@bprcuu
|
Restorana vardıklarında atmosfer oldukça sıcaktı. Berzan Bey rezervasyon yaptırmış, deniz gören güzel bir masa ayarlamıştı. Herkes yerini aldıktan sonra garson menüleri getirdi. Masadaki sohbetler neşeliydi, herkes gün içinde yaşadıklarını paylaşıyor, espriler yapıyordu. Umay'da bu samimi ortama sessiz kalarak ayak uydurmaya çalışıyordu. Yemeklerini sipariş ettikten sonra Berzan Bey Umay'a dönüp, "Bir süredir bizimlesin, nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Bir an duraksadı Umay neden herkesin ona bu soruyu sorduğunu düşündü içten içe ama sonra sakinlikle cevap verdi. "Başlangıçta biraz zorlandım ama zamanla daha rahat hissetmeye başladım. Hepiniz çok sıcak ve anlayışlısınız. Teşekkür ederim" Berzan Bey başını sallayarak gülümsedi. "Bu evin bir parçası olman bizim için de önemli. Herkesin farklı alışma süreçleri vardır, bu çok normal. Sana destek olabiliyorsak ne mutlu bize" Yemekler geldikçe sohbetler de derinleşti. Ayla Hanım, Berzan Bey'in gençliğinden komik hikâyeler anlatıyor, çocuklar da kendi aralarındaki anılardan bahsediyordu. Umay'sa sohbete katılmıyor düşünceli bir şekilde yemeğini yiyor, onların anlattıklarını dinliyordu. Onların anılarını, sıcak sohbetlerini, gerçek bir aile oluşlarına karşın kendisini yabancı hissetmekten alıkoyamıyor, fazlalık gibi hissediyordu. Aklına onu büyüten ailesi geldikçe içi daralıyor tabağındaki yemeği didikliyordu istemsizce. Kendisini sakinleştirmeye ana döndürmeye çalışıyordu ancak içindeki gerginlik hala tam olarak geçmemişti. Bu aile ile ilgili düşünceler, başından geçenler ve yeni hayatıyla ilgili belirsizlikler anbean zihnine doluyordu. O sırada Metehan'ın ona doğru eğilerek konuşmasıyla düşünceleri dağıldı. "Biliyorum, zor bir süreçtesin. Ama buradayız, seninleyiz. Ne zaman konuşmak istersen, ben buradayım," dedi. Metehan'ın bu destekleyici tavrı fark etmese bile Umay'ı biraz rahatlatmıştı. "Teşekkür ederim," dedi gülümseyerek. "Biliyorum." Göz kırparak muzipliğinin arkasına saklansa dahi içten içe Metehan'ın onu düşünce denizinden çıkartmasına minnettardı. Herkes yemeklerini bitirip tatlılarını yerken, Berzan Bey bir konuşma yaptı. "Bu akşamın amacı sadece birlikte keyifli vakit geçirmek değil," dedi. "Aynı zamanda birbirimizi daha iyi tanımak ve kaynaşmak. Hepimiz için yeni bir dönem bu, özellikle de senin için." Gözlerini Umay'a dikti. "Her şey ne kadar yeni olursa olsun bu ailede her zaman yerin var, bunu unutma kızım. Sen bizim ailemizdensin" Bu içten konuşma masadaki birçok kişiyi derinden etkiledi. Berzan Bey'in sözleri, bu ailenin Umay'ı gerçekten benimsediğini hissettiriyordu. "Teşekkür ederim," dedi Umay. "Bu sözleriniz gerçekten benim için değerli." Kurduğu cümleden anında pişman olsa dahi üzerinde olan bakışlardan geçen sevinç sayesinde bu pişmanlığı içine gömdü. Masadaki herkes Umay'ın onlara karşı hala fazlasıyla uzak olduğunun farkındaydı ve onlara karşı kurduğu her hangi bir cümle ile bile havalara uçacak kadar mutlu oluyordular. Umay'ın onlara kolay kolay alışamayacağının kendisini açmayacağının farkındaydı hepsi ama son zamanlarda kendilerine karşı attığı adımları da görüyordular tabi ki. Gece boyunca sıcak sohbetler devam etti. Berzan Bey Umay'a tekrar bir ailenin parçası olmanın verdiği huzuru her fırsatta hissettirmek, hatırlatmak için uğraşıyordu, yavaş yavaş içindeki korkuları ve endişeleri dindirmeye çalışıyordu. Ayla Hanım bir süre sonra çatalını tabağına bırakarak Umay'a döndü. "Umay, Berzan'ın da dediği gibi seni biraz daha yakından tanımak istiyoruz.'' Umay kafasını sallayarak onay verdiğinde devam etti Ayla Hanım ''Seni en çok rahatlatan şey nedir bahsedebilir misin?" diye sordu. Hem Umay' ı daha iyi tanımak hem de öğrendiği bilgileri kullanarak yeni bulduğu kızını elinden geldiği kadar mutlu etmek istiyordu. Umay bir an duraksadı, ardından düşünerek karşısındaki kadını memnun edecek ve gerçeklikten çokta uzak olmayan gerçek düşüncelerini şifreleyerek bir cevap verdi. "En çok rahatlatan şey... Sanırım doğada vakit geçirmek. Doğa yürüyüşleri yapmayı çok seviyordum." Geçmiş zaman eki kullanması Metehan'ın gözünden kaçmazken Ayla Hanım merakla ekledi, "Harika! En sevdiğin yürüyüş yeri neresi?" "Dağlık alanları seviyorum," dedi Umay. "Özellikle ilkbaharda, çiçekler açtığında yürüyüş yapmak bana huzur veriyor." Aklından dağlarda terörist avladığı zamanlar gelince buruk bir gülümseme yer etti dudaklarında, özlemişti o zamanlarını. Metehan ima ile gülümseyerek araya girdi, "Belki bir gün birlikte yürüyüş yaparız. Benim de bildiğim güzel yerler var." Umay anladığı ima ile gülümseyerek başını salladı. "Neden olmasın? Gerçekleşmesinden memnun olurum." Utku, meraklı gözlerle Umay'a bakarak sordu, "Peki ya en sevdiğin yemek ne? senin için özel bir yemek var mı?" Umay biraz düşündü, aklına dolan anılarla durgunlaşırken. "En sevdiğim yemek... Zeytinyağlı sarma. Annem harika yapardı." Ayla hanım, Umay'ın cevabıyla hüzünlenmişti, kendi öz kızı bir başkasına anne diyor bir başkasını hasretini çekiyordu gözlerinin dolmasına engel olmaya çalışsa dahi başarılı olamamıştı "Belki bir gün birlikte yaparız. Biz de zeytinyağlı yemekleri çok severiz," dedi. Aslan annesinin halini fark ederek ortamı toparlamak için sohbete katılarak, ''Peki hobilerin neler? Boş zamanlarında neler yapmaktan hoşlanırsın?" diye sordu. Umay durgunluğunu üzerinden atmaya çalışarak cevapladı, "Kitap okumayı severim. Özellikle tarihi romanlar ve klasik edebiyat favorilerim arasında. Ayrıca müzik dinlemeyi de seviyorum, ama bu yeteneğimi pek geliştirme fırsatım olmadı." Aslan, "Ne güzel! Belki evde birlikte bir okuma köşesi yapabiliriz. Seninle kitap alışverişine çıkmak harika olur," dedi. Utku yanında oturan Aslan abisine omuz atarak '' Hey! Dur orada, beraber kitap almak bizim olayımız bunu elimden alamazsın'' onun bu haline masadakiler kıkırdarken Utku kendisine onaylar şekilde göz kırpan ikizinin tepkisine heyecanlanmıştı. Utku Umay ile arasındaki bağın fazlasıyla farkındaydı ve bu bağı daha da derinleştirmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Bu hamlelerin bazen işine yaradığını hissetse dahi yine asla tam olarak emin olamıyordu. Umay'ın bazen samimi bazen ise soğuk olan tavırları kafasını karıştırıyordu. Gece sona ererken, herkesin yüzünde memnuniyetin izleri vardı. Umay, masadan kalkarken Berzan Bey'in sözlerini düşünüyordu Bir ailenin parçası olmak gerçekten ne demekti? Onu büyüten ailesinin yokluğunda, bu yeni ailesiyle huzuru bulabilecek miydi? Herkes yavaş yavaş odalarına çekilmeye başladığında, Umay biraz daha salonda kalmak istedi. Sessizliğin içinde, duvarlarda asılı fotoğraflara bakarak düşüncelere daldı. Fotoğraflar, bu evde yaşanan mutlu anların birer kanıtıydı. Kendi çocukluğu gözlerinin önüne geldi; o da bir zamanlar mutlu bir aileye sahipti. Tam o anda, salona giren Ayla Hanım Umay'ı fark etti. Yavaşça ona yaklaşıp yanında durdu. "Bu fotoğraflar yılların birikimi," dedi gülümseyerek. "Her biri bizim için özel anılar barındırıyor. İnanıyorum ki seninle de çok güzel anılar fotoğraflar biriktireceğiz" Umay hafifçe başını sallayarak, "Evet, çok güzel görünüyorlar," dedi. Ardından cesaretini toplayarak ekledi: "Bizim de böyle anılarımız vardı, ama şimdi sadece anılarda, fotoğraflarda kaldılar." Ayla Hanım, Umay'ın bu kırılganlığına karşı kalbi acıyla kasıldı ne kadar ağlamak istese de kendisini tutarak kızının acısına saygı duyarak, "Anılarının, onların senin için önemini anlıyorum, Umay. Ama burada da yeni anılar biriktirebilirsin. Zamanla bu evin bir parçası olacağını biliyorum. Sabır ve zamanla her şey yoluna girecek," dedi. Umay sessiz kalıp ne bir tepki ne de bir cevap vermedi. Ayla Hanım tereddüt etse dahi bir anlık cesaretle, Umay'a sarılarak, "Sen bizim için çok değerlisin. Bunu hiçbir zaman unutma," dedi. Bu sıcak sarılma Umay'ın içindeki duvarları titretmişti. Uzun zaman sonra bir annenin kolları arasında olmak kalbini titretmişti. Uzaklaşmak istese dahi engel oldu kendisine, suçluluk hissetse dahi az da olsa iyi hissetmek için uzaklaşmadı ama sarılmaya karşılık da vermedi. Belki de gerçekten burada, bu yeni ailede bir yer bulabilirdi. Ayla Hanım ilk defa kızına sarılmış olmanın içinde yarattığı huzur ve duygu yoğunluğu ile burukça tebessüm ederek 'iyi uykular' dileyerek dolan gözleriyle odasına çıkıp Umay'ı yalnız bıraktı. Gece ilerlerken, Umay odasına çekildi. Başını yastığa koyduğunda hala kafası karışıktı ama içinde küçük bir umut ışığı belirmişti. Yeni bir başlangıç yapmak, zor olsa da mümkün görünüyordu. Umay her gece olduğu gibi bu gece de kâbus görüyordu. Hiçbir uykusu huzurlu veya sakin değildi. Zihni her gece ona işkence ederken kendini toparlayıp normal hayata dönmesi onun için oldukça zor oluyordu. Unutmak hatırlamak istemediği anıları her gece uykularında canlanıyordu. Her 'Aştım, unuttum. Artık eskisi kadar canımı acıtmıyor' dediği anlar kâbuslarında ilk günkü etkisiyle tekrar tekrar canlanıyordu. Her gece uyumadan önceki tek duası birkaç saatte olsa hiçbir şey görmeden uyuyabilmekti. Neredeyse 2 yıldır kâbus görmediği tek bir gecesi dahi olmamıştı. Bu uykusuzluk ve kâbuslar zaten hasta olan zihnini fazlasıyla zorluyordu. --- Gece çökmüş, karanlık ve kasvetliydi. Genç kız, Umay, odasında yalnız başına yatıyordu. Havanın soğukluğu iliklerine kadar işlemişti ama asıl üşüten, kalbinin derinliklerinde hissettiği o tarifsiz korkuydu. Birden, odasının kapısı ağır ağır açıldı. Kapının ardında kimse yoktu ama karanlığın içinden gelen bir fısıltı duydu "Onları kaybettin, Umay..." ''Başarısız oldun, koruyamadın'' Umay, yatağında korkuyla doğrulup gözlerini odasının karanlık köşelerine dikti. Aniden, kendini evlerinin geniş salonunda buldu. Salondaki büyük pencerelerden içeri ay ışığı süzülüyor, her köşe bir gölge oyunu gibi hareket ediyordu. Ancak bu tanıdık mekân, ürkütücü bir hava kazanmıştı. Etrafına baktığında, anne ve babasını yerde kanlar içinde hareketsiz yatarken gördü. "Anne! Baba!" diye çığlık attı Umay, kalbi yerinden çıkacakmış gibi atarak. Onlara doğru koştu, ama adımları ağırlaşmış, ayakları yere yapışmış gibiydi. Her adımı attığında, sanki mesafe uzuyordu. Elleri uzanmış, çaresizlik içinde yalvarıyordu. Nihayet yanlarına vardığında, anne ve babasının gözleri açık, fakat donuk bakışlarla tavana dikilmişti. Nefes almadıklarını fark ettiğinde, boğazında bir düğüm oluştu. Dizlerinin üzerine çöktü, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Onları sarsmaya çalıştı ama bedenleri soğuk ve tepkisizdi. O an, arkasında bir soğuk nefes hissetti. Dönüp baktığında, karanlık bir silüet gördü. Bu karanlık figür, kasvetli bir sesle konuştu: "Onları koruyamadın. Geri dönmeyecekler, Umay. Artık yalnızsın..." Umay, karanlığın içindeki bu varlıktan kaçmaya çalıştı, ama ayakları sanki yere mıhlanmıştı. Figür giderek yaklaşırken, Umay'ın içine bir korku dalgası yayıldı. Kaçamayacağını anladığında, sadece bağırabildi: "Hayır! Ölmediler!" Bir anda, her şey karardı. Umay, karanlık bir boşluğun içinde yapayalnız kaldı. Ne bir ses ne de bir ışık vardı. Sadece kalbinin atışlarını duyabiliyordu. Bu sonsuz karanlıkta kaybolmuşken, birdenbire gözlerini açtı. Kendi odasındaydı, yatağında ter içinde kalmıştı. Gözyaşları hala yanaklarında, odanın tanıdık eşyalarına bakarken, bu korkunç kâbusun etkisinden kurtulmaya çalıştı. Anne ve babasının odasına koştu ve onları sağ salim uyurken gördüğünde, derin bir nefes aldı. Kâbus olduğunu bilmek bir nebze rahatlatıcıydı ama kalbinin derinliklerindeki korku kolay kolay geçmeyecekti. ''Umay ne oldu kızım?'' annesinin sesini duyduğunda odadan çıkmak üzereydi arkasını döndüğü anda büyük bir çığlık attı. Anne ve babası kanlar içinde yatıyordu. Onlara doğru koşmak istediği anda ayaklarının altında kanlardan minik bir göl oluştu karanlıktan gelen fısıltılarla tekrar durmak zorunda kaldı. ''Onları koruyamadın! Senin yüzünden öldüler'' elindeki silah dikkatini çekti kendi ellerine dikti bu sefer gözlerini ellerinde anne ve babasının kanı vardı. Korkuyla elindeki silahı odanın bir köşesine fırlattı ellerindeki kanlardan gözlerini alamazken çığlık çığlığa ağlıyordu. ''Onları sen öldürdün!'' ''Koruyamadın, Başarısızsın'' karanlıkta gelen fısıltı Umay'ın zihninde tekrar tekrar dönüp dururken susturmak istercesine kanlı elleriyle kulaklarını tıkadı. Fısıltılar geçmedi onun yerine daha da çok arttı ''Onların katili sensin Umay! Koruyamadın'' Umay kulaklarındaki kanlı elleriyle sesleri susturmaya çalışırken aynı anda ağlayarak çığlık çığlığa bağırıyordu. ''Koruyamadın!'' ''hayır, hayır!'' kendini kaybetmiş gibi çığlıklar atarken kulaklarına dolan sesler gitmek bilmiyordu. --- Metehan, mutfağa gitmek için odasından çıktığı anda, Umay'ın odasından gelen seslerle dikkatini oraya verdi. Hızlı nefes sesleri ve Umay'ın hıçkırıklarını duyduğu anda, kardeşine bir şey oluyor korkusuyla panikledi. Ne olur ne olmaz diyerek kapıyı tıklattığında bir cevap alamadı. Daha fazla oyalanmak istemeyerek hızla odaya girdiğinde, kardeşini yatakta kıvranırken gördü. Kâbus gördüğünü anladığında daha kötü bir şey olmadığı için sevinse dahi, Umay'ı bu şekilde görmek onu derinden etkiledi. Umay, gözleri kapalı, yüzü korku dolu bir ifadeyle sağa sola dönüyor, arada bir korkuyla fısıldıyor, minik çığlıklar atıyordu. Metehan, nazikçe kardeşinin omzuna dokundu ve yumuşak bir sesle "Umay, uyan canım, sadece bir kâbus görüyorsun," dedi. Ancak Umay, kâbusun pençesinde daha da sıkı kıvranarak ağlamaya devam etti. Metehan, biraz daha sert bir şekilde seslenerek, "Umay, benim Metehan, buradayım, güvendesin," dedi. Bu kez, Umay yavaş yavaş gözlerini açtı, gözyaşları hala yanaklarından süzülüyordu. Bir anlık şaşkınlık ve korku ifadesi, abisini gördüğünde yerini rahatlamaya bıraktı. "Abi... O kadar korktum ki," diye fısıldadı Umay, hala gördüğü kâbusun etkisiyle titreyen sesiyle Metehan'a sarılırken. Umay karşısında Alphan abisini görüp rahatlarken, Metehan kardeşinin kendisine 'abi' dediğini duyduğu için içindeki korku heyecana dönmüştü. Yıllar sonra buldukları kız kardeşi ilk defa ona abi demişti içinde tarif edemeyeceği bir mutluluk ve heyecan doluydu. Hala birbirlerine sımsıkı sarılırken ''Alp, her şey çok gerçekçiydi'' Umay hala sımsıkı sarılırken fısıldıyordu. Zihni hala gerçekliğe dönememişti. Metehan ilk kez duyduğu isimle gerçekleri fark etmişti kız kardeşi kendisini bir başkası sanmış o yüzden sarılmış ve ona abi demişti. Fark ettiği gerçek kalbini fazlasıyla kırarken bu gerçeği bir süre zihninin bir köşesine iteleyip kardeşine sarılmaya devam etti, bulduğu fırsatı değerlendirmek isteyerek. "Buradayım. Her şey geçti." dedi Metehan, sesini titretmemeye çalışarak. Umay'ın sakinleştiğini hissettiğinde, ona biraz daha sıkı sarıldı. Umay'ın derin nefes alıp verişleri yavaş yavaş normale dönerken, Metehan bir yandan kardeşinin varlığının tadını çıkarıyor, diğer yandan da aklındaki karmaşık duygularla baş etmeye çalışıyordu. 'Alphan' ismi zihninde yankılanıyordu. Yıllardır bir başkasını kardeşi bilerek büyümüş elinden geldiğince sevgisini, ilgisini eksik etmemişti üzerinden. Daha sonra kardeşinden öğrendiği bilgilerle bir kardeşi daha olduğunu ve yıllardır beraber büyüdüğü kardeşinin aslında öz kardeşi olmadığını öğrenmişti. İlk başta olayları kavrayamasa dahi olanları hazmettikten sonra kardeşini bulmak ona da diğer kardeşlerine yaptığı gibi abilik yapma hayaliyle dolmuştu. Ailelerine dâhil olan yeni bir bebek gibiydi Umay onun gözünde. Yıllar sonra ailelerine sanki bir bebek daha katılmış gibiydi Metehan için hiçbir kardeşinden ayırmıyor korunmaya muhtaç bir bebek gibi davranmaya çalışıyordu. Umay, yaralı bir ceylan, minik bir bebekti onu için. Şimdiyse Umay kollarının arasında ona sarılıyor, abi diyordu. Çocuğu ilk kelimesini söyleyen bir baba mutluluğu telaşı vardı içinde ama gerçek şuydu ki o, başka birini arıyordu. Başka birine sarıldığını abi dediğini düşünüyordu. Metehan, ne kadar istemese dahi kendini toparlayıp kardeşini gerçekliğe döndürmesinin zamanının geldiğine karar verdi. "Umay, dinle beni." dedi Metehan, kardeşine iyice sarılarak. "Benim Metehan, Alphan değil. Kâbus görüyordun." Umay duyduklarıyla olduğu kollar arasında sıçradı. Yavaşça uzaklaşıp karşısındaki adamın yüzüne baktı gerçek olmasından korkarak, yanlış görmüştü zihni ona tekrar oyun oynamıştı. Karşısında Alphan abisi değil Metehan vardı. Sarıldığı onu rahatlatıp korkusunu geçiren kişi sandığı kişi değildi. '' Kâbus görüyordun, ama artık güvendesin. Olmamı istediğin kişi değilim ama ben yanındayım." Metehan zorlukla konuştuğunda bakışlarını Umay'ın gözlerine çıkartmaya korkuyordu orada hayal kırıklığı görmek istemiyordu. Umay'ın gözlerinde bir belirsizlik ve şaşkınlık vardı, yaşadığı hayal kırıklığını çabuk atlatmıştı. Ama Metehan'ın sesinde duyduğu güven onu bir nebze olsun rahatlatmıştı. "Korkma, her şey düzelecek," diye ekledi Metehan. "Bundan sonra birlikteyiz ve seni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım." Umay, Metehan'a yeniden sarıldı, bu kez daha bilinçli ve daha güven dolu bir şekilde. Metehan, kardeşinin sımsıcak kollarında, onunla olan bağlarını güçlendirecekleri ve geçmişin yaralarını birlikte saracakları konusunda kendine söz verdi. Kendi içinde yaşadığı kırgınlığı bir kenara bırakarak, geleceğe umutla baktı. Metehan, onu kucaklayarak, "Tamam, artık geçti. Buradayım, yanında," diyerek teselli etti. Umay, bir süre sessizce ağlayarak Metehan'ın kollarında sakinleşirken, kardeşinin bu durumu Metehan'ı derinden etkilemişti. Metehan, Umay'ın saçlarını okşayarak, "Her şey yolunda, bu sadece kötü bir rüya. Artık güvendesin," diyerek telkinlerine devam etti. Umay içinde bulunduğu duygusal karmaşanı içinde, Metehan'ın sıcaklığında vesözlerinde huzur buldu. Metehan, kardeşini teselli ederken, onun ne kadarkırılgan olduğunu bir kez daha fark etti. Bu kâbus, Metehan'a kardeşiyle dahafazla ilgilenmesi gerektiğini hatırlatmıştı. İkisi de bir süre daha sarılarak oturduktan sonra, Metehan, Umay'ı kendine getirmeyi başardı. Umay, Metehan'ın her zaman yanında olacağını ve onu her zaman koruyacağını içtenlikle hissetti.
|
0% |