Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41. Bölüm

@brc.prlk

"Kerem ne yaptın?"

 

"Yürü gidiyoruz buradan Güneş."

 

"Olmaz, başın belaya girecek. Bu da ölmesin."

 

Son söylediğim cümle ile Kerem şaşkınlıkla bana bakmaya başlamıştı. İlk başta hiç aklımda bile yoktu, ama Mert'in ölümüne bir atıfta bulunmuştum farkında olmadan.

 

"O sırada kendimi korudum, şimdi de seni. Ve hiç pişman değilim."

 

"Özür dilerim öyle demek istemedim."

 

"Ama haklısın, şu anda bu durumu çözmemiz gerekir. Bekle polisi arıyorum." diyerek cebinden telefonu çıkardı. Buraya ikinci defa gelmiştim aslında. İlkinde polislerden kaçabilmişken, şimdi tam olarak olayın ortasındaydım. Aramamasını söyleyemiyordum, çünkü her ne kadar haklı olsakta, bu duruma düşünce haklıyken haksız duruma düşmüştük. Sesli bir of çekip beklemeye başladım. Bu sırada içerideki insanlar ambulansı arıyordu.

 

"Sen git, ben bir şekilde durumu hallederim." dedi Kerem telaşla.

 

"Olmaz, benim yüzümden oldu bu, yalnız bırakmam seni."

 

"Güneş, durumu anlatman gerekebilir. Yani bizi karakola götürebilirler." dedi Kerem yüzüme hüzünle bakarak. Eve gidemiyor olmamdan bahsediyordu.

 

"Gizli çıktım geldim, sorun yok" dedim yalandan gülümseyerek. Kerem hayretle bana bakıyordu. Çünkü gizli çıkmamın üzerine bunların olması önemli bir sorundu tabiki.

 

Kerem'le birbirimize sarılıp sakinleşmeye çalıştık. Çünkü ne olacağı hakkında bir fikrimiz yoktu. Benim yüzümden böyle bir şey yapmış olması bana endişe veriyordu.

 

"Çekilin bakalım şöyle kenara. Neler oldu burada, kim anlatacak?" dedi içeri giren uzun boylu, yapılı, esmer polis. Arkasından da bir kadın polis geliyordu.

 

"Efendim ben anlatayım, ben burada sahne alıyorum. Güneş bugün beni dinlemeye gelmişti. Ama bu yerde yatan arkadaş, Güneş'i taciz ediyordu. İşin içinden çıkılmaz bir hal alacağını gördüğüm anda şişeyi kafasında kırdım." diyerek durumu özetledi Kerem.

 

"Ne kadar rahat anlattın böyle." dedi esmer polis. O sırada ambulans gelmiş yerde yatan adamı, yani Murat'ı sedyeye koyup götürdüler.

 

"Yaptığım şeyden tabiki mutlu değilim, ama Güneş'e yaptıklarını görünce kendimi durduramadım." dedi Kerem kendini savunarak.

 

"Sen anlat bakalım, sanırım Güneş sensin." dedi esmer polis bana bakarak.

 

"Evet benim" çekingen bir tavırla.

 

"Kerem'in anlattıkları doğru. Bunun dışında birşey yok." dedim. Açıkçası bu heyecanla konuşup saçmalamak istemiyordum.

 

"Kerem'i unut, sen anlat. Ne oldu Kerem buraya gelmeden önce." dedi esmer polis iki elini yana açarak. Biraz sonra bana saldıracakmış gibi durması beni daha da tedirgin ediyordu.

 

"Ben" dedim kekeleyerek. Bu durumu anlatmak hem sinirimi bozuyor, hem de utandırıyordu.

 

"Bak kızım, eğer konuşmazsan ikinizi de karakola götüreceğim. Bu çocuk uyanana kadar içeride kalırsınız. Bence bir an önce konuş." dedi gözlerini kocaman açarak. Bir günüm de olaysız geçseydi ne olurdu ki. Kerem sakin olmam için bana göz kırptı.

 

"Ben, bugün buraya Kerem'i dinlemek için gelmiştim. Şu köşe ben geldiğim sırada boştu, o yüzden oraya gidip oturdum." dedim elimle oturduğum yeri göstererek. Bugünü tekrar yaşıyormuş gibi olmuştum.

 

"Bir süre sahneyi izledim, daha sonra bu arkadaş yanıma gelip izinsiz bir şekilde oturdu."

 

"Daha önce tanıyor muydun?" diyerek lafımı kesti polis.

 

"Hayır" dedim net bir şekilde. Olabilecek hiçbir imayı kabul edemezdim.

 

"Ben gitmesini söyledim, tabiki gitmedi. Israr ettim, kalkmadı yerinden. Ben kalkmak isteyince de kolumu tuttu. Üzerime gelirken de Kerem geldi ve olan oldu." diyerek yüzümü aşağı indirdim.

 

"Anlaşıldı anlaşıldı. İkinizde şehirden ayrılmıyorsunuz. Adam uyanınca onunla da konuşacağız. Nursel Hanım Güneş'i bizim arkadaşlar eve bıraksın." dedi polis yanındaki kadın polise.

 

"Anlaşıldı komiserim, ilgileniyorum." diyerek yanıma geliyordu adının Nursel olduğunu öğrendiğim polis.

 

"Hiç gerek yok, ben bir taksiyle giderim. Size zahmet olmasın." dedim telaşla. Gizlice kaçtığım eve, polis huzurunda gitmek benim felaketim olacaktı.

 

"Bu bizim görevimiz, zahmet falan olmaz. Gencecik kızı bir başına, bu saatte eve taksiyle göndermek olmaz." dedi esmer polis. Polisin iyisine mi denk gelmiştim bilmiyordum ama şu an iyilik yapılmasının sırası değildi. Hayal kırıklığı içinde Nursel komiserle birlikte dışarı çıktık.

 

Bir felaketin içinden çıkıp diğerine doğru ilerliyordum. Belki de bu olanlar biraz sonra evde olacaklara göre, bir fragman niteliğindeydi. Asıl film birazdan başlıyordu. Acaba polisin hapse girme fikrini kabul etse miydim?

 

Kara kara ne yapacağımı düşünürken, evin önüne gelmiştik bile. Oturduğum yere sanki yapışmışçasına kalkmak istemiyordum. Derin bir iç çekerek kapıyı açtım ve çıktım. Fakat beni evime getiren polis, benimle birlikte kapıya kadar geliyordu.

 

"Teşekkür ederim, sizi daha fazla yormayayım. Ben girerim eve."

"Sizinle beraber kapıya kadar gelip açıklama yapmam gerekiyor. Üzgünüm prosedür gibi birşey bu." diyerek bana eliyle eve girmem için yolu gösterdi.

 

"Bittim ben" diye mırıldanarak kapıya doğru yürümeye başladım. Kaçarak çıktığım bu eve polislerle giriyor olmam, sevgili babamı kim bilir ne kadar mutlu ederdi.

 

"Zile basarsan sevinirim" dedi yanımdaki polis. Ortalığı ayağa kaldırmaya niyetliydi anlaşılan.

 

"Birilerine anlatmak gerekiyor durumu. Bu yüzden kapıyı aileden biri açarsa iyi olur." Belki de bugün ölüm günümdü. Son dakikalarımı yaşıyordum olamaz mı?

 

"Korkunun ecele faydası yok." diye düşünerek zile bir süre bastım. Birkaç saniye kimseden ses çıkmayınca bir defa daha, bu sefer daha uzun şekilde zile tekrar bastım. Kapıyı açan Deniz Hanım olmuştu. Gecenin bir vakti polisin yanında beni görmesi hayatının şokunu yaşatmışçasına bir polise bir bana bakıyordu.

 

"Merhaba, Güneş için geldim. Bazı anlatacaklarım var da siz aileden misiniz?" dedi polis Deniz Hanım'a.

 

"Hayır, ben hemen Ateş Bey'e haber vereyim." diyerek hızlıca içeri girdi Deniz Hanım. Bense etrafa bakıyordum son kez bakarcasına. Muhtemelen babam beni öldüreceği için, bir daha eve bakma şansım kalmayacaktı.

 

Biraz sonra Ezgi belirdi kapıda. O da şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Güneş, neler oluyor" dedi aynı şaşkınlıkla. Şu andan itibaren ağzımı açmam imkansızdı. Ve birkaç dakika sonra ise babam göründü kapıda. İlk kurduğum göz teması beni korkutmaya yetince başımı yere indirdim.

 

"İyi geceler, beyefendi. Siz Güneş'in babası mısınız?"

 

"Evet." O tek kelimede öyle şeyler vardı ki. Bunu bir tek ben anlayabiliyordum.

 

"Güneş Griss adlı gece kulübünde bir gencin tacizine uğradı. Başka bir arkadaşı o kişinin kafasında şişe kırdı. Kızınızın bir suçu olmamakla birlikte, size tavsiyem bir daha tek başına öyle yerlere göndermemeniz. Bir dahakine bu kadar şanslı olmayabilir. Bir süre şehirden uzaklaşmaması gerekiyor. Süreç hala devam ediyor. Kendisinin tekrar ifadesi alınması gerekebilir, iyi geceler." diyerek polis gitti.

 

"Çabuk içeri gel" diye bağırmadan adeta kükreyen bir babam vardı. İşin kötüsü ne yapacağımı hiç bilmiyordum, çünkü haksız olan tarafta ben vardım. Başım önümde usulca salona doğru ilerledim. Ezgi ve Deniz Hanım merakla peşimizden geldi.

 

"Deniz Hanım siz yatabilirsiniz" diyerek babam Deniz Hanım'ı gönderdi. İnşallah Ezgi'yi de göndermezdi. Çünkü birebir de ne konuşacağımızı bilmiyordum.

 

"Ben nerede hata yapıyorum söylesene bana?" diyerek Ezgi ile konuşuyordu.

 

"Kaç kişinin başına gelir ki, içeride uyuduğunu düşündüğü kızı gecenin bir vakti polislerle eve geliyor?" Babam bu cümleyi sakin bir şekilde başlayıp bağırarak bitirince korkudan yerimde sıçramıştım.

 

"Ben daha neler göreceğim söylesene bana." diyerek yanıma gelip sert bir şekilde kolumu tutmuştu babam. Hala ağzımdan tek kelime çıkmıyordu.

 

"Seninle uğraşmaktan gerçekten sıkıldım. Doğru düzgün bir şekilde okuman için uğraşırken, sen başına buyruk hareket ediyorsun. Bu sefer işin içine polisler de girdi. Ne işin vardı senin gece kulübünde. Yaşın kaç be senin. Eğer o kızlar seni bu hale getiriyorsa, derhal uzaklaştırırım onları." Müge ve Beren'den bahsediyordu.

 

"Hayır, onlarla alakası yok. Ben tek başıma gittim." dedim uzun süren sessizliğimi bozarak.

 

"Bu kılıkla tek başına gece kulübünde ne işin vardı senin?" diye bağırdı tekrardan.

 

"Kerem'i dinlemeye gittim." dedim yekten. Battı balık yan giderdi ve benim de kaybedecek bir şeyim yoktu. Babam kolumu bırakmış, elleri yüzünde pencereye doğru yaklaşmıştı. Kısa bir süre sessizlikten sonra tekrardan bana doğru döndü.

 

"İş yerinde birilerini ayarlayacağım. Bundan sonra okula giderken seni götürüp eve getirsin. Seni bu zamana kadar başına buyruk bırakmam benim hatam." dedi.

 

"Gece de gerekiyorsa Deniz Hanım saat başı odasına gidip bunu kontrol edecek." dedi babam Ezgi'ye. Bu diye konuştuğu kişi maalesef bendim ve ben şu an kendimi kaybetmiştim.

 

 

 

 

Beğenip oy verirseniz sevinirim...

 

Loading...
0%