@brc.prlk
|
Sevgilim mi? Korktuğum başıma gelmişti. Kafamda en dibe itmeye çalıştığım düşünce, şu an kulaklarımda çınlıyordu işte. O kadarını da yapmamıştır diye düşünüp bu iğrenç düşünceyi silmeye çalışmıştım. Ama söz konusu benim babam olunca her şey olabilirdi ve o kadarını da yapmıştı. Ezgi bana sarılmıştı ama hiçbir karşılık alamamıştı. Gidip babamın yanındaki sandalyeye oturmuştu. Deniz Hanım Ezgi'ye servis yapmaya başlamıştı. Ben hala ne yapacağımı bilemiyordum, ayakta öylece kalmıştım. "Gerçekten mi ya" diye dayanamayıp döndüm babama en sonunda. O da başlıyoruz dercesine sesli bir nefes verdi. "Annemi hiç mi sevmedin sen? Ada aylardır kendine gelemedi. Okula bile başlayamadı bir senesi çöp oldu. Ağzından tek kelime çıkmıyordu. Uykularında ağladı hep. Kendimi hiç katmıyorum zaten. Çünkü sen benim ne düşündüğümle, ne hissettiğimle hiç ilgilenmedin. Sormaya korkuyorum ama bu ne zamandır senin sevgilin acaba. Dün tanışıp bugün masaya oturtmayacağına göre, annemin ölüsüne ne zamandır yapıyorsun bu saygısızlığı" diye çıkıştım. Ya da içimdekileri kustum diyebilirim. Ama yaşadığım hayal kırıklığının yanında bu hiçbir şeydi. "Laflarına dikkat et" diye bağırdı. "Seninle gayet sevecen bir şekilde tanışmış bir hanımefendiye 'bu kadın' diye seslenemezsin" Onca lafın içinde tek sorun bu muydu yani. "Annem diyorum sana sen hala ne diyorsun ya. Nasıl yaparsın" diye bağırdım. Kendime ve ses tonuma engel olamıyordum. "Ne yapmışım acaba. Cenazenin ertesi günü gelmedi ya Ezgi buraya. Yıllarca beklememi falan mı düşündün" dedi. Sanırım çıldıracağım. Kabus gibi bir gün resmen. Sakinlesmeye çalışmak adına derin bir nefes alıp verdim. "Babam cevap vermedi ama belki siz söylersiniz? Ne zamandır var bu birliktelik?" Ezgi bana cevap vermek yerine babama bakıp duruyordu. Ne yapacağını ne cevap vereceğini bilemez halde 'sevgilisine'bakıyordu ama sevgilisi pek oralı değildi. En sonunda dayanamayıp "Birşey sordum cevap versene" diye çıkıştım. Babam Ezgi'ye sesimi yükseltmemi sindirememiş olacak ki "Sana saygısızlık yapmaman gerektiğini daha nasıl anlatayım" diye bağırdı. "Bir cevap istiyorum çok mu zor. Madem o söylemiyor sen söyle baba" diye bağırdım. Sesimi indirmem mümkün değildi. Babam iyice sinirlenmiş olacak ki "Çok mu merak ediyorsun, hemen merakını gidereyim. Ezgi ile iki yıldır birlikteyiz. Mutlu oldun mu, merakını giderebildim mi?" diye gözümün içine baka baka söyledi. İki yıl mı? Kamera şakası falan değil mi bu. Birileri evin bir yerlerinden çıkıp senin sabrını sınadık diye güleceklerdi bana. "İki yıl mı, yanlış anladım dimi ben" dedim şaşkınlıkla. "Gayet doğru duydun" diye bağırmaya devam etti. Birden başlayan kahkahamı durduramıyordum. Evin her yerinden duyuluyordu sesler eminim ki. Sanırım gülerken ölüp tarihe geçecektim. Ama biraz sonra kahkahalar yerini gözyaşlarına bıraktı. Bugün delirmezsem daha da delirmezdim kesin. "Yani annem hayattaydı öyle mi? Hasta haliyle canıyla uğraşırken sen çapkınlık mı yapıyordun, aldattın mı yani. Kendine nasıl yakıştırdın sen bu iğrençliği. Bravo sana Ateş Algün. Tam da senlik bir hareket aslında. Bu kadar ilgisizliğin, sevgisizliğin tabiki de böyle bir sebebi olurdu ancak. Benim şaşırmam hata, annemin kemikleri sızlıyordur mezarında. Sana yazıklar olsun" deyip masayı terkediyordum ki Ezgi denilen kadına da iki çift lafım vardı. "Sen kendine ikinci kadın olmayı nasıl yedirdin. Valla miden iyi kaldırmış metres olmayı iki koca yıl. İkinizde iğrençsiniz kendi pisliğinizde boğulun. Ve seninle de tanıştığıma hiç memnun olmadım." deyip arkamı dönüp gidiyordum. Babam "Laflarına dikkat edeceksin Güneş. Bu son uyarım bir daha söylemeyeceğim" diye bağırdı. "Sen bu saatten sonra bana hiçbir şey yapamazsın" diye aynı yüksek tonda karşılık verdim. O kadar sinirliydim ki aklıma gelen her şeyi söylemek istiyordum. Bu kadının saçına yapışmak istiyordum. "Özür dileyeceksin hemen" dedi babam. Sanırım kafayı yemiş. "Asla özür dilemem. Şu evi başınıza yıkmak istiyorken ne özrü. Hayatımın içine ettiğiniz için bence benden özür dilenmesi gerekiyor. Ayrıca söylediklerimde haklıyken neden özür dileyeceğim ki" diye haykırdım. "Seni saygısız" diye yanıma doğru gelerek elini kaldırdı havaya. Ama o eli suratıma inmeden Ezgi "Ateş yapma sakın" diye durdurdu. Babamın eli havada asılı kaldı sanki. Koyu kahverengi gözlerinden alev çıkıyordu resmen. "Onun açısından bakınca kötü görünüyor evet. Bende onun yerinde olsam sinirlenirdim. Hatta dediği gibi bu evi bu evi başına yıkardım, söylemekle kalmazdı." Babam Ezgi'ye anlamsız bir şekilde bakıyordu. Sonra bakışları bana çevrildi ve göz göze geldik. "Ama Güneş aşkın önüne geçemezsin. Benim için kolay mı sandın. Olmadı, olamazdı. Dediğim gibi aşkın önüne geçemedik. Böyle hissettiğin için çok üzgünüm, ama babanı seviyorum. Birbirimizi seviyoruz. Umarım bir gün anlarsın bizi." "Peki. Size mutluluklar fakat ben birşey anlayabileceğimi sanmıyorum. Bu kepazeliğin içinde hiç birşey yokmuş gibi davranmak" diyerek hızlı adımlarla odama çıktım. Ağlaya ağlaya dolaptan birkaç parça kıyafet çıkarıp küçük bir çantaya koydum. Bu evde daha fazla kalmam mümkün değildi. Babam bu kadını eve tanıştırmaya getirdiyse yakın zamanda eve de yerleştirir. O yüzden benden uzakta mutlu evciliklerini oynasınlar. Bir süre umarım kızlardan birinde kalabilirim. Beren ve Müge. İyi anlaştığım güzel zaman geçirdiğim dostlarım. Sanırım Beren'in yanına gitmek en iyisi. Bu konuda konuşup artık ne yapmam gerektiği konusunda akıl birliği yapabilirim. Tabi bir de Ada faktörü var. Ona bu durumu hissettirmemeliyim. Neyin içine düştüm ben böyle. Şu an kendimi toparlayıp kardeşimi doktora götürmem gerekiyor. Odamdan çıkıp Ada'nın odasına yöneldim. Kapıyı açtığımda Ada yatağın köşesinde oturmuş bekliyordu. "Hazır mısın civciv" diye sordum. Evet anlamında kafasını salladı. Bende elinden tutup bir an önce evden çıkıp kaçarcasına gittik. Onları görmeye tahammülüm yoktu. Evin önünden bir taksiye bindik. Taksiciye pedagogun adresini söyledim ve kırk dakika sonra adrese geldik. Üç katlı sevimli bir yerdi burası. Bahçede çocukların eğlenmesi için salıncak kaydırak ve birçok oyuncak vardı. Duvarlarda ise çizgi film karakterlerinin çizilmiş resimleri vardı. Birçok renkle boyanmış merdivenlerden çıkıp girişteki görevliye Ada'nın kimliğini uzattım. "Gamze Hanımla randevumuz vardı" dedim. Görevli gerekli kontrolü sağladıktan sonra "Bir üst kata çıkın, sağdaki ilk oda. Şu an bir hastayla ilgileniyor. Sonra size bakacaktır" dedi. "Peki teşekkürler" diyip Ada'nın elinden tutup bir üst kata çıktık. Bu merdivenlerde diğerleri gibi renk renkti. Bir üst kata çıkıp sağdaki odanın önüne geldik. Fakat içeride başka hasta olduğu için kapı önündeki sandalyelere oturduk. Yaklaşık beş dakika sonra içeriden beş yaşlarında bir çocuk ve anne babası olduğunu düşündüğüm iki kişi çıktı. Gamze Hanım anne babaya "Haftaya bekliyorum" dedi. Gamze hanım sarışın yeşil gözlü çok güzel bir kadındı. Çocuğun boy hizasına eğilip "Oyunumuz yarım kaldı Toprakcığım. Haftaya devam edeceğiz anlaştık mı" diyerek adının Toprak olduğunu öğrendiğim çocuğun elini sıktı. Daha önce de gördüğüm kadarıyla Gamze Hanım'ın yanından mutsuz ayrılan bir çocuk yoktu. Çocukları gerçekten çok seviyordu ve işini layıkıyla yerine getiriyordu. Gamze Hanım daha sonra bizi gördüğünde "Aa Güneş Hanım hoşgeldiniz" diyerek elimi sıktı. Daha sonra şimdi de Ada'nın bot hizasına eğilip "Hoşgeldin prenses, nasılsın bakalım" diye sordu neşeli bir ses tonuyla. "İyiyim Gamze abla sen nasılsın" dedi Ada. Biraz önce ağzını bıçak açmayan kız gitti yerine oyun oynamaya gelmiş mutlu bir çocuk geldi. " Seni mutlu gördüm ya bende çok iyiyim. Hadi içeri geçelim, hikayemiz yarım kalmıştı en son" diyerek Ada'nın elini tuttu ve odaya doğru gitmeye başladılar. "Gamze Hanım bir dakika" diyerek onları durdurdum. "Benim çok önemli bir işim var da Ada bir süre sizinle kalabilir mi" diye mahçubiyetle. "Tabiki. Sizden sonra biraz boş vaktim var. O sırada Ada ile biraz daha hikaye okuruz"dedi. "Çok teşekkür ederim" dedim ve Ada'ya dönüp "Çok bekletmem tamam mı civciv, Gamze ablayı üzmek yok."dedim. Ada tamam dercesine kafasını salladı ve Gamze ablasının elini tutup odaya girdi. Hızlıca hastanenin önüne indim ve kapının önündeki taksiciye kabristanın adresini verdim. Telefonu çıkardım. Atmam gereken iki mesaj vardı. İlk önce Beren'in sayfasını açtım. "Günaydın kuzucuğum. Akşam sorun olmazsa size gelebilir miyim." yazıp gönderdim. " Ne sorunu gel tabi canım. Peki sen iyi misin, her şey yolunda mı." diye yazdı. "Gelince konuşuruz" yazıp gönderdim" Daha sonra Keremin sayfasına girip ona mesaj attım "Annemin mezarına gidiyorum, sende gelir misin"dedim. "Tamam güzelim hemen yola çıkıyorum" diye cevap geldi. Telefonu kapattım ve bir süre camdan yolu izledim. Bugün yaşadıklarım gözümün önünden gitmiyordu. Sesler hala kulağımdaydı. Bugün hiç tanımadığım biriyle tanışmak zorunda kalmıştım. Ve o insan biz bilmeden hayatımızı mahvediyormuş iki yıldır. Ve benim sevgili babacığım hayatımı mahveden bir diğer isim. Ben onların yaptıklarını yüzüne söyleyince saygısız oldum. Hatta bir tokat yememe ise ramak kalmıştı. Gerçi bunca şeyin üzerine ben o tokadı yemiş saydım kendimi. Hem suçlu hem güçlü olmak böyle miydi? Mezarlığın oraya gelip arabadan indiğimde kalbimde ufak bir çarpıntı oluştu. Sanki olan biten her şeyden annemin haberi vardı ve sanki hayattaymis ve ben ona ne diyeceğim diye düşündüm. Yaklaşık yirmi metre ilerideki annemin mezarına geldim. Turuncu kalonşo çiçekleri mezarın her yerini kaplamıştı. Ne çok severdi annem bu çiçekleri. İstemsizce yüzümde bir gülümseme belirdi. "Annem ben geldim" dedim. Gülümserken sesimin değişmesini ve gözlerimin dolmasını bastiramiyordum. "Bugünü yazdım bir kenara annem. Bugün sürprizlerle dolu çok acayip bir gün. Bugünü ne unuturum ne de unuttururum" dedim hırsla. "Ada artık daha iyi. Şu anda Gamze Hanım'ın yanında. Onunla vakit geçirmekten çok mutlu oluyor. Başka bir çocukla da ilgisini gördüm de çocuklara gerçekten çok iyi geliyor" Bugünü silmeye çalışıyordum kafamdan. "Babam da " dedim ve bir es vermem gerekti. Peki bu cümleye nasıl devam etmeliyim. Babam da bugün beni metresiyle tanıştırdı mı demeliyim. "Klasik Ateş Algün işte" diyebilirim. Annemin mezarına bile yapamazdım bunu. "Ben de.. Daha iyiyim artık, yokluğuna alışmak zoruma gidiyor. Ama kabullendim." dedim. Durmam lazımdı ama gözyaşlarıma engel olamıyordum. "Güneş'im ben geldim iyi misin" dedi bir ses. Tam yanı başımda duruyordu. Benim ise yapmak istediğim tek şey sarılmaktı. Boynuna sımsıkı sarıldım ve "İyi değilim" dedim. Sonrası karanlık... Uzunca bir bölüm. Umarım beğenirsiniz. |
0% |