@bprcuu
|
[ UMAY ] "Ay çok yoruldum!" Bir elimde havlum bir elimde yarısı bitmiş su şişemle kendimi dağ ayısının odasındaki üçlü koltuğa atarken bir yandan da kendi kendime söylenmeyi ihmal etmiyordum. Saat akşam altı olmuştu ve benim işim yeni bitmişti. Dersler bittikten sonra makyajımın bozulmasını bile önemsemeden eğitmenler için ayrılan soyunma odasında duş alıp azda olsa ferahlamayı ummuş kendimi buraya atmıştım çünkü klima vardı. Tamam, klima genel olarak her yerde vardı ama burası daha temiz ve sakindi ayrıca dürüst olmak gerekirse dağ ayısını görme isteğimde bu odaya gelme kararımı oldukça etkilemişti. Ben onun odasında rahat koltuğunda uzanırken o nerede ne yapıyordu bilmiyordum bile bu az da olsa canımı sıksa da serin hava beni mutlu ediyordu. Bir hevesle daldığım oda beni bomboş olarak karşılayıp hevesimi darmaduman etmiş olsa dahi ilk günümün oldukça güzel geçmiş olması ve odanın rahatlığı beni avutmaya yetiyordu. "Acaba benim yakışıklı dağ ayım nerede?" Bir yandan mırıldanmaya devam ederken bir yandan da koltukta daha rahat bir pozisyon bulmaya çalışıyordum. Beklediğimden daha güzel ve yorucu geçen ilk iş günümü düşündükçe yüzümde oluşan tebessüme engel olamıyordum. Genel olarak birçok kişi bana önyargı ile yaklaşmış olsalar dahi daha sonra bu tavırlarına pişman olarak ayrılmıştılar dersimden. Bu durum egomu okşarken kendimi oldukça iyi hissetmeme sebep olmuştu. Salondaki diğer eğitmenler ise genel olarak yeni olduğum için bana karşı mesafeliydiler birkaç tanesi tanışmak için selamlaşırken diğerleri bana burun kıvırmaktan başka bir şey yapmamış uzaktan izlemişlerdi. Hiçbiri umurumda değildi, buraya arkadaş edinmeye değil aklımı dağıtmaya gelmiştim. Birkaç yetersiz zekâlının tavırlarını, imalarını umursayacak değildim elbette. Bu salonda ilgimi çeken tek kişi sevgili dağ ayısıydı. Dağ ayısı demişken o neredeydi ki acaba? Aklım tekrar tekrar ona kayarken kendi kendime sinirlenip yattığım yerden hızla doğruldum, benim doğrulmamla kapı kolunun açılması bir olmuştu. "Evet, siz dediğim tarihte ayarlayın maçı ke- kapatıyorum önemli bir şey olursa ararsın." Telefonla konuşarak odaya giren dağ ayım beni görür görmez telefonu kapatmıştı. Bu hareketine içimde bir yerlerde düştüğümü hissediyordum fakat dışarıdan sadece şirin olduğunu düşündüğüm şekilde gülümseyerek gözlerinin içine bakıyordum. Bir süre şaşkınca bana baksa dahi daha sonra yanıma yaklaşıp oturduğum koltuğun önünde dikilip beni süzmeye başladı. "Bir şey mi oldu?" "Mesaim bitti gelip patronumu ayartmaya çalışayım dedim" cevabıma karşılık başını iki yana sallarken yüzünde oluşan gülümsemesini gizlemeye çalışsa dahi fark etmiştim. Oturduğum yerde biraz toparlanarak ona yer açtım. "Otursana" diyerek bir iki kere koltuğa pat pat yaptım. O yanıma otururken bende koltukta bağdaş kurarak ona doğru döndüm. Bir süre sessizce birbirimizi izleyip bakışırken bu sessizlikten sıkıldığımı fark edince konu açmaya çalıştım. "Biliyor musun günüm çok güzel geçti dağ ayısı!" Heyecanla gün içinde neler yaptığımı, girdiğim derslerde nasıl bir plan izlemek istediğimi, öğrencilerim ile aramda olan diyalogları ona anlatırken o ise dirseğini koltuğa çenesini de eline yaslamış dikkatle beni dinlemişti. Bakışları bazen o kadar yoğunlaşıyordu ki dikkatimi toplayabilmek için bakışlarımı başka yerlere kaçırmak zorunda kalıyordum. "Ya Dağhan, beni dinlemiyor musun sen?" Hafif sitemle ona seslenmemle irkildi. "Vazgeçtim bana ismimle seslenme, ayrıca seni gayet dikkatli dinliyorum küçük hanım" kaşlarımı çatmama engel olamayarak merakla sordum. "Neden ki? Sabah çok memnundun sana Dağhan dememden" "Çünkü sen bana böyle güzel Dağhan dedikçe benim kendime hâkim olmam oldukça zorlaşıyor" gözlerini gözlerimden ayırmadan tane tane konuşması ve cümlesinin altında yatan anlamlar beni oldukça etkiliyordu. Kendime engel olamayarak biraz daha yaklaştım ona sanki aramızda çok bir mesafe varmış gibi. "Kendine hâkim olman gerektiğini kim söyledi." "Kendime hâkim olmam gerekiyor Umay, yanlış bir şey yapmak istemiyorum." Gözlerimiz bir an olsun ayrılmazken gözlerinden geçen her duyguyu ayırt edebiliyordum sanki. Bir elimi sağ omzuna götürüp minik minik parmaklarımı sürterken bile bakışlarımız ayrılmadı dokunuşlarımla gözlerini sımsıkı kapatarak derince yutkundu. Hareketlenen Âdemelması beni fazlasıyla etkiliyordu, orayı öpmek hatta emmek istiyordum. "Umay" fısıltı kadar cılız çıkan itirazını duymamazlıktan gelerek aldığı derin nefesleri dinledim bir süre hala gözleri kapalıydı. Tekrar ağzını açtığı anda ona fırsat vermeden üzerindeki etkimden cesaret alarak bir anda kucağına oturdum. "Dağhan" onun gözleri hızla açılırken ben olduğum yerde iyice yayılıyor ellerimi boynunu doluyordum bile. Nefesleri daha da hızlanırken bakışları da fazlasıyla yoğunlaşıyordu, onu etkim altına aldığımdan emindim. Bir süre göz temasımız kesilmezken gözlerini kapatıp başını arkaya yaslanması ile âdemelmasını gözlerimin önüne oldukça güzel bir şekilde sermişti. "Umay, zorluyorsun beni" çatallı çıkan sesi ve altımda hissettiğim hareketlilik onun üzerindeki etkim hakkında beni daha da cesaretlendiriyordu. Hala boynunda olan ellerimi kısacık saçlarının üzerinde gezdirmeye ensesine tırnaklarımı bastırmaya başladım. Benim her hareketimle Âdemelması oynuyor dudaklarını ısırıyordu. Kendisine neden bu kadar sınırlar koyduğunu benden bu kadar etkileniyor olmasına rağmen neden uzak durmaya çalıştığını bir türlü anlamıyordum. İkimizde yetişkin, bekâr, sağlıklı insanlardık, birbirimizi çekici bulup etkileniyor olduğumuz da bir gerçekti. Neydi derdi de ikimize de bu zevki yaşatmayıp işkence etmeye çalışıyordu. Onu umursamadan yüzümü yüzüne yaklaştırdım hala açmadığı gözleri, iki yanında yumruk olmuş elleri ve neredeyse kıpkırmızı olmuş yüzü ile öylece sabit kalmaya çalışıyordu. Dudaklarımı dudaklarının hizasına getirdim yavaşça, aralarında milimler kala zorda olsa durdurdum kendimi. Onun tepkisini bekledim kendisini tutamayıp o öpsün istedim. Sağ eli hareketlendi ama vücuduma değmeden tekrar eski yerine düştü sertçe. Olmadı iradesi sağlam çıktı, ister istemez hayal kırıklığına uğradım. "Dağhan" hissettiğim hayal kırıklığı sesimden bariz belli olurken hala aynı pozisyonda durmaya devam ediyordum konuşmamla dudaklarımız saliselik birbirine değse dahi hala daha ilerisi olmamıştı. Gözlerini açmış hayal kırıklığı dolu gözlerime bakarken onun gözlerinden geçen üzüntüyü net bir şekilde görmüştüm. "Yapma" fısıltısı ile sorgulama isteğim daha da harlandı ama üstelemedim. Yavaş yavaş dudaklarından kulağına oradan da boynuna doğru yaklaştırdım dudaklarımı. "Göründüğün kadar , hatırladığım kadar cesur değilmişsin" Bakışlarım boynuna odaklıyken sinirle üzerinden kalktım. O hala olduğu yerde kıpırdamadan durmaya devam ederken ben yanındaki eşyalarımı aldım bir an bakışlarım tekrar ona kaydı gözlerim boynunda dolanırken o çok istediğim şeyi yapmama engel olamadım. Dudaklarımı âdemelmasının üzerine bastırıp büyük bir öpücük bırakıp hızla uzaklaştım onun yakınından. Etkileyici çıkışlar yapmaktan hoşlanıyordum o yüzden kapıyı açtığım zaman durdum. "Hiç sanmıyorum ama cesaretin olduğunda çık karşıma, hiç sanmıyorum ama sana hissettiğim arzu bitmemiş olursa belki son bir şansın daha olur." Kapıyı kapatmadan sakince boş koridorda ilerlerken onun bağırış ve bir şeyleri devirme seslerini gayet net duyabiliyordum. Hayır, yani derdi neydi de kendisini bu kadar dizginlemeye çalışıyordu. Sanki gel evlen benimle dedim anasını satayım, alt tarafı bir öpücük belki birlikte birkaç güzel saat o kadar. Ne bu gerdek gecesi gelin utangaçlığı, olmaz sen benim kardeşim gibisin gerginliği. Ya ben sana ilgimi kaybetmeden cesur olmayı öğrenirsin dağ ayısı ya da ben kendime başka bir eğlence bulurum. *** "Off, sanki gelin çıkıyor evden ya!" Kendi kendime söylenmeye devam ederken aynı zamanda da topuğumun altındaki çakıl taşlarını dürtüklüyordum. Utku ile Ahmet'in aklını dağıtmak için dışarı çıkmayı planlıyorduk daha sonra bu planımıza abilerde dâhil olmuş ve son olarak gençler olarak eğlenmeye karar verilmişti. Utku hariç hepimiz bahçede hazır bir şekilde bekliyorduk fakat Utkunun 'beş dakikaya hazırım siz dışarı çıkın' lafının üzerinden yaklaşık 28 dakika geçmişti ve Utku hala gelmemişti ayakta durmaktan yorulmaya, sıkılmaya başlamıştık artık. Herkes ayrı ayrı kendi kendine söylenirken telefonlarıyla uğraşıyordu. Saçlarıma hafif bir su dalgası yapmış güzel bir makyaj yapmıştım. Siyah mini hafif göğüs dekoltesi saten elbisem ve tek bant topuklularımla oldukça iyi hissediyordum kendimi. Metehan ise hasta olacağımı bahane ederek kıskançlığını gizlediğini sanarak üzerime ceket almam gerektiği konusunda bir süre ısrar etmiş inadımla yarışamayınca ise elinde fazladan bir ceketle çıkmıştı evden. Söylediğine göre eğer üşürsem bir abi olarak ceketini benimle paylaşma görevini o üstlenecekmiş. Onun bu tatlı kıskançlıkları hepimiz gülerek izlemiş bir süre dalga bile geçmiştik. "Oh şükür be oğlum!" Arslan'ın sitemli sesiyle hepimiz şükür çekerek Utkuya dönmüştük, bir süre bu kadar uzun sürecek kadar ne hazırlık yaptığını çözmek için bakışlarımı üzerinde gezdirsem dahi bu kadar bekletilerek bir farklılık görmemiştim. Diğerleri gibi siyah kumaş pantolon ve beyaz keten bir gömlek giymişti şimdi dikkatli bakınca cidden neredeyse hepsi aynı giyinmişti tek farkları kıyafetlerinin kumaşlarıydı. "Amma abarttınız be, alt tarafı beş dakika beklediniz" şokla ona bakarken uğraşmamaya karar verip gözlerimi devirerek Ahmet'in yanına ilerledim. "Yürü Ahmet, yürü yoksa ben katil olacağım!" "Alışırsın zamanla hep böyle yapıyor" Ahmet hafif gülerek konuşsa dahi o da Uykuyu beklerken söylenenler arasındaydı. Ben Ahmet'in sürdüğü arabada ön koltuğa yerleşirken diğerleri de arka koltukta sıkışıyordu. "Dönüşte ben öne oturacağım Umay!" "Biz niye ayrı gitmiyoruz ki ya!" "Off abi, saçımı bozacaksın" ''Ulan, en çok sıkışan benim sussanıza bi!'' Hepsi kendi kendine hallerinden şikâyet ederken ben önde tek başıma gayet rahattım arabanın radyosundan birkaç kanal gezip en sonunda sevdiğim tarzda bir yer bulduğumda orada durup yolu seyretmeye başladım. Arabayola koyulmuşken, içimde karmaşık duygular dolaşıyordu. Dağhan ile aramızda olanların ardından zihnimi toparlamak için bu gece eğlenmek iyi bir fırsattı. Arkadakilerin şikayetlerini duymazdan gelerek başımı cama yasladım ve dışarıdaki manzarayı izlemeye koyuldum. Günün yorgunluğu ve hayal kırıklığı hala üzerimdeydi. Yol boyunca arkadakilerin sohbet ve şikayetlerini dinleyerek kendimi dağayısını düşünmekten alıkoydum. Metehan, arka koltukta sıkışmış bir şekilde şikayet ederken Utku ve Arslan da kendilerine uygun bir pozisyon bulmaya çalışıyorlardı. Onur ise sessizce çektiği işkencenin bitmesini bekliyordu sanırım. Ahmet direksiyon başında gayet rahat görünüyordu.Ahmet arabayı park ederken, Utku ve diğerleri hala birbirleriyle uğraşmaya devam ediyorlardı. onların bu hallerine gözdevirip indim arabadan bazen 5 yaşındaki çocuklardan bir farkları kalmıyordu. Utku'nun yönlendirmesiyle büyük bir eğlence mekanının önünde durduk. İçeriden gelen müzik sesi dışarıya kadar taşıyor, kapıdaki kalabalık hareketli bir geceyi işaret ediyordu. Arabadan indikten sonra hepimiz sıraya girdik ve bir süre bekledikten sonra içeriye alındık. Başta Utku tanıkları olduğunu ve sıra beklememizin anlamsız olduğunu söylese dahi Arslan'ın içindeki adalet duygusu buna izin vermemişti. Kulübün içi rengarenk ışıklarla doluydu, müzik gürültülü ve enerjikti. Hemen yukarıda bir masaya yerleştik ve içecek siparişlerimizi verdik. İçimden bir ses bu geceyi unutulmaz kılmam gerektiğini söylüyordu. Dağhan'ın bıraktığı karmaşık duygulardan kurtulmak için eğlenmeye odaklanmalıydım. Biraz çekingen hissediyordum bu tarz kasıntı ortamlar pek benlik değildi ama bir yandan da eğlenmeye kararlıydım. Utku, Ahmet'i ve Onur'u da alarak hemen dans pistine atıldılar. Ben, Arslan ve Metehan ise olduğumuz yerden onları izlerken gelen şiparişlerimizle ilgileniyorduk. Elimde içeceğimle kalabalığı izlerken düşüncelerim tekrar Dağhan'a kaydı. Acaba o şimdi ne yapıyordu? Müzik değişip, daha yavaş bir parça çalmaya başladığında Arslan yanıma gelip beni dansa davet etti. Elimi tutup dans pistine çektiğinde, kalabalığın enerjisi bana da bulaşmıştı. Hep birlikte dans ederken, üzerimdeki tüm yorgunluk uçup gitmişti. Arslanın anlamlı bakışları kurduğumuz her temas ikimiz içinde fazlasıyla anlamlıydı. Birkaç şarkı sonra, Utku kıskanç bakışlarıyla yanımıza gelip bizi daha sessiz bir köşeye çekti kaba tabir ile beni Arslandan çaldı. Müzik hızlandıkça tekrar kalabalık dans pistine doğru ilerledik. Ahmet ve Arslan, enerjik hareketlerle dans ederken, Utku ve Metehan da onlara katıldı. Ben de Onur'a katıldım, müziğin ritmine kendimi bıraktım. Dans etmek her zaman beni rahatlatırdı ve bu gece de istisna değildi. Bu tarz mekanlar çok tercihim olmasa bile okul dönemimde pek çok kez toplanıp kafa dağıtmak için gittiğimiz mekanlar olurdu. Bozkurt erkeklerinin kendilerini bu kadar özgür bırakacaklarını asla tahmin edemezdim buraya gelirken aklımda olan düşünce çoğunun kasılarak oturup etrafa sert bakışlar gönderecekleriyken onlar beni oldukça şaşırtıp dans pistinde bolca vakit geçiriyorlardı. içimden bir ses bunu benim için yaptıklarını benimle bağ kurmak için her fırsatı değerlendirdiklerini söylüyordu. Bir süre sonra, dans ederken bir çift gözün beni izlediğini fark ettim. Başımı çevirdiğimde, barın yanında duran geçmişten bir yüz gördüm. Gözleri üzerimdeydi ve bakışları hala eskisi gibi yoğun ve tutkuluydu. İçimden bir anlığına kulübü terk etmek geçse de, bu gece kendim için buradaydım ve eğlenmek istiyordum. Hiçbir şey gecemi bozamazdı. Geçmişimdeki son adam Kıvanç, bana doğru gelmeye başladığını fark ettim. Kalbim hızla çarpmaya başladı. sanki gelen sadece Kıvanç değilde tüm geçmişim gibiydi. O anda ne yapacağımı bilmiyordum ama kendime güvenmek zorundaydım, geçmiş geçmişte kalmıştı. Kıvanç yanıma geldiğinde, gözlerimdeki kararlılığı fark etmiş olacak ki bir an duraksadı. Yaklaştı ve bana doğru eğildi. "Umay," dedi yumuşak ama kararlı bir sesle, "Uzun zaman oldu. Seni bir daha görebileceğimi düşünmüyordum." ne kadar gizlemeye çalışsa dahi sesindeki şaşkınlığı fark etmiştim. ''Dans edelim mi?'' benim sessiz kalmam ile tekrar konuşup sorduğu soru ile dudağımın bir kenarı hafifçe kıvrıldı. Başımı salladım ve onunla birlikte dans pistine biraz daha ilerledik. Müziğin ritmi bizi sararken, birbirimize daha da yaklaştık. Kıvanç'ın elleri belime dolandı ve gözlerimiz birbirine kenetlendi. Bu anın tadını çıkarmaya karar verdim. Bu gece, her şeyi arkamda bırakıp sadece anı yaşamaya kararlıydım. Bunca zamandır nerede olduğumu, ona neden veda etmediğimi sorgulamadan hiçbir şey olmamış gibi davranıyor oluşu hoşuma gitmişti. Gerçi o her zaman gözlerimden ne istediğimi anlar , ne yapması gerektiğini çok iyi bilir ve ona göre davranırdı. Aramızda hiçbir zaman ciddi bir ilişki olmamıştı hatta ilişki bile denemezdi. Birkaç kez gizli gizli takılmıştık o kadar belki birkaç kezden daha fazla ama duygusal birşeye yer yoktu aramızdaki ilişkide. Aynı okul aynı ortamlar ve aramızdaki güçlü rekabet bizi birbirimize çekmişti. Çekici ve yakışıklıydı ikimizde ciddi birşey aramıyor sadece eğlenip az da olsa kafa dağıtmak istiyorduk ve aramızdaki çekimde inkar edilemeyecek durumdaydı bizde bir süre sonra bu çekime daha fazla karşı koyamamış ve pes etmiştik. Aramızdakilerin herkesten gizli olması ise bu ilişkiyi(!) daha çekici kılıyordu. İkimizde fazla hırslı ve rekabetçiydik başbaşa olmadığımız her an kavga etmekten başka birşey yapmazdık ama başbaşa kaldığımız her an ellerimiz birbirimizin üzerinden ayrılmazdı. Toksik ve fazlasıyla çekici bir bağımız vardı ama bu bağda aramızdaki değişik ilişki de benim ortadan kaybolmamla ister istemez bitmişti. Yakınlarımızda bizimkilerden kimse yokken fazlasıyla temas içeren bu dansımızı görmüyor olmaları işime geliyordu. İster istemez birbirimize gittikçe yaklaşırken kalabalık ortamın da bu konuda bize pek yardımcı olduğu söylenemezdi. Bakışları fazla anlamlı olmaya başladığı anda üzerimde hissettiğim ikinci bakışlarla istemsizce irkilip dünyaya geri döndüm. ''Eski bir tanıdık'' sahi ya o artık benim için eski bir tanıktı. Ne okul arkadaşım, ne meslektaşım ne de herkesten gizlediğim sırrımdı. Sadece eski bir tanıdık, geçmişimden bir parça. Sahi geçmişim gerçekten yakama yapışmış gibi beni asla bırakmıyordu bir gölge gibi peşimdeydi. başını sallayarak onayladı biz oturduğumuz masaya doğru ilerlerken başka birşey sormadı ya da söylemedi, sanırım Metehan'ın en sevdiim özelliklerinden birisi beni söylediğimden fazlası için zorlamıyor benim söylediklerimle yetiniyor olmasıydı. Bana saygı gösterip sınırlarıma saygı gösteriyor ve sabırla ona açılacağım günü bekliyordu. Masaya ulaştığımızda ise bir fazlalık vardı aramızda Kaan ne ara gelmişti bir fikrim yoktu ama o da aramıza katılmıştı iyi de olmuştu.
BALLARIMMM LÜTFEN YORUMLARINIZİ FİKİRLERİNİZİ BENİMLE PAYLAŞİİİNNN 🥰♥️
|
0% |