@brc.prlk
|
"Hayır, hayır" diyerek koşar adımlarla eve girdim. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Notu yazan kişinin Ada'yı kaçırmış olma ihtimali beni korkutmuştu.
"Ada!" diye bağırarak evin içinde koşuşturmaya başladım.
"Ada neredesin, lütfen cevap ver bana."
"Güneş, neler oluyor! Neden bağırıyorsun." diye çıktı Ezgi karşıma. Telaşımdan dolayı o da şaşkındı.
"Ada nerede, Ada'yı görmem lazım." dedim telaşımı gizleyemeden. Bir yandan odaların kapısını açıp Ada'yı bulmaya çalışıyordum.
"Yukarı çıktı biraz önce, odasında olması lazım." dedi Ezgi.
Adeta bir maraton koşarcasına merdivenleri hızla çıktım. Ada'nın kapısına geldiğim sırada nefes nefese içeri girdim. Cam kenarında dışarı bakan Ada'yı gördüğümde derin bir nefes aldım ve ona yaklaşarak sıkıca sarıldım.
"Abla, dur iyi misin, ne oluyor."
"Çok şükür." dedim koca bir nefes vererek.
"Bütün evi birbirine katmana sebep ne." dedi kapıda bize bakan babam. İşe gitmemiş olması bir açıdan iyiydi.
"Ada'cığım annemin sana aldığı oyuncak nerede." diye sordum sakince. Çocuğu daha fazla korkutmak istemiyordum.
"Burada abla, ne oldu." diyerek diğer oyuncakların arasından annemin ona aldığı bebeği çıkardı. Gayet sağlam gözüküyordu.
"Tamam, ben dışarıda bir bebek gördüm de parçalanmıştı. Senin değilmiş, sorun yok o zaman." Ada'yı yanağından öpüp birşey olmadığına dair göz kırptıktan sonra odadan çıkıp salona indim. Babam ve Ezgi ise peşimden geldi.
"Neler oluyor" dedi babam merakla.
"Kapıda bunu buldum, biri beni izlemiş ve fotoğrafları çekmiş." diyerek kutuyu babama uzattım. Babam kutunun içinden çıkan fotoğraflara, yazılmış nota ve Ada'nın bebeğinin aynısı olan kafasına dikkatle baktı.
"Anlamıyorum neler oluyor böyle." dedi sinirli ama sessiz bir tonda. Aylardır yaşadıklarıma bende bir anlam verememiştim zaten.
"Acaba bir düşman olabilir mi?" dedim şuursuzca. Bunları yapanın zaten çıkıpta 'Aslında ben dostum' diyeceği yoktu.
"İş yerinde canını sıkacak birileri var mı" dedi Ezgi babama. Muhtemel olarak vardı ama içimdeki his iş ilişkilerinden öte birşeyler olduğunu söylüyordu.
"Birkaç rekabetçi insan var tabi" dedi babam düşünceli bir şekilde kafasını kaşıyarak. O kadar çok insanın canını yakmıştı ki acaba hangisi diye düşünüyordu.
"Belki de araştırma yaptırmalısın. İçlerinden birisi sana bilenmiş olabilir ve bunu Güneş üzerinden yansıtabilir."
Ezgi'nin söylediği mantiklıydı, ama içimden hala başka bir sebep var hissi geçiyordu.
"Samanlıkta iğne aramak gibi olacak, ama haklı olabilirsin." diyerek telefonu eline alıp odadan çıktı babam.
"Sende bu süreçte dikkatli ol olur mu?" dedi Ezgi bana bakarak. Tamam anlamında kafamı salladım ve odadan çıktım.
Odama geçtiğimde ise hızlıca üzerimdekileri çıkarıp beyaz sweatshirt ve lacivert taytımı giydim. Saçlarımı toparladığım sırada telefonuma gelen mesaj sesiyle duraksadım. Gelen mesaj Kerem'e aitti.
"Güneş'im nasılsın, kafanı takıyorsun değil mi o herife. Ben bir yol buldum halledeceğim merak etme." Gündem o kadar çabuk değişiyordu ki kafamı takmama zaman yetmiyordu.
"Yok, iyiyim ben. Babama anlattım o durumu, halledeceğini söyledi. Sende karışma istersen, babam bir yolunu bulacaktır." Tam olarak emin değilim, ama inşallah yapar.
"Ben bu konunun peşini bırakmam, ama için rahat olsun diye sadece gözlem yapacağım. Polis bir tanıdığım var, daha önce anlatmıştım sana. Ona danıştım durumu ve bazı şeyler söyledi, fikir verdi. Ona göre adımlar atabiliriz."
Yanımda olmadığı zamanlar bile benim için bir şeyler yapıyor olmasına her zaman mest olmuşumdur.
"Teşekkür ederim sevgilim, inşallah ihtiyaç kalmadan babam halleder."
"Ne zaman istersen yanındayım, unutma sakın."
Bu cümleye benden kocaman bir kalp emojisi gitmişti.
"AVM'deyken birileri seninle benim fotoğraflarımızı çekmiş. Ada'nın annemden kalma bebeğinin aynısının kafasını ve saçma sapan bir notu kapının önüne koymuşlar. Aynı kişi mi yapıyor bu olanları bilmiyorum. Babama söyledim bu sefer, araştıracak umarım birşeyler bulur." Beren'e yazdığım mesajdan yaklaşık bir dakika sonra Beren beni aradı.
"Sen iyi misin, neler olmuş öyle."
"Ben iyiyim, ama kutudakileri gördükten sonra Ada'ya birşey oldu sanıp evi birbirine katmış olabilirim. O bebek kafasını görünce çok korktum."
"Sen anlatınca ben bile burada korktum, seni düşünemiyorum bile. Dikkatli ol Güneş, durum daha tehlikeli bir hal almaya başladı."
"Aklıma sahip çıkabilirsem kendimi de kollarım. Babamla konuştuk işte, inşallah bu işin arkasındaki kişiyi ya da kişileri bulur."
Telefonu kapattığımda kendimi biraz daha rahatlamış hissediyordum. Bazı şeyleri en azından birileriyle paylaşmak insanın üzerinden yük alıyordu. Benim aylardır birşeyler bulmaya çalışma umudum hep havada kalmışken, belki de bu şekilde olması daha iyi olacaktır.
***
Ehliyet için kursa gitmem gereken gündeydik. Babamın ısrarla ehliyet almamı istemesinden bir sonuca varamamış olsam da, en nihayetinde bir arabaya sahip olma fikrini sevmeye başlamıştım. Siyah beyaz kareli mini etek, beyaz bir gömlek ve deri yeleğimle ehliyet kursuna değilde bir at çiftliğine gider gibi giyinmiş olsam da hazırlanmıştım. Siyah botlarımı da giyerek salona indim.
"Günaydın herkese" diye gülümseyerek Ada'nın yanına oturdum. Ezgi'nin birkaç saniyelik beni incelemesi keyfimi daha da yerine getirmişti.
"Günaydın Güneş, bu ne güzellik."dedi Ezgi. Beğenilmek her zaman güzel bir histi.
"Bilmem, ehliyet kursuna gidecem ya hazırlandım öyle. Fazla mı olmuş."
"Yoo çok güzel görünüyorsun." Ezgi'ye gülümseyerek kahvaltıya başladım.
"Kursa seni zorla göndereceğimi sanmıştım." dedi babam elindeki telefondan kafasını kaldırmadan.
"Sanırım bir arabamın olma ihtimalini sevdim."
Elindeki telefona bakmasına rağmen, babamın yüzünde saniyelik bir tebessüm görmek beni de gülümsetmişti. Güzel bir kahvaltının ardından kursa gitmek için evden çıktım.
Kursun olduğu bina dört katlı, beyaz camekan bir alandı. Dışarıdan bakınca içerideki oturma düzeni görülüyordu. Botlarımın yürürken çıkardığı sesler eşliğinde kurs alanına girdim.
"Merhaba, ben kursa gelmiştim." diyerek kapıdaki görevliye kimliğimi gösterip içeri girdim.
Dersin bitimiyle üniversiteye gitmek için adımlarımı hızlandırmıştım ki tüylerimi ürperten o sesi duyunca olduğum yere çakıldım adeta.
"Vay vay vay... Bir daha karşılaşma şerefine eriştik, bak sen şu işe."
Bu kişi barda beni taciz eden Murat'ın ta kendisiydi. Onun o insana buz etkisi yaratan sesini her zaman hatırlarım. Şaşkınlıkla ona doğru bakıyordum.
"Allah'ın sevdiği kuluymuşum, naber güzellik. Özledin mi beni." Adımları bana yaklaştıkça ben geri adım atıyordum. Kalbimin sesini boğazımda hissediyordum.
"Sen... Nereden çıktın, beni mi takip ediyorsun." Ona karşı dik durmaya çalışsam da ses tonum deli gibi korktuğumu ele veriyordu.
"Dedim ya Allah'ın sevdiği kuluyum işte. Seninle yine karşılaşacak kadar şanslıyım baksana." Pis pis sırıtıp üzerime geliyor olmasından tiksinti duyuyordum. Geri geri gitmekten en sonunda duvara çarpmış bulundum.
"Bence konuşmalıyız, o gün yarım kalan bazı şeyler var." Eliyle saçıma dokunmaya çalışınca kafamı çevirdim.
"Bence defol git bağırırım, sonra kafana birşeyler indiren olur." dedim yüzüne bakıp pis pis sırıtarak.
"O fedaine de sıra gelecek merak etme." dedi nefesini yüzüme üflercesine. Bir anda Murat'ın geriye çekilmesiyle büyük bir şok yaşadım. Üniversitedeki o gıcık çocuk nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde -sanırım durumu anlayıp- Murat'ı adeta silkelercesine tutup duvara yapıştırdı.
"Utanmıyor musun lan sen genç bir kızı taciz etmeye. Bu kızların sizin gibi sapıklardan nedir çektiği şerefsiz herif." Sinirle bağırdıktan sonra Murat'ın suratına bir tane patlattı.
"Güzellik, kaç tane fedain var senin. Bir baş başa kalamadık gitti." Sanki yanında kimse yokmuş gibi hala benimle iğrenç bir dille konuşuyordu.
"Lan beni delirtme, hala ne konuşuyorsun sen." diye bağırıp bir tane daha yüzüne yumruk attı.
"Bence polise gidelim, zaten şikayetçi olmuştuk birbirimizden. Şimdi senin de şahitliğinle ceza almasını sağlayabilirim." dedim gıcık çocuğa.
"Bence de, direk hapse girsin." Murat bir anda gıcık çocuğun elinden sıyrılarak kurtuldu.
"Nasıl olsa tekrar karşılaşırız." Adeta koşar adımlarla kaçtı.
"Teşekkür ederim, hayatımı kurtardın."
"Dikkat et sende, belli ki takıntılı birisi. Kaçmasına bakma, polise gidip şikayetçi olabiliriz hemen. Bende şahit oldum sonuçta, madem daha önceden bu durum var." Gerçekten yardım etmek istemesine mutlu olmuştum.
"Teşekkür ederim, şu anda karşıma çıkmaz herhalde. Ama bu davada şahitliğini isteyebilirim."
"Tabiki, istediğin zaman yardım ederim."
"Tekrardan teşekkürler, bu arada Güneş ben. Güneş Algün." diyerek elimi uzattım. Kötü bir karşılaşma ile tanışmıştık, ama zeytin dalı uzatma zamanı gelmişti.
"Tufan bende. Tufan Kunt."
Beğenip oy verirseniz sevinirim...
|
0% |