@bprcuu
|
Umay'dan
"Onlar benim ailem, Arslan. Ne saçma bir soru bu?" Sesim istemsizce sert çıkmıştı ama amacım onu terslemek değildi. Gözlerimi kapatıp bir iki nefes alıp sesimi ayarlamaya çalıştım. Daha sakin ve yumuşak bir ton bulduğuma inandığımda konuştum. Gözlerine bakmak dışında her yere bakıyorum diyebilirim.
"Özür dilerim, amacım seni terslemek değildi. Sadece söz konusu onlar olunca kendimi kontrol etmekte pekiyi olamıyorum." Elimi tuttuğunda bakışlarım ona dönmüştü, anlayışla bakıyordu bana. "Sorun değil, anlıyorum. Hazır olmadığın bir şeyi anlatman için seni zorlayamam. Bu minik sohbetimiz için teşekkür ederim. Ben gidip hazırlanayım, kahvaltıda görüşürüz. Ve unutma ki biz de senin aileniz." Başımı sallayarak geçiştirmek için onayladığımda odadan geldiği gibi sakince çıkmıştı.
Oflayarak olduğum yerde düşünmeye başladım. Bu eve geleli neredeyse bir ay olacaktı. Bana göre onlara karşı çok büyük adımlar atmış, kendimden fazlasıyla ödün vermiş olsam da sanırım bunlar onlar için o kadar da yeterli adımlar değildi. Hepsi hakkında bazı fikirlerim ve gözlemlerim vardı.
Berzan Bey ile neredeyse birebir hiçbir diyaloğumuz olmamıştı; genel olarak günaydın, iyi geceler tarzı konuşmalar geçmişti aramızda. Bir de bazı anlamlı bakışmalar. Sanırım o da benim tavırlarımdan dolayı veya kendi karakterinden dolayı bana yaklaşmaktan çekiniyordu, bilemiyorum. Çok fazla üzerinde durmak istemiyordum bu konunun. İstemsizce geriliyordum onunla muhabbet etme ihtimalini düşününce bile. Ama gözlemlediğim kadarıyla bütün vaktini işi ve ailesi ile geçiriyordu. Çok neşeli, güler yüzlü bir insan olmasa bile bakışlarındaki o samimiyeti, sıcaklığı alabiliyordum. Her ne kadar duygularını gizleyip sert bir duruşu olsa da ailesine olan düşkünlüğü fazlasıyla belli oluyordu. Normal bir aile babasıydı gözümde. Evindeki disiplini sağlamak için gerektiğinde sert duruşunu takınıyordu. Gerektiği anda ise yumuşak kalpli bir baba olmaktan çekinmiyordu.
Ayla Hanım ile bir kere uzun bir diyaloğumuz olmuş, onda da o anlatmış ben dinlemiştim sadece. Sanırım onu da diğer herkes gibi kendimden uzaklaştırıyordum. Arada sırada benimle sohbet etmeye çalışsa da bir iki cümleden sonra geçiştirip ortamdan kaçıyordum resmen. Onun hakkındaki fikirlerim ise fazla kırılgan ve duygusal bir kadın olduğu yönündeydi. Bana sürekli vereceğim tepkilerden korkarak yaklaşıyor, en ufak soğuk tavrımda gözleri doluyordu. Mümkün olduğunca nazik olmaya çalışsam da istemsizce onu kırmak istemediğim için mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyordum.
Arslan ile de Berzan Bey gibiydik bugüne kadar. En uzun sohbetimiz biraz önce gerçekleşmişti. Olan sohbetimizde ise benden ve vereceğim tepkiden çekindiği için uzak durduğunu anlamıştım. Bakışlarını sürekli üzerimde hissetsem de hiç muhabbet kurmaya çalışmamıştı şimdiye kadar. Karakteri hakkında soğuk ve sert olduğunu düşünüyordum ama konuşmamızdan anladığım kadarıyla fazlasıyla yumuşak kalpli birisiydi. Daha çocukken kendi kendine omuzlarına büyük bir sorumluluk almış ve çoğu zaman o sorumlulukların altında eziliyor gibiydi. En büyük çocuk olduğu için istemsizce bir koruma içgüdüsüyle evdeki üçüncü ebeveyne dönüşmüştü ama içinde hâlâ ilgiye muhtaç bir çocuk vardı.
Metehan bu evde kendimi en çok benzettiğim ve yakın hissettiğim kişiydi. Duygularını iyi kontrol edebiliyor, nerede ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Zeki olduğu kadar kurnazdı da. Attığı her adımı, söylediği her lafı öncesinde detaylıca düşündüğüne emindim. Öylesine anlık kararlar vermiyordu. Belki de mesleğinden kaynaklı bir sertliği ve şüpheci tavırları vardı. Ama sanırım asker olmasa da aynı sertliğe sahip olurdu.
Onur ise içlerindeki en sessiz ve soğukkanlı olanıydı. Konuşmasa varlığını fark etmeyeceğiniz kadar silik birisi gibi dursa da onun gözü, kulağı, bütün algıları her zaman açık ve tetikteydi. Görünmez olmasının onun tercihi olduğunu da tahmin ediyordum. Dikkatlerin onun üzerinde olmasından hoşlanmıyor ama kendi dikkati hep bir şeylerin, birilerinin üzerinde oluyordu. Anlayışlı ve tetikteydi her zaman. Gözünden hiçbir şey kaçmıyordu.
Utku ile ilgili çok fazla fikrim olsa da hangisinin doğru olduğuna bir türlü karar veremiyordum. Gerçek duygularını güzelce saklıyordu, bunun farkındaydım ama o kadar çok maskesi vardı ki hangisi gerçek Utku'ydu emin olamıyordum. Çoğu zaman neşeli ve çocuksu tavırlar takınsa da bunun bir maske olduğunu görebiliyordum. Bazen çok sorumsuz, bazen ise çok bilge gibi gözüküyordu gözüme. Bazen çok kırılgan, bazense o kadar umursamaz oluyordu ki hangisi gerçek Utku emin olmam imkânsız gibi hissediyordum. Her ana, her duruma ayak uydurabilecek kadar zeki ve tahmin edilmesi zor biriydi.
Ama aklımı en çok karıştıran ise ona karşı hissettiğim sıcaklıktı. İkiz olmak gerçekten böyle bir şey miydi? Yeni yeni tanımaya başladığım, hakkında hiçbir şeyden emin olamadığım birisine böyle bir sıcaklık, bir bağ hissediyor olmam aklımı karıştırıyor, beni fazlasıyla korkutuyordu.
Ve Umut hakkında bildiğim çok az şey vardı. Yurt dışında okuduğu ve anneme olan benzerliği dışında hiçbir şey bilmiyordum. Bazen evdekilerle olan telefon konuşmalarını duyuyor ve ne kadar iyi bir iletişimleri olduğunu fark ediyordum. Ama evde, özellikle benim olduğum anlarda onun ile ilgili hiçbir şey konuşulmuyor olması şüpheye düşürüyordu. Belki de onu kıskanacağımı düşünüyor olabilirlerdi veya onun hayatını çaldığımı düşünmemi istemiyorlardı. İnce düşünceli olmaları güzeldi fakat gereksiz bir incelikti bu.
Ben onun ailesini veya hayatını istemiyordum. Son dönemlerde sıkıntılarım olsa da ben hayatımdan da ailemden de fazlasıyla memnundum. Ama beni tanımadıkları için bu düşüncelere sahip olmaları normaldi, onları da anlıyordum. Umut'u merak ediyordum ama aynı zamanda korkuyordum da. Annemle olan benzerliği beni korkutuyordu. Karakteri de benziyor muydu? Onu görmenin beni nasıl etkileyeceğini bilmiyordum, o yüzden mümkün olduğunca kendimi toparlayana kadar denk gelmek istemiyordum.
Ayla ve Berzan çifti, ne kadar farklılıkları olsa da çok güzel bir aile kurmuşlardı. Çocuklarını çok güzel yetiştirmişlerdi gözlemlediğim kadarıyla.
Bu ailede yerimi bulmak, kendimi kabul ettirmek için çabalamıyordum ama onlar çoktan beni kabul etmiş gibi görünüyorlardı. Geçmişime karşı hissettiğim suçluluk duygusu her adımda beni geriye çekiyordu. Berzan Bey ve Ayla Hanım'ın gözlerinde beni kabullenmiş bakışları görmek bir yandan hoşuma gitse dahi bir yandan canımı yakıyordu. Bir yandan onlarla daha sıcak ilişkiler kurmak, güvenimi kazanmalarını istiyordum. Bir yandan ise onlarla tek kelime dahi konuşmak istemiyordum. Her konuda kafam çok karışıktı. Ancak bu süreçte kendimi kaybetmekten, kimliğimi yitirmekten de fazlasıyla korkuyordum.
Aklımda bu düşüncelerle toparlanıp kahvaltıya indiğimde herkes masadaydı. Yüzlerinde hafif bir gülümseme ile beni karşıladılar. Berzan Bey elindeki dosyayı okumayı bırakıp bana "Günaydın" dedi. Ayla Hanım, "Günaydın canım, nasılsın?" diye sordu. Masada tek bir boşluk vardı, oraya oturup mesafeli de olsa cevap verdim. Kahvaltı sessiz ve huzurlu bir ortamda devam ederken, Onur'un bana doğru eğilerek, "Bugün planın ne?" diye sorması ile düşüncelerimden sıyrıldım.
"Sanırım biraz kitap okuyup dinleneceğim." diye yanıtladım.
"Anlıyorum," dedi "Ben de biraz temiz hava almak istiyorum. Belki birlikte yürüyüşe çıkarız? Farklı bir ortamda yaparız seansımızı?"
"Olabilir," dedim, hafif bir gülümsemeyle. Onur'un bu düşünceli teklifi, biraz olsun içimi rahatlatmıştı. Açık hava iyi gelebilirdi.
Kahvaltıdan sonra herkes kendi işine koyuldu. Ben de odama çekilip bir süre kitap okudum. Ancak aklımı toparlamakta zorlanıyordum. Umut'u düşünüyordum. Annemle olan benzerliği beni ürkütüyordu. Geçmişle yüzleşmekten korkuyordum.
Hayatımdaki varlıklarını kabullenmiştim ama bu onları ailem olarak gördüğüm için değil de ne kadar inkâr edersem edeyim değişmeyecek bir gerçek olduğunu bildiğim içindi. Onları sadece birer arkadaş birer tanıdık olarak görebilirdim. Yine de içten içe istemsizce aileme karşı suçluluk duyuyordum.
Aklımı dağıtacak bir uğraş bulmalıydım kendime yoksa ciddi ciddi kafayı yiyecektim. Gerçi çoktan yemiştim sanırım.
Bir süre sonra Onur'un teklifini hatırladım ve biraz hava almak, yürüyüş yapmak iyi gelebilir diye düşündüm. Yavaşça kalkıp üzerime uygun bir şeyler giyindim ve aşağı indim. Onur, bahçede bekliyordu. Beni görünce gülümseyerek elini kaldırdı.
"Merhaba," dedim yaklaşarak. "Hâlâ yürüyüş teklifin geçerli mi?"
"Tabii ki," dedi. "Hadi, biraz yürüyelim ve konuşalım."
Beraberce bahçeden çıkıp yakınlardaki parka doğru yürümeye başladık. Bahar havası ferahlatıcıydı, kuş sesleri ve hafif esinti içimi biraz olsun rahatlattı. Onur, sessizce yanımda yürüyordu. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Ne düşündüğünü merak ediyorum," dedi. "Seni sürekli böyle dalgın görüyorum."
Derin bir nefes aldım ve söze başladım. "Sanırım her şey çok hızlı gelişiyor. Yeni bir aileye alışmak, yeni insanlarla tanışmak, geçmişim... Hepsi bir arada fazla geliyor bazen."
"Anlıyorum," dedi Onur. "Yeni bir ortama alışmak, kabul etmek zor olabilir. Ama biz seni olduğu gibi kabul ediyoruz, biliyorsun değil mi?"
"Öyle olduğunun farkındayım, beni ürküten de bu. Beni tanımıyorsunuz bile." dedim. Bugün kafama taktığım konuya girmeye karar verdim. "Ayrıca yine de içimde bir şeyler hep eksik gibi hissediyorum. Suçluluk duyuyorum. Hatta Umut hakkında düşündükçe bu his daha da güçleniyor."
"Umut konusunda endişelenmene gerek yok," dedi Onur. "O seninle tanışmak için sabırsızlanıyor. Belki biraz zaman alacak ama eminim ki onu da tanıdıkça seveceğine inanıyorum."
Onur'un bu sözleri biraz olsun içimi rahatlatsa da yine de Umut'la karşılaşma düşüncesi beni fazlasıyla geriyordu. Olanlara nasıl bir tepki verdiğini bile bilmiyordum. Bir anda ortalıktan kaybolmuştu. Sanırım onunda bazı şeyleri kabullenmek için zamana ihtiyacı vardı. Haklıydı. Yürüyüşe devam ettik, Onur bana aile hakkında daha fazla bilgi veriyor, onların geçmişinden ve birlikte geçirdikleri anılardan bahsediyordu. Onların bu sıcak aile ortamını tebessüm ederek dinliyordum.
Benim büyüdüğüm ortamdan çok daha farklıydı bir an acaba karışıklık olmasaydı onlarla büyüseydim her şey nasıl olurdu diye düşünmeye başladığım anda hızla başımı iki yana sallayarak bu düşünceleri aklımdan uzaklaştırmaya çalıştım.
" Eee seansımız çoktan başladı galiba Onur Bey?" muzip ses tonum ve gülümsememi gördüğünde kıkırdayarak ciddi haline bürünüp cevapladı beni.
"Henüz başlamadık Umay Hanım eğer hazırsanız şimdi başlayabiliriz"
"Siz nasıl uygun görürseniz doktorum" yine geçen seferki gibi ciddi ifadesine bürünmüştü tek farkı defteri ve gözlüğü yanında değildi.
" Son seansımızda seni büyüten anne ve babandan bahsetmiştik biraz bugün abin hakkında konuşmaya hazır mısın?"
"Evet, sanırım hazırım," dedim sessizce. Bir an tereddüt ettim. Abimle ilgili konuşmak, içimdeki yaraları sızlatıyordu. Ama Onur'un sabırlı bakışları ve sıcak yaklaşımı beni cesaretlendirdi. Başımı hafifçe sallayarak, derin bir nefes aldım ve söze başladım.
"Abim, Alphan... Onu düşündüğümde aklıma hep gülen yüzü geliyor. Her durumda güçlü görünmeye çalışırdı, benim kahramanımdı. Annemle babamın yokluğunda bana hep anne baba olmaya çalışır bütün ilgisini vermeye çalışırdı. Her zaman yanımdaydı, beni korur, bana yol gösterirdi. O olmadan bugün olduğum kişi olamazdım."
"Biraz daha detaya girebilir misin?"
Gözlerimden bir damla yaş süzüldü.
"Aramızda 5 yaş vardı. Yaşına göre çok olgundu. Kendisi de çocuk olmasına rağmen benim sorumluluğumu üstlenmişti mesela. Küçücük omuzlarına beni yük etmişti. Bundan hiçbir zaman şikâyetçi olmadığını biliyordum. O benim her şeyimdi bende onun. Benim hayalim hep askeriye iken o hukuk yolunda ilerlemek isterdi. Ailemiz bizi vatan sevdasıyla yetiştirdi her zaman."
Derin bir nefes alıp duygularımı kontrol etmeye çalıştım. Abim benim en hassas noktamdı.
"Ailemiz her ne kadar yanımızda olamasalar bile bize hep varlıklarını hissettirdiler. Sevgilerini, ilgilerini hep hissettik ama sonuçta çoğu anımızda yanımızda yoktular. Bizde bu boşluğu birbirimizle doldurduk. İlk okula başladığım günümde abim yanımdaydı. İlk düştüğümde, ilk karne günümde, ilk âşık olduğumda kısacası her ilkimde her önemli anımda yanımda o vardı. İyi gün kötü gün demeden her zaman yanımdaydı. Çoğu zaman kendi derdini unutup benim yanımda olurdu her zaman önceliği bendim bunu fazlasıyla hissediyordum."
Zorlukla yutkundum. Onu çok özlemiştim.
"Çok iyi bir abiydi. Hatta çok iyi bir aileydi, her şeyimdi. Beni en çok etkileyen şey anne babam değil de onu kaybetmemdi. Dürüst olmak gerekirse şimdiki aklım olsaydı o gün yine aynı kararı verebilir miyim emin değilim"
Sustum, daha fazla konuşabileceğimi düşünmüyordum. Kalbim sıkışıyordu nefes alamadığımı hissediyordum sakince derin nefesler almaya çalıştım.
"O gün derken? Hangi gün? Umay bana biraz daha açmaya hazır mısın?"
Başımı iki yana salladım.
"Bugün burada bitirelim lütfen" nefesim ciğerlerime ulaşmıyordu sanki.
"Tamam, tamam sakin ol Umay yavaş yavaş al nefeslerini" başımı sallayarak onayladım ama kulaklarım uğulduyordu. Panik atak başlangıcında olduğumu hissettiğimde kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Aklımdan geçen düşünceleri susturmak çok zordu. Bilincim kontrolüm hala elimdeydi ama nefeslerimi sakinleştirmekte zorlanıyordum.
" Umay gözlerime bak, elimi tut ve benimle beraber al nefeslerini" dediklerini yapmaya başladığımda az da olsa nefesim düzene girmeye başlıyordu.
Titreyen ellerim ellerinde dolu gözlerim endişeyle bakan gözlerindeydi.
"4-7-8 taktiğini uygulayacağız. Nefes al 1,2,3,4, tamam şimdi 7 saniye tutacağız yavaşça geri veriyoruz 1,2,3,4,5,6,7,8 tamam şimdi tekrarlıyoruz. 4 saniye nefes alıyoruz 7 saniye tutuyoruz 8 saniyede geri veriyoruz. Aklın, dikkatin bende olsun. Anlıyorum seni. Bir şey olmayacak. Evet, çok iyi gidiyorsun devam et."
Dediklerini bire bir yapmaya devam ediyordum. Nefesim düzelmeye başlamıştı ama kalp atışlarım hala normale dönmemişti. ***
Bir süre sonra iyi olduğuma emin olduğumuzda eve geri dönmüştük. Kendimi yorgun hissediyordum. Panik atak krizlerinden nefret ediyordum, çok şükür erkenden kontrol altına almış krize girmeden durdurmuştuk. Yanımda olduğu için Onura minnet duyuyordum tek başıma olsam krize girme ihtimalim çok yüksekti.
Bir süre daha kendi kendime düşüncelerin içinde boğuşurken kapım tıklatılınca çıktım düşüncelerimin içinden.
"Buyrun"
Ayla Hanım içeri girmişti. Gözlerinde bir parıltı vardı.
"Seni bir yere davet etmek istiyorum," dedi gülümseyerek. "Bu akşam ailece dışarıda yemek yiyeceğiz. Katılmak ister misin?" gerginliğini hissedebiliyordum. Gerçekten benimle konuşurken bu kadar tedirgin hissetmesi canımı sıkmıştı.
Bu teklif beni hem tuhaf hissettirdi hem de biraz tedirgin etti. Yine de kabul etmekten başka bir şey yapmadım. "Tabii, neden olmasın?" dedim. Az da olsa onun tedirginliğini kırmak için.
Ayla Hanım'ın yüzündeki gülümseme daha da genişledi. "Harika! Akşam için hazırlanırız o zaman. Eminim güzel bir gece olacak."
Akşam yemeği için hazırlıklar yapılırken ben de odama çekildim ve ne giyeceğime karar vermeye çalıştım. Bu aileyle daha fazla vakit geçirmek, onları daha iyi tanımak istiyordum. Ancak kendi içimdeki çatışmalar ve geçmişin hayaletleri beni sürekli geriye çekiyordu. Belki de bu akşam, bu hislerle yüzleşmek ve onları aşmak için bir fırsat olabilirdi.
Benim için olmasa bile en azından onlar için. Bana sürekli tedirgin, çekingen bir şekilde yaklaşıyor olmaları canımı sıkıyordu. İçimde olanları dışarıya yansıtmamaya karar verip onlara karşı yaklaşımımı değiştirmek belki iyi olabilirdi.
Saatler geçtikçe gerginliğim arttı. Hazırlıklarımı tamamlayıp aynada kendime son bir kez baktım. Sade siyah dar bir elbise ve tek bantlı topuklu ayakkabı giymiş saçımı sıkıca bir atkuyruğu yapmıştım. Derin bir nefes alıp aşağıya indim. Berzan Bey, Ayla Hanım ve diğerleri beni bekliyordu. Onlar da en az benim kadar şık ve heyecanlıydılar.
"Her şey hazır mı?" diye sordu Berzan Bey. Herkes başını sallayarak onayladı.
"Öyleyse gidelim," dedi Berzan Bey. Hep birlikte evden çıktık iki arabaya bölünmüş ve restorana doğru yola koyulmuştuk. Bu akşamın benim için ne getireceğini bilmiyordum ama en azından bir adım atmış, aileye biraz daha yakınlaşmış olacaktım. Fazlasıyla gergindim bir yanım bunu isterken diğer yanım asla istemiyordu. Belki de bu gece, geçmişin gölgelerinden kurtulmak için bir başlangıç olabilirdi. Peki, ben geçmişten kurtulmaya hazır mıydım?
Değildim ve asla da olmayacaktım. Geçmiş bir hayalet gibi takip edecekti beni her zaman.
|
0% |