
İnsan en yakınındaki birisinden sır saklar mı? Peki bu sakladığı sır ortaya çıkınca eski yakınlık hala devam eder mi?
Beren'i aramak için telefonu elime alınca, Beren'den gelen mesajı okudum. Telefonu hatırlamadığım bir zamanda sessize aldığım için mesaj geldiğini anlamamıştım.
"Güneş, biliyorum daha önce haber vermedim diye kızacaksın, açıkçası bu yüzden seni aramaya da cesaret edemiyorum. Sinan ile ciddi düşünmeye başladık. Yakınımızdaki insanlar olacak şekilde küçük bir nişan töreni olacak. Gelmeni çok istiyorum Güneş, umarım gelirsin."
Gerçekten Beren ile yıllardır arkadaş olmamız pek tanıştığımız anlamına gelmiyordu. AVM'de konuştuklarımızda bir kulağından girip diğerinden çıkmıştı sanırım. Ya da insanlara öcü gibi mi davranıyordum? En sonunda dayanamayıp Beren'i aradım.
"Nişan yapacağını gönderdiğin davetiyeden öğrenmek istemezdim." dedim Beren telefonu açar açmaz.
"Güneş, kötü gözüküyor biliyorum, ama kızmandan korktum işte." dedi Beren dil dökercesine.
"Biz seninle o AVM'de boşuna konuşmuşuz. Korktum ne demek acaba, ben sanki senin ilişkini onaylamamışım gibi. Senin özelin, senin hayatın. Ben o kadarına ne diyebilirim ki." dedim sesimi yükselterek.
"İçinden bana kızdığını düşündüm, bu yüzden o öfkene birgün hakim olamayıp kavga etmekten korkuyorum." dedi Beren ağlamaklı bir sesle.
"Neyse Beren, belli ki sen beni hiç anlamayacaksın. Sorun yok, bir misafir gibi çağırdığın nişanına bende bir misafir gibi geleceğim."
"Güneş ne misafiri ya" diyerek telefonun diğer ucunda ağlıyordu Beren. Beren'i mutlu olacağı dönemde üzmek istemiyordum.
"Neyse tamam, görüşürüz, geleceğim."
Beren'in son zamanlarda yaptıklarını anlamakta zorluk çekiyordum. Sinan ile olan beraberliğini öğrendiğimden beri Beren ile aramıza mesafeler girmiş gibi hissediyordum. Ama bu mesafeyi oluşturan Beren'in tavırlarıydı.
Saçlarımı iyice kuruladıktan sonra iki yandan balıksırtı ördüm ve tekrar salona gittim. Ada salonda yoktu, Ezgi ve babam ise tekli koltuklarda oturuyordu.
"Gel Güneş, biz de seni konuşuyorduk." dedi Ezgi. Sabah yaşananlardan bahsediyordu.
"Gerek yok diyorsun ama seni uzaktan izleyen birisini ayarlayacağım. Daha henüz içeri alınmadı o adam. Bir gün bile olsa seni izleyen birisi olacak etrafında. Sen kim olduğunu anlamayacaksın bile." dedi babam. Beni düşünmüş olması ne kadar hoşuma gitse de, bunun Ezgi sayesinde olduğunu düşünüyordum.
"Dediğim gibi gerek yok, ama sen bilirsin." dedim hafif bir tebessümle.
"Öyle deme Güneş, baban haklı. Ya o pis sapık polis onu bulmadan yine karşına çıkarsa. Her dakika yanında birisi olacak kadar şanslı olmayabilirsin." dedi Ezgi.
"Peki tamam, dediğim gibi sorun yok. Yanımda yürümesin de."
"Okul nasıl gidiyor Güneş, bir yandan ehliyet kursuna da başladın. Zorlanmazsın inşallah." dedi Ezgi.
"Yok yok zorlamaz beni, neden zorlasın canım. Hallederim ben hepsini. Üniversite hayatımda gayet iyi. Öğretmenlerimizden birisi ile bugün iyi anlaştık. Söylenilene göre biraz gıcık birisiymiş, zor beğenirmiş." dedim babama bakarak. İsmail Civa ile alakalı duyduklarımı anlattıkça babam ile olan benzerlikleri farkettim.
"Oo bravo gerçekten. Peki Güneş, mezun olunca ne işe yoğunlaşacaksın, hiç düşündün mü?" diye sordu Ezgi.
"Tasarımcı" dedim yekten. Ezgi hiç düşünmeden verdiğim cevap konusunda şaşırdığını belli eden bir yüz ifadesi takındı.
"Bizim işe de farklı bir bakış açısı lazımdı. Okulu bitir, işin hazır." dedi babam. Bunu kaç defa söylediğimi hatırlamıyorum ama daha fazla ne kadar şaşıracaktım belli değildi. İlk defa babam yapacağım bir işi destekleyecek şekilde konuşmuştu. Hafif bir tebessümle kafamı salladım.
Bazı şeyler gerçekten de radikal bir şekilde değişiyordu. Zamanında bana günahını vermeyecek olan babam, şu anda okulumu bitirdikten sonrası için bana iş teklifinde bulunmuştu.
Telefonuma gelen mesaj ile birlikte telefonumu çıkardım. Gelen mesaj Turna'dandı. Onlarla da uzunca bir süredir görüşemiyorduk.
"Güneş'ciğim nasılsın, özledim seni. Kerem'e de haber ver görüşelim."
"Bende seni özledim, görüşemiyoruz bir süredir. Kerem ile konuşup sana haber veririm. Öpüyorum seni."
Anında Kerem'e mesaj attım.
"Sevgilim, biraz önce Turna ile mesajlaştık. Senin için de uygun bir zamanda görüşelim diyoruz."
"Geleceğin CEO'su Güneş." diyen Ezgi'nin sesiyle birlikte kafamı telefondan kaldırdım.
"Daha dur bakalım, önce okulu hakkıyla bitirsin." dedi babam ciddi bir tonda. Sanki babam onun bana yaptığı iş teklifi ile her şeyi boşlayacağımı düşünmüştü.
"Bence de. Daha üniversite hayatım yeni başladı. Şu anda iş düşünmek için erken." dedim. Telefonuma gelen mesaj sesiyle tekrar telefonuma baktım.
"Eğer hepiniz müsaitseniz ben bu akşam uygunum." yazmıştı Kerem. Bende hemen Turna'ya yazdım.
"Kerem ile konuştum, eğer uygunsanız bu akşam görüşelim." Turna'dan hemen cevap geldi.
"Süper. Kerem ile beraber bize gelir misiniz?"
"Tamam, konum gönderirsen sevinirim."
"Hemen gönderiyorum." demesinin ardından birkaç saniye içinde konum mesajı geldi. Daha sonra Kerem'e tekrar mesaj attım.
"Turna evinin konumunu gönderdi, bizi evlerine davet etti. Ben hazırlanmaya başladım, işim bitince haber veririm." Kerem'den hemen mesaj geldi.
"Tamam güzelim, üzerimi değiştirip sizin oraya doğru geliyorum bende."
"Akşam bir arkadaşımın evine gideceğim. Yeni evlendi, evine davet etti beni." dedim oturduğum yerden kalkarken. Kimseden herhangi bir cevap almayınca hazırlanmak üzere odama gittim.
Gardrobun kapısını açıp bir süre elbiseleri inceledikten sonra gri renkli, yünlü, kayık yaka bir elbise seçtim. Saçlarımı tepeden toplayıp, pembe tonlu bir makyaj ve beyaz spor ayakkabılarımla kombinimi tamamladım. Kapıdan dışarı çıktığımda herhangi bir mesaj atmama gerek kalmadan Kerem geldiğini belli etti.
"Bu ne güzellik" diyerek arkamdan fısıldadı Kerem.
"Nasılsın sevgilim." diyerek Kerem'in boynuna sarıldım.
"Şimdi daha iyiyim" dedi Kerem iki elini belime sararak.
"Turna ve Yiğit'in evine ilk defa gittiğimiz için hediye götürmek gerekir. Ne yapacağız." dedim.
"Ben hallettim, gel benimle." diyerek elimden tutarak yürümeye başladık. Biraz ileride Kerem'in arada bir arkadaşından ödünç aldığı siyah Opel marka o arabayı gördüm. Arabaya bindiğimizde arka koltukta bordo kağıt bir paket gördüm.
"Bak bakalım beğenecek misin?" dedi Kerem zaten elimde olan hediyeye bakmaya çalışırken. Hediyeyi açtığımda elimde bir cam küre tutuyordum. Cam kürenin içinde bir kadın ve bir erkek bir bankta oturuyordu ve kadın erkeğin omzuna yaslanmıştı. Turna ve Yiğit'in de nasıl tanıştığını düşündüğümde çok mantıklı bir hediye olmuş olacaktı.
"Çok güzelmiş" dedim gülümseyerek.
"Asıl detayı kaçırdın." diyerek Kerem kürenin alt köşesinde bulunan açma kapama düğmesine basınca Turna ve Yiğit'in bankta evlendikleri gün dans ettikleri şarkı çalmaya başlamıştı.
"Böyle yapılabiliyor muymuş?" dedim şaşkınlıkla.
"Zor oldu, ama hallettim." dedi Kerem arabayı çalıştırarak.
"Daha bugün karar verdik gitmeye ve sen böyle bir hediyeyi çoktan hazırladın öyle mi?" diye sordum.
"Aslında biz birkaç gün önce Yiğit ile telefonda konuştuk. Bizi evlerine davet etmek istediklerini söyledi. Bende senin üniversite hayatın yeni başladığı için birkaç gün daha zaman istedim. O sırada yaptırdım bunu."
"Çok güzel ve anlamlı bir hediye olmuş."
Daha sonra Turna'nın bana gönderdiği konumu açarak yolumuza devam ettik. Yaklaşık bir saat süren bir yolculuktan sonra yine Polonezköy'de bulunan tek katlı müstakil bahçeli bir evin önünde durduk. Arabadan inip eve baktığımızda Kerem'in ve benim yüzümüze bir gülümseme yerleşti. Turna ve Yiğit'i kısa bir zamanda tanımıştık, ama bu ev dışarıdan bakıldığında bile onların olduğunu belli ediyordu. Bebek mavisi ev, bahçesiyle özenle uğraşılmış, birkaç ağaçlandırma ve etrafı çeviren çitler bu evin tamda onlara ait olduğunu gösteriyordu. Dış kapıdan içeri girip bahçeyi de inceleyerek kapıya doğru ilerledik. Zile bastıktan sonra bize kapıyı Turna açtı.
"Hoşgeldiniz Güneş" dediğinde sımsıkı sarılıyorduk Turna ile.
"Hoşbulduk, eviniz çok güzel." dedim sarıldığımda. Böyle demem Turna için sanki büyük bir iltifat etmişim gibi yüzünde güller açmasına sebep olmuştu adeta.
İçeriye geçtiğimiz sırada Yiğit'in üzerinde her tarafı un olan mutfak önlüğüyle bizi karşılaması gülümsememize sebep olmuştu.
"Hoşgeldiniz gençler" dedi Yiğit Kerem'e sarılırken. Yiğit'in un içinde olması Kerem'in yüzünün ekşimesine neden olsa da Yiğit daha çok kahkaha atıp Kerem'e sıkıca sarıldı.
"Yardımınıza ihtiyacım var, benim sevgili kocam bir işi yaparken ortalığı batırmayı sever. Üstünden de anlaşılıyor zaten bu durum. Mutfakta yardım edin bana lütfen." diye gülümseyerek yardım istiyordu Turna.
"Tamam tamam" diye aynı şekilde gülümseyerek mutfağa gittik. Mutfağa baktığımızda özellikle Yiğit'in çalıştığını tahmin ettiğim alanda sanki savaş çıkmıştı.
"Sevgilim sen bence şu cephanelikleri.. ay aman dağınıklığı toparlamaya yardım et Yiğit'e" dedim Kerem'e. Turna ve Kerem kahkaha atarken Yiğit'te bana kötü kötü bakıyordu.
"Tamam hadi işe koyulalım bir an önce." demesiyle Turna'nın, Kerem Yiğit'e yardım etmeye başlarken, bende Turna'nın hazırlığına yardım etmeye başladım.
"Güneş, çorbalar konusunda çok iyidir." dedi Kerem.
"Öyle mi, biz kremalı mantar çorbasını pek severiz. Eğer size de uyarsa yapar mısın?" dedi Turna.
"Tabiki yaparım"
"İstediğin malzemeleri buzdolabında bulabilirsin." dedi Turna daha sonra. Bende buzdolabını açıp gerekli malzemeleri alarak çorbayı yapmaya başladım.
Daha sonra masayı hazırladık ve yaptığımız yemekleri yemek için oturduk. İlk olarak yaptığım çorbayı içmeye başladık.
"Vay canına. Kerem'in bahsettiği kadar var, çorba çok iyi Güneş, eline sağlık." dedi Yiğit.
"Bence de Güneş, bayağı iyi olmuş" dedi Turna kocasını destekleyerek.
"Tabi canım, hatta benim Güneş'i ilk gördüğüm yerde bir çorbacının önüydü." dedi Kerem gülümseyerek.
"Yok sevgilim, ilk çarptığım yer demen daha doğru." Biraz abartmış olabilirdim, ama az kalsın Kerem bana çarpacaktı.
"Aa, ne demek ilk çarptığım yer." dedi Turna şaşkınlıkla.
"Dostum, olayı yanlış yorumlamışsın, ilk görüşte çarpılma o değil." dedi Yiğit Kerem'in omzuna elini koyduğunda. Bir yandan kahkaha atıyordu. Turna dirseğiyle Yiğit'i susması için dürttü.
"Arabayla önüne bakmadan gidiyordu, zor kurtardım canımı." dedim yalandan ağlayarak. Kerem hayretle beni izliyordu.
"Sonra bir de indi bana kızdı biliyor musunuz? Ne diye yoluma atlıyorsun dedi bana. Yolun ortasında kavga ettik resmen." dedim. O anları tekrar hatırlamak beni gülümsetmişti.
"Hiç sevmem bu lafı ama doğru. En büyük aşklar kavgayla nefretle başlar." dedi Turna.
"Ee sonra ne oldu?" dedi Yiğit merakla.
"O anda ufak dizimde ufak bir yara olmuştu. Kerem bir yandan söylenip, bir yandan beni hastaneye götürüyordu." dedim kıkırdayarak.
"Ama zaten ne olduysa aynı gün oldu bana. Bir yandan söyleniyorum ama elim ayağım buz kesmiş." dedi Kerem lafın arasına girerek.
"Seni güneş çarpmış dostum." dedi Yiğit kahkaha atarken.
"Doğru, bir süre kendime bile inkar ettim. Ama bir bahaneyle de o günden sonra dibinden ayrılmadım. Güneş'e bir şeyler söylemeden kendimi anlatmanın yolunu buldum." dedi Kerem.
"Gönlüme bahar düşmesini o kadar çok istemiş ve beklemiştim ki, bunca zaman sonra güneş çarptı beni." dedim Kerem'e bakarak. Bu cümle Kerem'in bana ilk açıldığı anda söylediği cümleydi.
"Vay be, daha ne söyleyeceksin." dedi Turna.
"Peki bunun üzerine Güneş ne dedi biliyor musunuz?" dedi Kerem. Sanırım beni rezil etmeye çalışıyordu. Söylememesi için kaş göz yaptım ama nafileydi.
"Ne dedi lütfen söyle?" dedi Turna merakla.
"Bahar kim?"
Turna ve Yiğit öyle bir gülüyordu ki utancımdan masanın altına girmek istedim. Olabilirdi, insan ilk defa duygusal bir şeyler yaşıyorken bocalayabilirdi.
"Ne tatlıymışsın Güneş." dedi Turna gülmesi durduğunda.
"Aa biz size hediyemizi vermedik." dedim bir anda masadan kalkarak. Hediyeyi vermeyi unutmuş olmamız, şu anki konunun dağılması için iyi denk gelmişti. Hemen gidip hediye paketini alıp masaya getirip Turna ve Yiğit'in önüne bıraktım.
"Ne gerek vardı" diyerek elindeki paketi açmaya başladı Turna. Daha sonra hediyeyi açtığında ikisinin de birbirine bakıp sevinmesi beni de sevindirmişti. Hemen müdahale edip müziği de açınca yüzlerindeki şaşkınlığı daha da sevmiştim.
"Çok anlamlı bir hediye oldu bizim için. Teşekkür ederiz ikinize de." dedi Yiğit. Turna'nın gözleri dolmuştu ve kalkıp bana sarıldı.
"En güzel köşede olacak" dedi Turna gözyaşlarını silerken.
Daha sonra afiyetle yemeklerimizi yedikten sonra kahvelerimizi içtik, güzel bir film açıp izledik. Uzun zaman sonra başından sonuna kadar güzel bir gün geçirmiş olmak beni mutlu etmişti.
***
Geçen birkaç hafta zamanda ehliyetimi almış, hatta anında arabama dahi kavuşmuştum. Siyah Passat arabam daha ilk günden bana gülümsemişti adeta. Şimdi ise Beren'in nişanına gitmek için hazırlanıp oraya gidecektim. Saçlarımı yaptırmak için kuaföre gitmek üzere elbisemi giymeden askısıyla birlikte alıp arabaya götürdüm.
"Akşam malum Beren'in nişanı var. Geç kalırım biraz." dedim salonda her zamanki köşesinde oturan babama. Babam ise sadece kafasını salladı.
Kapıdan dışarı çıktığımda bir elimde elbisem, bir elimde çantamla arabanın otomatiğini açtım. Tam arka kapıyı açıp elbisemi koyacaktım ki arkamda bir anda oluşan koşma sesleri ile neye uğradığımı şaşırdım. Arkamı dönüp bakmama fırsat kalmadan ağzıma kapatılan beyaz bir mendille saniyeler içinde kendimi kaybettim. Yarım yamalak duyduğum bir şey vardı.
"Sona yaklaşıyoruz küçük hanım."
Sona yaklaştığımız bu zamanlarda güzel bir bölüm oldu. Beğenip oy verirseniz sevinirim...
Soranlar için Instagram: brc_prlk
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.14k Okunma |
4.63k Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |