@brc.prlk
|
Birbiri ardına geçen günlerde Kübra, Kerem'e kendisi için en uygun kişinin kendisi olduğunu çeşitli şekillerde göstermeye çalışmış, fakat Kerem her seferinde ağzının payını vermiş ve onun adına benden özür dilemişti. Kerem ne kadar bittiğini anlatmaya çalışsa da, Kübra'ya göre ben Kerem'in gözünü kör etmiştim. Kübra'nın bana anlattıklarını Kerem'e anlatmamış olmaksa içimi kemiren bir hisse dönüşmüştü. Acaba Kübra'nın zamanında yaşadığı hastalığı bilse Kerem'in fikirleri değişir miydi? Bugün hayatımla ilgili çok önemli bir gündü. Nihayet üniversite sınavları gelip çatmıştı. Bir yıl boyunca çalışmamızın karşılığını bugün alma vaktiydi. Ben kendi adıma yetenek sınavlarına gireceğim için çok büyük bir önem arz etmiyordu. Ama ne yapabileceğimi görmek istiyordum. Bu konuyla alakalı yeterince hırs yapmıştım. Erkenden kalkıp camı açtım ve bolca oksijen çektim ciğerlerime. Kendimi hem bir boşlukta gibi, hemde kıpır kıpır hissediyordum. Hazırlanıp evden çıkmış ve sınavımın olacağı okula gidiyordum. Kafamda bir sürü düşünceyle tabiki. Aylarca, belki yıllarca bir sınav için her gün saatlerce çalışıyorsunuz. Emek veriyorsunuz. Sonra bir gün gelip çatıyor o sınav günü ve sizin ne durumda olduğunuza bakmadan, size iki saatte hayatınızın devamında büyük rol oynayacak o sınava koyuyorlar. Sizin ne durumda olduğunuzun hiçbir önemi yok. Heyecandan ölüyorsunuz belki ama o sınav olacak mutlaka. O heyecanla sınav belki umduğunuz gibi gitmiyor. Peki bu sizi tembel bir öğrenci mi yapar? Sınavı olacağım okula gelmiş etrafıma bakınıyordum. Bir ilkokuldu burası ve bizim okulumuza göre daha bakımsızdı. Kızlarla olan Whatsapp grubumuzu açtım. "Kızlar aylardır uğraştık ettik, o gün geldi çattı. Umarım istediğimiz gibi geçer. Bol şans öpüyorum sizi" "Heyecanlıyım bende, bol şans size de" yazdı Müge. "Aman ha heyecan yapma, sakinlik önemli. Dikkat edin öpüyorum çok" yazdı Beren. *** Güzel bir rahatlıkla sınavdan çıktım. Koca bir lise hayatımı bu önemli sınavla noktalamıştım. Umarım herşey dilediğim gibi olurdu. Yapılacak bir sürü iş için bir an önce eve gittim. Doğum günüm yaklaşıyordu ve okul töreni sırasında bir anda gaza gelip herkesi doğum günüme davet ettiğim için şu an bir sürü hazırlık yapmalıydım. Babamdan Ezgi sayesinde gerekli izni almıştım. "Evde o kadar çoluk çocukla uğraşamam. Dışarıda bir yer ayarlarız" diyerek gönülsüz bir onay vermişti. İnternetten yaptığım bir anketle gelenlerin ortalama sayısını çıkarıp gerekli hazırlıkları yapıyordum. On sekizinci yaşıma girmek önemli bir durumdu benim için. Bu yüzden kutlama akılda kalıcı olmalıydı. Yine Ezgi sayesinde babamdan izin aldığım, Kerem, Yiğit ve Turna ile iki günlük bir tatil yapabilmek için hazırlık yapıyordum bir yandan. Ezgi'nin bana bu kadar faydalı olacağını hiç düşünmemiştim. Onu bir anne olarak asla göremezdim. Ama bana ettiği yardımları da unutacak değildim. Hayatımı kolaylaştıran bir Ezgi vardı. İki günlük eşyamı hazırlamam kocaman bir valiz oluşturmama sebep oldu. Gerçekten daha uzun süre gitsem neler olurdu kim bilir? Kapı tıklatıldı ve Ada "Ablacığım" diyerek içeri girdi. Üzerinde annemin aldığı beyaz elbisesi vardı. "Nasılsın civcivim, ne güzel olmuşsun böyle" diyerek kafasını öptüm. Ada belime sarıldı. "Bu elbiseyi senin doğum günü partinde giysem mi diye sormaya geldim" dedi Ada sevimli bir ses tonuyla. "İstersen yeni birşeyler alalım, ama bu kıyafeti istiyorsan sen bilirsin güzelim" dedim. "Annemde bizimle olsun" dedi Ada dolu dolu. "O hep bizimle, sen bu elbiseyi giysen de, giymesen de" diyerek göz hizasına eğildim. "Olsun, ben bunu giymek istiyorum. Üzerime oluyor mu hala diye giymiştim, bence oldu. İyi yolculuklar ablacığım, çok eğlen" deyip yanağımdan öptü. Daha önce belki de gitmemem için ağlayacak bir kardeşim varken, şimdi bana "Çok eğlen" diyebiliyordu. Ada'nın bu gelişimine içten içe mutlu oluyordum. Kardeşim büyüyordu. "Nerdesin Kerem, geldiniz mi?" diye mesaj attım Kerem'e. "Gelmek üzereyiz, hazır mısın güzelim" "İki dakikaya dışarı çıkıyorum" Hızlıca hazırlanıp valizimle beraber dışarı çıktım. Kapının önüne geldiğimde yolda Kerem'in beni izlediğini gördüm. Hemen yanıma geldi ve kulağıma eğildi. "Şu an sana sıkıca sarılmak isterdim, ama bu hakkımı başka bir anda kullanacağım" Suratımdaki sırıtma ile birlikte valizi Kerem'e verdim ve arabaya ilerledik. Bu sefer arabayı Yiğit kullanıyordu ve yanında ise Turna vardı. Bizde Kerem'le arka koltuğa oturduk. "Merhaba çifte kumrular, nasılsınız görüşmeyeli" diye sordum neşeli bir ses tonuyla. "Çok iyiyiz Güneş'ciğim, sen nasılsın. Bu arada okuldaki başarın için tebrik ederim. Gerçekten çok sevindik. Çalışıp karşılığını almak çok güzel bir duygu bilirim" dedi Turna. Bu sırada Yiğit arabayı çalıştırmış, ilerlemeye başlamıştık. "Güzel bir puan almam önemliydi, liseye başladığımdan beri bunu unutmadan odaklandım derslere." "Azmin zaferi" dedi Kerem boynuma sarılarak. "Birinci o zaman senden daha mı çok çalıştı" dedi Yiğit. "O çok farklı birisi, birşeyleri anlama konusunda çok özel. Benden kesinlikle daha iyi ve hak etti. Çok sevindim ona da. Tanıyorsunuz zaten Beren'i." dedim gururla. "Vay canına bir de sarışınlarla zeka konusunda dalga geçerler." dedi Turna. "Benim arkadaşım bir marka." dedim gülümseyerek. Sakarya'da müstakil bir eve geldik. Sanırım burası Bolu'ya gideceğimizi bilmedikleri anda Yiğit ve Turna'nın gelmemiz için bahsettikleri yerdi. Sağında solunda birkaç müstakil ev olan bu yer tam bir köy yeriydi. Sakinlik isteyenler için tam adres gibiydi burası. Evden içeri girdiğimizde koltuklar ve televizyonun olduğu sade bir salon karşıladı bizi. Arkada iki oda daha vardı. "Geldik bizim fakir haneye, buyurun gençler hoşgeldiniz" dedi Yiğit. "Güzel bir yer bence, insan burada güzel kafa dağıtır" dedi Kerem. "Bence de çok güzel" dedim. Odalara eşyalarımızı bıraktıktan sonra köy içinde gezmek için dışarı çıktık. Birbirlerine yakın bu evlerde kapı önlerinde oturan teyzeler bize bakıyorlardı. Yabancı gördükleri için aralarında fısır fısır konuşmalar yapıyorlardı. "Yiğit oğlum hoşgeldin" dedi teyzelerden biri. Orta boylu, beyaz tenli, zayıf bir kadındı. "Hoşbulduk Gülten teyze, nasılsın" diye selam verdi Yiğit. "İyiyim çocuğum, sende iyisin maşallah. Misafirlerin var ben seni tutmayayım oğlum." dedi Gülten teyze. "Birisi eşim olur" dedi Yiğit Turna'ya sarılarak. "Diğerleri de İstanbul'dan arkadaşlarımız" diye ekledi. "Oğlum ne ara evlendin, bak hiç duymadık bile. O zaman hepinizi akşama yemeğe bekliyorum ona göre. Tanışalım bakalım gelin hanımla ve arkadaşlarınla" "Olur, akşama görüşürüz" dedi Yiğit ve yolumuza devam ettik. "Umarım bir sınava tutulmam" dedi Turna tereddütle. "Yok artık karıcığım ya, merak etti kadıncağız. Akşam yemeğini sizlere sormadan tamam dedim ama. Gülten teyze mükemmel yemekler yapar, bayılırsınız" dedi Yiğit. Gülten teyzeyi seviyordu belliki ya da yemeklerini. "Akşam için yemek hazırlama işiyle uğraşmayacağız fena mı. Hem Yiğit bu kadar övmüşse güzeldir yemekler" dedim. "İnşallah öyledir" dedi Turna mırıldanarak. Yiğit ve Kerem duymamıştı, ama ben Turna'nın yaşadığı gerilimi görmüştüm. Köyü gezip meyve ağaçlarından çeşitli meyveler yedik. Aynı zamanda köydeki diğer komşuların tanınmayan bir cisme bakar gibi bakışlarına şahit olduktan sonra eve döndük. Gülten teyzeye akşam yemeğine gitmek için hazırlanacakken Turna'nın gerginliğini hissediyordum. "İyi misin canım" diye sordum Turna'ya. Belki biraz konuşup rahatlatırdım. "Ben biraz rahat yetiştim, Gülten teyzede böyle imalı imalı konuşunca gerildim sanırım. Benimle uğraşacak sanki" "Yok artık, sonuçta Yiğit ile tanışıyor. Seni tanımak istiyor olabilir. Bunda kötü niyet arama bence" "Kötü niyet değil ama, bilmiyorum gerildim işte. Hem beni bırak senin neyin var asıl. Görüyorum birşey var kafana takılmış." Turna iyi bir gözlemciydi sanırım. Derin bir nefes verdim ve anlatmaya başladım. "Kerem'in eski sevgilisi evime kadar geldi. Büyük bir hastalık atlattığını ve Kerem'den bu yüzden ayrıldığını söyledi. Bana da açıkça aramızdan çekil dedi" dedim. Turna şaşkın bir şekilde gözlerini açmış beni izliyordu. "Sen ne yaptın" "Hiç birşey. Kerem Kübra'nın hastalık sebebiyle ondan kaçtığını bilmiyor ve ben ne yapmalıyım bilmiyorum" "Ne yapmak istiyorsun peki" "Kafam çok karışık. Bir yanım anlatmam lazım diyor, diğer tarafım kaybetmekten deli gibi korkuyor. Sen olsan ne yapardın" "Zor bir durum evet. Ama sanırım sonucuna bakmadan anlatırdım her şeyi. Ona gidiyorsa da onu seviyor demektir. O zaman elden birşey gelmez." "Anlatmalı mıyım yani sence" "Sana şunu yap diyemem, ben sadece içimden geleni söyledim. Sende öyle yap" "Teşekkür ederim, düşüneceğim söylediklerini" Kalbim de beynim de ikiye bölünmüştü sanki. Anlatırsam Kübra'ya geri dönme fikri beni mahvediyordu. Ama anlatmamak büyük bir haksızlıktı. Gerçeği öğrendikten sonra ona gidecekse benimle olması bana da ona da bir haksızlık olacaktı. Sanırım büyük bir karar verme vaktiydi. Umarım beğenirsiniz... |
0% |