Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@brc.prlk


Hayatınıza aniden, beklenmedik bir şekilde, istemediğiniz türde insanlar girse ne yaparsınız. Hemen kovamayacağınız, kovsanız da gitmeyecek insanlar. Bu insanları gönderemiyorsanız ne yapabilirsiniz ki. Hayatınızın ortasına gelip oturmuş üstelik. İşte bu çıkmazın içinden kendime bir yol çizeceğim. Gerekirse hayatımın ortasına oturan bu insanların altlarından tünel kazarak, arkalarında dolaşarak yapacağım. Böyle dediğime bakmayın, bunları gözlerinin içine bakarak yapacağım. Hayatımı tekrar düzene koyma zamanı, tabi kendi usulümde.


Meşhur 'aile kahvaltımızı' yaptıktan sonra Ada ile birazcık ilgilenmem gerekiyordu. Daha sonra ne zamandır ötelediğim okuluma gitmem gerekiyordu.


Ada ile beraber onun odasına ilerledik. İçeri girdiğimizde yatağın kenarına oturdum ve karşıma oturttum Ada'yı da.

"Dün gece olanları duydum. Beren ablanlardaydım, neden huzursuz olduğunu söyler misin bana? Çünkü ilk defa Beren'in evinde kalmıyorum. Sen hiç huysuzlanmazdın" dedim. Bir elim yanağındaydı.

"O kadın kim abla, aşağıdaki" dedi. Neden sordu acaba Ezgi'yi.

"Babamızın iş yerinden bir arkadaşıymış. Neden sordun, sana kötü birşey mi dedi?" diye sordum.

"Dün o kadın geldikten sonra babam çok bağırdı. Sesi yukarıya geliyordu. Sonra beni Gamze ablanın yanına bıraktın. Sonra da Kerem Abi beni aldı ve telefonda konuşurken senin hasta olduğunu söyledi"


Kemik yaşı sekiz olup kendisi çoktan yetişkin bir akla ve kalbe sahip olan canım Ada'cığım. Bazen öyle cümleler kuruyor ki karşımda yaşıtım varmış gibi hissediyorum.


"Güzelim benim dün birazcık başım döndü ve Kerem abin beni hastaneye götürdü. Benim için üzüldüğünden dolayı birazcık abartmış maalesef. Ben çok iyiyim ve dün hastaneye gitmemin babamla bir ilgisi yok. Babam hep kızıyor işte biliyorsun"


Çocuğu teselli etme şeklime bakar mısınız. "Babam hep kızar". Başka çok şey derim de en hafifi bu oldu.

"Kendine dikkat et abla, olur mu? Annem gibi sende bırakma beni" dedi ve boynuma sarıldı.


"Tamam civcivim, daha dikkatli olacağım. Özür dilerim seni üzdüğüm için. Ben birazdan okula gideceğim. Biliyorsun bir süredir ihmal ediyorum. Döndüğümde konuşuruz tamam mı" dedim. Tamam dercesine kafasını salladı.

Evden çıktığımda taksi bakmak için sağa doğru döndüğümde siyah Opel marka araba biraz ilerideydi. Kerem miydi o? Arabaya doğru hareketlenince araba çalıştırılıp bana doğru geldi. Arabanın camı açıldı, tabiki gelen Kerem'di.


"Malum günümün ayması için Güneşi görmem gerekiyor. Günaydın güzel Güneş'im" dedi o güzel gülümsemesiyle. Kerem böyle güzel gülerken zaman durabilir mesela. Gülümseyip günaydın diyerek arabaya bindim ve okula doğru hareket ettik. Kerem sağ eliyle sol elimi tutup küçücük bir öpücük kondurdu. "Neler oldu sabah evde kötü bir durum yoktur umarım" dedi.

"Birşey olduğu yok, aynı şeyler babam tarafından. Ama Ezgi'ye şaşırdım doğrusu. Eve yerleşeceğini tahmin ediyordum ama daha ilk günden bizim evde kalmasını beklemiyordum. Bu ne hız ya anlamadım ki. İki yıldır yeterince gizlenmişsin işte, şimdi ne oluyor yani diye söyleniyordum.


"Dediklerimi düşündün mü peki" diye sordu Kerem. "Evet düşündüm ve sana hak verdim galiba. Madem bu iş gizli saklı bir sekilde yıllardır var. Ben ne dersem diyeyim olmayacak biliyorum. Bu durumu kabullenmek gibi anlama, ama Ezgi'yi kafaya alma fikri aklıma yattı" dedim. Yüzünde yine o güzel gülümseme belirdi.


"Güneş'im doğru karar verdin. Bu şekilde bence sende daha iyi hissedeceksin, görürsün bak. Baban Ezgi'yle ilgilenirse gözünü senin üzerinden çeker. Hep istediğin gibi" dedi. Evet diyerek kocaman bir iç çektim.

" Sanki anneme ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum" dedim.


"Böyle birşey yok gaza getirme kendini. Sana arkadaş ol demedim ki. Sadece daha rahat edebilmen için onunla iyi geçin bu kadar" dedi. Beni rahatlatmak için hafifçe elimi sıktı.


"Tamam" dedim zoraki gülümseyerek. Ufak bir dalgınlık geçirdiğimde Kerem beni her dinlediğimde beni yükselten o şarkıyı açmıştı.


Bugünlerde birşeyler oluyor bana acep neden?

Yalnızlık geçiyor gözümdeki ıslak caddelerden

Kerem konservatuar şan öğrencisiydi. Şu anda da şarkıya eşlik ediyordu.


Bakarsan buğulu penceremden

Dünyam kapkaranlık neden bilsen

Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni

Şarkıyı dinlemek ayrı, Kerem'in sesinden dinlemek ayrı bir keyifti. Kerem'in akşamları çalıştığı bir yerde dinleme şansım oldu. Ama bu şarkı çok farklı.


Bana ne şu yalan dünyada yanımda sen olmazsan

Gözlerim kapanmaz seni sinemde uyutmazsam

Şarkının bu bölümüne dayanamayıp eşlik ettim. Kerem kadar olmasa da benim de sesim idare ederdi


Sevmeyince hayat bomboş dedin

Yaşamayı bana sen öğrettin

Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni


Aylardır hissettiğim bu karıncalanma hissi normal mi? Aşkı, sevgiyi tarif edebilir misiniz? Böyle birşey mümkün mü? Ben şahsen içimden geçenleri tarif edemiyorum bir türlü. Belki de böyle daha iyidir. Sizce de aşkı tanımlıyorken büyüsü kaçmıyor mudur?


Tam bir kasvetle bindiğim arabadan bulutların üzerinde bir hisle iniyordum. Kerem arabayı okulun giriş kapısının oraya çekip durdu ve bana döndü. Uzun bir süre hiç birşey demeden gözlerimin içine baktı. Ağzından tek kelime çıkmıyordu ama gözleri sohbet ediyordu gözlerimle. Vaziyet bayağı iyi belliki gözleri gülümsüyordu.


"Bazen kafamın içindekileri okuyorsun diye korkuyorum ama" dedi en sonunda.

"Okuyamadığımı nerden çıkardın, görebiliyorum hatta" dedim.

"Bak sen" dedi ve yaklaşıp dudağımın kenarından öptü. Al işte yine o karıncalanma hissi. Şaşkınlıkla kapattığım gözlerimi tekrar açtım.


"Bu nasıl oluyor her seferinde" diye mırıldandım. Aslında derdim Kerem'e sormak değildi. Ama doğal olarak soruma soruyla karşılık verdi.

"Ne, nasıl oluyor" diye sordu. Sanki ne diyeceğimi biliyor da, cevabını benden duymak istiyor gibiydi.


"Acayip bir his ne olduğunu anlayamıyorum. Ben seninleyken gerçekten unutuyorum her şeyi. Evin önünden okulun önüne gelişimizi düşünüyorum mesela. Sanki her şey yolundaymış gibi. Sıradan bir gün ve biz gayet mutluyuz. Ve biraz önceki öpücük" derken öptüğü yere dokunuyordum. "Kafam birkaç saniye durdu, gerçekten durdu. Ne yapıyorsun sen böyle bana" diye sordum.


Gözlerinin içindeki ışıltı yerli yerinde duruyordu. Yaklaştı ve bu sefer yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. Sonra gözümün içine baktı ve derin bir nefes verdi.


"Seviyorum, hemde çok"


O kadar güzel gülümsüyordu ki insanın morali bozuk olsa da eşlik edesi geliyordu. Evet, Kerem'in gülümsemesi bulaşıcıydı. Ve günün reçetesi. Sevdiğinizin gözlerinin içine baka baka gülümseyin. Tabiki size eşlik etmesini de sağlayın. Çünkü bazen tek bir an koca bir günü kurtarabilir.


"Ben daha çok seviyorum ama" dedim ve uzanıp yanağına uzunca bir öpücük kondurdum. O güzel kokusu yine beni mest ediyordu. Onunla burada saatlerce kalabilirdim. Fakat okul önüydü ve derse girmem gerekiyordu.


"Ben gideyim artık dersten çıkınca ararım. Görüşürüz" dedim. Beni onaylarcasına başını salladı. "Benimde dersim var, konuşuruz" dedi. İstemeye istemeye arabadan indim ve okulun bahçesine girdim. Biraz ileride Beren ve Müge'yi gördüm. Yine kim bilir kimin dedikodusunu yapıyorlardı.


"Kızlar, yine kimi aldınız radarınıza" diyerek ikisininde omuzlarına kollarımı sardım. Müge'yi bir süredir görmediğim için o direk boynuma sarıldı.

"Aşk olsun kızım ya, geleceğini de söylemiyorsun. Nasılsın, iyi misin? Beren ile konuştuk olanları biraz" dedi.

"Daha iyiyim artık, devam etmem gerekiyor hayatıma" dedim. Sonra Beren'e döndüm.


"Kerem'de sende haklıydınız. Bu berbat durumdan kendi lehime bir pay çıkarmalıyım" diye sesli düşündüm.

"Bence de canım benim. Devamlı kavga etmen seni yıpratır, onları değil. O yüzden onları umursamamayı seçmen senin için en hayırlısı" dedi. Ama bu konuyu şu an düşünmek istemiyordum.

"Ee anlatın bakalım gelirken gördüm, kimi çekiştiriyordunuz bakayım" dedim imalı bir gülümsemeyle.


"Şu Azra vardı ya hani, bir de sevgilisi Tolga" diye söze girdi Müge. Okul magazini ondan sorulurdu.

"Evet şu koca burunlu çocuk" dedim

"Aynen, işte bu koca burunlu çocuk Azra'yı en yakın arkadaşı Sinem ile boynuzlamış. Sinem'i zor kurtarmışlar Azra'nın elinden. Tolga'ya attığı tokadın sesi on metre öteden duyulmuş" dedi heyecanla.


"Aa şaşırdım bak. Onlar birbirini bayağı seviyor gibi gözüküyordu. Hem de en yakın arkadaşıyla" dedim şaşkınlığımı atamayarak.


"Kız ne yapsa haklı, ayakta uyutmuşlar. Koynumda yılan beslemişim dedikleri bu olsa gerek. Kız burnunun ucunda olanları görememiş" dedi Beren.


Burnunun ucunu görememek. Bende babamın yıllarca başka bir kadınla olduğunu ne görebildim, ne anlayabildim. İşin kötüsü aklımdan bile geçirmedim. Ezgi eve gelmese hala ayakta uyuyordum. İşte şimdi düşündüm de insan burnunun ucunu göremiyor bazen. Görmemekten ziyade konduramıyor aslında. Değer verdiklerimizi kafamızda öyle yere koyuyoruz ki bir yanlış yapmazlar sanıyoruz. En büyük yanlış bu aslında. Öyle zamanlar geliyor ki, olmazlar oluyor ve yapılmazlar yapılıyor. Sonrası ise tam bir fiyasko ve hayal kırıklığı.


Kafamdaki bu düşüncelerden sıyrılmam gerekiyordu. "Hadi bu kadar yeter, ders başlayacak sınıfa gidelim" diyerek Müge ve Beren'in koluna girdim ve sınıfımıza ilerledik.


Birkaç dakika sonra içeri Sinan girdi. Sınıfın çalışkan tiplerinden ve beni sevdiğini söylemişti geçen yıl. Kerem ile olan o zamanki yakınlığımı bildiği halde "Artık saklayamayacağım" diye bir itirafta bulunmuştu. "Bir beklentim yok. Hayatında birinin olduğunun da farkındayım. Belki söylemem doğru değil ama seni seviyorum ben Güneş, sadece bil" demişti.


Bir insandan beklentim yoksa ne diye itiraf edersin ki o zaman duygularını. Ben bilince birşey değişecek miydi sanki. Bir beklentim yok diyerek itirafta bulunan insanların asıl çok büyük beklentileri vardır. Şu anda bile kapıdan içeri girdiğinde bakışlarındaki değişim dışarıdan fark ediliyordu. Sanırım hala vazgeçmemiş.


"Geldi senin avare" diye beni dürttü Müge. "Nereden benim oluyor" diye sinirle cevap verdim. "Yalan mı, çocuk Kerem'e rağmen vazgeçmiyor, nasıl bir aşksa" diye sırıttı Müge. "Ona yürek yemek denir canım. Sence Kerem duysa neler olur" dedim. "İyi de çocuk sana sarkıntılık yapmıyor, taciz etmiyor. Güneş'i niye seviyorsun diye kavga mı çıkaracak Kerem" dedi Müge. "Neyse en son düşüneceğim şey Sinan" diyerek kestirip attım.


Beren elini çenesinin altına koymuş, dirsek masada dalmış gitmişti. Yalnız Sinan'a doğru olan dalgınlığı dikkatimi çekmişti.


"Canım iyi misin, daldın gittin" diye sordum. "Şey, dün pek uyku tutmadı da" diye kaçamak bir cevap geldi. "Bir sorun yok dimi iyisin"

"İyiyim canım, dedim ya uykusuzluk sadece"


***


Verdiğimiz ders arasından beraber gülümseyerek dönüyorduk kızlarla. "Bak bu okulun çivisi çıktı, söylüyorum size" dedi Müge kahkahalarının arasında. "Neydi çocuğun adı" diye sordum. "Kadir, okulun ağır abisi" dedi Beren.


"Allah'ım ya, sen tut iki kıza da aynı yerde randevu ver, sonra da unut. Sonra kızlar birbirini fark edip konuşmaya başlıyorlar. Öyle anlıyorlar durumu" dedi Müge gülmeye devam ediyordu. Ben bu duruma Müge kadar gülemiyordum. Çünkü kandırılmak berbat bir şeydi.


"Keşke ikisi de bir olup o Kadir'in saçını yolsalarmış" dedim sinirle.

Müge benim bu lafıma daha da gülmeye başladı. Beren ve bana kalsa fazla ilgilenmeyiz böyle konularla. Bizim de Güzin ablamız Müge oluyor işte. Merak ettiği her konuyu kendi tabiriyle dedikodu malzemelerini toplamak için her sınıfta en az iki üç kişiyle arkadaş oldu. Konuşa konuşa yerlerimize gelip oturduk. Defterimin masada sağ tarafımda olacak şekilde duruyor olması istemsizce kaşlarımı çatmıştı. Çünkü ben solaktım ve en son defteri masada sol tarafımda bırakmıştım. Üstelik kalemim de defterin boş bir sayfasında duruyordu. Kalemin olduğu sayfayı açtım ve yazılan notu okudum.


"Seni gördüğüme sevindim. Kütüphane boş orada bekliyorum. Önemli bir konu.

-M-"


Beğenirseniz sevinirim.


Loading...
0%