@brc.prlk
|
"Kendine geliyor"
"Şimdi de bu ayılıp bayılmalar çıktı başımıza"
Günün stresine dayanamayıp bayılmıştım. Belki de vücudum o anın stresine karşı bir kaçış olarak bu yolu seçmişti. Çünkü en son hatırladığım kadarıyla babam artık uyurken bile beni gözetlemekten bahsediyordu. Tacize uğramış olmam değil de işin içine polislerin karışması onu daha çok kızdırmıştı. Çünkü bana iyi misin diye soran olmamıştı.
"İyi misin Güneş" diye soran kişi Ezgi'ydi. Evet anlamında kafamı salladım. Yatağıma yatırılmıştım, doktor çağrılmış ve benimle ilgilenmişti. "Strese bağlı biraz tansiyonun düşmüş." dedi doktor. Kırklı yaşlarında uzun boylu, zayıf, beyaz tenli bir kadındı.
"Korkudandır o" dedi babamın sesi. Kızgınlığı hala yerli yerinde duruyordu.
"Biraz daha dinlenirse iyi olur, geçmiş olsun." dedi doktor babamın söylediklerini duymazdan gelerek. Doktor daha sonra eşyalarını toplayıp gitti. Babam ve Ezgi'nin odadan çıkması için adeta gözlerinin içine bakıyordum.
"Şimdi seninle ilgili düşündüklerime gelelim" dedi babam. Ara girmiş olması hakikaten de sinirinden birşey kaybettirmemişti.
"Bence biz çıkalım, Güneş dinlensin hayatım. Daha sonra konuşursunuz." diyerek Ezgi babamla beraber odadan çıktı. Babamın odadan çıkarken dahi söyleniyor olması, artık benim için nefret göstergesi olmuştu. Çünkü bir tek nefret ettiğiniz insan ölse dahi üzülmezsiniz. Ben ölmemiştim, ama ayağım taşa takılsa, taşı kontrol edecek kadar beni umursamayan bir babam vardı. Arkamı döndüğümde ise gözümde durmakta zorlanan gözyaşlarımı serbest bıraktım. Pencere aralığından gelen rüzgarın bütün yüzüme dağılması bile gözyaşlarımın dinmesini engellemiyordu. Gözlerimi kapattım ve bir yandan son birkaç günü düşünmeye başladım. Normal şeyler olmamıştı kabul ediyorum ama bu duruma gelmek istememiştim. Bazen hayatın içinde kurtulmaya çalıştığımız şeyler bizi daha çok çekiyormuş gibi hissederiz ya hani, şu an tam olarak bu durumdaydım. Sanırım güzel bir uyku çekmek iyi gelecekti.
***
Sabah keyifsiz bir şekilde uyandığımda ilk işim duş almaktı. Bugün kızlarla buluşup biraz kafa dağıtmak istiyordum. Sıcak bir duş alıp rahatladıktan sonra mavi bluz ve siyah, pileli mini eteğimi giydim. Saçlarımı toplayıp hafif bir makyaj yaptıktan sonra artık hazırdım. Salona gidip keyifsiz bir şekilde kahvaltıya indim. Dünkü konuşmadan sonra olacaklardan hiç kimse sorumlu olmayacaktı.
"Günaydın" diyerek Ada'nın yanına gidip oturdum. Ezgi ile babamın fısıldayarak konuşması ben gelince bir anda kesildi.
"Günaydın Güneş, nasıl oldun." dedi Ezgi gülümseyerek. Ne konuştuklarını merak etmiş olsam da sormayacaktım. Ve içimdeki his benimle ilgili konuştuklarını söylüyordu.
"Uyumak iyi geldi, gayet iyiyim teşekkür ederim."
"Sen nasılsın güzelim" dedim Ada'ya.
"İyiyim ablacığım, okula alışmaya çalışıyorum işte. Birkaç tane arkadaşım oldu şimdiden."
"Erkek mi bu arkadaş Ada." dedi Ezgi sırıtarak. Küçücük çocuğa yaptığı ima sinir bozucuydu.
"Hayır, kız arkadaşlarım var benim" dedi Ada üzülerek. Sanırım Ezgi'nin niyetini anlamıştı.
"Ada'cığım şaka yapıyor Ezgi." diyerek konuyu kapattım. Bu kadının gereksiz çıkışlarından nefret ediyordum. Kahvaltıya devam ettik ve Ada ile masadan kalkacakken babam beni durdurdu.
"Güzelim, sen odana çık, ben hemen geliyorum" diyerek Ada'yı gönderdim. Ada kafasını sallayıp odasına gitti.
"Ehliyeti alman için ilk dersin yarın. Dersleri ihmal etmeden gitmen önemli. Söylememe gerek yok herhalde, o derslere gidilecek. Arabanı da seçtik, sen ehliyetini aldığın anda araba kapının önünde olacak." Dünkü olanların üzerine konunun tekrar ehliyet almama dönmesi beni şaşırtmıştı.
"Tamam giderim" dedim sadece. Kısa süreli bir sessizlik oluşunca "Ben gideyim" diyerek salondan çıktım. Bu ehliyet konusunu deli gibi merak ediyordum. Bu şekilde bana iyilik yapmaları bana zerre inandırıcı gelmiyordu. Mutlaka işin içinde bir iş vardı.
Ada ile beraber çıkıp onu okula bıraktım. Daha sonra Müge ve Beren ile anlaştığımız gibi AVM'de buluşmak için oraya gittim. Buluşacağımız kafeye Müge ve Beren gelmişler ve kendi aralarında birşeyler konuşuyorlardı. Bu ara etrafımdaki insanların birşeyleri fısır fısır konuşması beni iyiden iyiye sinirlendirmişti. Kızlara doğru yaklaşıyordum, ama konuştukları şey her neyse beni fark etmemişlerdi. Öyle bir birbirlerine bakıyorlardı ki konuşurken dünya yansa dönüp bakmazlardı.
"Kızım deli misin sen, alay ediyor seninle nasıl inanırsın ona" diyordu Müge Beren'e. Elleriyle dahi verdiği tepkiler Müge'nin çok sinirli olduğunu gösteriyordu.
"Neden alay etsin benimle, insanlara neden şans vermiyorsun anlamıyorum" dedi Beren. Ses tonu bir yandan kendini savunurken, bir yandan neredeyse ağlayacak gibi çıkıyordu.
"Güneş bunu duyunca ne söyleyeceksin peki, hiç düşündün mü?" dedi Müge tekrardan. Benim adım artık bir yerlerde geçmese miydi?
"Neler oluyor burada?" diyerek kafa kafaya vermiş konuşan Müge ve Beren'e geldiğimi açıkça belli ettim. Beren şaşkınlıkla gözlerini açmışken, Müge de derin bir nefes vererek sandalyesine yaslandı.
"Evet, az önce gayet güzel konuşuyordunuz. Ben gelince susmak olur mu? Benim neyi duymam gerekiyor Müge?" İkisinin de birşey demiyor olması beni daha da sinirlendiriyordu. Neden herkes arkamı döndüğümde benimle ilgili konuşuyordu ki?
"Beren Sinan ile flörtleşmeye başlamış."
Beğenip oy verirseniz sevinirim...
|
0% |