@brc.prlk
|
Doğru zaman nedir? Doğru zaman diye birşey gerçekten var mı, yoksa yaşanması gereken şeyler bir anda mı oluveriyor? Söylemek istediklerimizi doğru dediğimiz zamanda söyleyemeyince hayatımız olmadık yönlere sürükleniyor. Tıpkı otobüsteyken inmen gereken durağı kaçırdığın zaman başka bir yerde inmiş olmak gibi. İşte şimdi ben ise inmem gereken durağı çoktan kaçırmış, üstelik işin kötüsü nasıl ineceğimi dahi bilmiyordum. "Birşey söyle artık Güneş. Kim bu Mert?" diye bağırdı Kerem. Diğer masadaki insanların bize baktıklarını, onları izlemesem de tahmin edebiliyordum. Ne diyeceğimi, nasıl diyeceğimi bilemediğim için kafamı yerden kaldıramıyordum. Kerem kalabalığın içinde konuşamayacağımızı anlamış olacak ki hızlıca masadan kalkıp beni kolumdan tutarak dışarı çıktık. Kocaman adımlar atarak beni öyle bir çekiştiriyordu ki ben ona koşar adımlarla ancak yetişiyordum. Usulca geldiğimiz yolları hızlıca dönerek evin önüne gelmiştik ve nefes nefeseydik. B"Ölse bana yalan söylemez, benden birşey saklamaz derdim" dedi Kerem nefes nefese. Bende bir yandan soluklanırken bir yandan bu işi nasıl çözeceğimi düşünüyordum. "Niye be niye" diye bağırdı Kerem. "Lütfen sakince dinle beni olur mu? Anlatacağım her şeyi söz veriyorum. Ama içeride konuşalım bunları" diyerek Kerem'i içeri davet ettim. Sınırının büyümemesi ve beni anlayabilmesi adına bildiğim bütün duaları ediyordum. Kerem birkaç saniye öfkeyle yüzüme baktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. "Evet seni dinliyorum" "Mert ile yaklaşık on yıldır tanışıyoruz ve hiç iyi bir tanışma olmadı" diyerek söze başladım. Mert'i satmış gibi oluyordum ama Kerem'in bana kızıp gönül koymasına dayanamazdım. Kerem ise ifadesiz bir şekilde beni dinliyordu. "Mert ile bir kazada tanıştık ilk defa. Ailesiyle beraber içinde bulunduğu araba şarampole yuvarlandı ve Mert'in dışında anne babası ve iki kardeşi kazada öldü. Mert ise tesadüfen açık olan camdan dışarı fırlamasıyla bu kazayı atlattı. Vücudunda bir sürü kırık vardı. O yaşında hem vücudundaki kırıklar, hem de kalbindeki ve ruhundaki kırıklarla baş etmeye çalıştı" dedim. O anlar yine aklıma gelmişti ve benimde gözlerim dolmuştu. "Sen bu kazayı nereden biliyorsun peki. Nasıl buldun onu" diye sordu Kerem. O da şaşırmış ve hikayeyi merak etmişti. "Dicle teyzemle onların kaza yaptığı yoldaydık. Kaza anında biz elli metre falan gerideydik. Fark ettiğimizde hemen indik ama yetişemedik. Araba çok geçmeden patladı. O anın şokuyla ne yapacağımızı bilemezken Mert'in acıyla bağırma ve ağlamalarını duyduk. Sonrada zaten hemen ambulansı aradık" dedim. Kerem şaşkınlıktan bir süre birşey diyemedi. "O attığı mesaj neydi peki?" diye sordu. "Sıkıntılı olan yanı da bu zaten. Benim buraya gelmemi sağlayan sebepte bu tabi" "Dinliyorum seni, anlat artık her ne oluyorsa" "Teyzem Mert'e maddi manevi çok destek oldu. Tabi bende elimden geleni yaptım. Ada ne ise Mert'te odur benim için. Ama o bazı yanlış işlere bulaşmış ve bende bunu tesadüfen anladım" dedim. Bir türlü sadede gelemiyordum. "Güneş artık anlat şu lanet konuyu" dedi Kerem bağırarak. "Mert para konusunda sıkıntıya düşmüş, teyzemden yardım almak istememiş ve bir işe girmiş. Orada çalışırken başka bir iş teklifi almış ve o işi kabul etmiş. Bazı paketleri bir yerden alıp söyledikleri adrese götürüyormuş. Daha sonra götürdüğü paketlerin içindekinin uyuşturucu olduğunu anlamış. Kurtulmak istemiş ama tehdit etmişler" dedim. Anlattıkça bir film şeridi gibi o anları tekrar tekrar hatırlıyordum. "Peki sen bu hikayenin neresindesin" "Mert benden telefonunun çalışmadığını söyleyip para istedi. Bende üzerimdeki bütün parayı verdim. Okul çıkışı ise telefonuyla konuşarak çıktığını gördüm. Yalan söylediğini anlayınca da ne yaptığını anlamak için takip ettim. Sonra o adamların olduğu yere gitti ve bende peşinden gitmiş oldum. Sonraysa.." dedim ve gözlerimi kapadım. Bu anı Kerem'in gözlerine bakarak anlatamazdım. "Bir anda ne olduğunu anlamadan boynumda bir iğne hissettim ve orada hemen bayılmışım. Uyandığımda ise bir hastanedeydim" "Ne diyorsun sen be, o adamlar sana uyuşturucu mu verdiler" dedi Kerem. Hem öfke hem de şok içindeydi. "Evet" "Ve sen bunca olan şeyi ben gelmesem bana söylemeyecektin öyle mi? Bir anda Mert diye bir herif çıkıyor başımıza, sonra itin kopugun olduğu yere gidip canını riske atıyorsun" diyerek resmen kükredi Kerem. "Kerem, lütfen beni dinler misin, ne olur" "Neyi dinleyeceğim acaba, söylediğin yalanları mı? Yok ben almayayım Güneş Hanım, senden hiç beklemezdim. Yazıklar olsun be sana" Tam arkasını dönüp gidecekken "Özür dilerim ama Mert'in benim kardeşimden farkı yok. Onu yalnız bırakamazdım. Ne hissettiğini anlıyorum ama sana anlatamazdım. Lütfen anla beni." dedim ağlayarak çıkan sesimle. Kerem aynı hızla bana dönüp" Sence hiç tanımadığım biri benimne kadar umrumdadır. Sana ne zaman kötü birşey olsa ben hep sonradan öğreniyorum. Bu lanet olayı da buraya gelmesem duymayacaktım. Neyim ya ben" diye bağırdı. "Bak senden birşey saklamıyorum biliyorsun. Ama bu konu çok farklı beni lütfen anla. Onunla olan tanışıklığımızı sadece senden değil herkesten sakladık. Arkadaşlarım, ailem.. Kimse tanımıyor Mert'i sadece teyzem işte. Çünkü Mert bunu hiç istemedi, bende onun kararına saygı duydum. Bu son olayda haklısın evet, o an düşünmeden hareket ettim sadece bu" Kerem bir süre ifadesiz bir şekilde yüzüme baktı. "Daha fazla birşey duymak istemiyorum." dedi ve kapıya yöneldi. Kapıdan çıktığında ise dizlerimin üzerine çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Dışarıdan bakıldığında haklı görünüyor olabilirdi ama bu durum beni aşıyordu. Bu kadar özel ve önemli bir olayı yaşayan bir arkadaşımın hayatını o istemediği halde anlatamazdım, yapamazdım. Ama Kerem'e de hak veriyordum. Kerem'i bu şekilde etkileyen bir olayı bende bilmesem deli olurdum. Nereden tutsam elimde kalan bir durumun içine düşmüştüm. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kerem gideli dakikalar olmuştu. Ben hala dizlerimin üzerinde durup usul usul ağlamaktaydım. Gelen titreme hissini bile umursamamış, yerimden kalkmak istememiştim. Şimdi ise içeride telefonum çalıyordu ama kendimde kalkıp telefona bakacak gücü bulamıyordum. Ama telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu. Son bir güçle oturduğum yerden kalkıp telefonu açmaya gittim, arayan Mert'ti. Attığı mesaja cevap vermeyince defalarca aramış fakat ulaşamamıştı. Derin bir nefes verip telefonu açtım. "Efendim Mert" "Hele şükür be kızım. Deli oldum burada sana birşey oldu diye. Neden mesajıma, aramalarıma cevap vermiyorsun." "Kerem her şeyi öğrendi. Attığın mesajı benden önce o gördü ve bende anlattım bütün her şeyi, seni, son zamanlarda olanları. Çok kızdı çok.. Affetmez beni bir daha" dedim donuk bir şekilde. "Ne diyorsun kızım sen. Ne demek her şeyi öğrendi " dedi Mert. Sesi endişeli geliyordu. "Duydun işte. Herşeyi biliyor artık. Çekti gitti ve ben ne yapacağımı bilmiyorum" dedim umutsuzca. "Tamam, ben hemen yanına geliyorum" dedi ve telefonu kapattı. Şu anda benim için hiç birşeyin önemi yoktu. Telefonu kapatınca sessizliğin içinde kaybolduğumu hissettim. Tek kalmak için geldiğim yerde şu an boğuluyor gibiydim. Sessizlik insanı dinlendirir mi, yoksa boğar mı? Şimdi ne yapacaktım peki? Salonun ortasında bir sağa bir sola dönüp duruyordum. İçime oturan anlam veremediğim bir his beni deli ediyordu. Zaten yeterince zorlanmış bu durum şimdi iyice içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Titriyordum ama iğnenin etkisinden mi, yoksa korkudan mı bilmiyordum. Ne olacağını bilmemekten deli gibi korkuyordum. Her şey iyice arapsaçı olmuştu ve bu iş bittiğinde birilerinin canı çok yanacaktı. Bilemediğim bir zaman sonra kapının çalınmasıyla irkildim. Kendimi toparlayıp kapıya doğru gittim ve kapıyı açtım. Belki bir ihtimal Kerem olabilir umuduyla açtığım kapıdaki kişi Mert'ti. "İyi misin Güneş. Gelene kadar meraktan öldüm" dedi Mert. "İyiyim sanırım" "Anlatmak ister misin neler olduğunu" dediğinde ise elimle salona geçmesini işaret ettim. Beraberce salona geçtik. "Çok güzel bir akşam geçirdik aslında." diye söze başladım. Mert ise koltuğa oturup dikkatle beni dinlemeye başladı. "Dışarıda gezdik, dolaştık. Herşey çok güzel gidiyordu. Daha sonra bir çay bahçesine girdik. O sırada ben lavaboya gidip tekrar geri döndüğümde Kerem'in öfkeli yüzüyle karşılaştım. Senin attığın mesajları önce Kerem gördü" dediğim anda gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. "Kötü olmuş. Bir yerde patlayacaktık zaten. O da bugüne kısmetmiş" dedi Mert küçük bir tebessümle. Oturduğu yerden kalkıp karşıma gelmişti. "Benim başka çarem kalmamıştı, anlatmak zorundaydım" dediğimde ise gözyaşlarımın şiddeti daha da artmıştı. Şimdi de Mert'e karşı suç işlemiş gibi hissediyordum. "Tamam ama ağlama artık olan olmuş. Ne yapalım tanışırız biz de enişte beyle" dediğinde ise ikimizde gülümsemiştik. "Hala bir enişte varsa tabi" "Vardır vardır. Bir anlık sinirlenmiştir. Siniri geçince gelecektir." "İnşallah dediğin gibi olur" dediğimde ise Mert'in boynuna sarılmıştım. "Merak etme her şey yoluna girecek. Dönecektir sana Kerem" dedi Mert bana sarılarak. Mert'in sırtı kapıya dönük bir şekildeydi. Ben ise biraz umutlanmış bir şekilde gülümseyerek kapıya baktığımda ise aslında görmeyi en çok istediğim ama yine yanlış zamanda gelen kişiyi görmüştüm. Gelen Kerem'di. Beğenip oy verirseniz sevinirim.. |
0% |