Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm

@bprcuu

Umay'dan

Gece içtiğim ilaçlar sayesinde uykuya dalabilsem bile huzursuz bir uyku çekmiştim, her zaman olduğu gibi. Kâbuslarla geçmişti bütün gecem. Yine gün aydığında, daha fazla kendimi zorlamadan doğruldum yattığım yerden. Derin bir nefes alıp eşyalarımı toplamaya başladım. Aslan abimin dediği gibi, burada son saatlerim olduğuna inanmak isteyerek sakince dolaptan çıkardığım eşyalarımı büyük boy valizime yerleştirdim.

Çok eşyam olmadığını düşünsem bile koca bir valiz dolmuştu. İşim bittiğinde, derin bir nefes alarak odada gözlerimi gezdirdim. Her zamanki gibi derli toplu, düzenliydi oda. Derin bir nefes aldığımda, odanın kapısı aralanmıştı. Ayten hemşire gülümseyerek girdi içeri.

"İlaçlarını getirdim canım, müsait miydin?" Ona cevap vermedim, bozulmadı, alışmıştı buradaki herkes sessizliğime. Etrafa göz atıp yanıma geldi, elindeki ilaçları ve suyu vererek içmemi bekledi başımda. Derin bir nefes alıp ilaçları yuttum. Çöpleri geri uzatırken, şefkatli bakışlarını üzerimde gezdirdiğini hissettim. Derin bir nefes alıp:

"İnşallah bir daha yolun buraya düşmez güzellik, inşallah tekrar karşılaşmak zorunda kalmayız," diyerek bir cevap beklemeden çıktı odadan. Gerçi beklese de bir cevap alamayacağını biliyordu.

Camdan dışarıyı izleyerek bekledim. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama odamın kapısı tekrar açıldığında, bu sefer odayı Aslan abimin güzel kokusu kapladı.

"Hadi bakalım meleğim, her şeyi hallettim. Çıkabiliriz artık," dediğinde bakışlarımı onun gülümseyen masum yüzüne çevirdim. Işıl ışıl bakıyordu bana, benden daha mutluydu. Ona gülümsemek istedim ama yapamadım. Derin bir nefes alıp oturduğum yerden kalktım. O da valizimi alıp önümden ilerledi, çok heyecanlı gözüküyordu.

Hastaneden dışarı çıkıp otoparka geldiğimiz anda, olduğum yerde durdum. Benim durduğumu hisseden Aslan abi de benimle durdu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kaç hafta, kaç ay, hatta kaç yıl olmuştu dışarı adım atmayalı, emin olamadım. Kaldığım odadan dışarı adım atamamıştım bile, neredeyse özlemiştim dışarıyı.

"Özgürsün. Özgürsün meleğim, bir daha kimse, hiç kimse senin kanatlarına zincir vuramayacak, merak etme." Aslan abimin sesiyle kendime gelirken adımlamaya devam ettim, kendime kızarak.

Arabaya bindiğimizde derin bir nefes alarak konuştu tekrar Aslan abi:

"Şu an bunu ne kadar istemediğini bilsem bile o hastaneye gitmemiz gerekiyor meleğim. Sakın endişelenme, yanındayım ben," dediğinde yine cevap vermedim. Kafamı cama doğru çevirip yolu izlemeye başladım.

Bu konu hakkında hiçbir şey hissetmiyordum. Gerçi ben genel olarak hiçbir şey hissedemiyorum. Bu durumu kullandığım ilaçlara bağlasam da gerçekten de öyle miydi, emin değildim. Yeni insanlar görecektim, tanımadığım insanlar, öz ailem olabilecek insanlar. Bu beni neden üzmüyor, kırmıyor veya heyecanlandırmıyor bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum gerçi.

Duran arabayla geldiğimizi anladım. Aslan abim arabadan inerken, ben de indim. Yanıma gelip iki elimi de koca ellerinin arasına alıp gözlerimin içine baktı derince.

"Ne olursa olsun ben senin yanındayım, meleğim. Sakın endişelenme, her an, her saniye bu minik ellerini tutacağım. Rahatsız olduğun en ufak bir şeyde elimi sıkman yeterli, ne olursa olsun uzaklaştırırım seni o ortamdan," deyip ellerime tüy kadar bir öpücük bıraktı. Benden tekrar bir cevap alamamanın üzüntüsüyle tek elimi bırakıp hastaneye doğru döndü. Derin bir nefes alarak yavaşça ilerlemeye başladı, ben de onu takip ettim, yürüyen bir ceset gibi.

Bir odanın önünde durduğumuzda yüzüme baktı, tekrar bir tepki bekler gibi. Alamayınca döndü önüne ve odanın kapısını çalıp önden kendisi girip ardından beni soktu odaya. Sadece boş sandalyelere oturduğumuzda doktorun sesini duydum:

"Hoş geldiniz. Biz de sizleri bekliyorduk. Umay Hanım ve Aslan Bey değil mi?" Cevap vermeden gözlerimi odada gezdirmeye devam ettiğim sırada Aslan abim cevap vermişti bile:

"Doğrudur."

Bana karşı susmak bilmeyen adam, benden başka herkese karşı böyleydi. Bu hep böyle olmuştu, yıllardır alışmıştım, şaşırmıyordum artık.

Bakışlarım odayı incelemeyi bitirip karşımdaki aileye dönmüştü. Orta yaşlı adam ve kadının da beni izlediğini gördüm. Yanlarındaki kız ise etrafa bakınıyordu. Onları biraz incelediğimde kızın onlara hiç benzemediğini fark ettim. Derin bir nefes alıp bakışlarımı yere indirdim.

"Gerçekten her şey için çok özür dilerim. Keşke elimden gelseydi de bu olay hiç yaşanmasaydı. Sizin doğumunuz sırasında hastanede çıkan yangından dolayı, o karmaşada bebeklerin isimlikleri karışmış büyük ihtimalle," dedi kadın mahcup bir sesle. Bizim tarafımızdan çıt çıkmazken karşımdaki kadın konuştu titreyen sesiyle:

"Peki, bunca zaman sonra nasıl fark ettiniz bu durumu?"

Doktor derin bir nefes alıp tekrar konuşmaya başladı:

"Geçen ay bir aile, çocuklarıyla DNA'larının uyuşmadığını söyleyerek hastanemize geldi. Sizinkiyle aynı gün gerçekleşmiş bir doğumdu ve eğer böyle bir durum onlarda olduysa bir başkasında da olmuş olabileceği düşüncesiyle o günü tekrar incelemeye başladık ekip arkadaşlarımla."

Odadaki herkesin aklına yatan konuşma ile ortalığı tekrar derin bir sessizlik kapladı.

Üzerimde hissettiğim bakışlar, doktorun sesiyle benden uzaklaştı. Kan vermemiz için bizi yönlendirip, daha sonra ise sonuçların yarın bu saatlerde hazır olacağını söyleyip bizi göndermişti.

O aile ile birlikte çıkışa doğru ilerlerken, arkamızdan seslenmeleriyle durmak zorunda kalmıştık.

"Merhaba, şey, kusura bakmayın lütfen ama siz de isterseniz biraz oturup konuşabilir miyiz?" Gergin ve heyecanlı haliyle konuşan adamla Aslan abimin bakışları bana döndü. Benden tekrar bir tepki göremeyen Aslan abim, biraz düşünüp adamı onayladığında sakin adımlarla hastanenin karşısındaki küçük pastaneye geçtik hep beraber. Oturalı neredeyse 10 dakika geçmesine rağmen kimse konuşmamıştı henüz. Herkes birbirini inceliyordu.

Sanırım karşımdaki kadın sonunda cesaretini toplamıştı ki konuşmaya başladı:

"Öncelikle merhaba, ben Ayla. Yanımdaki eşim Berzan ve kızımız Umut. Bu durumun hepimiz için ne kadar zor olduğunun farkındayız. Siz Umay'ın abisi olmalısınız sanırım?" diyen kadın, cümlesinin başında bana baksa da sonunda Aslan abimdeydi gözleri. Ellerinin titremesi ve sesindeki gerginlik gözümden kaçmamıştı, çok çaresiz görünmüştü gözüme.

"Ben Umay'ın manevi abisiyim," bakışları bana değerken tekrar onlara dönmüştü. Sorar gözleri gördüğünde, "Bu konuyu daha sonra sizinle baş başa konuşmak isterim," dediğinde bunu benim için teklif ettiğini biliyordum.

Onlar sipariş verip kendi aralarında konuşurken benim bakışlarım o kıza dönmüştü istemsizce. Ben onu incelerken o da bana bakmaya başladı. 22 yaşında, normal bir genç gibi duruyordu. Göz göze geldiğimizde bir süre çekmedi gözlerini gözlerimden. Daha sonra telefonunu eline almıştı, bense hala ona bakıyordum. Anneme benzediğini fark edip gelen siparişlerle bakışlarımı çektim. Çekmezsem sıkıntı olurdu, dayanamazdım.

Sonunda kalkmış, arabaya binmiştik. Nereye gittiğimizi bile bilmiyordum. Masada birkaç kez benimle konuşmaya çalışsalar da cevap vermemiş, camdan dışarıyı izlemeye devam etmiştim.

Araba durduğunda Aslan abinin evine geldiğimizi anlamıştım. Onunla beraber ben de inmiştim. O, eşyalarımı alıp önden ilerlerken ben de onu takip ediyordum. Çok uzun zaman olmuştu bir eve girmeyeli. Garipsesem de devam ettim.

Eşyalarımı bir odaya koyan Aslan abim yanıma gelip sıkıca sarıldı. Rahatsız olsam da belli etmedim. Benim için, benden fazla çabalıyordu; onu üzmek istemiyorum. Benden karşılık alamasa da bir süre daha sarıldı, kokumu içine çekip sırtımı sıvazladı. Sonra ayrıldı benden.

"Gel benimle, güzelim, odana geçelim. Konuşmak istediklerim var," deyip beni eşyalarımı koyduğu odaya soktu.

Yatağa oturup beni de yanına oturttu, gözlerime baktı. "Güzelim, büyük ihtimalle yarın sonuç pozitif çıkacak. Buna kendini hazırladığını biliyorum; sen her zaman her ihtimali düşünürsün." Tepki alamayınca derin bir nefes aldı. "İşimi biliyorsun, her an gidip ortadan kaybolabilirim; ne zaman geri döneceğim belli olmuyor. Seni böyle bir durumda tek bırakmam gerekecek ve bu asla olmayacak bir şey. Bu yüzden yarın onlarla birlikte gitmeni isteyeceğim senden. Bu ikimiz için de çok zor, farkındayım, ama seni ne tek bırakabilirim ne de yanımda götürebilirim. Onları araştırdım, düzgün kendi hallerinde insanlar."

Derin bir nefes aldım. Ben de böyle bir şey olacağını tahmin edebiliyordum. Aslan abim bir askerdi ve sürekli yanımda olamazdı. Benim de tek kalmam yasaktı, beklediğim için şaşırmamıştım. Benden umutla cevap bekleyen gözlerine bakıp cevap verebilmek için zorladım kendimi. Bir tepki vermek istedim ama yapabildiğim tek şey iki kere göz kırpmak oldu sadece.

O, bununla bile sanki dünyanın en mutlu insanıymış gibi davranmaya başlamış, alnımdan öpüp odadan çıkmıştı. Sonra hemen telaşla geri dönüp saatin geç olduğunu, artık uyumam gerektiğini söyleyip tam tekrar çıkacaktı ki bir kere daha dönüp ilaçlarımı içirip bu sefer gerçekten çıktı. Kapıyı aralık ve koridorun ışığını açık bırakmıştı. Valizimden bir pijama çıkartıp yatağa uzandım. Bugün olanları ve öğrendiklerimi gözden geçirdim. Berzan ve Ayla çifti düzgün tiplerdi; toplam 5 çocukları varmış, 4 erkek ve 1 kız. O büyük aileyi düşündüm. Geniş, güzel bir aile gibi duruyorlardı dışarıdan ama hiçbir şey dışarıdan görüldüğü gibi değildir. O kız geldi aklıma, benim ailemin gerçek kızı. Yurt dışında okuyormuş ve sık sık ailesini ziyarete geliyormuş. Anneme olan benzerliği aklıma geldikçe daralan nefesim ve ilaçların etkisiyle kapanmaya başlayan gözlerimle derin derin nefesler almaya başladım.

Zar zor sabah etmiştim yine. Doğan güneşle toparlandım yattığım yerden. Önce yatağımı topladım, sonra üzerimi değiştirip valizimi topladım. İlaçlarımı içip aynanın karşısına geçtim. Dün ördüğüm saçlarımı bugün açtım. Daha sonra evde biraz gezip banyoyu buldum. Elimde diş fırçamla içeri girdiğimde temiz gözüktü gözüme. Dişlerimi fırçalayıp elimi yüzümü yıkadım. Daha sonra mutfağa girip kahvaltı hazırlamaya başladım. Her şey hazırken çayın demlenmesine de az kalmıştı. İnşallah uyanırdı Aslan abim de o zamana kadar. Derin bir nefes alıp saate bakmak için salona geçtiğimde saatin çoktan 09.30 olduğunu görmüştüm. Kendime oyalanacak bir şey bulmak istedim, bulamadım. Camdan dışarıyı izlemeye karar verdim. Bir süre sonra Aslan abimin tıkırtıları gelmeye başladı. Sanırım beni uyandırmamak için dikkatli olmaya çalışıyordu ama pek başarılı olamıyordu. O, odasından çıkarken gördüğü benimle şok olurken ben ona bakıp mutfağa geri dönmüştüm.

Bir süre sonra o da yanıma gelmişti, şok ve gülen yüzüyle. Bir çay dolduran bana, bir de sofraya bakıyordu.

Gelmiştik yine hastaneye. Yine tepkisiz, yine hissizdim her zaman olduğu gibi. Odaya girmiş, sonucu öğrenmiştik. Aslan abim yine bir kere bile elimi bırakmamıştı. Ona içten içe büyük bir minnet duyuyordum. Onların kanındanmışım ben. Hiç tanımadığım insanlar bana kızım deyip sarılmaya kalkmıştı. İçten içe paramparça olsam bile dışım düz duvardı. Benim uzaklaşmamla Aslan abime bakmışlardı. Abim hemen geleceğini söyleyip birkaç metre ileriye götürdü kadınla adamı. O kız yoktu, neredeydi bilmiyorum; gerçi gelmesine de gerek yoktu ya zaten. Aradan geçen 8 buçuk dakika sonra geri gelmişlerdi, gözleri dolu doluydu kadının da adamın da. Derin bir nefes aldım. Bundan sonra ne yapacağımı düşünmek istedim ama düşüneceğim o kadar şey arasında buna sıra gelmedi maalesef.

Genç adam, karşısındaki insanlara durumu nasıl açıklayacağını, ne konuşacağını bütün gece düşünmüştü, ama şu an hepsini unutmuş gibiydi gerginlikten. Başını iki yana sallayıp bir yerden başlaması gerektiğini düşünerek konuşmaya başladı.

"Bakın, öncelikle lütfen Umay'ın bu tavırlarını kişisel algılamayın. Umay çok zor şeyler yaşadı; önce ailesini, sonra hayallerini kaybetti. Tutunacak hiçbir şeyi kalmadı. Bu olaylardan psikolojik olarak çok fazla etkilendi. Daha düne kadar hâlâ psikolojik tedavi görüyordu. Herhangi bir engeli yok fakat abisini kaybettiği günden beri bir daha asla konuşmadı. Doktorlar, psikolojik olduğunu, kendisi isterse konuşabileceğini ama kendisi istemediği için konuşmadığını söylüyorlar."

Derin bir nefes alıp yüzünü sıvazlayarak konuşmaya devam etti. Bunları konuşmak genç adam için çok zordu. Karşısındaki kadın daha fazla gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başladı, adam ise elini karısının beline koyup ona destek olurken dimdik durmaya çalışıyordu, ama onun da yüreği paramparçaydı.

"Umay benim her şeyim, abisinin emaneti. Onu yanımdan bir an bile ayırmak istemem ama bir asker olarak mesleğim gereği her an onun yanında olamayacağım. Olamadığım anlarda onu emanet edebileceğim kimsem de yok. O yüzden lütfen ona gözünüz gibi bakın, o çok zor şeylerle savaşıyor. Sizleri az da olsa araştırdım, kusuruma bakmayın lütfen. Meleğimi emanet edeceğim insanları tanımak zorundaydım. Onu asla evde tek başına bırakmayın, dışarı çıkarsa da aynı şekilde, hiç değilse bir adamınız peşinden takip ederse iyi olur."

Genç adamın gözleri dolmuştu. Meleğini bırakmayı asla istemiyordu.

"Merak etme evladım, gözün arkada kalmasın. İstediğin an gelip misafirimiz ol. Sen bizim kızımıza abilik etmişsin ya, bu saatten sonra sen de bizim bir evladımızsın. Sakın gözün arkada kalmasın, kızımızın ayağına taş bile değmeyecek bu saatten sonra," Berzan Bey'in konuşmasıyla Aslan'ın içine az da olsa su serpilmişti.

...

Aslan ve Umay vedalaşmış, ayrı arabalara binmişlerdi bile. Aslan, yıllar sonra meleğine sarılmanın şoku ve duygusallığı ile görev yerine gidiyordu, gözlerinden akan yaşlarla.

Umay ise hiç tanımadığı insanların arabasında olmanın gerginliğini yaşıyordu. Ne hissedeceğini, ne yapacağını düşünüyordu.

Berzan Bey ve Ayla Hanım ise kızlarını ve genç adamın anlattıklarını düşünüyor, içten içe kendilerini yiyorlardı. Kızları ne yaşamıştı da bu hale gelmişti? Genç adamın kısaca anlattıklarından çok daha fazlası olduğuna eminlerdi.

Aynı zamanda evde onların gelmesini bekleyen diğer kardeşlerin üzerinde ise gerginlik ve heyecan hâkimdi. Nasıl davranmaları, ne yapmaları gerektiğini düşünüyordu her biri.

"Ne yapacağız abi? Benim aklım almıyor bu olanları," diye konuştu en sonunda en küçükleri olan Ozan.

"Ben de bilmiyorum abicim, ben de bilmiyorum. Ama sakin olacağız. Onu tanımadan, nasıl biri olduğuna emin olmadan yanlış bir şey yapmayacağız, en önemlisi. Nasıl bir hayat yaşadığını, nasıl biri olduğunu, kimlerle büyüdüğünü bilmiyoruz bile. O yüzden önyargılarımızı bir kenara koyup fevri hareketler yapmayacağız," demişti en büyükleri olan Arslan.

Çalan zil ile kapıyı açmaya gitti Utku. İçindeki heyecan ile heyecanlıydı; yıllar sonra gerçek ikizini görecekti birkaç saniye sonra. Bu saatten sonra kimsenin hayatı eskisi gibi olmayacaktı, emindi buna herkes. Ama iyi mi olacak, kötü mü bilmiyorlardı.

Berzan Bey ve Ayla Hanım'ın arkasından içeri giren Umay, Utku ile göz göze geldiğinde ikisi de kalbinde garip bir sızı hissetti. Umay bunu umursamamaya çalışıp Ayla Hanım'ı takip etmeye devam etti. Fakat Utku için aynı şey geçerli değildi. Olduğu yerde kalakalmıştı sanki, eli kalbine gitti bir an. Sonra ise kendine gelip ailesinin yanına geçti o da.

Herkes oturma odasında toplandığında ise söze Berzan Bey başladı.

"Herkesin burada olmasına sevindim. Tahmin ettiğimiz gibi Umay bizim kızımız, sizin ise kardeşiniz. Bu yaşananları sindirmemiz hepimiz için zor olacak, farkındayım. Sizlerden de Umay'dan da birbirinize karşı anlayışlı olmanızı istiyorum." Herkes onaylar mırıltılar çıkartırken, Umay tepkisiz kalmayı tercih etti yine.

Daha sonra ise Ayla Hanım'ın yönlendirmesi ile boş tekli koltuğa oturup yerdeki halıyı izlemeye başladı. Ama algıları etrafında olup bitenlerdeydi. Abileri, Umay'ın bu kadar güzel bir genç kadın olacağını tahmin etmiyorlardı. Umay'ın güzelliği karşısında şok olmuşlardı resmen. Kızın çekingen tavırları için ise hepsi bir kez daha yaşanan olaylara lanet etti. Kendi öz kardeşlerini yıllar sonra görmelerine, birbirlerine bu kadar yabancı olmalarına lanet ettiler tekrar tekrar.

Umay, Ayla Hanım'ın titrek sesiyle kaldırdı gözlerini izlediği halıdan. "Kızım, abilerinle tanıştırayım seni. En büyük abin Arslan, onun bir küçüğü Metehan, onun bir küçüğü ise Onur abin," demişti sırayla, tek tek onları gösterirken. Umay hepsiyle tek tek göz göze geldiğinde yine hiçbir tepki vermemişti. Abileri ise ufak bir tebessüm ile baş selamı vermişlerdi. "Utku ise senin ikiz kardeşin."

Umay şaşkınlıkla Utku ile göz göze geldiğinde, aile üyeleri sonunda kızdan bir tepki gördüklerinde rahatladılar. Umay ise bir ikizi olmasına çok şaşırmıştı. Böyle bir şey beklemiyordu. Utku, güzel bir gülümsemeyle bakıyordu genç kıza. Aile, kızdan tek bir ses bile duyamadıkları için gergindiler; nedenini merak ediyorlardı ama hiçbiri bunu dile getirmeye cesaret edememişti.

Bir 15 dakika boyunca hiçbirinin ağzından tek kelime çıkmamıştı.

Herkes gözlerini dikmiş Umay'ı incelerken, Umay bu bakışlardan rahatsız olmuş, gözlerini yerden kaldırmıyordu. Çünkü biliyordu, bakışlarını nereye çevirse biriyle göz göze gelecekti. Bunu istemiyordu. Bugün olanlar onun yorgun ruhunu daha da yormuştu. Tek istediği yalnız kalmaktı şu an. Alışık değildi bu kadar kalabalığa, tedirgin hissediyordu kendisini. Onu bu hislerden kurtaran Arslan abisi olmuştu.

"İstersen seni odana çıkarayım. Hem eşyalarını yerleştirir, hem de biraz dinlenirsin, ne dersin?" diyerek genç kıza baksa bile yine bir cevap alamamıştı genç kızdan. Umay ayağa kalktığında ise anlayışla gülümseyip yavaşça odanın çıkışına ilerledi Arslan. Umay'ın kalacağı odaya geldiklerinde ise Arslan önden, Umay ise ardından girdi odaya. Arslan derin bir nefes alıp genç kıza döndü. Onun bu ürkek halleri kalbini parçalıyordu. "Bu evde kendini sakın yabancı gibi hissetme Umay, tamam mı? İllaki alışmak zor olacak ama sakın hiçbir şeyden korkma, çekinme." Genç kızdan yine bir cevap alamayan adam iç çekip konuşmaya devam etti. "Ben şimdi gidiyorum. Seni tek bırakalım biraz. Akşam yemeği hazır olduğunda çağırmaya geliriz," diyerek çıktı odadan.

Hızla ailesinin yanına geri döndü genç adam. Aklında çok fazla soru vardı. Salona girdiğinde tüm ailesi derin düşüncelere dalmıştı. Yerine oturup konuşmaya başlayan yine o oldu.

"Baba, bize anlatacağınız bir şeyler var gibi hissediyorum. Başlasanız mı bir an önce? Hepimizi merakta bırakıyorsunuz bu şekilde."

Berzan Bey sıkıntıyla nefes alıp konuşmaya başladı. "Nasıl anlatayım ki oğlum, ya? Çok karışık her şey. Umay, hast

aneye dün de bugün de aynı çocukla geldi. Arslan, senin yaşlarında birisi. Umay'ın manevi abisi olduğunu düşünüyorum. İsmi Aslan. Bize Umay ile ilgili birkaç bilgi verdi. Fakat çok daha derin mevzular olduğunu düşünüyorum ben." Berzan Bey duraksayıp oğullarına baktı. Hepsi yerlerinde dikleşmiş, çatık kaşlarla kendisine bakıyordu. Gözlerini kaçırıp anlatmaya devam etti.

"Umay, onu yetiştiren ailesini kaybetmiş. Nasıl olmuş, ne zaman olmuş bir bilgim yok. O kadar detaya girmedi. Neler olduysa, daha sonra Umay kendisini toparlayamamış ve uzun bir süre psikolojik destek görmek zorunda kalmış. Ek olarak, onu ne olursa olsun evde veya dışarıda tek bırakmamamız gerektiğini söyledi."

"Peki, neden hiç konuşmuyor baba? Herhangi bir engeli, rahatsızlığı mı varmış, yoksa bizden çekindiği için mi?" diye sordu Utku hüzünle.

"Hayır oğlum, herhangi bir engeli yokmuş. Fakat ailesinin başına ne geldiyse o günden sonra bir daha hiç konuşmamış. Doktorları, bu durumun psikolojik olduğunu, eğer kendisi isterse konuşabileceğini söylemişler. Anlayacağınız, kardeşinizin hakkında bilmediğimiz çok fazla şey var."

"Neler yaşadı da bu kadar içine kapandı acaba kızımız, Berzan? İçim içimi yiyor, dayanamıyorum. Evladım hakkında hiçbir şey bilmiyorum ben," ağlayarak eşine sarıldı Ayla Hanım.

Berzan Bey, karısına sarılarak odalarına götürdü ağlayan eşini. Diğerleri ise salonda derin düşüncelere dalmışlardı. Sessizliği bozan Metehan oldu. "Abi, sen araştırabilir misin neler olduğunu?"

"Bir şeyler bulmaya çalışacağım kardeşim, merak etmeyin. Ben de çok merak ediyorum."

Kardeşlerinde gezdirdi bakışlarını, daha sonra ise tekrar söze girdi. "Şimdi hepimiz kendimizi topluyoruz, tamam mı? Aslanlarım benim. Bu bakışlar onu daha da rahatsız edip içine kapanmasına sebep olabilir. Nasıl yaklaşmamız gerektiğini en iyi sen bilirsin Onur. Nasıl yapalım, bir şeyler söyle," diyerek bakışlarını psikiyatrist olan kardeşine çevirdi.

"Abi, inan bana şu an bildiğim her şeyi unutmuş bile olabilirim. Öncelikle ona bu bildiklerimizi belli etmeyelim. Bakışlarımızdan, tavırlarımızdan ona acıdığımızı düşünürse çok daha kötü etkilenebilir. Bir süre onu inceleyelim. Tedavi geçmişini, kullandığı ilaçları vs. öğrenmem gerekiyor. Bunları öğrendikten sonra daha net bir şeyler söyleyebilirim."

Umay ise aşağıda olanlardan habersiz, eşyalarını yerleştiriyordu. Odayı sevmişti, ferah bir odaydı. Ama küçük de olsa bir balkonu olduğu için sevinmişti; orada çok fazla vakit geçireceğini biliyordu. Kıyafetlerini ve ayakkabılarını yerleştirmiş, valizin dibinde kalan kutuya elleri titreyerek bakıyordu. Derin bir nefes alıp çıkardığı kutuyu yatağının altına sakladı ve boş valizi dolabının üstüne kaldırdı.

Daha sonra ise sırt çantasının içerisinden ilaçlarını, bilgisayarını ve telefonunu çıkarttı. İlaçlarını komodinin çekmecesinin içine koyarken, bilgisayarını ise üzerine koydu. Daha sonra ise uzun zamandır kapalı olan telefonunu açtı.

Açılan kilit ekranında abisi ve kendisinin çocukluk fotoğrafını görünce daha fazla tutamadı kendini ve sessizce gözyaşı dökmeye başladı.

 

Loading...
0%