Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@brc.prlk


"İyiki buradasın" diyerek deyim yerindeyse boynuna atladım Kerem'in. Yine en kötü zamanımda geldi buldu beni. Kerem'in en sevdiğim yanı da beni, ben birşey demeden anlayacak kadar tanımış olmasıydı. Birşeyleri anlatmayı o kadar istemiyordum ki, ben anlatmadıkça o hep anladı beni.


"Çok özledim" dedi Kerem'in buğulu sesi. Gerçekten de çok uzun zamandır görüşmüyormuşuz gibi sımsıkı sarılmıştık. İçinde bulunduğum bu kötü durumdan dolayı Kerem'e sadece mesaj atıp hasta olduğumu, iyi hissetmediğimi söylemiştim. O ise beni defalarca aramış, bense açmamış ve kendimi iyi hissettiğimde arayacağımı söylemiştim. İyi ama Kerem benim buraya geldiğimi nereden biliyordu?


"Nasıl buldun beni?" diye sordum. Ya da sadece öylesine söylemiş bulundum. Çünkü Kerem beni bırakmak bilmiyordu.


"O kadar inatla telefonlarımı açmadın ki, sonunda kapında yatmış olabilirim" diyordu gülümseyen bir ses tonuyla.


"Ne" diyebildim sadece. Nihayet sarılmaya bir son vermiştik ve ben şimdi Kerem'in suratına şaşkın şaşkın bakıyordum.


"Ne sandın acaba. İyi değilim, seni ararım diyince inanacak mıydım? Sen iyi olmasan asıl ilk beni aramaz mıydın? Ne oluyor güzelim, benden kaçacak kadar sorun olan nedir? Farkında olmadan seni kıracak birşey mi yaptım?" dedi Kerem.


"Sen beni istesen de üzemezsin ki" dedim gözlerinin içine bakarak. Yüzü ellerimin arasındaydı. Küçük bir tebessüm yakalamıştım Kerem'in üzgün suratında.


"Ne peki o zaman. Geceden beri evinin önüne yerleştin resmen. Bir şekilde dışarı çıkarsın da konuşuruz diye. Sabah seni elinde valizlerle taksiye binerken gördüğümde çok şaşırdım ve ne yaptığını anlamak için buraya kadar peşinden geldim. Ve cevabımı almadan hiçbir yere gitmiyorum küçük hanım.

Bazen gerçekten de kendi dertlerim yüzünden Kerem'i ihmal ediyordum. Ve bu da ona karşı olan en büyük haksızlıktı.


"Özür dilerim sevgilim" diyerek tekrar sarıldım. "Asıl ben seni üzüyorum değil mi? Zaten yeterince kahrımı çekiyorsun, bir de ilgilenmeyince üzüldün tabi. Bazen o kadar dalıp gidiyorum ki, senin nasıl olduğunu bile kaçırıyorum arada" deyiverdim. Düşündükçe içim sıkıldı.


"Saçmalamaz mısın acaba. Normal bir dönemden geçmiyorsun sonuçta. Ben sana bunu mu diyorum? Ne olduysa oldu, benden kaçmak yerine bana anlatsan diyorum. Ne oluyor güzelim, lütfen anlat bana"


"Peki tamam. Biraz müsaade et bana olur mu? Gel hadi içeri girelim" deyip Kerem'i eve davet ettim. "Buna da tamam" deyip derin bir nefes vererek peşimden geldi.


Salona girdiğimizde "Demek kapımda yattın" deyip gülümseyerek Kerem'e sarıldım. Sarıldığım anda kulağımın tam Kerem'in kalbinin üzerine gelmesi mutluluğu umarım beni manyak biri yapmıyordur. Sevdiğin insana sarılırken kalbinin sesini duymak. Aşkın ritmi...

Kerem'de bir yandan bana sarılırken

"Sen dua et kapına dayanmadım" dedi gülümseyerek.


"Bir daha sakın yapma bunu olur mu? Benim senden haber alamama ihtimalim olamaz. Hasta da olsan, üzülüyor da olsan benim senin uzağında olma ihtimalim olamaz. İki gündür beni karanlıkta bırakmaya hakkın yok küçük hanım" dedi. Biraz şaka, biraz sitem bana yaptığım şeyin yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyordu.


Kafamı kaldırdım ve Kerem'in yüzüne bakma ihtiyacı hissettim. Birkaç gündür biraz daha uzayan sakallarına elimin tersiyle dokundum. "Seni seviyorum. Ve gerçekten iyi ki peşimden geldin, iyi ki buradasın" dedim tebessümle.


"Başka bir yerim yok benim. Sen nereye ben oraya. Karanlığa mahkum olmakta neymiş, güneş etrafını bu kadar güzel aydınlatıyorken" dedi.


"İsmimle alakalı hep bunu yapacaksın değil mi?" diye sordum. "Her zaman" dedi. "Biliyor musun babana hak verdiğim tek konu kesinlikle ismin. Binlerce isim var, ama seni anlatanı kesinlikle Güneş. Başka bir isim düşünemiyorum"


Sanırım insanın sevdiğine toz konduramıyor olması böyle birşey. Hiçbir olumsuza, yanlışa yakıştıramıyor olmak. Babamın belki de alelade koyduğu ismi yere göğe sığdıramıyor her seferinde.


"Dışarı çıkalım mı beraber, hava çok güzel" dedim. "Olur, gidelim" dedi ve el ele evden çıktık. Buranın gerçekten de bu dünyadaki cennet olduğuna emindim. Şimdi daha da bir güzel görünüyordu yeşilin her bir tonu. Daha önce birçok kez yürüdüğüm bu yolları sanki yeni keşfetmişçesine bir heyecanla yürüyordum. Etrafımızda birçok yeşil tonunu barındıran ağaçların olduğu bu yollar yanımda Kerem varken daha bir keyifle yürünüyordu. Bahar ayında, sevdiğim insanla birlikte mutlu olduğum yerdeyim. Daha ne isterim ki..

Ama her güzel anı bozan bazı şeyler oluyordu tabi. Yine aniden gelen titreme hissine karşı ne yapacağımı bilemiyordum. Kerem'e şu an belli edemezdim. Ama birşey yapmam gerekiyordu.


"Başım dönüyor Kerem" diyerek kendimi Kerem'in kollarına bıraktım. En son isteyeceğim şey ona yalan söylemekti ama başka yapacak bir şeyim yoktu.

   

"Güneş.. İyi misin güzelim.." deyip belimden tutup yolun kenarına kaldırıma oturttu beni. En azından burada birkaç dakika zaman kazanabilirdim.


"İyiyim, biraz başım döndü sadece. Geçer şimdi.." dedim. İçimden titremenin geçmesi için dua etmekten başka yapacak bir şeyim yoktu.


"Emin misin iyi görünmüyorsun. Gel hadi bir hastaneye gidelim" dedi. Boş yere ona da endişe vermiştim.


"Tamam daha iyiyim hadi yürümeye devam edelim". Titreme biraz daha azalmıştı, sanırım yürürken bir sorun olmazdı. Kerem'in koluna girdim ve yolumuza daha yavaş adımlarla devam ettik.


"Üniversite sınavları yaklaştı, heyecanlı mısın" dedi Kerem. "Biraz" dedim. "Beni daha çok sınavı kazandıktan sonrası düşündürüyor. Hangi bölümü seçmeliyim diye" dedim büyük bir özgüvenle.


"Bende yardım ister mi acaba diye bir soracaktım ama, hanımefendi maşallah sınavı kazanmış sonrayı düşünüyor" dedi gülerek.


"Tabiki de ne sandın acaba" dedim egomdan taviz vermeden. "Ama sen yine de yardım etmek istiyorsan bu kadar ısrarla, et bakalım" dedim muzip bir ses tonuyla.


"Allah'ım havalara bak, serseri" dedi Kerem. "Kadınlarla başa çıkılmaz, Güneş ile hiç başa çıkılmaz" diye söylendi kendi kendine. Gülüşerek yolumuza devam ettik. Biraz ileride buraya geldiğimizde annemle devamlı gittiğimiz dondurmacıya geldik. Tezgahın önünde durup çeşit çeşit dondurmalara bakıyorduk. Aslında alacağımız belliydi en başından. Ama ben bu sefer bir değişiklik yapacaktım.


"İki tane vanilyalı dondurma yapar mısınız" dedi Kerem dondurmacıya. İkimizde vanilyalı dondurma seviyorduk. "Benim dondurmama karamel de ekler misiniz?" dedim bende. Kerem şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. "Annem çok severdi" dedim ve başımı öne eğdim. Gözlerim dolmuştu ve bu güzel günü mahvetmek istemiyordum. Dışarıdan belki ana kuzusu gibi görünüyor olabilirdim ama içimdeki özlem duygusunu aşamıyordum.


"İkisi de karamel ve vanilyalı olsun, annemiz pek severmiş" dedi Kerem. Ona bakmıyordum ama son söylediğini bana bakarak söylediğine emindim. Bir anda kafamı kaldırdım ve Kerem'in gözlerinin içine minnetle baktım.


Dondurmalarımızı aldık ve yürümeye devam ettik. Sahile kadar gelmiştik ve hava neredeyse kararmıştı. Banklardan birine oturduk. "Buraya kaçmak için gelmiştim aslında" dedim bir anda. Kerem kaşlarını çatmış bana bakıyordu.


"Son zamanlarım beni allak bullak etti. Kafam o kadar karışık ki. Ezgi denen kadına da alışamıyorum bir türlü. Boğulacak gibiydim ve biraz kaçıp uzaklaşmak istedim. Anne özlemim de çok büyük. Biraz hatıralarıyla hasret gidermek istedim" dedim


   "Tek başına mı"


"Lütfen ama. Derdim seni merakta bırakmak değildi. Biraz yalnız kalmalıyım sanıyordum. Kafamı düzeltebileceğimi düşünmüştüm. Ama kapıda seni görünce anladım ne kadar yanlış düşündüğümü. Kaç defa daha söylerim bilmiyorum ama iyi ki buradasın"


Bir yandan dondurmalarımızı yiyorduk. Bense buraya gelmemdeki asıl nedeni nasıl anlatacağımı düşünüyordum.


"Kerem" dedim birdenbire. "Benim sana söylemem gereken birşey var".


"Tamam güzellik, seni dinliyorum"

"Ben buraya.." derken Kerem'in telefonu çaldı birdenbire. Sırası mıydı şimdi şu telefonun çalmasının.


"Önemli bir telefon açmam lazım. İki dakikaya geliyorum hemen" dedi ve birkaç metre ileride konuşmasına devam etti.


Şimdi kafamda onu tedirgin etmeden bu durumu anlatmanın yolunu bulmalıydım. Doğru bir şekilde kendimi anlatabilirsem Kerem beni anlayacaktır biliyorum. Fakat Mert'i ve son zamanlardaki yaşadıklarımı ona nasıl anlatacağımı bilmiyordum.

Kerem telefon konuşmasını bitirip geri geldi. " Evet, işte geldim. Sen ne anlatacaktın bana, söyle bakalım" dedi Kerem bir kolunu omzuma atarken.


"Ben buraya.." derken yine aynı noktada ikinci defa cümlem kesildi. Bu seferde çiçekçi bir kadın tarafından. "Güzel abim be, Allah ayırmasın sizi. Almaz mısın bu güzel kıza bir çiçek. Aşkınıza renk gelsin" dedi çiçekçi kadın. Orta boylu, esmer, kahverengi saçları olan bu çiçekçi kadının son söylediği cümleden sonra Kerem ile birbirimize bakıp kahkaha attık.


"Hadi bakalım güzellik, seç istediğini dedi Kerem gülümseyerek.

Bende gülümseyip hevesle çiçekçi kadının sepetindeki renk renk çiçeklere baktım. Rengarenk güller, karanfiller, kasımpatı, menekşe. Hepsi çok güzel görünüyordu ama bana hepsinin içinde sarı papatyalar bana göz kırpıyordu.


"Güzel kız seçimini yapmış anlaşılan" dedi çiçekçi kadın ve sepetindeki sarı papatyaları alıp bana uzattı. Hayretler içerisinde kadına bakıyordum. Nereden anlamıştı sarı papatyaları istediğimi.


"Ama nasıl anladınız onları istediğimi" diye sordum merakla. Kerem'de şaşkındı.


"Çiçeklerin de, renklerin de dili vardır kızım. Sarı mutluluğu, sevinci, coşkuyu ifade eder. Sarı papatyalarsa masum ve tertemiz aşkı. Sana bakınca gözünün içindeki ışığı görüyorum. Ve bu küçük beye nasıl baktığını da. Rabbim mutluluğunuzu bozmaz inşallah" dedi çiçekçi kadın ve yanımızdan uzaklaştı.


"Bende bu güneş ışınlarını bir ben görüyorum sanıyordum. E herkes anlayabiliyormuş" dedi Kerem şakayla karışık.


"Sadece senin için ama" dedim ve göğsüne yaslandım. Şu sıralar yanıma uğramayan huzuru, şimdi bulmuşken değerlendiriyordum.


Bir süre güzel manzaranın ve Kerem ile olmanın tadını çıkardıktan sonra kalktık ve sahil boyu yürümeye devam ettik. Bir süre daha Mert'in konusunu açmamaya karar verdim. Bunca zaman sonra beraber geçirdiğimiz bu güzel zamanı bozmaya hiç niyetim yoktu. Uygun bir anda en doğru şekilde olanı biteni anlatacaktım.


"İyiki de kaçmışım ama değil mi?" diye şakayla karışık konuşmaya başladım.

"Yoksa bu fırsatı yakalayamazdık"


"Bence ona iyiki de peşinden gelmişim demek daha doğru ama sen bilirsin. Ve evet uzun zaman sonra iyi geldi bu kaçamak"


Sahil boyunca yürürken çok ilginç bir şey, hatta belki bir daha hiç denk gelemeyeceğimiz bir durumda karşılaşmıştık. Banklarda evlenen bir çift. Kulağa o kadar tuhaf ve saçma geliyordu ki, fakat Kerem ile ben bu ana şahitlik ediyorduk.


Evlenen genç bir çift, yanlarında iki tane nikah şahidi ve bir nikah memuru. Ve bu olay sahil kenarında bir bankta gerçekleşiyordu. Diğer insanlar merakla bakarak geçip gidiyor ve turist olduğunu düşündüğüm insanlar ise fotoğraf ve video çekiyorlardı. Bank renkli ışıklandırmayla süslenilmiş, önlerinde bir masa ve yine hemen yanlarındaki ağacın üzerlerine dökülen dalları renkli ışıklandırmayla süslüydü. Merakla nikahı izledikten sonra Kerem ile birlikte gelin ve damadın yanına yaklaştık.


"Merhabalar, hayırlı olsun" diyerek gülümsedim. "Sağolun, teşekkür ederiz" diye karşılık verdi gülümseyerek. Kumral, ela gözlü, uzun boylu gelinin mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Giydiği sade beyaz elbisesi ve hafif makyajıyla da çok zarif görünüyordu.

"Biraz merak, biraz şaşkınlık var ikimizde de" dedim. "Sadece sizde mi" dedi gelin hanım bana arkamda oluşmuş kalabalığı göstererek. Arkamı döndüğümde ise yaklaşık otuz kişilik diyebileceğim bir kalabalık oluşmuştu.


"Açıkçası Yiğit ve ben böyle olacağını biliyorduk. Ama hiç umrumuzda olmadı kimin ne düşündüğü. Çünkü burası bizim için çok özel, burası bizim mabedimiz" dedi. Gözleri tam anlamlandıramadığım bir manayla adının Yiğit olduğunu öğrendiğim eşine bakıyordu. Yiğit ise Kerem ile biraz ötede konuşuyorlardı.


"Bu arada ben Turna" dedi bana elini uzatarak. "Ne güzel isim, bende Güneş, memnun oldum" diyerek uzattığı eli sıkıp karşılık verdim.


"Ve eğer yadırgamazsan bende çok merak ediyorum. Burayı, sizi, buranın sizin için önemini. Eh malum böyle hikayeler her zaman çıkmıyor karşımıza" dedim gülümseyerek.


"Anlatması biraz uzun" diyerek bir es verdi Turna. Yiğit "Kızlar bence iki gün sonra sohbetinize devam edersiniz" diyerek Kerem ile birlikte yanımıza geldi ve kolunu Turna'nın omzuna attı.


"İki gün sonra mı?" diye şaşkınlıkla cevap verdim. "Evet biz size sormadan kendimizce anlaşmış bulunduk ama uzaktan bakınca sohbet iyi görünüyordu. Sevineceğinizi düşündük" dedi Yiğit. "Bu arada Yiğit ben, kendimi tanıtmadan dan diye geldim ama. Memnun oldum Güneş" diyerek elini uzattı. "Bende memnun oldum" diyerek uzattığı eli sıktım.


"Madem bu dörtlü iyi anlaştı. O zaman bize biraz eşlik edersiniz diye umuyorum. Vaktiniz varsa tabi" diyerek söze girdi Turna. Kerem ile göz göze geldik. Tamam anlamında kafa sallayınca


"Tabiki de" diyerek cevap verdim. Bazı insanları ilk bakışta seversiniz ya da sevmezsiniz ya hani, Turna ve Yiğit'i ilk bakışta çok sevmiştim.


"O zaman ilk dansınızı etmelisiniz" diye söze girdi Kerem. "Ve bizde eşlik edeceğiz tabiki" diyerek elimi tuttu.


"O zaman sevgili kocacığım, şarkımızda bu güzel ana eşlik etsin bizimle" diyerek telefonun dan bir sarki açmaya koyuldu Turna. Müzik sesi duyulmaya başladığı an Turna Yiğit ile bende Kerem ile dans etmeye başladık. Kerem'in elleri belimde, benim kollarım Kerem'in boynuna sarılı müziğin ritmine kendimizi kaptırmış, dans ediyorduk.


Ne güzel geçmişti bütün bir yaz

Başımda kavak yelleri esen o yaş

Bense hanımeli kadar beyaz 

Çalmıştınız kalbimi bilmeden biraz


"Ne tuhaf bir gün oldu değil mi?" diye sordum Kerem'e. O ise gulen gözlerle bana bakıyordu.


Nasıl da koşuşurduk bahçelerde

Şarkı söylerdik mehtaplı gecelerde

Sen bana, ben sana komşu evlerde

Kök sarmaşıklar gibi sarıldık o yaz


"Yiğit ve Turna acayip bir çift. Bu bankta tanışmışlar. Önce iyi birer arkadaşlık kurmuşlar ve zamanla birbirlerini tanıdıktan sonra arkadaşlık aşka dönüşmüş. Ve burası onların aşkına şahitlik etmiş, şimdiyse evliliklerine" dedi Kerem. "Aşkın kimi, nerede bulacağı belli mi, bende seni eziyordum az kalsın" dedi gülerek.


"Doğru. Ben onlarda biraz bizi de gördüm biliyor musun? Zamanla oluşmuş herşey, güven, sevgi. Ben sana da bize de çok güveniyorum" dedim.

Kerem bir süre gözümün içine bakıp "Şu söylediğin o kadar kıymetli ki. Şurada bağıra çağıra seni seviyorum desen bile"


Ve müzik bitmiş, bizler de dansımızı bitirmiştik. Etrafımızda toplanmış birçok insan bizi izliyorlardı. Sanki bir sahnedeyiz ve oyunumuzu bitirmişiz, şimdiyse seyirciyi selamlama vaktiydi.

Yiğit ve Turna'ya dönüp" Çok mutlu olun, bu aranızdaki kimya umarım hep böyle devam eder, çok güzelsiniz" diyerek Turna'ya sarıldım.


"Çok teşekkürler darısı başınıza diyelim o zaman" dedi Turna. Yiğit ise Kerem ile sarıldı ve "Güneş çok memnun oldum gerçekten" diyerek bana da sarıldı. Kerem "O zaman birkaç güne tekrardan görüşürüz" dedi ve onlardan ayrılıp yolumuza devam ettik.


"Bugün o kadar değişik ve güzel bir gün oldu ki asla unutmam" dedim. "Benim içinde senin olduğun her günüm öyle güzel ki" dedi Kerem sesindeki o güzel tınıyla. "Gel oturalım biraz şurada" diyerek küçük bir çay bahçesine girdik. Kerem garsonu çağırıp iki kahve söyledi.


"Kahveler gelene kadar ben bir lavaboya gideyim" diyerek ayağa kalktım. Lavaboya geldiğimde aynaya bakma ihtiyacı hissettim. Son birkaç güne nazaran daha iyi görünüyordum. Şimdi ise Kerem'e söylemekten kaçtığım konuyu anlatmanın tam zamanıydı. Elimi yüzümü yıkadım ve aynada kendime bakarken "Yapabilirsin" diye kendimi motive etmeye çalıştım. Daha sonra lavabodan çıkıp Kerem'in yanına ilerledim.


Kerem'in bir elinde benim telefonum, diğer elinin parmak uçlarını masaya hızlıca vurmasına anlam veremeden yanına yaklaştım. Elindeki telefonumu bana çevirmesiyle "Mert arıyor" yazısını gördüm ve adeta beynimden aşağı kaynar sular döküldü. Arama durunca ekran bildirimlerini bana göstermek adına telefonumu masanın üzerinden savururcasına bana gönderdi.


Dört cevapsız arama

"Güneş iyi misin birşey de artık"

"Şu lanet olası şey seni nasıl etkiliyor, telefonu aç konuşalım"


Kerem biraz kırgınlık, biraz kızgınlıkla gözümün içine bakarak "Mert Beye anlatmadıklarını bana anlatmak ister misin?"


Uzunca bir bölüm oldu. Beğenirseniz sevinirim..


Loading...
0%