Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.Bölüm

@bprcuu

Duygusallık, insan olmanın en temel unsurlarından biridir. Hayat boyunca karşılaştığımız sayısız olay, duygu dünyamızı şekillendirir ve bu duygular, bizi biz yapan unsurların başında gelir. Ne var ki, modern dünyanın hızlı temposu ve toplumun üzerimize yüklediği beklentiler, çoğu zaman duygularımızı bastırmamıza neden olabilir. Bu noktada, içini dökmek yani duygularımızı ifade etmek, ruh sağlığımız için hayati bir öneme sahiptir.

Duygusallık, sanılanın aksine bir zayıflık değil, insanın en güçlü yanlarından biridir. Duygularımız, bize kim olduğumuzu ve neye ihtiyaç duyduğumuzu gösterir. Sevgi, üzüntü, öfke, mutluluk gibi duygular, hayatımızın farklı anlarında bize yol gösterir. Örneğin, sevgi bizi bağ kurmaya teşvik ederken, öfke sınırlarımızı belirlememize yardımcı olur. Duygularımızı kabul etmek ve onlarla barışık olmak, kendimizi daha iyi tanımamıza ve daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza olanak sağlar.

Umay kendi duyguları söz konusu olduğu zaman her zaman içinde tutup dışarı yansıtmanın zayıflık olduğunu düşünen taraftaydı. Hiçbir zaman gerçek hislerini anlatmaz belli etmemeye çalışırdı. Açık açık belirttiği tek insan sadece abisiydi bir tek onun yanında bütün duvarlarını tamamen indirip gerçek kendisi olabiliyordu.

Onun dışında kimseye o kadar şeffaf olamazdı, olamıyordu. İstemsizce karşısına bir koz verdiğini veya kendisini güçsüz gösterdiğini düşünür her şeyi içine gömerdi. Bunun yanlış olduğunu içten içe biliyor fakat kendisine de engel olamıyordu.

Duygularımızı içimizde tutmak, zamanla birikerek ruhsal ve fiziksel sağlığımıza zarar verebilir. İçini dökmek, bu duygusal yükü hafifletmenin en etkili yollarından biridir. Bir arkadaşla sohbet etmek, bir günlük tutmak veya bir terapistle konuşmak, duygularımızı dışa vurmanın çeşitli yollarıdır.

Umay bunların hepsini uyguluyor olmasına rağmen asla tamamıyla dürüst veya şeffaf olmuyordu. İçi hep bir şüpheyle doluydu fazlasıyla güvensiz ve tetikteydi her zaman. Bu durum onun birçok durumda işine yaramış olsa dahi içten içe onu tüketiyordu.

''Konuşmak ister misin?'' Metehan'ın sesiyle daldığı düşüncelerden sıyrıldı Umay. Her gece bu tarz kâbuslar görüyor ve gözünü açtığında yalnızlığıyla bunu kolayca aştığını sanıyor bu kadar etkilenmiyordu. Fakat bu gece farklıydı gözünü açtığı anda yalnız değildi üstelik karşısındaki kişiyi Alphan abisi sanmıştı. Yalnız olmamak ve o yanılsamayla çok özlediği abisini karşısında görmek onu psikolojik olarak fazlasıyla zorlamıştı.

Metehan bir süre Umay'ı kendisine getirmeye çalıştıktan sonra hava alması için vakit geçirmeyi sevdiği balkona çıkartmış kardeşinin kendisinin konuşmaya başlamasını bekliyordu. Yaklaşık yarım saat boyunca sessizce gökyüzünü izleyen genç kadını izledikten sonra sonunda konuşmaya karar vermişti.

İçinde çok fazla merak vardı ve bu kadar belirsizlik canını sıkmaya başlıyordu artık.

''Umay'ım iyi misin güzelim'' genç kadın irkilerek kendine geldiğinde kendisine endişeyle bakan adama döndü üzerinde tuhaf bir sakinlik vardı. Sanki güçlü bir sakinleştirici ilaç kullanmış gibiydi. Bu sakinliği kendisi de anlamlandıramıyordu içten içe.

''İyiyim'' Metehan hala tatmin olmamış emin olmak ister gibi bakıyor inceliyordu genç kadını. Umay o kadar güzel gizliyordu ki duygularını, hislerini hiçbir şey anlayamıyordu Metehan sıkkınca nefeslenip.

''Ne gördüğünü sorsam anlatır mısın bana?'' merak ve alacağı tepkiden korkarak sordu Metehan fakat beklediği tepkilerden hiçbirini alamadı genç kadın hala fazla tepkisiz ve ifadesiz bakıyordu.

''karmaşık bir kâbustu anlatamayacağım kadar karmaşıktı boşver''

Metehan derin bir nefes aldı ve hafifçe başını salladı. Umay'ın bu tepkisizliğini anlamaya çalışıyordu. Onun duygularını bu kadar derinlere gömmesinin sebeplerini bilmiyordu, bunu nasıl aşabileceklerini de bilmiyordu.

Metehan, bir adım daha atmaya karar verdi.

"Umay," dedi, sesi nazikti, "biliyorum kolay değil ama bazen konuşmak, sadece içindekileri kelimelere dökmek bile insanı rahatlatır. Benimle paylaşabilirsin. Senin yanında olduğumu bil."

Umay gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Metehan'ın bu çabası ve ona olan desteği içini biraz olsun rahatlatmıştı ama hala duygularını açmak konusunda zorlanıyordu.

"Sana minnettarım Metehan, gerçekten. Ama bazı şeyler... Bazı şeyler sadece içimde kalmalı."

Metehan sessizce başını salladı. Onun kararına saygı duyması gerektiğini biliyordu. "Tamam Umay. Ne zaman konuşmak istersen, buradayım. Unutma."

Umay, Metehan'ın bu anlayışlı tavrından etkilenmişti. Ona inanıyordu, ama bu inancın üzerine inşa edilmesi gereken daha çok şey vardı. Bir süre daha sessizce balkonda oturdular, yıldızların altında düşüncelere daldılar.

Bir süre sonra, Umay, Metehan'a dönüp, "Bu kadar sessiz kalmam seni sıkmıyor mu?" diye sordu hafifçe gülümseyerek. Bu gülümseme, Metehan'ın içini ısıttı.

"Hayır, sıkmıyor. Seninle olmak, her ne yaparsak yapalım, yeterince anlamlı benim için," diye cevap verdi Metehan.

Umay, bu samimi cevaptan etkilenmişti. İçindeki duygusal duvarlar bir an için yıkılacak gibi oldu ama hemen kendini toparladı. "Hadi içeri girelim," dedi.

'' Biraz daha oturalım mı?'' diye sordu Metehan çünkü biliyordu ki içeri girdikleri anda bu odadan Umay'ın yanında ayrılması gerekecekti. Gitmek istemiyordu kardeşinin yanında biraz daha kalmak istiyordu.

''Peki, oturalım'' dedi Umay. Bir süre daha Umay gökyüzünü Metehan Umay'ı izledi. Metehan'ın bakışları Umay'ın dövmelerine kaydığında daha önce fark ettiği yara izleri geldi tekrar aklına bir anlık cesaretle sormaya karar verdi.

"Umay, bu yara izleri nasıl oldu?" diye sordu Metehan, gözlerini ondan ayırmadan. Umay bir an duraksadı, derin bir nefes aldı ve bakışlarını gökyüzünden Metehan'a çevirdi.

"Bu izler, geçmişimin hatırası" dedi sessizce. Gözlerinde hafif bir hüzün belirdi. "Her birinin bir hikâyesi var, ama hepsini anlatmak uzun sürer."

Metehan, Umay'ın anlatmak istemediğini fark ederek konuyu değiştirmeyi düşündü ama merakı ağır bastı. "Eğer senin için zor olmayacaksa, en azından birini anlatır mısın?" diye sordu nazikçe.

Umay bir süre düşündü, ardından elini kolundaki en belirgin yara izine götürdü. "Bu iz, beni en çok değiştiren anılardan birine ait" dedi. Derin bir nefes aldı bakışlarını Metehan'a döndürerek.

''Meslek hayatında Ahmet ve Asena Bozkurt çiftini duydun mu daha önce'' bir an düşündü Metehan aklına gelen kişilerle bir aydınlanma yaşadı şaşkınlıkla açıldı gözleri. Yüzüne yayılan sıcak gülümsemeyle devam etti Umay.

''Evet, onlar benim anne ve babamdı. Ne kadar başarılı olduklarını anlatmama gerek yok illaki biliyorsundur. O kadar başarı yanında birçok düşmanda getiriyordu haliyle ve bu düşmanlar kaçak oynayarak en zayıf yönlerine saldırmaya çalışırdı. Onlarında en zayıf yönü de evlatlarıydı doğal olarak. Bu kadar düşmanı olan bir ailenin çocuğu olmakta zor oluyor haliyle alnımda hedef tahtasıyla geziyor gibi hissederdim çünkü her zaman ilk hedefleri ben olurdum.''

Metehan az çok bazı şeyleri anlamaya zihnide bir bir birleştirmeye başlıyordu. Umay acılarını gizlemek istercesine gülümseyerek devam etti anlatmaya.

''Neyse, bu iz benim ilk esir düştüğüm zamandan kalma.'' Metehan, Umay'ın anlattıklarına kulak verirken bir yandan da kendi hissettiklerini anlamlandırmaya çalışıyordu. Umay, derin bir nefes aldı ve devam etti:

"Henüz 6 yaşında falandım tam emin olamıyorum şuan. Bir gün okuldan dönerken aniden önüme çıkan bir grup insan tarafından kaçırıldım. Ne olduğunu anlamadan bir minibüsün içine sürüklendim. Kolay bir hedeftim onlar için. Ailem, görevdeydi abimse evde beni bekliyordu ama ben o esnada çoktan düşmanların elindeydim. Günlerce karanlık bir odada, ne yapacaklarını bilemeden bekledim."

"Ne kadar süre esir kaldın?" diye sordu Metehan, merak ve endişeyle.

"Tam iki hafta," dedi Umay, fazlasıyla sakin sesiyle. "Beni küçük bir odada tuttular, başta korkudan uyuyamıyordum. Günler geçtikçe korku yerini çaresizliğe bıraktı. Babamın gelip beni kurtarmasını bekledim günlerce. Bir gece, kaçmaya karar verdim. Yakalandım ve sonucu hala üzerimde taşıdığım birkaç iz oldu. O anki acıyı hala hatırlıyorum ama bazen iyi ki de çekmişim o acıyı diyorum. O an, hayatta kalma içgüdüsünün ne kadar güçlü olduğunu anladım."

Metehan, Umay'ın anlatımındaki her ayrıntıyı dikkatle dinliyordu. Kardeşinin yaşadığı zorlukları hayal etmeye çalışırken, içini bir üzüntü kapladı. Kendisi o yaşında ailesiyle dertsiz tasasız mükemmel denebilecek bir hayat yaşıyorken kardeşi kaçırılmış ve zarar görmüştü. Umay, onun duygularını hissetmiş gibi hafif bir tebessümle devam etti.

"Bir sabah, beni kaçıranlar arasında bir çatışma çıktı. Sesleri duyduğumda korkudan ve canımın acısından titriyordum, ama içimde bir umut ışığı yanmıştı. O kargaşa anında, bir fırsat bulup tekrar kaçmaya çalıştım. Ancak kaçarken tekrar yakalandım ve işte bu yara izi o anda oluştu. Kolumu satırla kestiler, tekrar denersem kolumu koparmaktan çekinmeyeceklerini belirttiler. beni korkutmak ve kontrol altında tutmak için."

Metehan, Umay'ın kolundaki dövmenin altında gizlenmiş yara izine tekrar baktı. O küçücük çocuğun, o acıları yaşadığını düşünmek onu derinden etkiledi.

"Peki, nasıl kurtuldun?" diye sordu merakla.

"Şanslıydım ki babamın timi beni buldu. Tam zamanında geldiler ve beni o cehennemden çıkardılar," dedi Umay, gözlerinde hafif bir rahatlama ifadesiyle. "O an, insan hayatının ne kadar kırılgan olduğunu ve ailemin beni ne kadar korumaya çalıştığını tekrar anladım.''

Metehan, Umay'ın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha fark etti. "Gerçekten çok cesursun," dedi. "O yaşta böyle bir deneyim yaşamak, insanı derinden etkiler. Ama sen o anı bir güç kaynağına dönüştürmüşsün."

Umay, Metehan'ın sözleri karşısında hafifçe gülümsedi. "Evet, öyle oldu. Her yara izi, beni ben yapan birer hatıra oldu. Beni kırmadılar, aksine daha da güçlendirdiler."

Metehan, Umay'ın bu cesur tavrından etkilenmişti. "Ne olursa olsun, her zaman senin yanındayım," dedi samimiyetle. "Birlikte her zorluğun üstesinden geliriz."

Umay, Metehan'ın elini tuttu ve sıcak bir gülümsemeyle başını salladı. "Biliyorum," dedi.

Metehan minnetle gülümsedi '' Teşekkür ederim'' Metehan, Umay'ın ne kadar zorlandığını hissedebiliyordu. "Bunu paylaşmak zorunda değildin, ama beni kırmayıp paylaştığın için teşekkür ederim," dedi nazikçe.

Umay hafifçe gülümsedi, Metehan'ın elini sıktı. ''Bende teşekkür ederim. Yanımda olduğun, beni yalnız bırakmayıp destek olduğun için.''

Metehan midesinde hareketlenen kelebeklerle yerinde heyecanla kıpırdandı.

"Hayat, her zorluğuyla birlikte bizi biz yapıyor, değil mi? Ama önemli olan, bu zorlukları nasıl aştığımız ve birbirimize nasıl destek olduğumuz."

Umay başını sallayarak onayladı. Metehan devam etti " Ve ben her zaman senin yanında olacağım, bunu unutma."

İkisi de bir süre sessizce oturdu, gökyüzündeki yıldızları izleyerek. Bu an, hem acı dolu hem de umut dolu bir paylaşımla, onların bağlarını daha da güçlendirdi.

Umay kendini biraz daha iyi hissediyordu. Metehan'ın sabrı ve anlayışı, ona zamanla duygularını açabileceği bir güvence veriyordu. Belki bir gün, onun yanında duygularını tamamen serbest bırakabilirdi. Şimdilik, bu düşünce bile onun için büyük bir adımdı.

Metehan'ın ona olan desteği, onun için güçlü bir dayanak olmuştu. İçindeki duygusal yükün biraz olsun hafiflediğini hissediyordu. Belki de duygularını bastırmak yerine, yavaş yavaş açmak onun için daha sağlıklı olacaktı.

Gün doğup kahvaltı zamanı yaklaşana kadar ikisi de balkonda oturarak düşüncelere daldılar. Kahvaltı saati yaklaştığında Metehan hazırlanmak için odasına gitti.

Metehan'ın gitmesiyle yalnız kalan Umay oturduğu yerde düşünmeye devam etti. Anlattığı için pişman değildi ama pişman olmamış olması onu düşündürüyordu. Kendisi hakkında bilgi vermeyi hislerini, duygularını paylaşmayı sevmiyor kendince detaylı bir bilgi verdiğinde sonrasında içten içe pişman oluyordu, ama bu sefer pişman olmamıştı aksine kendisini iyi hissetmişti.

Metehan'a karşı içinde oluşan hisler onu korkutuyordu. Bu aileye alışmaya başlamıştı ve bunu şuan fark ediyordu. Bu farkındalıkla yerinde rahatsızca kıpırdandı. Umay'a göre kendisi kara bir delikti çevresindeki herkesi ölüme ve felakete sürükleyen bir kara delik. Kimi severse kime değer verirse hepsini teker teker kaybetmişti bu yüzdendi ya çevresine ördüğü duvarlar.

Bir zamanlar en yakın arkadaşı olan Kaan'la bile görüşmemeye çalışıp telefonlarına geri dönmemesinin sebebi. Öz abisi gibi gördüğü Aslanla bile arasına mesafe örmesi.

Korkuyordu, tekrar değer verdiği birini kaybetmekten fazlasıyla korkuyordu. Bu yüzden duvarlarının arkasına saklanıp çıkmamak için çabalıyor kendini yalnızlığa mahkûm ediyordu.

Ama bu aile o duvarların arasına sızmaya çalışıyor belki de yavaş yavaş sızmaya başlamıştı bile. Bu durum canını sıkıyor boğuluyormuş gibi hissetmesine sebep oluyordu. Düşüncelerinin arasında kaybolmamak için hızlı bir duş almaya hazırlandı.

Düşünceleri onu suyun atında bile rahat bırakmayınca kendisini meşgul edecek bir şeyler bulması gerektiğine karar verdi. Ne kadar boş vakti olursa o kadar zihninin içinde kayboluyordu. Hızla hazırlanıp kahvaltıya inmek için çıktı odadan.

Aşağı indiğinde herkes masadaydı ''Günaydın'' diyerek Onur ve Utku'nun arasındaki boş sandalyeye oturduğunda herkesten aynı günaydın mırıltılarını duymuştu. Ayla Hanım'ın uzattığı çayı teşekkür ederek aldığında herkes kahvaltısına başlamıştı.

Kahvaltı masasındaki sohbetler onu pek ilgilendirmiyordu, daha çok kendi düşünceleriyle meşguldü. Ama bir yandan da masadaki sıcak atmosfer onu rahatlatmaya başlamıştı. Ailenin sıcaklığı, samimiyeti, uzun zamandır unuttuğu bir duyguyu hatırlatıyordu: ait olma hissi.

Umay dalgınca düşünüp kahvaltı yapmaya çalışırken Onur birden ona dönüp, "Bugün ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordu amacı onu da sohbete dahil etmekti. Bir an için ne cevap vereceğini bilemedi Umay. Plan yapmaya pek alışık değildi, genellikle spontane takılıyordu. Ama Onur'un gözlerindeki samimi merak, bir şekilde ona cevap vermeye teşvik etti.

"Sanırım biraz yürüyüş yaparım," dedi. "Belki kütüphaneye giderim, biraz okumak iyi gelir, belli olmaz benim işim." Böyle bir planı yoktu ama aklına ilk bu gelmişti.

Utku gülerek, "Her zaman kitaplar, Bir gün de gel bizimle kulübe gelip spor yap" dedi. "Belki birlikte maç yaparız. Hem kafanı dağıtırsın, ya da bizim kafamızı bilemiyorum."

İçinden bir ses buna karşı çıksa da, bir yandan da aklını dağıtmak için iyi gelebileceğini düşündü. "Belki," diyerek gülümsedi. "Belki bir gün denerim." Daha sonra kısık sesle sadece Utku'nun duyabileceği bir ses tonunda ''kafanızı kırmamayı'' Utku minik bir öksürük krizine girerken, Umay zaferle gülümsüyor bir yandan da çayını yudumluyordu.

''Belki, sende arada okuluna uğramayı düşünebilirsin oğlum'' diyen Berzan Bey ile '' Bence de Utkucum kulüp denen o yere gitmene izin verdik diye derslerini fazlasıyla boşlamaya başladın'' Ayla Hanım devam ettirdi sözlerini. Herkes okul konusunda Utkunun üzerine gitmeye başlamışken Utku oturduğu yerde yok olmaya çalışıyordu.

Kahvaltı bitip herkes dağıldığında, Ayla Hanım Umay'a yaklaşıp elini omzuna koydu. Neşeyle "Kendini bu kadar soyutlama hayatım, hayat çok daha güzel paylaşınca," dedi. Bugün fazlasıyla neşeli ve mutluydu çünkü Metehan'ın, Umay'ın odasından çıktığını görmüş iki evladının bağ kurmaya başladığını fark etmişti.

Bu sözler, duymak istediği ama bir türlü kendine itiraf edemediği bir gerçeği yüzüne vuruyordu Umay'ın. Ama bir yandan da kendi kendine göz devirdi. Neden herkesin ona kendisini açması gerektiğini söylediğini düşüp rahatsız hissetti. 'İstesem zaten yaparım herhalde' diye düşünüyordu kendi kendine.

Dışarı çıkıp biraz hava almaya karar verdi. Bahçede yürürken, etrafındaki çiçeklerin kokusunu içine çekti. Yavaş yavaş, belki de bu aileye açılmanın ve hayatına biraz daha insan almanın ona iyi gelebileceğini düşünmeye başladı. Korkuları hâlâ oradaydı ama belki de onları aşmanın bir yolunu bulabilirdi.

Bahçede dolaşırken Arslan yanına geldi. "Biraz konuşabilir miyiz?" dedi. Başını sallayarak kabul etti Umay. Bahçenin köşesindeki banklardan birine oturdular.

"Geçen geceki konuşmamızdan sonra seni biraz daha iyi anladım," dedi Arslan. "Ama hâlâ birçok şeyin farkında değilim. Sana yardım etmek istiyorum ama nasıl yapacağımı bilemiyorum."

"Teşekkür ederim, Arslan," dedi Umay sıkkınca. "Bu bile benim için önemli ama yeter. Hepiniz sürekli bana yardımcı olmaya çalıştığınızı söylüyor bunun için çabalıyorsunuz bunun farkındayım ama benim yardımınıza ihtiyacım yok.'' Sakinleşmek için derin bir nefes alıp devam etti Umay karşısındaki adamı kırmak istemiyordu ama çok fazla dolmuştu.

''Amacım seni kırmak değil fakat gerçekten bu durumdan sıkılmaya başladım. Burada olma amacım bir aileye ihtiyacım olması veya size ihtiyaç duyuyor olmam değil. Burada olma amacım gerçekten fazlasıyla zor zamanlar yaşattığım Aslan abimin her göreve gittiğinde 'acaba eve döndüğümde Umay'ın cansız bedenini bulur muyum'? Endişesini yaşamasını istememem.''

Umay hislerini ifadesiz bakışlarının arkasına gizlerken, Arslan gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. Umay hakkında bildiği bu gerçeği onu ağzından birebir duymak canını beklediğinden daha çok yakmıştı. Sesinin titremesine engel olamayarak "Bu ailenin bir parçasısın," dedi. Umay'ın gözlerinin içine bakarak. "Hepimiz seni burada istiyoruz. Belki zamanla her şey daha iyi olacak. Birlikte üstesinden geleceğiz." ağlamamaya çalıştı.

''Bu ailenin bir parçası olduğumu kabul etmem için sürekli bana yardımcı olmanıza gerek yok. Eğer gerçekten yardımınıza ihtiyacım olursa bunu belirtmekten çekinmem. Şimdiye kadar yardımınızı istediğimi hatırlamıyorum''

Onaylar anlamda kafasını salladı Arslan. Buraya gelirken böyle bir konuşma beklemiyordu, duyduğu şeylerin doğru olduğunu biliyordu fakat duymak canını sıkmıştı.

''Seni bu kadar zorladığımızı fark edemedim, özür dilerim'' Arslan'ın titreyen sesi Umay'ı kendisine getirirken çoktan verdiği tepkiden dolayı pişman olmuştu bile. Bu sefer daha ılımlı bir tonda konuştu.

''düşünsene sana tamamen yabancı bir grup insanla aynı evde yaşamaya başlıyorsun ve onlar sürekli nerede seni görseler 'sana yardım etmek istiyoruz', 'kendini kapatma', 'bize alış' vs diye daraltıyorlar.'' Derin bir nefes alarak devam etti.

''Sizi gerçekten anlıyorum ama sizde bana biraz zaman verin, ama gerçek bir zaman'' Arslan anlayışla salladı kafasını. ''Elimden geldiğince dikkat edeceğim.'' "Umarım öyle olur," dedi. "Teşekkür ederim, Arslan. Desteğinizi hissetmek bana güç veriyor. Fakat her şey kararında''

Gün boyu düşündü, ne yapacağını, nasıl ilerleyeceğini, Arslan'a karşı ettiği sözleri. Pişman olmuştu kalbini kırdığını biliyordu ama biraz geç kalınmış bir pişmanlıktı bu, Arslan'ın kalbi çoktan kırılmıştı. Bu lafları en hak etmeyen kişi Arslan'dı.

Ve akşam olduğunda, Umay duvarlarının biraz daha ince olduğunu hissetti. Birisini suçsuz yere kırmış olduğu gerçeği hayatında ilk kez canını sıkmıştı.

Kendi içine kapanmak yerine, belki de adım adım dışarı çıkmanın zamanı gelmişti.

Aileyle birlikte akşam yemeğinde daha çok sohbete katıldı, daha çok güldü. İçindeki yalnızlık biraz olsun hafiflemişti. Düşünmeden hareket etti o akşam.

Akşam yemeği bitmiş, herkes sofradan kalkıp oturma odasına geçmişti. Arslan'ın gülen yüzünü görünce gün boyu içinde taşıdığı ağırlık biraz hafiflemiş, aileyle geçirdiği vakit ona iyi gelmişti. Sohbetler, kahkahalar, paylaşılan anılar onu geçmişin karanlığından biraz olsun uzaklaştırmıştı.

Tam o sırada kapı zili çaldı. Herkes merakla birbirine baktı, çünkü kimse o saatte misafir beklemiyordu. Onur, "Ben bakarım," diyerek kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında, yüzünde şaşkınlık ve sevinç ifadesi belirdi.

 

Loading...
0%