Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16.Bölüm

@bprcuu

Umay'dan

"Teyze! Siz nerden çıktınız" Onur'un heyecanlı sesiyle kaşlarım çatıldı istemsizce. Gelenler Kaan ve ailesi mi yoksa Ayla Hanımın bilmediğim bir kız kardeşi daha mı var emin olamadım bir an.

"İstemiyorsan gidelim oğlum?" duyduğum sitemli sesle gelenlerden emin olmuştum Kaan'lar gelmişti.

"Ay olur mu hiç öyle şey en sevdiğim teyzem? Ben sadece beklemiyorduk o yüzden şaşırdım" sesleri yaklaşırken bense istemsizce gerilmeye başlamıştım onunla en son abimin cenazesinde görüşmüştük ve sonrasında ben ortalıktan kaybolmuştum(!). Kesinlikle canıma okuyacaktı.

Adım sesleri ve hareketlilikle çoktan salona geldiklerini anlamış yerimde gerginlikle kıvranıyordum. Onlarla lise ikide tanışmıştık babamların İstanbul'a tayini çıkmış ve ilk olarak lojmana yerleşmiştik. Kaan ile arkadaşlığım ve ailesi ile olan samimiyetimiz bu şekilde oluşmaya başlamıştı.

Kaan'ın babası yani Nazım amca da bir askerdi annesi Alya Teyze ise öğretmendi. Edebiyat dersimize giriyordu lisedeyken ve ben edebiyattan nefret ettiğim için birçok konuda çatışıyorduk. Tam karşılıklı dairelerde oturduğumuz ve maalesef ki her gün okulda karşı karşıya kaldığımız için aramızdaki ilişki fazlasıyla karmaşıktı.

Okulda iki düşman gibi olsak dahi eve geldiğimizde bu durum hemen değişir onun tabiriyle 'anne kız gibi' olurduk(!). Hiçbir zaman 'anne kız' olamasak dahi birbirimizi fazlasıyla severdik değişik bir samimiyetimiz vardı. Onun her zaman bir kız evlat istediğini biliyordum ama Kaan'ın doğumundan sonra bir daha çocuk sahibi olamayacağını öğrendiğinde bu sevdasını içine gömüp hayatına devam etmişti. İçindeki o boşluğu ise benimle doldurmaya çalışmıştı.

Düşüncelerimden ayrılmamı sağlayan şeyse bana doğru hızla gelen bir cismi fark etmem olmuştu. Refleksle o cismi tuttuğumda bir terlik olduğunu fark etmiştim. Ardından kulağıma dolan kızgın ses "Hayırsız!" diye sesleniyordu bana.

Benim düşüncelerimin arasına daldığım anda onların çoktan olduğumuz alana yani salona girdiğini ve herkesle selamlaştıklarını fark ettiğimde kendi kendime sövdüm bazen iç dünyama fazlasıyla dalıp ortamdan soyutlanıyordum. Onlara daha fazla saygısızlık etmemek için olduğum yerden kalkıp hala ayakta durup bir eli belinde bir eli yanındaki kocasından destek alarak tek ayak üzerinde bana saydırmaya devam eden Alya teyzeme doğru ilerledim ayağında terlik olmadan asla yere basmayacağını bildiğim için elimdeki terliği sallayarak muzip bir tavırla

"Bence terliğin bendeyken bana bu kadar kızmamalısın teyzoş" yaptığım imayı anladığında bakışları yumuşamış gülmemek için kendisini tutmuştu. Terlik atmayı çok seviyordu ve bir keresinde terliğini alıp kaçmış siniri geçene kadar geri vermemiştim bu olay sonrasında sırf bize fırlatmak için ayrı bir terlik almıştı kendisine.

" Sus, hayırsız seni! Ver çabuk terliğimi!" bir kez daha çığırınca onunla daha fazla uğraşmamak için başımı sağa sola sallayarak terliğini ayağının yanına bıraktım. O terliğini hızla giyerken bende bana olduğum durumdan keyif alarak sırıtan Kaan'a sert bakışlarımı gönderiyordum.

Terliğini giyer giymez hızla bana sarılan hem manevi hem de 'öz teyzeme' karşılık verdim bende. "çok özlemişim" fısıltıyla söylediğim sözlerle kollarını daha da sıkılaştırmış beni içine sokmaya çalışmıştı resmen.

"Aaaa ama anne sakın seni yumuşatmasına izin verme!" Kaan'ın serzenişiyle sanki mümkünmüş gibi kollarımı biraz daha sıkılaştırıp "Siz hala bu gereksizi çöpe atmadınız mı teyzem ya" diye ciddi ciddi konuştuğumda Nazım amca hayıflanarak " Maalesef kızım ikna edemedim hala teyzeni" dedi.

"Buraya güya onu dövmeye geldik konu neden yine bana döndü ya" Kaan'ın hoşnutsuz sesiyle teyzemden ayrılarak Nazım amcaya sarıldım o da sıkıca sarılıp " Nasılsın kızım?" sorduğu soruya cevabımı dürüst bir şekilde fısıldadım

"İyi olacağım" bizi ayıran ise Berzan beyin içi çıkarcasına öksürmesi olmuştu ayrılıp ona döndüğümüzde hemen kendine gelmiş "iyiyim iyiyim sıkıntı yok " diyerek arkasındaki koltuğa tekrar oturmuştu.

Onun oturmasıyla bizde daha fazla ayakta kalmamak için boş yerlere yerleşmiştik.

Aradan geçen bir saatte Alya teyzemin ve Ayla Hanımın bir erkek kardeşi yani bir dayım(!) olduğunu öğrenmiştim sonrası ise ilgimi çekmeyen muhabbetler edilmiş bizim tanışıklığımıza gelmişti konu. Alya teyze olayları anlatırken bende Kaan'a ters ters bakmaya devam etmiştim. Geldiklerinden beri sürekli anne ve babasını bana kızmaları fırçalamaları için kışkırtmaya çalışmıştı.

" Öyle işte teyzeciğim sonra senin bu biricik hayırsız kızın bize tek bir mesaj bile atmadan kayboldu" geldiklerinden beri sürekli bu tarz söylemlerde bulunan Kaan'ın amacı kesinlikle dayak yemek istemesiydi bunun başka bir açıklaması olamaz.

" Neden seni üç çocukla kapının önüne koymuşum gibi davranıyorsun Kaan" istemsizce sert çıkan sesimle Kaan amacına ulaşmış gibi gülümseyip yerinde dikleşti. Beni sinirlendirmek hoşuna gidiyordu.

"Bıraktın tabi kızım üç tane yavrumuz vardı bizim sen gittiğinde" onun ciddi bir tavırla söylediklerine ben göz devirirken diğerleri yerlerinde dikleşmiş olayı anlamaya çalışıyorlardı.

"Doğum yapsam hatırlardım herhalde Kaan" benim dalga geçtiğimi anlayan Kaan hırsla olduğu yerden kalktı "sen doğurmadın ama senin gittiğin gün Hulk doğum yaptı ve sadece iki yavrusu hayatta kaldı beni üç çocukla tek bıraktın sen" o kadar ciddi konuşuyordu ki istemsizce gülesim gelmişti. Hulk bizim o dönem baktığımız köpeğimizin adıydı ve hamile olduğunu bile bilmiyordum. Ki bilsem de ne değişecekti ki?

Ama onu ve yavrularını gerçekten kendi çocuğu gibi benimseyip onu üç çocukla ortada bıraktığımı düşünüyor olması komiğime gidiyordu. Bu abartılı halleri ne kadar komiğime gitse dahi sürekli onları terk ettiğimi söylüyor olması canımı sıkıyordu.

"Bu konuları konuşup hallettiğimizi düşünüyordum?" neden böyle davrandığını az buçuk anlayabiliyordum ama gerçekten yeri ve zamanı mıydı?

"Halletmiş olsaydık benden kaçmak yerine aramalarıma mesajlarıma geri dönerdin Umay demek ki halledememişiz" tam da tahmin ettiğim gibiydi

"Meşguldüm Kaan müsait olunca dönecektim."

"Ne gibi bir meşguliyetin var acaba? Oturup kendine acımak dışında" sinirlenmeye başlıyordum ona saldırmamak veya kırmamak için sessiz kalmaya karar vermiştim ama o susmuyor damarıma basmaya çalışıyordu.

"Tamam, aileni kaybettin bu çok zor bir şey ne yaşadığını tahmin bile edemem ama biz senin yanındaydık. Sen ne yaptın? Bizi, okulunu her şeyi bırakıp ortalıktan kayboldun. Eğer bu karıştırılma mevzusu ortaya çıkmasaydı karşımıza çıkacak mıydın? Hiç sanmıyorum"

Sakin tutmaya çalışıyordum. Ona istediğini vermek istemedim " Kaan sizi isteyerek bırakmadığımı biliyorsun. Mecburdum! Kendi isteğimle kaybolmadım ortalıktan." Sinirlendiğimi fark eden Kaan hırsla olduğu yerde dikilmeye devam ederken doğru noktada olduğunu fark ederek bu konu üzerinde durmaya devam etti.

"Mecbur falan değildin biz senin yanındaydık Umay. Yanındaydık anlatabiliyor muyum? Sen bizi terk ettin bu mecburdum saçmalıklarını yemiyorum en azından bir mesaj bile atabilirdin o kadar süre boyunca"

" Yanımdaydınız öyle mi Kaan?" onaylamak için başını salladığında sinirle burnumdan soluyarak gülümsedim.

"Yanımdaysanız ben neden o dört duvar arasına kapatıldım Kaan? Daha neden orada olduğumu bile bilmeden, benim ortalıktan kaybolmamın arkasında olan kişileri bilmeden, çok büyük konuşuyorsun. Ben ne sizden ne okuldan ne de mesleğimden kendi isteğimle ayrılmadım. Kaan ben TSK'dan ihraç edildim anlatabiliyor muyum? Kovuldum, bunun benim için ne demek olduğunu biliyor musun? " bakışlarındaki hırs an an kırılıp kaybolurken ondan başka kimseye değdirmedim bakışlarımı.

"Umay" üzerime doğru gelmek için adımladığı sırada onu durdurup ben ayağa kalktım.

"Sakın özür dileme seni tanıyorum neyi ne niyetle söylediğini, niyetinin ne olduğunu da biliyorum ama yanlış damara bastın sakinleşene kadar tek bir özür duymak istemiyorum" derin bir nefes alıp bende onun canını sıkacak bir bilgi attım ortaya o bana vurursa bende ona vururdum. O bana saldırırsa bende ona saldırırdım. O benim canımı sıkarsa bende onun canını sıkardım.

Ve o benim canımı sıkmıştı.

"Ve bilmelisin ki beni o tımarhaneye kapatan senin babandı. Benim telefonum veya haber verecek durumum yoktu ama kendisi birkaç kez ziyaretime gelmiş olmasına rağmen size nerede olduğumu söylemediği için bu tavrını ona göster bana değil." O bana ağzı açık bakarken ben hırsla bakışlarımı Nazım amcaya diktim.

"Özür dilerim ama bunu fazlasıyla hak ediyordun. Sana kızmıyorum merak etme mecbur olduğunu biliyordum ama en azından bu geri zekâlı oğluna bir şeyler söyleyebilirdin"

Sözlerimi bitirir bitirmez kimseyi umursamadan kaldığım odaya doğru ilerledim ardımdan seslenmelerini bir şeyler konuştuklarını duydum ama duymamazlıktan geldim. Odaya geldiğimde rahatsız edilmemek için kapıyı kilitleyip üzerimi değiştirdim. Hala fazlasıyla sinirliydim o yüzden uyumak için hazırlandım.

Bakalım bu gece kim kâbusum olacaktı.

***

Yeni bir gün, yeni bir kâbus, yeni sıkıntılar

Günaydın, gerçi gün henüz aymadı ama olsun. Aklımda bir planla enerjik bir şekilde uyandım bu 'gece', aklımdaki plan için rahat rahat hazırlanmaya başladım.

Kendime bir meşguliyet bulmuştum. En iyi yaptığım şeyi yapacaktım, dövüşecektim. Dağ ayısının mekânına boksör veya eğitmen olarak girmeye karar vermiştim. Kabul eder miydi? Emin değildim ama ben olsam benim gibi bir yeteneği geri çevirmezdim.

En iyi yaptığım iş buydu, en bilgili olduğum konu buydu, ben normal bir iş yapamazdım.

Uyanıp kâbusun etkisinden çıktığım anda bu fikir gelmişti aklıma, bu konuda emin olabilmek için biraz mekânı araştırmıştım. Edindiğim bilgiler hoşuma gidince planımdan emin olmuştum.

Öğrendiğim kadarıyla mekânda genel olarak birçok spor alanında eğitim verilse dahi aralarda turnuvalar, maçlarda oluyormuş. Her ikisi de bana uyuyordu gerçi eğitim verecek kadar sabırlı mıyım emin değilim ama eğitim ayağına birilerini hırpalamakta eğlenceli olabilirdi.

Kendi kendime gülümseyip enerjimi yüksek tutmaya çalıştım. Kaan olayını umursamıyordum bizim arkadaşlığımızın dinamiği her zaman böyleydi, söylediği lafları beni kışkırtıp ağzımdan bilgi almak için yaptığını anlayacak kadar iyi tanıyordum. Bana karşı bir düşmanlığı yoktu. Sadece kırgındı hakkıydı da aynı şeyi bana yapsa ben suratına bile bakmazdım her şeyi öğrenene kadar.

Ona verdiğim minik bilgiyle bir süre oyalanabilirdi. Beni hastaneye kapatan onun babasıydı, kendince haklıydı kendimi kaybetmiş ve yapmamam gereken çok büyük bir hata yapmıştım karşılığında kovulmuş ve o hastaneye kapatılmıştım.

Eğer beni o hastaneye kapatmasaydı hapishaneye bile girebilirdim. Kendince beni korumak için yapacağı en mantıklı(!) hareket buydu. Keşke oğluna güvenip minik bir bilgiyi onunla paylaşsaydı da bana karşı bu kadar merakta kalmasaydılar.

Birkaç kez ziyaretime gelmiş, özür dilemiş kendini açıklamıştı. Onu suçlamıyordum benim iyiliğim için yaptığını biliyordum yaptığı her şeyi.

Duştan çıkmış saçlarıma fön çekmiş makyaj yapmaya başlamıştım.

Sade günlük bir makyaj yaptıktan sonra ne giyeceğimi düşünmeye başladım.

Arkada telefonumdan açtığım bir şarkı çalıyordu, bir yandan ona eşlik ediyor bir yandan dolaptan kıyafet seçiyordum.

"bak dinledim seni, dokunmadım sana, dokunmadım kalan rüyalara"

Üzerime siyah bir crop seçtiğimde altıma da yine siyah bir şort etek seçip giyinmiştim. Hava ne çok sıcak ne de soğuktu güzel bir havaydı inşallah öğleden sonrada bu şekilde devam ederdi.

Birkaç takı da taktığımda hazırdım. Bugün uzun zaman sonra fazlasıyla çözen göstermiştim kendime bu kendimi iyi hissettirmişti.

Resmi bir iş görüşmesi olmadığı için kıyafetimde uygundu benim için.

"karındaşım kahvaltıya iniyoruz hadi" odaya kapıyı çalmadan dalan Utku ile göz devirip yanında doğru giderken söylenmeyi de ihmal etmedim. "kapı çalmak nedir bilmez misin sen" Utku gülerek omzunu silkti. "Bu kadar resmi olamam, sonuçta aynı karında yaşadık aylarca," dedi ve merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Ben de onu takip ederken içimde garip bir heyecan vardı. Uzun zamandır bu kadar özen göstermemiştim kendime. Aynada son bir kez saçlarımı düzelttim ve arkamdan kapıyı kapatarak mutfağa doğru yürüdüm.

Ayla Hanım mutfakta kahvaltı için son hazırlığı yapıyordu. Masada çeşitli yiyecek ve sıcak çay bizi bekliyordu. Enerjimden mmi bilmiyorum ama fazlasıyla iştahımı açmıştı bu görüntü "Günaydın" dedim ve masaya oturdum. Herkes aynı karşılığı verirken, "Günaydın tatlım, bugün çok güzel görünüyorsun," diyerek bana gülümsedi Ayla Hanım. Utku ise çoktan masaya oturmuş, tabağına yiyecekleri dolduruyordu.

"teşekkür ederim" çayımı ve yiyeceğim şeyleri ayarladığımda bende başlamıştım yemeye.

"Bir arkadaşınla falan mı görüşeceksin kızım" biraz çekinerek soran Berzan Beyle gülümsedim "sayılır, kendime bir uğraş bulma fikrim vardı onunla ilgileneceğim bugün" daha fazlasını sormamak için kendini tuttuğunu gördüğümde gülmemek için dudağımı ısırdım.

Kahvaltı boyunca Utku evdeki herkes yerine aklına gelen her ihtimali sorsa dahi geçiştirmiştim.

Kahvaltı sofrasının toplanmasına hep beraber yardımcı olduktan sonra odama ilerleyip çantamı da alarak evden çıkmıştım.

Ahmet hemen yanıma geldiğinde gitmek istediğim yeri söyleyip aklımdakileri ona anlattığımda şaşırsa dahi çok bir tepki vermedi. Bugün biraz durgun gibi gelmişti gözüme. Üzerine gitmemek için sormadım ama daha sonra soracaktım.

Geldiğimizde uzun süre burada olacağımı eve giderken onu çağıracağımı söyleyerek varsa bir işi onu halletmesini söyleyerek göndermiştim onu.

Kendimden emin adımlarla ilerledim içeriye kadar üzerimde birkaç bakış hissetsem dahi dönüp bakmadım. Artık yerini ezberlediğim odaya doğru ilerlemeye başladım. Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alarak kapıyı tıklattım birkaç saniye sonra duyduğum

"girin" sesiyle sakince içeri adımladım, kapıyı kapattığım anda hala bakışlarını masadan kaldırmamıştı.

"bir sıkıntı mı çıktı Berkay" Berkay kim be! Göz devirip yalandan öksürdüm dikkatini çekmek için, başını kaldırdığında yüzünden geçen şaşkınlık gülümsememe sebep olmuştu.

Gerçekliğimi sorgular gibi baktı birkaç saniye "Umay" başımı sallayarak masasının önündeki karşılıklı koltuklara ilerlediğimde bakışları baştan aşağı üzerimde geziyordu. Onunla son görüşmemiz aklıma geldiğinde dilimi ısırdım.

"seni burada görmeyi beklemiyordum bir sıkıntı mı oldu?" kendimi tutamadan göz devirdim.

"bir şey olsa sana mı gelirdim dağ ayısı" çenemi tutamadığım için kendime saydırmak istesem dahi hemen durumu toparlamak için konuşmaya devam ettim.

"Yani bir sıkıntı yok bir şey konuşmaya geldim" ne kadar toparladım bilinmez ama çatılan kaşları normale dönmeye başlamıştı.

"dinliyorum yardım edebileceğim bir şeyse seve seve yardımcı olurum" gereksiz kibar davranıyordu bu haliyle daha sonra uğraşmak için omuz silkip niyetimi açıklamaya başladım.

"İş istemeye geldim diyebiliriz kısaca" bana anlamayarak bakmaya başladığında biraz daha detay vermek için açtım ağzımı.

"Evde boş boş durmaktan sıkıldım, dedim Umay sende bu kadar bilgi, yetenek varken neden boş boş oturuyorsun. Git dağ ayısı seni işe alsın"

"yanlış anlamıyorum değil mi? Burada çalışmak istiyorsun" başımı salladığımda hala isteğimi tam olarak anlamadığına emindim.

Sıkıntıyla derin bir nefes alarak konuştu. "Umay anlıyorum kendine heyecan arıyorsun ama burasının sana uygun olduğunu düşünmüyorum"

"Sakin ol Umay, köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin sadece.'

Sonra derin bir nefes alarak karşılık verdim. "Burasının bana uygun olmadığını mı düşünüyorsun? Beni küçümsüyorsun yani?" yüzünde telaş hâkim olurken gülme isteğimi bastırıp kırılmış bir ifade takındım suratıma. Evet, kızım işte böyle manipüle et.

"Hayır, seni küçümsemiyorum. Ama burası bir dövüş kulübü ve buradaki işler pek de sana göre değil." Sesinde hala telaş olsa dahi kararsızdı da aynı zamanda.

Başımı eğip gülümsemeye çalıştım. "Sana göre olmayabilir, ama ben farklı düşünüyorum. Dövüş sanatları konusunda fazlasıyla tecrübem var ve burada işe yarayabileceğime inanıyorum."

Kollarını göğsünde kavuşturdu ve bana daha dikkatli bakmaya başladı. "Gerçekten ciddi misin? Burada çalışmak mı istiyorsun?"

Başımı salladım. "Evet, ciddiyim. Evde boş boş oturmaktan bıktım. Burada kendimi geliştirebilirim ve kulübün de bana ihtiyacı var."

"ihtiyaç?" başımı salladım hemen.

"üyelerinizin çok fazla eksiği var dağ ayısı bunu 5 km ileriden fark edebiliyorum yetersizsiniz"

" ve bu eksikliği senin doldurabileceğine inanıyorsun?" hala beni küçümsüyordu.

"nasıl dövüştüğümü gördün" başını iki yana sallayarak onaylamaz mırıltılar çıkarttı.

"görmedim Umay kafası güzel bir adamı alt etmiş olman bir şey ifade etmiyor"

"o zaman beni istediğin gibi test edebilirsin dağ ayısı, hem belki beni küçümsememen gerektiğini de öğrenirsin" bakışları baştan aşağı bütün vücudumda gezdi alayla bana bakıyordu.

Ne var yani prenses gibi gözüküyorsam bu yetenekli olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Bu tavırlarına karşı sinirlenmeye başlıyordum.

" sana yalvaracak değilim. Ayağına gelen şansı geri tepiyorsan bu senin aptallığın olur. Koca şehirde başka mekân mı yok sanki" saçımı omuzumdan savurarak ayağa kalkmaya yeltendiğimde telaşlı sesiyle konuşmaya başlayıp durdurdu beni.

"Peki," dedi. "Seni bir denemeye tabi tutalım. Eğer başarılı olursan, burada çalışmana izin vereceğim."

İçimde bir zafer dalgası yükseldi ama yine de kuyruğumu bir kere kaldırmıştım kolay kolay indirmek istemezdim. "şansını kaybettin Dağ ayısı" ayaklandığım anda o da hızla kalktı yerinden.

Yanıma gelip önümde durdu, başımı yukarı kaldırıp gözlerine baktığımda orada gördüğüm telaş ve pişmanlık egomu fazlasıyla okşuyordu.

" Tamam, önyargılı davrandım ama bir kendine bak Umay, prenses gibisin o kadar kırılgan görünüyorsun ki nasıl seni bu izbandutların arasına sokayım"

Göz devirdiğim esnada ikna olmuş gibi salladım başımı. Kuyruğu çokta dik tutmaya gerek yoktu canım, sonuçta ben gelmiştim buraya.

"Anlaştık. Ne zaman başlıyoruz?"

Gülümseyerek cevap verdi, "Hemen şimdi. Bakalım, buranın kurallarını testi geçersen öğretirim, dövüş tekniklerini ne kadar iyi biliyorsun görelim. Gel benimle."

Onu takip ederek kulübün arka kısmındaki dövüş alanına geçtik. İçeride birkaç kişi antrenman yapıyordu. Dağ ayısı, bir köşedeki eldivenleri işaret ederek, "Bunları giy," dedi.

Göz devirip eldivenleri giyip hazırlandım.

"seninle mi yapacağız?" başını iki yana sallayarak cevapladı. "Hayır benimle aşık atamazsın sen" kaşlarım çatıldı hala küçümsüyordu. Tamam, karşımda benim dört katım gibi görünüyor olabilirdi ama bu benim için bir problem değildi.

Bir dövüş partneri seçmek için etrafa bakındığı için benim onu öldürmek ister gibi olan bakışlarımı görmüyordu. Sonunda, iri yapılı, kaslı bir adamı çağırdı. "Berkay, Umay'a yardımcı ol. Onunla bir antrenman dövüşü yap."

Berkay bana doğru gelirken gözlerinde hafif bir alaycılık vardı. Yaklaştıkça bakışlarını şaşkınlık esir alırken "Utku'nun ikizi değil mi bu kız?" sorusuyla onun nereden tanıdık geldiğini hatırlamıştım. Buraya ilk geldiğim gün dağ ayısının yanında olan adamdı bu.

" Evet, eğer başarılı olursa bizimle çalışacak" diyerek çok detay vermeden konuyu açıklayan dağ ayısı ile Berkay denen adamın bakışları daha da şaşkınlık doldu. daha sonra bana dönerek gözlerindeki alayla konuştu.

"Hazır mısın küçük hanım?" dedi.

Alayını umursamadan gülümseyerek cevap verdim, "Elbette, hazırım."

Birkaç dakika içinde başlamak için hazırdık.

Dövüş pozisyonumu aldım ve Berkay'ı dikkatlice gözlemlemeye başladım. İlk hamlesini beklerken, içimdeki adrenalinin yükseldiğini hissettim. Berkay, hızlı bir yumrukla saldırıya geçti ama ben çeviklikle geri çekildim ve karşı hamlemi yaptım. Sağ yumruğum karın boşluğuna gelmişti. İlk darbem onu şaşırtmıştı.

Dağ ayısı kenarda durup izlerken hafif bir tebessümle, "Güzel," diye mırıldandı. Dövüş çekişmeli şekilde devam ettikçe yorulmaya başlamıştım, Berkay'ın hızı ve gücü karşısında azıcık zorlanmaya başladım, ama pes etmedim. Strateji ve teknik kullanarak onun açıklarını bulmaya çalıştım.

Bir anlık dikkatsizliği sayesinde Berkay'ı yere sermeyi başardım. Nefes nefese kalmıştım ama yüzümde zafer dolu bir gülümseme vardı. Dağ ayısı bana doğru gelip, "Harikaydın," dedi. "Seni küçümsediğim için özür dilerim. Tekniğin beklediğimden çok daha iyiydi."

Şaşkınlık doluydu sesi beni tanımadığını bir kez daha yüzüne vurmak için beklemedim bile. "Beni tanımadan hakkımda birçok düşünceye sahipsin ve ben hepsini yanıltmaya devam edeceğim" enseme yapışan saçlarımı savurup hala yerde olan Berkay'a elimi uzattım kalkması için.

"iyi bir maçı tebrik ederim" o da hala şaşkınlıkla bakıyordu bana soluklanıp başını salladı tam konuşacakken araya dağ ayısı girmişti.

" tamam, bu kadarı yeterli şimdi konuşmamız gereken daha başka konularımız var. Umay odama gidelim. Berkay sende sana söylediğim işi hallet" ters ters konuşmasıyla göz devirdim kesinlikle dengesiz herifin tekiydi.

 

Loading...
0%