ ayısı, gözlerine baktığım anda sen ne kadar saklamaya çalışsan bile içindeki gerçek seni görebiliyorum Dağhan. Ve itiraf etmek gerekirse bu hoşuma gidiyor saklama" yüzüme yerleştirdiğim çarpık gülümsemem ile göz kırparak omuzundaki elimi göğsüne indirerek iki kere patpat yaptım ve onun kendine gelmesini beklemeden odadan hızla çıktım.
Gözlerinde gördüğüm duygu değişimi ve yüzündeki dumura uğramışlık yüzüme sahici bir gülümseme kondururken hızla tişörtümü çıkarttığım yere ilerleyip üzerime giydim.
Utkuların yanına gittiğimde ise dağılmak için beni beklediklerini öğrenmiştim vedalaşırken Cem hem bugün için hem de geçenlerde onun için yaptığım minik iyilik için teşekkür etmişti.
Utku ve Ahmet ile beraber arabaya bindiğimizde Utku'yu arka koltuğa atmış ön koltuğu kapmıştım o bunun için suratını ekşitirken ben kazandığım zaferle gülümsüyordum.
" Gitmek istediğiniz bir yer var mı? Yoksa direkt eve mi?" diyen Ahmet'le biraz düşündükten sonra bir kitapçıya gitmek istediğimi söylemiştim.
Yol boyu Utku dövüş hakkında sorular sormuş nasıl bu kadar iyi olduğumu sorgulayıp durmuştu onu sürekli geçiştirmiş elle tutulur bir cevap vermemiştim.
Kitapçıya geldiğimizde Ahmet arabada bekleyeceğini söylerken Utku benimle gelmişti. Ben raflarda dolanıp kitapları incelerken o sanki limon yalamış gibi ekşittiği yüzüyle arkamdan beni takip ediyordu.
"Sevmiyorsan gelmek zorunda değildin Utku" sakince konuşmamla hemen panikleyerek itiraz etti. " Hayır, hayır sevmemek demeyelim de hiç kitap okumak gibi bir alışkanlığım olmadı o yüzden biraz yabancıyım böyle yerlere." Söylediklerine gülümserken bir elini ensesine atarak çekingence konuşmasına devam etti.
"ayrıca sen yanımda olduktan sonra dünyanın en sıkıcı aktivitesi bile kalbimin depar atmasına sebep olur." Sözleriyle tükürüğüm boğazıma kaçıyordu az kalsın birkaç kez öksürerek kendime geldiğimde bakışlarımı çekerek elime gelen ilk kitabı alıp incelemeye çalıştım panikle, bu çocuk benim kalbime zarardı.
Bir süre sonra peşimden ayrılmış kendisi de etrafta gezinmeye başlamıştı. Bende biraz sakinleşmiş merak ettiğim birkaç kitabı elimde tutmuş Utku'yu bulmak için etrafta geziniyordum. Aksiyon konulu kitapların olduğu rafların önünde gördüğümde yanına ilerledim.
Elinde tutup incelediği kitaba baktığımda daha önce okumuş olduğumu hatırlayıp " Güzel bir kitap tavsiye ederim" sesimle irkilirken bana döndüğünde gülümseyerek " O zaman kesinlikle bir şans vereceğim" gülümseyip içimdeki sıcaklıkla elimdeki birkaç kitabı ona vererek " hadi öde de gel sayende yanıma telefonumu bile almadan çıktım evden"
"Hay hay efendim siz yeter ki isteyin" diyerek kasaya gittiğinde bende yüzümden silinmeyen gülümsemem ile onu izledim. Bu çocuk için içimde olan duyguları anlamlandıramıyordum kalbim onu hemen kabullenmek isterken beynim henüz çok erken olduğunu ve onu tanımadığımı bas bas bağırıyordu.
Sanırım büyüklerin dediği gibi kan çekiyordu ya da ikiz olduğumuz için aramızda farklı bir bağ vardı. Yanıma gelen Utku ile bunu daha sonra düşünmeye karar vererek arabaya yöneldim.
Eve geldiğimizde yemeğe kadar kitap okuyacağımı söyleyerek kendime kahve yaparak odadaki balkona geçtim.
Bir süre hevesle okusam dahi daha sonra dikkatim dağılıp aklıma düşünceler doluştuğunda daha fazla zorlamamaya karar vererek oflayarak masaya bıraktım kitabı.
Aklım dağ ayısına kayıyordu sürekli. Yansıtmaya çalıştığı nazik kibar kişiliğine karşıt asıl karakteri olduğunu düşündüğüm dağ ayısı halleri dikkatimi çekiyordu. Gerçi dikkatimi çeken tek şey sadece hal ve hareketleri değildi. Dış görünüşü de oldukça dikkat çekiciydi. Uzun boyu, fazlasıyla iri olan vücudu, üç numara kesilmiş saçları ve kirli sakalı ile bir erkekte aradığım bütün kriterlere sahipti sanki.
Dikkatimi çeken birisiydi gerçi sadece benim değil de birçok kişinin dikkatini çekebilecek birisiydi. Aklıma bugün ki şok geçiren suratı geldiğinde istemsizce gülümsediğimi hissettim. O da benden etkileniyordu eminim. Alt dudağıma dişlerimi geçirerek gülümsememi durdurmaya çalışırken bu çabama kıkırdamıştım. Gerçekten delirdim galiba.
Hakkında bir şeyler öğrenebilmek için hızla Utku'nun yanına gitmek için çıktım odadan. Heyecanla kapıyı bile tıklatmadan odasına daldığımda kitap okuduğunu görmemle şaşırdım. Şaşkınlıkla yerinde doğrulup bana bakarken bende gülümseyerek yatağa yanına doğru giderek elindeki kitabı alarak kaldığı sayfaya ayraç koyarak komodinin üzerine koydum.
"İkizlerin dedikodu saati geldi!" heyecanla konuşmamla şaşkın bakışları daha da artarken duyguları sesine de yansıyordu.
"ikizlerin mi? Bugünde birkaç kere bunu söyledin kabullendin mi bizi sonunda?" şaşkınca konuşmasıyla tebessüm ederek cevapladım. "Utku inkâr etmiyorum zaten sonuçta bu su götürmez bir gerçek aramızda kan bağı var. Fakat ne olursa olsun bu birbirimize yabancı olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor." Anlayışla kafasını sallayıp konuyu değiştirmek için.
" Ne dedikodusu?" dediğinde muzipçe gülümseyerek yatakta yanına yüz üstü uzanıp ellerimi çenemin altında destek yaparken " Dağ ayısı Dağhan'ın dedikodusu"
Kaşları anlamayarak çatılırken " Dağhan abi ve dağ ayısı mı? Ayrıca onun hakkında ne dedikodusu yapacağız ikizim ya?"
" Evet, Dağhan abin bir dağ ayısı şimdi söyle bakalım sevgilisi falan var mı?"
Önce kaşları çatılmış sonra ise ağzı neredeyse 1 metre açılmıştı onun bu tepkisine kıkırdayıp elimle çenesini kapattığımda şükür ki üzerindeki şoku atlatmış konuşmaya başlamıştı.
" Hayır, Umay bana Dağhan abiden hoşlandığını söyleme sakın" omuz silkerek
"Hoşlanmak değil ama dikkatimi çekti" yüzü ağlayacak gibi bir hal aldığında benim gülümsemem daha da büyümüştü " Hem sanırım o da benden etkileniyor. Gerçi kim benden etkilenmez ki" Utkuyla göz göze geldiğimde ikimizde kıkırdamıştık.
"Sevgilisi veya konuştuğu biri yok merak etme. Ayrıca zevklisin valla ne kadar sana denk gelmemiş olsa bile Dağhan abi hem çok yakışıklı hem de çok efendi, kibar, iyi bir adam." Sinsice sırıtarak "o kadar emin olma Utkucum bence o tam bir dağ ayısı"
Biz dedikodumuza güle eğlene devam ederken yemek saati geldiği için bir son verip aşağı inmiştik. Sosyal pilimin fazlasıyla tükendiğini hissettiğim için kimseyle muhatap olmamış sessizce yemeğimi yemiş sonrasında da müsaade isteyerek odaya çıkmıştım.
En son böyle hissettiğimde ataklarımdan biri tutmuş ve 3 gün odadan dışarı çıkamamıştım öyle olmaması için dualar ederek ilacımı içerek yatakta dönmeye başlamıştım.
Her gece olduğu gibi tekrar kâbuslarla uyandığımda sabır çekerek elimi yüzümü yıkayarak kendime gelmeye çalıştım. Derin nefesler alarak balkonda otururken kendi kendime kızmama engel olamıyordum. Bir gece deliksiz kâbussuz uyumak istiyordum sadece çok değil her şeyimi kaybetmiştim zaten en azından uykularım benim olsun.
En azından uykularımda kaçabileyim zihnimin içindeki karanlıktan. Sinirle başımı oturduğum sandalyenin sırt kısmına vururken ellerimle de yüzümü sıkıştırarak gözyaşlarımı siliyordum. Aklımı dağıtmak için sevdiğim şarkılardan birini kısık sesle açarak bir yandan eşlik ederek dinlemeye başladım.
Bir süre daha bu şekilde devam ettikten sonra bir işe yaramadığını anlayarak sıkıntıyla ayaklandım oturduğum yerden.
Odada dolanırken aklıma tekrar dağ ayısı ve sert tavırları geldi. Yüzümde oluşan gülümsemeyle biraz daha onu düşünmeye çalıştım dikkatimin ona yönelip diğer düşüncelerden uzaklaşması için. Bir yandan diğerlerine olan sertliği, diğer yandan bana karşı nazik ve korumacı olmaya çalışan tavırları oldukça dikkatimi çekiyor. Hoşuma gidiyordu.
Ben bu düşüncelerle oyalanırken kapının hafifçe açıldığını duydum. Bir anlık şaşkınlıkla döndüm ve içeriye Arslan'ın girdiğini gördüm. Gözlerinde yorgunluk ve belki biraz da endişe vardı.
Arslan odanın içinde bir an tereddütle durdu, sonra adımını attı ve yanıma geldi. "Su içmeye kalkmıştım. Uyanık olduğunu fark ettim. Seni merak ettim. " soluklanıp devam etti "Yaşananların seni nasıl etkilediğini bilmek istedim."
Onun beklenmedik samimiyeti beni şaşırttı. Bir an için ne söyleyeceğimi bilemedim. Sonra, içimden geldiği gibi konuştum. "Dürüst olmak gerekirse her şey çok hızlı ilerliyor. Bazen ayak uydurmakta zorlanıyorum" Adımlarımı balkondaki yerime ilerletirken o da beni takip etti karşılıklı olarak oturduğumuzda gözlerini gözlerimden ayırmadan düşünceli bir şekilde başını salladı.
"Anlıyorum. Ben bazen, sınırlarımı belirlemekte zorlanıyorum seni rahatsız hissettirecek bir davranışım olursa lütfen bunu bana belirt. Ben bu evin en büyük çocuğuyum, böyle olunca da istemsizce kardeşlerim arasındaki disiplini sağlamak ve kurallara uymalarını sağlamayı benim sorumluluğum olarak gördüm çocukluğumdan beri. Ama bir yandan da istemsizce aklıma benim onların ailesi olduğum gibi onların da benim ailem olduğu geliyor. Onlara gösterdiğim ilginin karşılığını alamadığım anlar olduğunu hissettiğim zamanlar da oluyor. Umursamaz ve soğuk görünmek zorunda kalıyorum ama içimdeki Aslan, daha farklı biri. Seni onunla tanıştırmak istiyorum"
Onun iç dünyasına dair bu samimi itirafı beklemiyordum şaşkındım. Belki de herkesin içinde iki farklı taraf vardı ve bazen bu ikisi arasında denge kurmak zor olabiliyordu bunu anlayabiliyordum. "Seninle ilgili daha fazla şey öğrenmek isterim." dedim içtenlikle onun kendisi için zor bir adım attığını düşüp karşılıksız bırakmamak için.
Arslan içtenlikle kocaman gülümsedi. "Öğrenmek istediğin her şeyi sorabilirsin. Ama bir şartla." Bakışlarında muzip parıltılar dolanırken
"Gizemli olmaktan vazgeçersen, sevinirim." diye ekledi ve benim gülümsemem biraz daha genişledi.
"Söz veremem, gizemli olmak benim yaşam biçimim" ikimizde kıkırdayarak sohbetimize devam ettik.
Belki de aramızda anlayış ve açıklık yolunda bir başlangıç olmuştu. Kim bilir, belki de Arslan'ın derinliklerindeki gizemi çözmek için yeni bir maceraya atılacaktım.
Arslan'ın samimi tavrı, aramızdaki buzları eritiyordu. Onunla konuşurken içimdeki merak ve heyecan daha da artıyordu. Ne de olsa, herkesin yüzeyde gördüğü Arslan ile derinliklerindeki Arslan arasında bir fark vardı. Ve o bunu bana yansıtmaktan çekinmiyordu.
"Belki de birlikte bir şeyler yapabiliriz." dedim düşünceli bir şekilde. Arslan'ın gözlerinde bir ışıltı belirdi ve onaylayıcı bir şekilde başını salladı. "Tabii, neden olmasın? Birlikte bir şeyler yapmayı çok isterim."
Heyecanlı sesi ile benimde yüzümde sahici bir gülümseme oluşurken bu gece fark ettim ki, Arslan bu ailenin en büyük çocuğu olarak istemsizce çocukluğundan itibaren kendi üzerine boyundan büyük sorumluluklar almış olsa dahi içinde hala küçük bir çocuk yaşıyordu.
Bu gece aramızdaki iletişim ve anlayış, daha sağlam bir temel üzerine oturmuştu. Arslan'ın sorunlarını çözmek ve belki de onun daha yumuşak yönlerini keşfetmek için bir adım atmıştım bu gece.
Odanın içindeki sessizlik, aramızdaki yeni başlayan bu anlayışla daha da anlamlı bir hale geliyordu. İleride bizi nelerin beklediğini bilmesek de, anı yaşamam gerektiğine inamak istiyordum.
Arslan'ın samimiyeti bu gece beni şaşırtmıştı. Onun iç dünyasına dair öğrenecek daha çok şey olduğunu hissediyordum ve bu merakım beni daha da muhabbet etmeye teşvik ediyordu.
"Onlar senin için gerçekten önemli, değil mi?" dedi düşünceli bir şekilde.
Kimlerden bahsettiğin çok iyi anlamıştım ama onlar hakkında Arslan'la konuşmak istiyor muydum? İşte bu fazlasıyla şüpheliydi.
|
0% |