Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@brc.prlk

Sizce önyargı nedir? Aklınızdaki fikirle savaşmak mı, yoksa başınıza gelenler mi? Şu an öyle bir noktadayım ki haklı mıyım, haksız mı çözemiyorum.


Ezgi'yi kafaya alma fikrini iyiden iyiye benimsemiştim. Belli ki beni zorlayan durumlarda epeyce yardımı olacaktı. Eve geliş şeklini hala kabullenemesem de, bazı şeyleri ona hallettirmek hayatımı kolaylaştıracaktı. Ama umarım annem beni izlemiyordur. Eminim ki çok üzülür.


Sanırım Ezgi'ye teşekkür etmeliydim. İyi geçinmek için iyi davranmak lazımdı. Bende elimden geleni zor da olsa yapacaktım. Ama önce Ada'yı görmem gerekiyordu. Hem bir süredir ilgilenemiyordum, hem de Ezgi ile alakalı ne düşünüyor merak ediyordum. Bu aralar malum çok iç içe kaldılar.


"Civcivim" diyerek neşeli çıkmasına özen gösterdiğim bir ses tonuyla içeri girdim. "Ablacığım" diye yüksek bir ses tonuyla gelip belime sarıldı. "Çok özledim seni" dedi Ada. "Bende seni çok özledim güzelim" dedim. "Bir süredir seninle ilgilenemiyorum. Nasılsın, Ezgi ile iyi anlaşıyorsunuz galiba" diye sordum.


"Biraz sohbet ettik işte. Bilmem, anlaştık galiba" dedi Ada kararsız bir şekilde. Gayet iyi anlaşıyor gibilerdi, neden öyle dedi ki?


"Neden öyle söyledin, kötü birşey mi dedi sana?"


"Kötü birşey demedi, ama hep annemi soruyor" Hayatta bile olmayan birini neden sorarsın ki?


"Merak etmiştir canım sadece, olur öyle" dedim. Yeni kendine gelen kardeşimin aklını bulandıramazdım.

"Abla bu arada Gamze abla seni çağırdı haftaya" dedi Ada. Neden acaba?


"Tamam güzelim ilk fırsatta gideriz" dedim gülümseyerek ve odadan çıktım. Umarım kötü bir durum yoktu. Şimdi ise Ezgi'yi bulmam gerekiyordu. Aşağı salona indiğimde Ezgi cama dönük bir şekilde telefonda konuşuyordu. Birisini dinlemek çok ayıptı belki ama şu an şeytani fikirler aklımda dönüyordu.


Ne konuştuğunu tam anlamadığım için birkaç adım daha yaklaştım. "Sabret, istediğine ulaşacaksın" diyordu telefondaki kişiye. 'Aynı senin sabrettiğin gibi' demek istedim. "Güneş kızım, birşey mi istedin" diye seslendi arkamdan Deniz Hanım. Deniz Hanım'ın sesini duyan Ezgi de apar topar telefonu kapattı.


"Bir sorun yok değil mi" diye sordu Ezgi. Burada olduğuma şaşırmıştı ve sanırım onu dinlediğimi anladı. Umarım babama anlatmazdı durumu.


"Ben sana teşekkür etmeye gelmiştim" dedim. "Babamın okul gezisine hemen izin vermesi pek mümkün değil. Sanırım sen konuştun"


"Lafı bile olmaz, ne teşekkürü"


"Benim için önemli, sağol tekrardan. Ben gideyim, görüşürüz" dedim ve salondan çıktım. Deniz Hanım elinde bir kahveyle kalakalmıştı.


Ezgi hakkında ne düşüneceğimi gerçekten bilmiyordum. İçimde bir yerlerde anlamlandıramadığım bir his vardı. Güvenemiyordum, ama güvenmek zorundaydım sanki.


Telefonuma gelen mesaj sesiyle kendime geldim.


"Güzelim, Yiğit ve Turna ile konuştum. Seninle gelmeyi onlarda kabul etti. Rotamız Bolu'ya döndü yani" diyordu Kerem.


"Oo süper, çok sevindim. Yarın görüşürüz "


Derin bir nefes verip yoluma devam ettim. Güzel bir haftasonu bizi bekliyordu. Şimdi ise okula gitmem gerekiyordu.


Okul kapısından içeri girdiğimde her zamankine göre kişi sayısı daha azdı. Sanırım bugün biraz erken gelmiştim. Her zaman oturduğumuz banka gidip beklemeye başladım. Koca burunlu Tolga yanıma gelip oturdu.


"Güneş, nasılsın"


"İyiyim Tolga sen nasılsın"


"Bende iyiyim sağol. Birşey konuşacaktık seninle. Sonra sen bir anda gittin hatırladın mı"


"Evet, acil bir işim vardı kusura bakma"


"Önemli değil. Güneş, şey.. Olayı biliyorsundur. Ben senden Azra ile konuşmanı isteyecektim. O seni sever, fikirlerine değer verir. Dinleyecektir seni." Şuna bakın hele. Hem kıza ihanet et. Sonra da gel konuş de. Yok artık.


"Yardım edemem Tolga üzgünüm. Yaptığın şeyi doğru bulmadığım için haklı bir tarafını görmüyorum. Azra seni affetmek istemiyorsa da ben zaten birşey yapamam."


"Güneş lütfen. Saçma sapan birşeydi zaten. İşim yok benim o kızla. Azra'yı seviyorum ben"


"Seviyor olsaydın başka kızı kandırmazdın. Git başımdan Tolga" diye sesimi yükselttim.


"Senden ilk defa birşey rica ettim be" diye bağırdı Tolga.


"Yapmayacağım, bu konuda asla yardım etmem."


"Güneş" diyerek aramızdaki mesafeyi kısalttı. "Yardım etmen gerekiyor" diyerek neredeyse tısladı.


"Senin gibi birine yardım etmem ben. Git başımdan dedim sana". Üzerime yürümesinden zerre korkmuyordum. Öyle bir bakıyordu ki bakışıyla dövüyordu sanki. Ama ben sevgili babacığımdan alışkınım, Tolga'nınkiler etkilemiyor bile.


"Tolga kızı rahat bırak, napıyorsun" diyerek Tolga'yı kolundan tutup çeken isim Sinan'dı. Geride başka insanların olayı sadece izliyor olması en sinir olduğum şeylerden biriydi.

   

"Karışma sen" dedi Tolga Sinan'a.


"Gel benimle" diyerek Tolga'yı kolundan çekiştiriyordu Sinan. Sinan'dan kurtulamayacağını anlayan Tolga

   

"Bugünü yaz kenara Güneş, sakın unutma" diye bağırarak Sinan ile birlikte okula girdi.


Hala bana bakan suratlar olduğunu fark ettiğimde ise "Dönün önünüze" diye bağırdım. Aşırı sinir olmuştum ama okulda olduğum için dizlerim titreyerek oturdum.


Birkaç dakika sonra Müge ve Beren yanıma geldi. Bendeki geçmeyen siniri anladıklarında ise ne olduğunu sordular. Tolga ile olanları anlatınca da çok sinirlendiler.


"Ben o Gargamele yapacağımı bilirim. Azra'yı iyice soğutmazsam ondan görür o" diye sinirlendi Müge.


"Hep suçlu hem güçlü. Nasıl yapar bunu ya" diye söylendi Beren.


"Neyse, olan oldu artık. Hadi sınıfa gidelim" dedim. Konunun uzamasını istemiyordum. Sınıfımıza doğru ilerledik.

Konunun ne kadar uzamasını istemesem de Tolga ile bir yerlerde mutlaka denk geliyorduk. Aynı sınıftaydık her şeyden önce. Bir şekilde köşe kapmaca oynayacaktım.


***


Son iki dersimiz edebiyattı ve Gaye Aryalı derse geldi. "Merhaba arkadaşlar, en son konuştuğumuz konuyu hatırlarsınız. Malum fazla bir zamanımız yok. Diğer sınıflardan da oyunda oynamak isteyenleri not ettim. Ve uygun bir oyun buldum diye düşünüyorum. Bir tahmininiz var mı?"


"Romeo ve Juliet" dedi matematikçi Hasan. "Matematikten kafanı kaldırıp Romeo ve Juliet okuyorsun demek. Sevindim buna. Güzel tahmin ama değil." dedi Gaye öğretmen şakayla karışık. Bence tam bir laf sokmaydı.


"Macbeth" dedi Tolga. "Olmak ya da olmamak" diye devam etti ve sınıfta gülüşmeler başladı.


"İşte bir tiyatrocu. Bravo gerçekten süper zeka. Ama ikinci bahsettiğin Hamlet'ti Tolga." diye gülerek cevap verdi.


"Onunki süper zeka değil olsa olsa geri zeka olur" dedi Müge mırıldanarak.

"Bence siz söyleyin, yoksa tiyatro ile alakalı güzel deneyimlerimizden yararlanacaksınız" dedi en arkadaki gözlüklü çocuk.


"Peki, söylüyorum o zaman. Oynayacağımız oyunun ismi Bir Yaz Gecesi Rüyası. Roller için haftaya konuşacağız oyuna katılan arkadaşlarla."

Garip bir sessizlik oluştu. Sanırım kimsenin oyun hakkında çok fazla bilgi sahibi olmamasıydı bu sessizliğin sebebi.


***


Eve geldiğimde kendimi bir an önce odaya attım. Üzerimi değiştirip bir an önce yarınki yolculuk için hazırlık yapmak istiyordum. Özenle giyeceğim kıyafetleri ayarladım, dikkatlice valize yerleştirdim. Ve çabucak hazırlamıştım her şeyi.


Kapımı tıklattı birisi, içeri girmesini söylediğimde gelen Deniz Hanım'dı. "Baban seni çağırıyor Güneş kızım, birşey konusacakmış"


"Tamamdır, geliyorum birazdan" diyerek Deniz Hanım'ı gönderdim. Beni özellikle neden çağırdığını merak etmiştim. Aşağı salona indiğimde ise babam her zamanki köşe koltugunda oturuyordu. "Beni çağırmışsın baba" diyerek geldiğimi belli ettim.


"Bir sıkıntı yok. Yarın belki erken gidersin göremem diye şimdi söyleyeyim dedim. Telefon hep açık olacak, ararsam açacaksın hemen. Bir durum olursa da haber ver mutlaka." dedi babam. Olağan tembihlerini yapıyordu. İçerisinde bir yerde babalık kırıntısı vardı sanırım.


"Tamam, bir sorun olursa ararım hemen. Başka bir şey yoksa odama geçeyim. Hazırlık yapıyorum da." diyerek salondan çıkıp tekrar odama geldim. Kerem'e sabah erkenden yola çıkacağımızı hatırlattım. Yiğit ve Turna'yı tembih etmesini de. Uzun zaman sonra sanırım istediğim hava değişikliği olacaktı.


Sabah olağan saatten daha erken uyandım. Mutfağa gidip biraz birşeyler atıştırdım. Üzerime salaş bir elbise giydim ve ufak bir makyajla hazırdım. Valizimi alıp evden çıktım ve Kerem siyah Opel marka arabayla beni bekliyordu. Üstelik yalnız olmadığını arabaya yaklaştığımda fark etmiştim. Yiğit ve Turna arkada oturuyorlardı. Arabaya bindim ve sevinçle "Sizi gördüğüme sevindim" dedim. "Şu an zor olacak arabadan inince konuşuruz.


"Canım sen okulun oraya sür istersen. Otobüs kalkacak okulun önünden" dedim Kerem'e. Kerem kafasını sallayıp arabayı okula doğru sürmeye başladı. Okulun önüne geldiğimizde biz otobüsü takip ederek Bolu'daki konaklama evlerine geldik.


Yeşilin birçok tonunu içinde barındıran bu yer insana huzur veriyordu. Heyecanlı bir şekilde içeri girdik. Sıra sıra dizili bungalov evler vardı ve sekiz kişiye kadar bir evde kalinabildiği söylenmişti.


Dört numaralı evi seçip eşyalarımızı bıraktıktan sonra etrafı gezmeye çıktık. Bu arada Yiğit ve Turna ile konuşmuş ve habersiz yaptığım bu geziye rağmen geldikleri için teşekkür etmiştim. Çünkü yaptığım emrivakiydi ve hiç hoş değildi.


Güzel bir ortam keşfini yaptıktan sonra bungalov evimize geri döndük. Güneş batmaya başlıyordu ve her ne kadar bahar havasında olsakta Bolu havası hep serindi. Bende kıyafetlerimi değiştirmek için valizimi aldım. Valizi açtığımda içinde ufak bir zarf duruyordu. Şaşkınlıkla zarfi aldı

m ve içini açtım. Yazan şeye anlam verememiştim.


"Bir nefes kadar yakınında"


Beğenip oy vermeniz dileğiyle...


Loading...
0%