Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@brc.prlk

Yağmur etkisini iyice kaybediyor, artık daha ince ve az yağıyordu. Şiddetli bir yağmurda dolaşmak bana iyi gelmişti. Her yerim sırılsıklam olmuştu. Ama sanki sağanak yağmurla beraber duygularım da kaybolmuştu.


Her şey iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Önce notlar, sonra fotoğraflar, şimdi de bir isim bulup peşine düşünce öğrendiklerim. Birileri benim aklımla oynuyor ve başarıyordu da. Çünkü gerçekten aklımı kaybediyordum. Gökyüzüne baktığımda yağmurdan sonra çıkan gökkuşağına gülümsedim. Çünkü her yağmurun arkasından bir gökkuşağı çıkardı. Tıpkı her akşamın sabahı olduğu gibi. Fakat ben şu an akşamın en karanlığı ve yağmurun en şiddetli halini yaşıyordum.


Sırılsıklam olmuş bir halde eve gittim. Kapıyı açan Deniz Hanım beni görünce şok geçirdi adeta. İçeri girdiğimde ise Ezgi şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Güneş, neden bu haldesin. Bir taksiyle gelseydin ya, sırılsıklam olmuşsun." dedi Ezgi. Annemmiş gibi davranmasından nefret ediyordum.


"Odama gideyim hallederim" dedim ve hızlıca odama geçtim. Üzerimdeki ıslak elbiseleri çıkardım ve banyoya girdim. Sıcak suyla duş almak iyi gelecekti. Sıcak suyun vücudumu gevşetmesine izin verdim. Ve yine gözyaşlarıma engel olamıyordum. Belki de vicdan azabı duymuştum bilmiyorum. Ama Niyazi Kunt'un da dediği gibi benim yüzümdendi bu yaşananlar. Ve şimdi babamın bana ve anneme olan mesafesini de daha iyi anlıyordum. Bizi hiç istememişti.


Banyodan çıktım ve üzerimi değiştirdim. Telefona önce mesaj sesi geldi ardından telefon çalmaya başladı. Kerem arıyordu, kim bilir kaçıncı kez.


   "Efendim Kerem"


"Nerdesin Güneş, kaç saattir seni arıyorum. Birşey oldu sandım. İyi misin?"


"Bakamadım özür dilerim."


"Akşam buluşalım mı, ister misin?"

Dışarı tekrar çıkmak istemiyordum. Ama Kerem'i görme fikrini sevmiştim.


"Tamam, haber veririm"


Saçlarımı kuruladım ve üzerime beyaz askılı bir elbise ve kot ceketimi giydim. Saçlarımı şekillendirip hafif bir makyajla hazırlandım. Salona indiğimde babamda gelmişti. Birkaç saat önceki konuşmamızdan dolayı gelmişti bence.


"Ne güzel görünüyorsun Güneş" dedi Ezgi. Babam da birşey demiyordu ama beni izliyordu.


"Teşekkür ederim, akşam arkadaşlarım dışarı çağırdı. Onlarla görüşeceğiz." dedim.


"Bundan benim neden haberim yok." dedi babam mesafeli bir ses tonuyla.


"Şimdi söylüyorum işte" dedim umursamaz bir şekilde. İzin almak niyetinde değildim.


"Biz konuşmuştuk Güneş'le, sana söylemeyi unuttum sanırım, kusura bakma" dedi Ezgi babama. Beni kurtarmaya çalışmıştı ama gerek yoktu.


   "Peki tamam"


Sanırım onun da birşey söylemeye niyeti yoktu. Belki de oluşabilecek bir kavga da birşeyler söylememden korkuyordu. Ama bu konuyu kardeşimin yanında dile getirecek değildim.


Dışarı çıktığımda Kerem'i aradım. "Efendim güzelim" diyerek telefonu açtı.


"Ben çıktım evden şu anda, nerdesin, geleyim yanına" dedim.


"Konum göndersem olur mu? Tarif edemem burayı"


"Tamam öyle olsun" dedim ve telefonu kapattım. Gelen konumla beraber bir taksiye bindim ve Kerem'in attığı konuma ilerledik.


İndiğim yer Kanlıca sahiliydi. Fakat etrafa baktığımda Kerem'i görmüyordum. Kerem'i arıyordum, telefon çalıyor ama açmıyordu. Yanıma beş altı yaşlarında bir çocuk yaklaşıp bir tane kırmızı gül verdi. "Kerem abi seni çok seviyormuş, bir de bunu verdi." diyerek küçük bir kağıt verdi. Bu ara böyle kağıtları açmaktan tedirgin olsam da, bu notu da açmıştım.


"Ufak bir sürpriz. İleride pamuk şekerci bir abi var. Birşey emanet etmiştim onu da alır mısın?" yazıyordu notta. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle yola devam ettim ve pamuk şekerci abiyi buldum.


"Merhaba, arkadaşım size bir eşyasını bırakmış sanırım" dedim pamuk şekerciye.


"Güneş sensin galiba. Al bakalım, Kerem seni çok seviyormuş. Bir de bu var." diyerek bir notta pamuk şekerci verdi.


"Teşekkür ederim" dedim ve notu okumaya başladım.


"Güzel bir manzarada, iki kıta ayaklarımın altında. Beraber gitmek istediğimiz o yerde seni bekliyorum."

Sevinçle biraz daha yürüdüm ve Mihrabat Korusu'nun oraya gelmiştim. Kerem'le buraya gelmeyi hep istemiştik ama bir türlü olmamıştı. Şimdi ise içeri girdiğimde Kerem içeride beni bekliyordu. Lacivert gömleği ve siyah pantolonuyla gayet şık görünüyordu.


"Hoşgeldin" diyerek yanağıma uzunca bir öpücük kondurdu. "Hoşbuldum, ne güzel bir sürpriz oldu " dedim gülümseyerek. Elimden tuttu ve içeri girdik. Gerçekten de çok güzel bir manzara vardı. İki kıtayı birbirine bağlayan köprü, Rumeli Hisarı hepsi gözler önündeydi.


"Sonunda geldik buraya, gel bizim yerimiz şurası" diyerek köşedeki masaya götürdü beni Kerem.


"Söyledikleri kadar varmış" dedim etrafı inceleyerek.


"Söylediğim şeyi aldın mı" dedi Kerem. Evet anlamında kafamı sallayıp aldığım paketi Kerem'e uzattım.


"Güzel, bu aslında senindi" diyerek paketi bana uzattı. Kerem aldığı hediyeyi bana mı taşıtmıştı?


"Merak edip açar mısın diye merak ettim aslında. O yüzden bıraktım oraya, teşekkür ederim açmamışsın." dedi.


"Tabiki de açmam, saçmalama. Ben teşekkür ederim, bu ne?" diyerek kutuyu açtım. Kutunun içinde sonsuzluk kolyesi vardı.


"İkinci yıl dönümümüz kutlu olsun güzelim" dedi Kerem. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bugün Kerem'le yıl dönümümüzdü ve benim aklımdan uçup gitmişti. Ellerim titremeye başlamıştı ve "Özür dilerim ben" diyerek ağlamaya başlamıştım bile.

Kerem'de yanıma gelip "Güneş, ne oldu neden ağlıyorsun?" dedi merakla.


"Günlerdir öyle şeyler oluyor ki, yıl dönümümüz bile çıkmış aklımdan. Sen neler yapmışsın. Çok özür dilerim Kerem" dedim ağlayarak.


"Tamam güzelim sorun değil. Buna mı ağlıyorsun gerçekten?" deyip içmem için su uzattı.


Sakinleşip Kerem'e bir süredir yaşadıklarımı anlattım. Donuk bir şekilde beni dinliyordu Kerem.

"Böyle bir günde kızmak istemiyorum ama, neden bana birşey demedin? Gerçekten benim senin hayatında hiç yerim yok mu anlamıyorum" diyerek söylendi Kerem.


"Hayır, öyle birşey olur mu? Ben sadece bu kadar büyük birşey olacağını düşünemedim. Her şeye kafa yormaktan, kafa kalmadı bende" diyerek iki elimle kafama vurdum.


"Yapma tamam. Benim polis bir tanıdığım var. Eğer istersen haber veririm. Belki birşey bulur."


"Yok olmaz, babamın duymaması lazım"


"Ama bu şekilde bulamazsın notu kimin gönderdiğini"


"Bilmiyorum, daha sonra konuşalım bu konuyu."


Şu anda bunları düşünmek istemiyordum. Sonrasında güzelce yemeklerimizi yedik ve etrafı dolaşıp oradan ayrıldık. Güzel geçmesi gereken bir günü berbat etmiştim.


***


Okula geldiğimde kızları her zamanki köşede buldum. Birşey demeden yanlarına oturunca ne olduğunu sordular. "Çok berbat bir gündü" diyerek dün yaşadıklarımı anlattım.


"Sen neden babanın zamanında yaptığı hatanın sebebi oluyormuşsun bakayım. Senin ne suçun var, ne istediğini bilememiş." dedi Müge.


"Babana o kadar sinirlendim ki anlatamam." dedi Beren.


"Neyse kızlar, konuşmak istemiyorum pek. Hadi sınıfa gidelim" dedim ve beraber sınıfa gittik.


"Bu arada Güneş dün gelmediğin için bilmiyorsun tabi. Haftasonu gösteriyi yapacakmışız, yani bugün son prova, haberin olsun." Aman ne güzel.

Daha sonra derse Gaye öğretmen gelip beş kişiyi son hazırlıklar için aldı. Bütün öğrenciler tiyatro salonundaydık. Benim de kafamı toparlayıp oyuna kendimi vermem gerekiyordu.


Bütün günü iyice rolleri pekiştirmek adına geçirmiştik. Çıkarken Gaye öğretmen beni yanına çağırdı. "İyi misin Güneş" diye sordu. Bu ara herkes çok soruyordu bu soruyu.


"Evde biraz problemler var, kusura bakmayın. Yarın güzel bir iş çıkaracağımdan şüpheniz olmasın." dedim. Kaç gündür emek vermiştik ve benim yüzümden boşa gidemezdi.


"Sen iyi ol, gerisi önemsiz, hallolur bir şekilde."


Yanından ayrılıp bahçeye çıktığımda Mert ile karşılaştım. "Güneş, defter Tufan'ın" dedi hemen.


"Nerden biliyorsun" diye sordum.


"Kaybettiğini söyledi, bu arada notu yazan kişi Tufan değil. Yani el yazısı benzemiyor. Bil diye söyledim."


"Peki sağol, görüşürüz." diyerek yanından ayrıldım.


Keyifsiz bir şekilde eve geldiğimde ise "Yarın tiyatro yapacağız, gelmek isterseniz haberiniz olsun" dedim ve odama çıktım. Babamla yüz yüze gelemiyordum. "Tabiki geliriz" dedi Ezgi arkamdan.


Sabah erkenden okula gelmiş, kıyafetlerimizi giymiş, son kez okuma yapıyorduk. Herkeste bir heyecan vardı. İçerisinin kalabalık olduğunu duyanlar daha da telaş yapıyordu.


Herkes yavaş yavaş sahnenin arkasına gitmeye başlamıştı. Tam bende gidiyordum ki takmam gereken bir aksesuarı unuttuğumu farkettim. Hızlıca geri dönüp aksesuarı aradım. Etrafa bakınıyorken kapıdaki takırtıyla irkildim. Ne olduğunu anlamak için kapıyı açıp bakacaktım ki, kapı açılmıyordu.


Birisi kapıyı üzerime kilitlemişti.


Beğenip kaydederseniz sevinirim...


Loading...
0%