Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@brc.prlk


"Neredeyim ben?". Gözlerimi bembeyaz bir odaya açmış, bir yatakta yatıyordum.


"Hastanedeyiz" dedi Kerem. Benim sevgilim, bu hayattaki en büyük şansım. Kumral, kahverengi gözleri, kirli sakallarıyla yanıma çektiği sandalyede oturmuş beni izliyordu. İyi ve kötü bütün her anımda yanımda olmaya çalışan en büyük destekçim kendisi. İki yıldır o kadar çok kötü şeylere şahit oldu ki bırakıp gider diye düşünmedim değil. Fakat bu iki yılın öncesinde de birbirini dinleyip anlayan iki iyi arkadaştık. O yüzden de bazı şeylerin temeli güzel oldu demekki. Zamanla da bu arkadaşlık aşka dönüştü, iyiki de öyle oldu. İşte şimdide kocaman kahverengi gözleriyle endişeli bir şekilde bana bakıyordu.


"Daha iyi misin şimdi güzelim, mezarlıkta bir anda iyi olmadığını söyleyip kollarıma yığıldın. Ne yapacağımı bilemedim hemen hastaneye geldik" dedi.


"İyiyim canım merak etme. Kötü bir gün oldu sadece. Kendimi fazla kastım sanırım, seni görünce de en güvenli kollara bırakmışım işte kendimi" dedim gülümsemeye çalışarak.


"Anlatmak ister misin peki" diye sordu


"Baba-kız kavgası" dedim manidar bir ses tonuyla.


"Bu sefer daha farklı gibi sanki. Seni böyle hastanelik edecek kavgalarınız olmazdı pek" dedi. Beni gayet iyi anlayan biriydi Kerem. Anlattıklarımı da gayet iyi anlayabilen biriydi, anlatamadıklarımı da. Anlatıp anlatmamak konusunda kararsızdım. Bir süre sessizlik olunca da


"Peki hiç zorlamayacağım. Sen isteyince anlatırsın zaten biliyorum" dedi Kerem.


"Aslında.." dedim duraksayıp. Sanırım anlatacaktım.


"Konu yine babam tabiki. İşin kısası diyecek olursam iki yıldır bir kadınla birlikteymiş. Düşünebiliyor musun Kerem, annemi aldatmış. Sanırım en büyük kavgamızı etmiş olabiliriz. Sonra da Ada'yı alıp.." diyerek birden duraksadım. Eyvah, Ada'yı pedagoga bırakmıştım.


"Ne zamandır buradayız" diye sordum telaşla. Kerem'de ne olduğunu anlayamamıştı. "Bir buçuk saat falan, neden sordun"


"Ada'yı bugün Gamze Hanım'ın yanına götürmüştüm, oradaydı. Gamze hanıma bir süre burada kalabilir mi demiştim" deyip bir yandan ayaklanmaya çalışıyordum. Ama dengemi sağlamakta zorluk çektim ve yatağa oturmam gerekti.


Kerem "Sakin olur musun güzelim" deyip beni omuzlarımdan yavaşça ittirerek tekrardan yatmamı sağladı. Ben itirazımı edemeden lafına devam etti. "Seni hastaneye getirince Gamze Hanım seni arıyordu. Bende telefonu açtım. Bana durumu anlattı ve bende hızlıca Ada'yı alıp sizin eve götürdüm, sonra geri geldim. Geleli birkaç dakika oluyor hatta. Yani Güneş'im sakince dinlen, herşey kontrolüm altında" dedi gülümseyerek. Derin bir nefes aldım. Hayatımın en büyük şansı yine benim kötü bir anımda yanımdaydı. Ne kadar teşekkür etsem azdı.


"Teşekkür ederim sevgilim. Yine beni kurtardın demek. Bence sen bir süper kahramansın. Ama sadece benim tabiki" dedim gülümseyerek.


"Sadece senin için " dedi ve kocaman kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Gözlerin içi gülmesi böyle bir şeydi herhalde. Ve birbirini seven gözler bakışmaya başladığında o gözlerde kahkaha kopardı. Ve biz etrafta olan sıkıntılara rağmen yapabiliyorduk bunu.


"Serum bitmek üzere doktora haber vereyim, çıkalım" dedi. Tamam dercesine başımı salladım. Birkaç dakika sonra yanımıza esmer ucunca boylu bir erkek doktor geldi. "Merhaba Güneş Hanım açmışsınız gözünüzü" dedi gülümseyerek. "Bu genç adam içeri sizi bir telaşla kucağında acil kapısından içeri getirip bir anda bayıldığınızı söyleyince biz de biraz telaş yaptık. Ama birkaç kontrol sağladıktan sonra çok büyük bir sorun olmadığını gördük. Sanırım yorgunluk veya strese bağlı bir baygınlık yasamışsınız. Serumla da sizi biraz dinlendirmiş olduk ve o da bitmek üzere. İstediğiniz zaman çıkabilirsiniz. Geçmiş olsun" dedi. Pür dikkat doktoru dinleyen Kerem teşekkür ederek doktoru gönderdi.


Hastanedeki işimiz bittiğinde Kerem bir eliyle belimden, diğer eliyle elimi tutup bana yardım ederek çıktık. Daha sonra yolun kenarında duran siyah Opel marka bir arabanın önünde durduk. Kerem cebinden anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı. İyi de Kerem'in arabası yoktu ki. "Bir arkadaşımın" dedi benim sormamı beklemeden. "Birkaç gün bende kalacak" diye ekledi.


"Kim bu arkadaş ben tanıyor muyum" diye sordum. Ne halde olursam olayım kıskançlığımı yapardım. Umarım kız arkadaş falan değildir.


"Ömür diye biri, tanımazsın" dedi. Aynı anda hem erkeğe hem kadına konulan bütün isimlerden nefret ediyordum. "Kız Ömür mü, erkek Ömür mü" diye sordum. Kerem tanınmayan bir cisme bakar gibi bana şaşkınlıkla bakıyordu. Ne var canım her kıskanç sevgili gibi Ömür'ü yokluyordum.


"Gerçekten hastane önünde bunu mu konuşacağız. Şurada seni bıraksam ayakta duramayacak durumdasın. Ama konumuz Ömür erkek mi, kadın mı diye sorman yani. Bu mudur" diye sitem etti. Evet öyle neden bu kadar kaçamak cevaplar veriyor sanki. Basit bir soru.


"Tamam sevgilim, bir an önce cevabı ver de binip gidelim. O kadar haklısın ki ayakta duramıyorum" deyip yalandan dengemi kaybeder gibi yaptım. Kıskanç bir kadına o cevap verilmeli, yoksa ben bir şekilde o cevabı alırım.


"Of tamam, tabiki de erkek. Zaten bir iki tane kız arkadaşım var hayatımda, çocukluktan onlarda. Sende tanıyorsun onları" dedi


"Yalnız bir iki tane değil dört tane" dedim. "Aslı ve Kübra çocukluk arkadaşların. Ece ilkokul, Esra ise liseden".


"Maşallah güzelim. Yeterince detaylı hatırlıyorsun onları. Ya siz kadınlar neden bu kadar detaycısınız" diye sordu. "Daha iki üç kere gördün onları, ama sorsam ne giymişlerdi diye onu bile hatırlıyorsundur" diye devam etti. Gözlerim parladı resmen. Tam cevap verecektim ki durumu anladı. "Yok yok tamam sormadım say" dedi bir çırpıda. Arabaya binmeme yardım etti.


"Eve mi götüreyim seni peki" diye sordu. Kaşlarım çatıldı hemen, tabiki de gitmeyecektim. "Onların yüzünü görmek istemiyorum. Bir süre bugün olanları düşünüp sindirmem gerekecek. Sonra gider miyim onu da bilmiyorum"


"Güneş'im bir yerde oturup konuşalım mı? Hem seni bu halde bir yere bırakmak istemiyorum" dedi. Ses tonu rica doluydu. "Peki tamam. Belki de kafamdaki sesleri susturup biraz seni dinlemeliyim. Yoksa kafayı yiyeceğim" dedim.


Biraz sonra sahil kenarına gelmiş, arabayı park edip boş bir bankta oturuyorduk. Bir süre denizi seyretmek bana iyi gelmişti. Vakit ne kadar geçti bilmiyorum, bir süre sonra Kerem nazikçe beni göğsüne doğru çekti.


"Ne hissettiğini anlatmak ister misin? Bilmiyorum ama anlatmak iyi gelir diye düşünüyorum. Seni annenin ölümünden sonra ilk defa böyle üzgün görüyorum. Sanki yine cenazeniz varmış gibi" başımdan öpüp.


"Evet, iyi niyetim öldü" dedim derin bir nefes aldım deniz kokusunu içime çekerek. "Aradan yıllar geçse de birisiyle gelse karşıma gerçekten anlarım. Ama daha senesi bile dolmamış annemin. Ölüsünü geçtim, dirisine bile saygısı yokmuş ki. Asla kalamam artık orada" dedim. Gözlerim dolmuştu, bu yaşanan benim bu kadar zoruma gitmişken annem bilseydi neler yaşardı kim bilir. "Annem iyiki görmedi, yoksa kanserden değil, kahrından ölürdü" dedim titrek bir sesle.


Bir süre sessizlik oldu. Sanırım Kerem'de ne diyeceğini bilemiyordu. Zaten ne denilebilirdi ki. Bir süre sonra doğruldu ve yüzüme baktı. "Birşey diyeceğim ama kızmak yok. Bitirmemi bekle tamam mı" dedi. Tereddütle kafamı salladım.


"Olayın içeriğiyle alakalı bir yorum yapamam zaten doğru olmaz. Benim takıldığım yer başka. Neden sen evi terkediyorsun ki. Neden deveyi güdüp hayatını yaşamak varken, diyarı bırakıp gidiyorsun ki" dedi. Birşey anlatmaya çalışıyordu ama ne.


"Ne devesi Kerem, ne diyorsun Allah aşkına. O evde durup onların evcilik oynamalarını mı izleyecektim. Yapamam ben, böyle bir durumda hele ki"


"Güneş'im. Sakince düşün, beni anlayacaksın. Sana affet demiyorum babanı, o kadınla arkadaş ol da demiyorum. Sadece Ezgi'nin biraz yakınında dursan. O da bence babanla iyi kalabilmek için sizinle iyi geçinecektir. Hem zaten tahmin ediyorum ki eve gitmeceğim demeni baban da kabul etmeyecektir. Bence bir düşün derim. Birçok şeyi senin yerine babanla konuşup ikna edecek birisi. Sadece mış gibi yapacaksın. Biraz ikili oynamak gibi..."


Beğenirseniz çok sevinirim, şimdiden teşekkürler.


Loading...
0%