@bprcuu
|
Umay'dan İnsanlar her zaman en çok kendilerine gaddar olurlardı en çok acıyı zararı kendilerine verirlerdi en zalim insanın bile en büyük zalimliği kendisine olurdu bunu çok iyi biliyordum ve en büyük acı psikolojik olandı bunu da çok iyi biliyordum. Hayatım boyunca psikolojik ve fiziksel olarak çok fazla acı çekmiştim ama fiziksel olarak aldığım yaralar geçmiş kabuk tutmuş sonrasında hiçbir zaman silinmeyecek olan izlere dönmüştü bedenimde ama psikolojik olanlar üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin bırak kabuk tutmayı kanaması bile durmamıştı ve durmayacaktı bunu zor yoldan öğrenmiştim yaşadığım yıllar boyunca. Emindim canımın acısı ne olursa olsun dinmeyecekti ne yaparsam yapayım içimdeki sızı bir an bile beni yalnız bırakmayacaktı belki de bundan bu kadar emin olduğum için ölmeyi bu kadar çok istiyordum. Ben Umay Bozkurt 22 yaşında hayatımın daha başındaydım ama bu hayattan istediğim tek şey ölmekti. Ben ölmek istiyordum bu hayat tutunduğum bütün dallarımı kırmış benim bütün hayallerimi ellerimin arasından zorla çekip almıştı. Hayat bana yaşamak için hiçbir sebep bırakmayıp sonrasında ise yaşamam için yeni sebepler vermeye çalışıyordu bu nasıl bir çelişkiydi bir çocuğun ellerinden zorla en sevdiği oyuncağını alıp daha sonrasında ise yeni bir oyuncak verip artık bununla oynayıp öbürünü unutacaksın demek gibi bir şeydi bu. Hayat benden çok sevdiğim ailemi almış sonrasında yeni bir aile vermişti. Nasıl babamın verdiği güveni unutup bir başkasını babam olarak benimserdim. Nasıl annemin şefkatini unutup bir başkasını annem olarak benimserdim. Nasıl hayatını bana adayıp benim her şeyim olmuş beni de kendisine her şey yapmış abimi unutup bir başkasını abim olarak benimserdim. Yapamazdım. Benim ruhum kalbim aklım paramparçaydı benim dünyam küçüktü yeni insanlara hiçbir zaman yer yoktu şimdi ise hayatımın en boktan döneminde koca bir kalabalık düşmüştü tam ortasına ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Aslında biliyordum ama ne isteğim vardı ne de cesaretim kabullenemiyordum çünkü biliyordum kabullensem duvarlarımı indirip severdim onları en çokta bunu istemiyordum işte çünkü ben bu hayatta neyi sevdiysem ellerimden alındı. Tekrar kaybetmek istemiyordum şuan hayatımda kaybetmek istediğim tek şey canımdı ondan başka da kaybedecek bir şeyim olmasın istiyordum. Onların davranışlarının yanında bencillikti bu isteğim belki benim için olan çabalarını görebiliyordum ne kadar birbirimize yabancı olsak bile benim için olan uğraşlarını görebiliyordum ama yapamazdım tek dileğimin ölmek olduğu hayatıma onları sokamazdım hastalıklı beynimin cehennemden beter olan ruhumun kapılarını açamazdım onlara. Ama içimdeki küçük bir parça iyileşmek isteyen o küçücük parça istiyordu aç diyordu bana aç kapılarını sarsınlar yaralarımızı iyileştirmese bile kabuk tutar belki eskisi kadar acıtmaz diyordu. Duymak istemedim o sesi öleceğim dedim ölmekten baka bir çaremiz yok bizim dedim defalarca dinletemedim. Utkuyla dışarı çıktığımız o olaylı günün üzerinden yaklaşık üç gün geçmişti ve ben bu üç gün boyunca kaldığım odadan dışarı adım bile atmamıştım yaptığım tek şey uyumak uyanmak balkonda oturup gökyüzünü izlemek olmuştu. Beni odadan çıkartmak için herkes çok uğraşmıştı ama ben yapamamıştım yapmak istememiştim başımı çevirip yüzüne bile bakmamıştım gelenlerin ara ara ölmemek için odama bırakılan yemeklerden yemiştim az da olsa, ataklarımdan biri tutmuştu büyük ihtimalle her ay iki veya üç kez olurdu bu durum bazen günler bazen haftalarca sürerdi bu durum. Hastaydım ben hastalıklı bir beynim kırılmış bir kalbim ve ölmüş bir ruhum vardı. Tek kurtuluşum ise ölümdü ne kadar istesem de ne kadar çabalasam da asla sahip olamadığım tek şey. Tamı tamına 1 yıl boyunca benim için hücreden farksız olan o hastanede tedavi görmüş onlarca farklı ilaç ve terapi seansları görmüş özgürlüğüm kısıtlanmıştı ama ne hastalığım geçmiş ne de ölüme olan arzum sadece bu arzumu dizginlemeyi öğrenmiştim. Şuanda kendimi öldürebilirdim bunun için yeterli zamanım ve isteğim vardı bu odada ama yapamazdım yapmamak için kendi içimde büyük bir savaş veriyordum. Yenilmeyecektim. En azından şu anlık. Yavaş yavaş günlerdir içine çekildiğim savaştan çıktığımı hissediyordum. Galip gelen bendim kendime karşı kazanmıştım bir kez daha. Nasıl çıkacaktım bu kuyudan bilmiyordum kullandığım ilaçların etkisi geçmişti tekrar kullandığım ilaçlar hiçbir zaman işe yaramamıştı hastalığım konusunda tek etkileri kâbus görmemi engelleyip uyumamı kolaylaştırmalarıydı ama hangi ilacı kullanırsam kullanayım en fazla birkaç ay sonra bu etkisini kaybediyordum. Neden böyle olduğunu bilmesem bile doktorum bedenimin ilaçları kabul etmediğini düşünüyordu. Bahçeden gelen gürültüler ile korumaların mesai değişim saatinin geldiğini dolayısı ile saatin 07.00 a yaklaştığını anlamıştım. Bugün sonunda az da olsa kendime gelebilmiş aşağıya inecek gücü kendimde bulabilmiştim. Üzerimde şort ve askılı bir pijama takımı vardı dövmelerimin birçoğu gözüküyordu şimdiye kadar fark etmeseler bile bugün fark etmeme şansları yoktu umursamadım dövmelerimi seviyordum altında olan izleri de bana güç veriyorlardı ayrıca çok yakından bakılmadığı sürece izler belli olmuyordu. Çok fazla dövmem vardı çok fazla da yara izim ama bana yakışıyordu kendimi olduğum her halde seviyordum ve severdim de ben hasta olmama sebep olan anılardan bana bu izleri hatıraları bahşeden şerefsizlerden nefret ediyordum. Odanın içinde biraz daha oyalanıp kahvaltının hazır olduğuna emin olduğum anda telefonumu da alarak yavaşça çıktım odadan. Mutfağa girdiğim anda bakışlar şaşkınlıkla bana dönse de yadırgamadım bu durumu günlerdir kimsenin yüzüne bile bakmıyor odadan dışarı adımımı atmıyordum. Hepsine baş selamı verip masaya oturduğumda şaşkınlıkla 'günaydın' demişti onlarda. Günler sonunda iştahım az da olsa yerine gelmiş bana göre güzel bir kahvaltı yapmıştım sofrada birkaç ufak tefek iş ile ilgili konuşma geçmiş başka bir şey konuşulmamıştı. Sofrayı toplama işi bitmek üzereyken kapı çalmıştı " birini mi bekliyorduk?" Berzan Bey'in sorusunu yanıtlayan Metehan oldu "Kaan gelecekti baba askeriye ile ilgili olduğunu söylese bile asıl niyetini anlamışsınızdır" cümlesinin sonuna doğru bakışları bana dönmüş ardından kapıyı açmaya gitmişti. Bende elimdeki son tabağı mutfağa götürüp bir bardak su içmiştim ki bana tanıdık gelen o ses dolmuştu kulaklarıma "hani nerde benim cici kuzenim nereye sakladınız yemeyeceğim kızı korkmayın bu kadar be aaa"titreyen ellerimi durdurmak için yumruklarımı sıkmış sakinleşmek için derin nefesler almaya başlamıştım. Bu evde geçmişimden birini görmek beklediğim en son şeydi sanırım bu karşılaşmaya hazır mıydım? Hazır olmak zorundaydım çünkü kaçışım yoktu. Hazır olduğumu hissettiğim anda seslerin geldiği salona doğru ilerlemeye başlamıştım gerginliğimden dolayı konuşulanlar birer uğultu gibi geliyordu bana salona girdiğimde gözlerim etrafı taradı beni görenler susup bana tedirgin ve mahcup bakmaya başlamıştı. Son olarak cesaret edip ona baktım sırtı bana dönük karşısındaki aileyle konuşuyordu. Sonunda beni fark edip bana doğru dönmesi ile göz göze geldik bir an olduğu yerde sarsıldı gözlerini sıkıca kapatıp açtı sonra ise başını iki yana salladı bense dizginlediğim duygularımla boş bakışlarla bakıyordum ona içimde kopan fırtınalara rağmen. " ş-şaka şaka bu gerçek olamaz bu " sesi fısıltıdan ibaretti. Kimseden çıt çıkmıyor herkes olanları anlamaya çalışıyordu. "ne oluyor oğlum tanıyor musun sen kızımı" diyen Ayla hanımla ikimizde büyükçe yutkunduk. Onun gözleri hızla dolarken bakışlarını kaçırdı hızla bağırarak şokla konuştu tekrar "teyze doğru mu Umay sizin kızınız mı?" teyze mi Ayla hanım Kaan'ın teyzesi miydi büyük sıçmıştım. Odadakiler onu onayladı ben hala boş gözlerle ona bakarken o bu sefer şaşkınlıkla daha çok bağırdı. " ne yani Umay Bozkurt benim kuzenim mi! Halüsinasyon mu görüyorum lan ben biri beni cimciklesin" onun bu haline göz devirip derin bir nefes alıp tekli koltukların birine oturdum sakin olmaya çalışarak. "of Kaan ne saçmalıyorsun şuraya oturup bir kendine gel" diyerek koltuğa oturtmuştu Kaan'ı Metehan onlarla beraber diğerleri de koltuklara otururken meraklı bakışları ikimizin arasında gidip geliyordu. Kaan bakışlarını yerden kaldırmazken bense bakışlarımı onun yüzünde gezdiriyordum. Büyümüş geldi gözüme yorgundu benim tanıdığım Kaan değildi o artık bunun en büyük sebebinin ben olduğumu biliyordum. Hissetmiş gibi gözlerini gözlerime sabitledi gözlerindeki şaşkınlık kendini acıya bırakmıştı saf bir acı vardı gözlerinde bunu çok net görebiliyordum. Bu bakışları canımı yakmıştı bu bakışların bu acının sebebi olduğumu bilmek ise bir kez daha ölmek istememe sebep olmuştu. "bana bunu nasıl yapabildin?" saf acı dolu sesiyle bakışlarımı çekmek istedim gözlerinden yapamadım benim sessiz kalmamla sinirlerine hâkim olamadı daha yüksek sesle konuştu bu sefer. "bana bir açıklama borçlusun Umay en azından bunu çok görme bana" Gözlerimi gözlerinden alamıyordum ama diğerlerinin şaşkın ve çatık kaşlarla bizi izleyip neler olduğunu öğrenmeye çalıştıklarını tahmin edebiliyordum. " Kaan ne olduğunu bize de açıklamak ister misin?" diyen ses Aslan'a aitti ama ne ben ne de Kaan şuan ona bir açıklama yapacak durumda değildik. Kaan'ın bakışları hala gözlerimde benden bir cevap bekliyordu veremezdim ki nasıl verecektim ki verebilsem bile ona cevap verecek yüzüm yoktu. Konuşmayacağımı anlayınca hışımla ayağa kalktı tekrar " bir açıklamayı bile çok görüyorsun bana öyle mi o zaman benimde hayatımda Umay diye birine yer yok bu saatten sonra" gözlerinden akan bir damla yaşla hızla çıkmıştı evden. Çarpan kapı ile kendime gelip dolan gözlerimi saklayarak arkamda şaşkın bir aile bıraktığımın farkında olarak kaldığım odaya attım kendimi hızla. ... Kendimi neredeyse 1 saat odaya kapatmış daha sonra ise nefes alamadığımı hissederek kimseye bir şey söylemeden mezarlığa gelmiştim. Yürüyemeyeceğimi bildiğim için Ahmet'ten rica etmişim bunu nasılsa peşimden gelecekti en azından sapık gibi beni takip etmek yerine yanımda olması daha iyiydi. Abimin mezarının başındaydım ne zaman ne yapacağımı bilemesem onun yanına giderdim yine aynısı olsun istiyordum. 'Abi bugün en yakın arkadaşımı gördüm. Bugün kardeşimi gördüm abi, cesaret edemedim ondan af dilemeye yüzüm yok ondan beni affetmesini istemeye. Çok kırmışım kalbini çok acı vermişim onun o güzel yüreğine abi. Nasıl düzelteceğim ben her şeyi abi neden her şey üst üste geliyor. Bu hayatta herkesin sınavı farklıdır derdin benim sınavım neden hiç bitmiyor abi neden bitti dediğim her an başka bir şey çıkıyor karşıma neden hep sevdiklerimle sınanıyorum ben. Abi ben nasıl af dileyeceğim nasıl kabul göreceğim tekrar onun kalbinde.' Derin derin nefesler alıp ağlamamak için uğraşıyordum. Sakinleşene kadar abimin yanında oturdum daha sonra ise anne ve babamı da ziyaret edip çıkışta beni bekleyen Ahmet in yanına gittim. Arabanın ön koltuğuna oturduğumda o da şoför koltuğuna yerleşti hareket etmeden önce " eve mi gidelim Umay hanım?" başımı olumsuz anlamda sallayıp mesaj atmak için elime telefonumu aldım. 'hayır, başka bir işimiz var. Ayrıca hanım demezsen sevinirim' yazıp gönderdiğimde mesajımı okuyup soru dolu bakışlar atmaya başlamıştı. " peki Umay nereye gideceğiz" 'gideceğimiz ve olacak olan şeyler ikimizin arasında kalacak kimseye tek kelime anlatmayacaksın tamam mı?' şaşkınca bakmaya başlamıştı artık başını iki yana sallayıp " maalesef yapamam Umay ben Berzan beyden emir alıyorum ona ihanet edemem" göz devirip tekrar bir mesaj attım. 'bak Ahmet seni beni koruman ve her adımımı takip etmen için görevlendirdiklerini biliyorum ve başından beri bunun için bir şey demiyorum sabrımı sınamayın.' 'bugün bir tanıdığıma yardım edeceğiz ikimizi de tehlikeye atmayacak bir şey ama evdekiler öğrenirse çok fazla soruya maruz kalacağım bunu istemiyorum ikimizin arasında kalsın ki sende bende rahat edelim' bana hala kararsız bakıyordu derin bir nefes alıp son kez mesaj atıp telefonumu cebime koydum. 'ya beraber yaparız ve ikimizin arasında kalır ya da kimsenin ruhu duymadan ben tek başıma hallederim' sonunda ikna olmuştu ama bu durumdan memnun olmadığı beş metre ileriden bile belli oluyordu. Umurumda değildi her adımımda arkamdan gelecekse benim lafımı dinleyecekti bir başkasının değil. ... "kimsiniz siz neden kaçırdınız beni ne istiyorsunuz benden" diyerek susmadan bağırmaya devam eden kıza baktım tekrar. Kendine geldiğinden beri susmadan bağırıp ağlıyordu sinirlerimi bozmaya başlamıştı artık. Derin bir nefes alıp neler olduğunu çözmeye çalışan Ahmet' e baktım. Ona birini kaçıracağımızı söylediğim anda bir an bayılacak sanmıştım ama kendine geldiğinde kısaca olayı özetlemiştim. Beni sorgulamadan dediklerimi bire bir yapmış benden bir aferini hak etmişti ama soru dolu gözlerini bir an olsun üzerimden çekmiyordu. Cem'i tehdit eden kızı tehdit etmek için kaçırmıştım biraz ironikti ama dişe diş göze göz en sevdiğim yöntemdi. Yaptığım küçük bir araştırmada bu geri zekâlı kızın bunu daha önce de pek çok kişiye yaptığını ve hakkındaki birçok bilgiye erişmiştim ve güzel bir dersi hak ediyordu. Oturduğum sandalyeden sakince kıza doğru adımladım tam önüne geldiğimde ise gözündeki bezi çıkartıp yüzümü görmesine izin verdim. Şaşkınca bir an durmuş sonra tekrar ağlamaya başlamıştı. " kimsin sen seni tanımıyorum bile ne istiyorsun benden yalvarırım bırak beni" Sakince küçük bir tebessüm edip hızla bir tokat attım sağ yanağına o çığlık atarak bağlı olduğu sandalye ile birlikte yere düşerken arkamdaki Ahmet'in ise şaşkınca 'ha' diye bir ses çıkmıştı ağzından. İkisini de umursaman kızın karnına bir tekme daha atıp ağlamasını ve çığlıklarını umursamadan sandalyesi ile birlikte tekrar eski haline getirmiştim. "ne olursun dur ne istersen yaparım lütfen dur" yalvarması ile iyice sinirlenmiştim o ona yalvaran küçük kızları umursamış mıydı ki ben onun yalvarışlarını umursayacaktım. Merhametimi bırak nefretimi bile hak etmeyen iğrenç bir böcekten farkı olmayan kıza baktım tekrar suratına tükürüp bu sefer sertçe saçlarını çektim. Bir elimle saçlarını koparacak derecede çekerken boşta kalan elimle ise suratına birkaç yumruk atıp bıraktım daha fazlasını yapmak istesem bile bu geri zekâlının kaldıracak bünyesi yoktu. Sakinleşmek isteyerek kızı sertçe itip bıraktım. Arkamı döndüğümde ise beni şaşırtan şey Ahmet'in koca bir tebessümle beni izliyor oluşuydu. "yani bu melek görüntünün içinden böyle bir şey çıkacağını hiç tahmin etmezdim. Şaşkınım ama içimde anlamsız bir gurur da var" ona göz devirip kalan işi halletmesini arabada beklemek için ilerledim. İşin sıkıcı ve konuşma kısmını ona bırakmıştım. Kısaca kızın tehdit ettiği kişilerden özür dileyip sonrasında ise suçunu itiraf edip polise gitmesi yoksa başına çok daha kötü şeyler geleceğini konuşup gelecekti. Yerleştiğim koltukta başımı arkaya yaslayıp nefeslendim sinirim hala geçmemişti. Başta sadece Cem'in eski sevgilisi olduğunu ve onu rahatsız etmek için uğraştığını düşünmüştüm ama iş çok daha farklıydı kendini zeki sanan bu geri zekâlı kız erkek fark etmeksizin genelde maddi durumu iyi ve küçük olan çocuklarla sahte hesaplardan konuşup kendine güvenmelerini sağladıktan sonra bin bir manipülasyonlarla onlardan aldığı fotoğraf ve videolarla tehdit edip para istiyordu. Uzun zamandır bu oyunlarına devam edip yakalanmayacağına emin gibiydi ama oyun bitmişti gözüm hala üzerinde olacaktı eğer dediğimi yapmazsa tehdidimi gerçekleştirmekten geri durmaycaktım. Sonunda Ahmet geldiğinde yüzündeki büyük gülümsemeyi silmeden arabayı çalıştırmış eve doğru sürmeye başlamıştı. "başta bu işin fazlasıyla sıkıcı olacağını düşünmüştüm ama yanılmışım bu iş fazlasıyla eğlenceli olmaya başladı" onun çocuksu heyecanı beni gülümsetmişti. Yol boyu ikimizde başka bir şey söylememiştik. Evin bahçe kapısından içeri girdiğimizde köşede durması ile inmek için hamle yaptığım anda söylediği cümleler beni durdurmuştu. "babanla çok benziyorsunuz biliyor musun"? Hızla arabadan inip eve ilerlerken o da arabayı garaja doğru sürmüştü. |
0% |