
Final sınavları yaklaşıyordu. Yoğun ders çalışma tempomun sonuna gelmiştim. Bir yandan akşamları ve haftasonları butikte yarım gün şeklinde çalışmaya devam ediyor, diğer yandan üniversitedeki her boş vaktimde Tufan ile birlikte soluğu kütüphanede alıyorduk. Bazı zamanlarda Beren ve Müge ile evde ders çalışıyorduk.
"Çok yoruldun biliyorum, ama istediğin sonucu aldığında bu yorgunluğa değecek onu da biliyorum." dedi Tufan büyük sınava girmeden önce.
"Sana inanıyorum, hep inandım, o sınavların hepsi çok iyi geçecek." dedi Tufan gözlerimin içine bakarak. Bana benden daha çok inanması beni çok mutlu ediyordu.
"Teşekkür ederim, senin ve kızların sayesinde yüküm oldukça hafifledi" dedim hafif bir tebessümle. Derin bir nefes alarak İsmail Civa'nın yanına büyük sınava girmek için gittim.
Sınavlar bittiğinde, derin bir nefes aldım. Yazılı ve uygulamalı bütün sınavları vermiştim. Sonuçlar beklediğimden çok daha iyi gelmişti. İsmail Civa, beni tebrik etmek için odasına çağırdığında, yüzünde gururlu bir ifade vardı.
"Güneş," dedi İsmail Civa, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle.
"Beklediğimden bile iyi bir iş çıkardın. Kısa sürede bu kadar yol katetmen, gerçekten takdire şayan."
Gururla gülümsedim. "Sizin bana verdiğiniz şans sayesinde."
"Şimdi sana bir teklifim var," dedi İsmail Civa, elini çenesine götürdü, düşünceli bir ifadeyle. "Bildiğin gibi, biz üniversite olarak bir proje yürütüyoruz. Gelecek yıl için bu projenin bir parçası olmanı istiyorum. Asistan olarak..."
Duyduklarıma inanamadım. Asistanlık mı? Bu, benim için çok büyük bir fırsattı. Gözlerim fal taşı gibi açıldı, şaşkınlıkla İsmail Civa'ya baktım. "Ben... Ben çok isterim hocam!" dedim, sesimdeki heyecanı gizleyemeyerek.
"Biliyorsun, bu yoğun bir tempo gerektirecek," diye uyardı, ama gözlerinde bir parıltı vardı. "Ama senin azmine güveniyorum. Bu, hem akademik kariyerin için harika bir başlangıç olur, hem de kendini daha da geliştirmen için önemli bir fırsat sunar."
Hemen kabul ettim. İsmail Civa'nın odasından çıktığımda, sevinçten havalara uçuyordum. Tufan'a hemen müjdeyi vermek istedim. Onu fakültenin kantininde buldum.
"Tufan! İnanamayacaksın!" diye nefes nefese yanına koştum.
Beni gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. "Ne oldu, ne bu enerji? Sınavların hepsinden A mı aldın?"
"Daha da iyisi!" dedim. "Civa bana araştırma projesinde asistanlık teklif etti! Gelecek yıl onunla birlikte çalışacağım!"
Tufan'ın gözleri parladı. Ayağa kalkıp bana sıkıca sarıldı. "Harika bir haber bu Güneş! Tebrik ederim! Ben sana demiştim, senin azmini herkes görecek diye."
Akşam Beren ve Müge'yle toplandığımızda, onlara da haberi verdim. Beren çığlık atarak bana sarıldı, Müge ise gözleri dolarak beni tebrik etti.
"Seninle ne kadar gurur duyuyorum, bilemezsin Güneş," dedi Beren.
"Tüm o zor zamanlardan sonra, şimdi bu noktaya gelmen... Bu senin zaferin."
"Kesinlikle!" diye ekledi Müge. "Sen bizim örnek kızımızsın! Kim derdi ki Güneş, üniversitede asistan olacak!"
Kahkahalara boğulduk. O gece, geleceğe dair umutlarım daha da pekişmişti. İsmail Civa'nın teklifi, bana sadece akademik bir kapı aralamakla kalmamış, aynı zamanda hayatımda yeni bir dönemin başladığının da bir işareti olmuştu. Geçmişin gölgeleri, Tufan'ın sevgisi, Beren ve Müge'nin dostluğu ve İsmail Hoca'nın inancıyla artık tamamen dağılmıştı.
Üniversiteden gelen resmi tebligatla birlikte, yaz dönemi için kısa bir oryantasyon programına katılmam gerektiği bildirildi. Bu, İsmail Civa'nın projesine erken bir başlangıç yapmam anlamına geliyordu. Yoğun bir yaz beni bekliyordu ama şikayetçi değildim; aksine, bu tempoya hazırdım. Tufan ise her zaman olduğu gibi en büyük destekçim ve motivasyon kaynağımdı.
"Sen artık bu tempo olmadan yapamazsın." dedi Tufan gülümseyerek.
"Bence de, hem senin sayende her şeyi yapabilirim gibi hissediyorum."
"Ben senin yanında olmaya çalışıyorum Güneş, hepsi bu. Her zaman her yaptığın şeyde de yanında olacağım. Bütün yaptıkların ve yapacakların kendi başarın." dedi Tufan bir eli yanağımdayken.
"Acaba ilham kaynağın ben miyim?" diye ekledi, gülümseyerek.
"Valla bunun için ilham kaynağı mı denir yoksa başka birşey mi bilmiyorum ama hepsi sensin."
***
Tasarım atölyesi başlarda biraz göz korkutucuydu. Bir sürü makine, farklı malzemeler ve bilinmeyen teknikler... Ama İsmail Hoca'nın sabırlı ve öğretici yaklaşımı sayesinde hızla adapte oldum. Her bir projeyi adım adım açıklıyor, sorularımı sabırla yanıtlıyordu. Bazen atölyede saatlerimizi geçiriyor, en ufak bir detayı bile atlamamak için titizlikle çalışıyorduk. Bu süreçte en çok dikkatimi çeken şey, İsmail Hoca'nın tasarıma olan tutkusuydu. Onun bu tutkusu, bana da ilham veriyordu.
Yeni akademik yıl, biraz erken de olsa asistanlık görevimle birlikte yoğun bir tempoyla başlamıştı. İsmail Hoca'nın bahsettiği proje, düşündüğümden çok daha kapsamlıydı ve bu, beni hem heyecanlandırıyor hem de zaman zaman bunaltıyordu. Sabahları derslerim, öğleden sonraları ise hocayla atölyede saatler süren çalışmalar... Akşamları ise eve döndüğümde butikteki işime devam ediyordum. Tufan, Beren ve Müge'nin desteği olmasa, bu tempoyu kaldırmam imkansızdı.
Tufan, ne zaman atölyede takılsam ya da bir konuda yardıma ihtiyacım olsa, anında yanımda bitiyordu. Birlikte kütüphanede sabahlara kadar çalıştığımız, karmaşık denklemlerle boğuştuğumuz geceler, en değerli anılarımız arasına girmişti. Bazen, omuzlarıma masaj yaparak "Hadi Güneş, yaparsın sen!" diye fısıldaması bile yorgunluğumu alıyordu.
Beren ve Müge ise, özellikle butikteki işimde bana çok yardımcı oluyorlardı. Onlar sayesinde butikte geçirdiğim saatler daha keyifli hale gelmişti. Bu yoğun tempoda bana çalışırken yardım ediyorlardı. Müşterilerle ilgileniyor, ürünleri düzenliyor, hatta bazen projede yeni koleksiyonlar için fikirler üretiyorduk. Birbirimize destek olarak tüm zorlukların üstesinden geliyorduk.
"Ortalama kaç saat uyuyorsun Güneş?" diye sordu Ayşe. Bunca işi bir arada götürmeye çalışmak akıl karı değildi. Ama benim kayıp geçen bir yıl sekiz ay on yedi günümü ancak bu şekilde geri kazanma ihtimalim olabilirdi.
"Dört saati geçmiyor yaz döneminden beri. Ama alıştım sanırım, çok zorlamıyor."
"O içimizdeki azimli olan kişiydi hep, hatta lisede Güneş okul birincisi olur, Beren'i sollar diye düşünmedim değil." dedi Müge beni destekleyen bir şekilde.
"Yok artık daha neler, o zamanlar sarışının hakkıydı ve kazandı. Şimdi Sinan sevdası biraz işleri değiştirdi galiba ama olsun." dedim Müge'ye göz kırparak.
"Sende bu deliye uyuyorsun ya aferin kuzucuğum sana." dedi. Bunca yorgunluğa rağmen bazı şeylerin eskisi gibi kalması, her şeye bedeldi.
***
İsmail Hoca'nın asistanlık teklifiyle birlikte hayatımda yepyeni bir sayfa açılmıştı. Tasarım bölümündeki bu asistanlık, beklentilerimin çok ötesindeydi. Tatilin ilk haftaları, bu heyecanlı haberi sindirmekle geçti. Ada önce anlamamış olsa da daha sonra beni şaşırtmayarak benden daha çok sevinmişti. Tufan, Beren ve Müge'yle bu yeni dönemin planlarını yapıyor, gelecek yıl neler başarabileceğimizi hayal ediyorduk.
Araştırma ekibi sadece İsmail Hoca ve benden ibaret değildi. Projenin farklı aşamalarında çalışan doktora öğrencileri ve diğer asistanlar da vardı. Özellikle doktora öğrencisi Hazal ile iyi anlaştım. Hazal, benden birkaç yaş büyüktü ve atölye konusunda çok deneyimliydi. Bana pratik ipuçları veriyor, takıldığım noktalarda yardımcı oluyordu. Onunla birlikte çalışmak, öğrenme sürecimi daha keyifli hale getirmişti.
Elbette, her şey güllük gülistanlık değildi. Tasarım süreci, beklenmedik zorluklarla doluydu. Bazen bir prototip istediğimiz gibi olmuyor, bazen de saatlerce süren çalışmalar boşa gidiyordu. Bu durumlar canımı sıkıyor, hatta bazen umudumu kaybetmeme neden oluyordu. Böyle zamanlarda İsmail Hoca'nın sakinleştirici ve motive edici sözleri imdadıma yetişiyordu.
"Tasarım sabır işidir Güneş," derdi. "Her başarısızlık, doğruya giden yolda bir adımdır."
İsmail Hoca'nın projeyi anlatırken kullandığı her kelime, kafamda yeni kapılar açıyordu. Projenin çiftlere yönelik kıyafetlerde "yeni bir boyut" getirme hedefi, hayal gücümü tetikliyordu. Bu sadece basit bir eşleştirme değil, çok daha derin bir anlam taşıyordu. Kıyafetlerin, çiftlerin birbirini tamamlama ve birlikte büyüme hikayelerini anlatmasını sağlamak... Bu, tasarımın ötesinde bir felsefeydi.
İlk görevim, proje için kapsamlı bir araştırma yapmaktı. Modern çiftlerin giyim alışkanlıkları, ortak ilgi alanları, hatta birlikte geçirdikleri özel anların ruhunu yansıtan tasarımlar üzerine yoğunlaştım. Kütüphanede ve internette sayısız makale okudum, trend raporlarını inceledim. Tufan, akşamları butikten döndüğümde bana bu araştırmalarda çok yardımcı oldu. Birlikte oturup beyin fırtınası yapıyor, ortaya çıkan her yeni fikirle daha da heyecanlanıyorduk. Beren ve Müge de butikte geçirdikleri zamanlardaki gözlemlerini ve müşteri geri bildirimlerini benimle paylaşıyorlardı. Onların taze bakış açıları, özellikle genç çiftlerin beklentilerini anlamamda çok değerliydi.
Araştırmalarım sonucunda, çiftlerin birbirine uyum sağlamayı severken, aynı zamanda bireysel tarzlarını da korumak istediklerini fark ettim. Bu, projemiz için önemli bir kılavuzdu. Ortak noktaları vurgularken, kişisel ifadeye de alan tanımalıydık. Bu dengeyi sağlamak, işin en zorlu ama aynı zamanda en yaratıcı kısmıydı.
Araştırma aşamasını tamamladıktan sonra, sıra tasarım sürecine geldi. Atölye, benim için ikinci bir ev haline gelmişti. İsmail Hoca'nın çizim teknikleri, kumaş bilgisi ve renk paletleri hakkındaki derin bilgisi, bana adeta bir hazine sunuyordu. Her gün ondan yeni bir şeyler öğreniyor, ufkumu genişletiyordum.
İlk eskizlerim, soyut kavramlardan somut formlara doğru evrildi. Çiftlerin ilişkilerindeki uyumu, bağı ve dinamizmi temsil eden desenler, kesimler ve detaylar üzerinde çalıştım. Mesela bir ceketin yaka detayı diğerinin manşetinde bir desenle tamamlanabilir, ya da bir elbisenin kumaşındaki doku, partnerinin gömleğinde ince bir işlemeyle yansıyabilirdi. Fikirler, kağıt üzerinde hızla şekilleniyordu.
İsmail Hoca, tasarımlarımı her zaman titizlikle inceliyor, yapıcı eleştirileriyle beni doğru yöne yönlendiriyordu.
"Güneş, bu çizimde enerjiyi hissediyorum, ama şu noktayı biraz daha vurgularsak, çiftler arasındaki bağı daha net anlatabiliriz," gibi yorumları, tasarımlarıma derinlik katıyordu. Bazen saatlerce bir desen üzerinde çalışır, defalarca deneme yapardım. Bu yoğun tempo, beni geliştiriyordu.
Proje ilerledikçe, sadece İsmail Hoca ile değil, diğer akademisyenler ve hatta bazı üst dönem öğrencilerle de etkileşimde bulunmaya başladım. Her biri, projenin farklı aşamalarında uzmanlıklarıyla katkıda bulunuyordu. Bu, bir ekip olmanın ne demek olduğunu bana öğretti. Herkesin ortak bir hedef için çalıştığı, fikir alışverişinin sürekli olduğu dinamik bir ortamdı.
Geceleri butikten döndüğümde, Tufan genellikle beni kapıda karşılıyordu. Gözlerimde yorgunluk olsa da, parıltıyı da görüyordu. "Bugün ne tasarladın bakalım?" diye sorar, merakla günümü dinlerdi. Onun desteği ve ilgisi, bana enerji veriyordu. Beren ve Müge ise, özellikle butikteki ürünlerden ilham alabileceğim konularda beni teşvik ediyor, yeni fikirler üzerine düşünmemi sağlıyorlardı. Onların “butik müşterisi gözünden” yaptıkları yorumlar, tasarımlarımın daha uygulanabilir olması için çok faydalı oluyordu.
Yaz oryantasyonu bitip yeni akademik yıl başladığında, projenin ilk koleksiyonunu oluşturmak için sabırsızlanıyorduk. Bu, sadece bir başlangıçtı. İsmail Hoca'nın odasından çıktığımda, sevinçle havalara uçtuğum o günü hatırlıyorum. Şimdi, o heyecan, somut bir çabaya dönüşmüştü.
Bu süreçte sadece akademik olarak değil, kişisel olarak da büyüdüğümü fark ettim. Daha disiplinli, daha sabırlı ve daha azimli biri olmuştum. Zorluklar karşısında daha güçlü durmayı öğrenmiştim. En önemlisi de, hayatımın kontrolünü ele alıyor olmamın verdiği özgürlük ve mutluluktu. Geçmişin karanlık gölgeleri, İsmail Hoca'nın inancı, Tufan'ın sevgisi ve kızların dostluğu sayesinde tamamen dağılmış, yerini pırıl pırıl bir geleceğe bırakmıştı. Artık o bulutların arkasına saklanan Güneş yoktu, Güneş gerçekten de parlıyordu.
İkinci koleksiyonun hazırlıklarına başlarken, önceki projeden edindiğim tecrübelerle kendime daha çok güveniyordum. İlk koleksiyonun başarısı, hem İsmail Hoca'yı hem de beni daha da motive etmişti. Bu seferki hedefimiz, sadece uyumu değil, aynı zamanda bireysel özgürlüğü ve ifadeyi de öne çıkaran tasarımlar yapmaktı.
İsmail Hoca'yla ilk toplantımızda, ikinci koleksiyonun ana temasını belirledik:
"Dinamik Uyum."
Bu tema, çiftlerin birlikteyken de kendi benliklerini koruyabilmelerini ve farklılıklarının bir zenginlik olduğunu vurgulayacaktı. Bu fikir, hayal gücümü tetikledi. Kıyafetlerde kullanılan renkler, desenler ve kesimlerle bu dinamizmi nasıl yansıtabileceğimi düşünmeye başladım.
Araştırma sürecinde, özellikle sokak modası ve bireysel tarzların güçlü bir şekilde ifade edildiği akımlara odaklandım. Minimalist tasarımlarla dikkat çekici detayları bir araya getiren, giyenin kişiliğini yansıtan parçalar üzerinde yoğunlaştım. Tufan, bu süreçte bana yine harika bir beyin fırtınası ortağı oldu. Birlikte farklı şehirlerin moda bloglarını inceliyor, genç tasarımcıların koleksiyonlarını araştırıyorduk. Onun analitik zekası ve detaylara verdiği önem, araştırmalarımı daha verimli hale getiriyordu.
Beren ve Müge ise, butikteki işimiz sırasında bana ilham veren yeni fikirler sunuyorlardı. Özellikle son zamanlarda popüler olan "ters köşe" kombinler veya beklenmedik renk uyumları üzerine yaptıkları yorumlar, tasarımlarıma farklı bir bakış açısı katmama yardımcı oluyordu. Onların butik müşterileriyle olan etkileşimleri, gerçek hayattaki beklentileri anlamamda paha biçilmezdi. Butikte çalıştığımız dönem beni bir köşeye oturtup tüm işe yardımcı oluyorlardı.
Tasarım atölyesi, bu dönemde adeta ikinci evim olmuştu. İsmail Hoca, her zaman olduğu gibi yol gösterici ve ilham vericiydi. Bana yeni kumaş türlerini, farklı dikiş tekniklerini ve modern üretim süreçlerini öğretiyordu. Onunla birlikte çalıştıkça, tasarıma olan tutkum daha da derinleşiyordu.
Yeni koleksiyon için ilk eskizlerimi yaparken, kumaşların dokusunu ve renklerin birbirleriyle nasıl etkileşime girdiğini hayal etmeye başladım. Mesela bir ceketin iç astarında kullanılan canlı bir renk, dışarıdan sadece küçük bir detay olarak görünebilirdi ama giyenin içindeki enerjiyi ve özgür ruhu temsil edecekti. Ya da bir gömlekteki asimetrik kesim, çiftlerin bazen farklı yönlerde hareket etseler de birbirlerini tamamladıklarını sembolize edecekti.
Bazı günler, bir desen üzerinde saatlerce çalışır, defalarca düzeltmeler yapardım. İsmail Hoca'nın "Her detay önemlidir Güneş. Giysi, çiftlerin hikayesini anlatmalı," sözleri, her zaman aklımda yankılanıyordu. Onun yapıcı eleştirileri, tasarımlarımın daha da incelmesine ve derinleşmesine yardımcı oluyordu. Hazal da bu süreçte bana çok destek oldu. Özellikle teknik konularda takıldığımda, pratik çözümler sunarak işimi kolaylaştırıyordu.
Proje ilerledikçe, ekip içindeki dayanışma daha da güçlendi. Sadece İsmail Hoca ve Hazal değil, diğer doktora öğrencileri ve akademisyenlerle de daha sık bir araya gelmeye başlamıştık. Herkes kendi uzmanlık alanıyla projeye katkıda bulunuyor, fikir alışverişleri sayesinde koleksiyonun her bir parçası daha da zenginleşiyordu. Bu ortamda olmak, bana sadece akademik değil, aynı zamanda sosyal anlamda da çok şey katıyordu.
Akşamları butikten döndüğümde Tufan'ın beni kapıda karşılama geleneğimiz devam ediyordu. Gözlerimde yorgunluk olsa da, onun meraklı bakışları ve "Bugün neler tasarladın bakalım?" sorusu, tüm yorgunluğumu alıyordu. Onunla günün tasarımlarını, karşılaştığım zorlukları ve yeni fikirleri konuşmak, benim için bir terapi gibiydi. Butikte geçirdiğim zamanlarda Beren ve Müge'nin desteği ise vazgeçilmezdi. Onların "butik müşterisi gözünden" yaptıkları yorumlar, tasarımlarımın sadece estetik değil, aynı zamanda giyilebilir ve ulaşılabilir olmasını sağlıyordu.
Yeni akademik yılın ortalarına geldiğimizde, ikinci koleksiyonumuzun prototipleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı. Her bir parça, büyük bir emeğin ve ekip ruhunun ürünüydü.
Bu süreçte sadece akademik olarak değil, kişisel olarak da inanılmaz bir büyüme kaydettim. Daha disiplinli, daha sabırlı ve her zorluğa rağmen azimle devam edebilen biri olmuştum. Zorluklar karşısında daha güçlü durmayı öğrenmiştim. En önemlisi de, hayatımın kontrolünü tamamen ele alıyor olmamın verdiği özgürlük ve mutluluktu.
Bu yolculukta beni en çok şaşırtan, kendi içimdeki potansiyeli keşfetmem oldu. Kim derdi ki butikte yarım gün çalışan, dersleri zar zor yetiştiren Güneş, bir gün üniversitede asistan olacak ve İsmail Civa gibi değerli bir hocanın yoğun tempolu projesinde yer alacaktı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.14k Okunma |
4.63k Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |