Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. Bölüm

@brc.prlk

Bir ay sonra


Yine kafamda susmayan çığlık sesleriyle bir kabustan uyanır gibi uyanmıştım. Zaten bir aydır düzgün bir uyku uyuyabildiğim söylenemezdi. Devamlı kabuslar görüyordum. Mert'in ölümü, annemden sonraki ikinci yıkım olmuştu bana. Mert devamlı rüyalarıma geliyordu.


"Üzülme Güneş, ailemleyim ben, güvendeyim."


"Dikkat et Güneş kendine."

Bu sözü hep duyuyordum Mert'ten. Kendisinin güvende, ama benim güvende olmadığımı söylüyordu. Ve kendime dikkat etmemi. Dokuzuncu yaşında tanıştığımız Mert ile dokuz sene sonra temelli vedalaştık. İkinci ailem dediği ben ve teyzemi bırakmış, asıl ailesine kavuşmuştu. Keşke bu şekilde olmasaydı.


Teyzem demişken.. Mert'in ölümüyle derin bir sessizliğe gömüldü diyebilirim. Belki de Mert'in bir bağımlı olduğunu duymak onu bu hale getirdi. Teyzem ona elinden geleni yaptığını zannediyordu hep. Yaptı da.. Evine aldı, büyüttü, okula gönderdi. Ama Mert'in beklediği sevgiyi teyzemde bulamaması ikisi arasında görünmez bir duvar oluşturmuştu. En son Mert'e olanları ve ölümünü duyunca "Başaramadım" dediğini duydum. Şimdi ise sanırım onun yasını tutuyordu içten içe.


Ve Kerem.. O gün olan bitenin tek bileni. Mert'in kullandığı maddelerden dolayı bir yoksunluk duyduğunu ve kendisinden para istediğini anlatmış polislere. Para vermek istemediğini, fakat Mert'in onu zorladığını ve olayı kavga boyutuna getirdiğini anlatmış. Daha sonra Mert'in kendisine saldırmak için yürüdüğünü, Kerem'in ise kendini savunmak için sadece onu ittirdiğini söylemiş. Yukarıda olan tek kamera ise olan biteni tam anlamıyla görmediği için, Kerem iki gün sonra delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakılmıştı.


Kerem'in anlattıkları ile Mert'e çok kızıyordum. Fakat Kerem'de biraz daha onu sakinleştirmeye çalışmadı mı diye düşünmeden edemiyordum. Ortada iki sevdiğim insanın ettiği bir kavga ve bu kavgadan dolayı birinin ölümü vardı. Bir hayat daha fazla arapsaçına dönemezdi.


"Güneş, hazırsan çıkalım" diyerek içeri girdi Deniz Hanım. "Geliyorum birazdan" diyerek Deniz Hanım'ı gönderdim. Annemin bugün ölüm yıl dönümüydü. 15 temmuz tarihini hep hüzünle hatırlayacaktım. Deniz Hanım'da babamdan rica edip mezarlığa gelmek istediğini söylemişti. Babam da kırmayıp kabul etti.


Hazırlanıp evden çıktığımızda Ezgi'nin bizimle geliyor olması şaşkınlık vericiydi. Neden geliyordu acaba? Yanımızda olmak için mi, yoksa canı sıkılmasın diye mi?


"Abla korkuyorum" dedi Ada mezarlığın girişinde. Etkilenmemesi için onu buradan uzak tutmuştum. Şimdi ise doğal olarak korkuyordu.


"Korkma civciv, buradan bize zarar gelmez. Hem annemin seni bu beyaz kiyafetleriyle görmesini istemez misin?" dedim sesimi canlı tutmaya çalışarak. Ada doğum günümde hastalandığı için gelememişti. İyiki de gelmemişti, orada olanları görmemişti.


Ada kafasını sallayıp elimi tuttu ve yürümeye devam ettik. Arkamdan bana seslenen teyzemin sesini duyunca duraksadım.


"Yetiştim size" dedi nefes nefese teyzem. Mert'in ölümüyle babam, Mert ve teyzemle benim aramdaki durumu öğrenmiş ve teyzemle büyük bir kavgaya tutuşmuştu. "Kızımı da zehirliyorsun, ne biçim insanlarla ilgin var senin" diye bağırmıştı babam teyzeme. Teyzem ise Mert'in neler yaptığını tam olarak bilmediği için "O böyle bir çocuk değildi." diyebilmişti sadece. Ben ise her şeyi bilip sesimi çıkarmayarak kendimi gizlemeye çalışıyordum adeta. Ne büyük hata...


"Gel teyze" diyerek diğer yanıma gelmesini sağladım. Arkada babamın içten içe homurdanmasını duyuyordum. Bence teyzemde duyuyordu ve bugünün öneminden dolayı sesini çıkarmıyordu.

Annemin mezarına geldiğimizde çiçeklerin bakımsızlıktan biraz solduğunu gördüm. Burayı ihmal ettiğim aklıma gelince moralim bozulmuştu.


"Neden kimse ilgilenmemiş ki" diye söylenerek etrafına bakındı babam. Kim ilgilenmeliydi acaba gerçekten merak etmiştim. Biraz ilerideki çeşmeden su alıp solmaya başlamış çiçekleri suladım.

Ada ne yapacağını bilemez bir şekilde beni izliyordu. Mezara yaklaşmaya korktuğunu görüyordum. Sakince Ada'ya yaklaştım.


"Bence yanına yaklaşmalısın, böyle uzakta durma." dedim sakin bir ses tonuyla. Korktuğunu görüyordum ve daha da tedirgin olsun istemiyordum.


"Korkuyorum"


"Annemizden mi?" Ada bana devam etmemi istercesine bakıyordu. İçten içe yaklaşmak istiyordu belli ki.


"Annemiz o bizim Ada'cığım. Bence o da seni yanında görmek ister. Sen istemez misin?"


"Tamam, ama sende gel yanımda" dedi bir cesaretle elimi tutarak. Beraberce yavaş adımlarla mezara yaklaştık. Ada elimi daha çok sıkmıştı.


"Kızların burada annem, herkes burada" dedim arkama bakarak. Babam ve Ezgi ilgisiz davranıyor, Deniz Hanım bizi izliyor, teyzem ise dua ediyordu.


"Hep buradayız, seninle." Ada konuşmamıştı, ama buraya kadar gelmesi bile büyük bir adımdı. Artık bazı şeyleri daha kolay anlayacaktı. Herkes duasını etti ve oradan uzaklaştık.


Evin önüne geldiğimizde hayretler içinde kapının önünde duran Kerem'e bakıyordum. Ne işi vardı böyle bir günde burada. Daha olaylar tam soğumamışken, neden babamın karşısına dikilmişti? Ne diyecekti babama?


"Merhaba efendim ben Kerem Akhisarlı, biraz vaktinizi alacağım izniniz olursa. Konuşabilir miyiz?" Babam Kerem'e öyle bir bakıyordu ki, Kerem'in adını duyduktan sonraki söylediklerini dinlemiş miydi emin değilim.


Allah Kerem'in taksiratını affetsin...


"Senin ne işin var burada. Karşıma geçmiş kendini tanıtıyor bir de." diye yüksek sesle konuşmaya başladı babam. Deniz Hanım olası kavga ihtimaline karşı Ada'yı da alarak eve girdi.


"Bakın, kötü şeyler oldu maalesef biliyorum. Böyle tanışmak istemezdim, ama beni dinlemenizi istiyorum." dedi Kerem sakince.


"Ben seni niye dinleyeyim, bana anlatmana gerek yok" diye geçiştirdi babam Kerem'i.


"Ben Güneş'in sevgilisiyim efendim. Beni yanlış tanımanızı istemem"

Güneş mi dedi o? Sanırım Kerem öteki tarafa giderken canı sıkılmasın diye beni de götürmek istiyordu. Ama ben daha çok gençtim.


Babamın bakışları bana döndüğünde gözlerindeki ateş benim yeterince korkmama neden olmuştu.


"İçeri girelim artık, bu şekilde sokak ortasında konuşmak olmaz" diyerek lafa girdi Ezgi. Herkes usulca eve girdi.


"Efendim içeri girdiğimde bu zarf yerdeydi, kapının altından atılmış sanırım." diyerek zarfı babama verdi Deniz Hanım. Babamın belki biraz olsun dikkati dağılırdı. Babam zarfı açmaya başladığında Kerem konuşmaya devam etti.


"Güneş ile uzun zamandır birlikteyiz. Böyle bir şekilde tanışmak istemezdim. Ama ben kötü biri değilim, bilerek kimsenin canını yakmadım" diyordu Kerem. Ama babam pek oralı değildi. Zarfa öyle bir bakıyordu ki aramızda yoktu sanki.


"Belli, beni rahat rahat kandirabilecek kadar zaman olmuş" dedi babam elindeki zarfı havaya kaldırarak. Biraz önce dinen öfkesi tekrar alevlenmişti. Sanırım Güneş'in ruhuna Fatiha okuyacağınız ana gelmiştik. Kerem de meraklı bir şekilde babamın elindekilere bakıyordu.


"Bana daha hangi konularda yalan söylediğini anlat" diyerek elindekileri benim elime çarptırırcasına tutuşturdu babam. Gördüğüm şey vücudumun buz kesmesine neden olmuştu. Kerem ile Bolu'da gündüz vakti çekilen diğer resim ve yine bir not.


"Geceye kanat çırpıyor Güneş'in ışıkları. NKA"






Beğenip yorum yaparsanız sevinirim...


Loading...
0%