
Maddi manevi birçok kriz olabiliyor hayatlarımızda. Bitsin artık dediğimiz, uğraşacak sabrım kalmadı dediğimiz. Peki uğraşmak istemiyorken uğraşıyormuş gibi yapabilir miyiz? Sorumuzun cevabı evetse diğer soru. O işten hayır gelir mi? İşte benden sonucunu bilmediğim bir işe karışmamı istiyorlar.
Kerem ile durumu yolda da konuşarak Beren’in evinin önüne geldik.
“Ben gideyim artık, şimdilik burada kalacağım. Sonrasına da bakarız, görüşürüz sevgilim” diyerek kapıdan çıktım. Fakat Kerem kendimi daha iyi hissetmeme rağmen Beren’in kapısına kadar koluma girip eşlik etti. Kapıyı vurmadan önce beni durdurdu.
“Güzelim konuştuklarımızı iyi düşün. Bugün düşünmen için güzel bir zaman” dedi Kerem. Tamam anlamında kafamı salladım. Daha sonra başımdan öptü ve gitti.
Kafam öyle karışıktı ki ne yapacağımı bilemiyordum. Söyledikleri hem çok mantıklı, bir o kadar da saçmaydı ki. Tanımadığım, huyunu suyunu bilmediğim birine ne kadar güvenebilirdim ki?
Kapıyı Beren’in annesi Melek teyze açtı. Orta boylu, kısa beyaz saçları ve yeşil gözleriyle bana bakıyordu. Güler yüzlü bir kadındı her zaman.
“Hoş geldin Güneş kızım, gel içeri” diyerek beni eve davet etti. Beraberce salona geçtiğimizde yarı ıslak saçlarıyla Beren salona geldi. Sarışın, uzun boylu, annesi gibi kocaman yeşil gözleri vardı. Çok güzel bir kızdı benim canım arkadaşım.
“Nasılsın canım, biraz daha iyi görünüyorsun. Gecikince seni aradım, telefonu Kerem açtı ve durumu anlattı. Hastaneye gelecektim, ama Kerem gerek olmadığını söyledi” dedi meraklı bir ifadeyle.
“Of Beren. Hayatımın en berbat günlerinden birisini geçirdim” dedim iç çekerek.
“Siz hep kavga ederdiniz ama seni bu kadar kötü duruma koymazdı baban. Eve gitmemek falan senlik bir hareket değil.” Haklıydı ama olması gereken buydu artık, o evde kalamazdım.
“Sonra konuşsak olur mu” dedim. Çaprazımda oturan annesini kaş göz yaptım. Melek teyzenin yanında durumu anlatıp daha fazla rezil olamazdım. Zaten daha iyi hissettiğim söylenemezdi.
“Güneş kızım mutfakta bir şeyler hazırladım. Hadi biraz bir şeyler yiyelim. Sen bir şey de yememişsindir kaç saattir. Güç kuvvet lazım şimdi sana” dedi Melek teyze.
“Hiç canım bir şey yemek istemiyor Melek teyze. Siz yeseniz olmaz mı? Ben de biraz dinlensem” dedim. Umarım ısrar etmez.
“Olmaz öyle şey, zayıf düşmüşsün sana güç kuvvet lazım. Az da olsa ye bir şeyler” dedi sevecen bir tonda. Benim bildiğim Melek teyze evine gelen insana ikramda bulunmadan göndermezdi. Misafirperver bir kadındı.
“Annemi alt edeni görmedim daha, helal olsun kız sana” diyerek annesinin omzuna kolunu attı Beren. Masaya oturduktan sonra sadece birkaç kaşık içtiğim çorba sonrası saatlerdir bir şey yememiş olmanın verdiği hisle acıktığımı yeni hissetmiştim.
“Eline sağlık Melek teyzeciğim, çok güzel olmuş”
“Afiyet olsun Güneş, bak biraz yüzüne renk geldi. Aç bırakmayın kendinizi.”
Beren’in odasına geçtim ve koltuğa kafamı koyup gözlerimi kapattım. Zihnim öyle çalkantılı bir haldeydi ki sanki dile gelecekti. Kerem’in söyledikleri kafamda plak gibi dönüyordu.
“Senin yerine babanla konuşup ikna edecek biri. Hem de her konuda.”
“Sadece ‘-mış’ gibi yapacaksın. Biraz ikili oynamak gibi.”
Kara kara düşünürken Beren odaya girdi ve yanıma oturdu.
“Neler oluyor Güneş, bu ne hal” diye sordu merakla.
“Babam annemi yıllardır aldatıyormuş” diyerek bu sabah yaşadığım her şeyi anlattım. Beren’in kocaman yeşil gözleri sanki daha da büyüyecekti. Bir süre açıkta olan ağzını kapatamadı. Daha sonra Kerem’in sahilde söylediklerini anlattım.
“Ateş Bey’e bak sen. Tavrı, mizacı serttir falan, ama maşallah. Hem de iki sene he” dedi şaşkınlıkla. Daha sonra ufak bir sessizlikten sonra Beren bana döndü ve yüzüme dikkatle baktı.
“Kuzucuğum anlattıkların hiç kolay şeyler değil, bunun farkındayım. Ne hissettiğini anlamam da pek mümkün değil. Dış bir göz olarak diyebilirim ki Kerem haklı gibi sanki. Şu anda aşırı duygusalsın ve mantığını kullanamıyorsun. Ama sakinleşip biraz düşününce kötü bir fikir olmadığını sende anlayacaksın. Çünkü düşününce babanla Ezgi’yi ayıramayacağına göre sende şartları kendine göre ayarla. Meydanı o kadına bırakma sakın. Evin hanımı olmasına izin verme” dedi. Ne kadar hak vermesem de belki de Kerem ve Beren haklıdır. Onları dinleyip Ezgi’yi kafaya almalıyımdır.
“Kafamı toparlamam lazım şimdi, tamam, dediklerini de düşüneceğim. Şimdi biraz uyusam iyi olur. İyi geceler canım” dedim ve gözlerimi kapadım.
Sabah gözlerimi açtığımda bir süre tavanı izledim. Sanırım kafamdaki sesler susmuştu ve kendimi daha iyi hissediyordum. Bazen bir sorunun çözümü bir uykuyla hafifliyordu sanki.
Telefonumu açmaya karar verdim. Telefonu sessize almak pek huyum değildi ama dün kimseyle konuşmak istememiştim. Telefona akşamdan beri bakmayınca her şey üst üste gelmişti.
“Yirmi bir cevapsız arama, on üç mesaj”
Bir günde harp çıkmış sanki. Babam, Kerem ve Deniz Hanım…
Babam… Yedi arama, dört mesaj…
“Neredesin sen yine”
“Öyle bir sinirle evden çıkıp gidince kurtulamazsın”
“Şimdi de telefonu kapatmak mı çıktı”
“Kardeşin iyi değil, hemen eve dön”
Mesajları resmen babamın sesiyle okudum.
Kerem… Dokuz arama, altı mesaj…
“Güneş’im… Bugünkü konuşmalarımızı iyi düşün”
“Sadece iyi olmanı istiyorum”
“Çünkü benim için senden değerlisi yok”
“Çok güzel gülümsüyorsun biliyor musun? Mesela bunu okuyunca gülümse”
Kahkaha attım.
“O güzel gülümsemen için yapamayacağım bir şey yok.”
“Telefonu kapatmasaydın keşke, uyurken sesini duymak isterdim. İyi geceler güzel Güneş’im.”
İyiki hayatımdasın Kerem…
Deniz Hanım… Beş arama, üç mesaj…
“Güneş, Ada’yı arkadaşın eve getirdikten sonra Ada huysuzlaştı. Ablam gelsin, iyi değil deyip durdu.”
“Sen iyi misin Güneş, telefonun da kapalı”
“Ada’yı durduramıyorum. Mesajı görünce eve gelirsen iyi olur.”
Hemen Deniz Hanım’ı aradım.
“Alo, Deniz Hanım, Ada nasıl oldu iyi mi şimdi?”
“Şu anda uyuyor, ama akşam çok kötüydü. Israrla seni sorup durdu. Sonra bir şekilde sakinleşti” dedi yorgun bir sesle. Ben bazı şeyleri tek başıma yaşarken Ada’nın ne düşüneceğini, ne hissedeceğini kestirememiştim.
“Tamam, ben şu an Beren’in evindeyim, hemen çıkıyorum. Eve gelince konuşuruz” deyip hızlıca kalktım ve üzerimi giyindim. O sırada Beren odaya girdi.
“Günaydın, nasılsın bakayım. Bizde masayı hazırlıyorduk. Hadi bir şeyler yiyelim” dedi gülümseyerek.
“Günaydın kuzucuğum, Deniz Hanımla konuştuk. Ufaklık pek iyi değilmiş dün akşamdan beri. Aklım onda kaldı, ben hemen gideyim” dedim.
“Hadi ya, inşallah iyidir. İyi, gitmek istersen git, ama sende dinlen. Kendine de vakit ayır. Öyle ya da böyle bu kızın bir babası da var. İlgilenmeli onunla” dedi. Galiba Beren bana şaka yapıyordu. ‘Yok artık’ dercesine bir bakış attım.
“Sadece bir gece eve gitmedim diye bunlar olmuş, gerisini sen düşün. Senin Ateş amcanın babalığı bu kadar maalesef” dedim. Bazı gerçekler hiçbir zaman değişmeyecekti. Hak etmeyen hiçbir kadın veya erkek anne veya baba olmamalıydı.
“Sağol kuzucuğum, bir gece de olsa kendimi dinledim. Ben gideyim hemen, sonra konuşuruz” dedim tekrardan Beren’in bir şey demesine fırsat vermeden. Hızlıca Beren’e sarılıp kapıya yöneldim. Melek teyzeyle mutfaktan çıkarken karşılaştık.
“Nereye Güneş kızım, kahvaltı hazırladım. Gel otur bir şeyler ye, sonra gitmek istersen gidersin” dedi. Kahvaltıyı evde de yapabilirdim.
“Teşekkür ederim Melek teyzeciğim, kardeşim iyi değilmiş, şimdi gitmeliyim, görüşmek üzere. Sağol her şey için” dedim ve evden çıktım.
Hemen bir taksiye atlayıp eve gittim. Koştururcasına eve girip Ada’nın odasına gittim. İçeriye girdiğimde Ada henüz uyanmamıştı. Neyse ki iyi görünüyordu. Sessizce çıkayım diye düşünürken karyolaya elimin çarpması sonucu Ada korkuyla uyandı. Sakarlık yapacak zamanı bulmuştum gerçekten.
“Abla geldin mi? Kerem abi hastanede olduğunu söyleyince dün çok korktum. Eve de gelmedin, annem gibi sana da bir şey oldu sandım. Bana söylemiyorlar sandım” dedi. Çok üzgün görünüyordu. Dünkü onca şeyin içinde kardeşim aklımdan çıkmıştı.
“Birazcık yorulmuşum civciv. Doktor da iğne yaptı, şimdi gayet iyiyim” dedim. Onu rahatlatmam gerekiyordu. Bu kadar hassas bir dönemdeyken bir de benim yüzümden hasta olmamalıydı.
“Annem gitti, sende gitme abla lütfen” dedi ve bir anda boynuma sarıldı. Gözlerim dolmuştu. Ağlamamalıyım… Ağlamamalıyım…
“Ben buradayım ve seni bırakmaya da niyetim yok civciv” dedim. Bende sımsıkı sarıldım kardeşime.
“Hadi kalk bakalım. Doğru aşağı kahvaltı yapmaya” dedim ve Ada’nın da yataktan kalkmasını sağladım. Bende doğruca odama gittim. Uzunca bir süre dönmeyeceğim diyerek çıktığım eve bir gün sonra dönmüştüm işte. Zaten şu son birkaç aydır neyi doğru düzgün yapabilmiştim ki. İşte şimdi bir de sevgili babacığıma dünün hesabını vermem gerekecek. En sevdiğim…
Derin bir nefes alarak aşağı salona indim. Sevgili babam cam kenarındaki tekli koltuğa oturup elindeki dosyayı inceliyordu. Geldiğimi fark ettiğinde elindeki dosyayı kapatıp dikkatle bana bakıyordu. İşte başlıyorduk.
“Bütün gece telefonunu açmadın, neredeydin sen. Ada seni görmediğinde ablam nerede, iyi değil diye söylendi durdu. Yeterince derdim yokmuş gibi, büyüklü küçüklü iki baş belası kızımla uğraşıyorum” diyerek her zamanki gibi söyleniyordu. Benim iyi olup olmamamın yine bir önemi yoktu tabi ki.
“Beren’in evinde kaldım. Ders çalıştık biraz, telefonumun sessizde olduğunu fark etmedim” dedim düz bir tonda. Yalan söylemekten nefret ediyordum, ama başka bir şey de yapamıyordum.
“Sevgilim” diye bir ses geldi kapıdan. Arkamı döndüğümde Ezgi ile göz göze geldik.
“Geldin mi Güneş’ciğim. Merak ettik seni bütün gece” dedi Ezgi. Babamın hemen yanındaki diğer tekli koltuğa evin hanımı edasıyla yerleşti. Bu evde Bihter Ziyagil’cilik oynamaya niyeti varsa, benden ona asla bir Nihal çıkmaz şimdiden söyleyeyim. Ayrıca bütün gece burada mı kalmış bu kadın. Daha ilk defa bizimle tanışmak için geldiği evde hemen kalmak mı? Pes… Sanırım bundan sonrası için bir karar vermiştim.
Beğenirseniz çok sevinirim şimdiden teşekkürler..
Soranlar için Instagram: brc_prlk
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.14k Okunma |
4.63k Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |