Yeni Üyelik
2.
Bölüm

aşıklar, sarhoşlar ve canavarlar

@brimadeks

Kahkahaların ve sohbetlerin nezaketini kaybettiği, flörtleşmelerin çirkinleştiği ve sosyetenin kendini rezil ettiği geç saatlerde; nihayet ben de işimi eğlenerek yapıyordum. Bu güç ve para abidelerinin birdenbire düz yolda debelenen ayyaşlara dönüşmesi, açık konuşacağım, ikinci sınıf kıçımı arşa çıkarıyordu.

Gülümsememe engel olamadığım bir an, omuzumda birinin elini hissettim. Birisi arkamdan "Bakıyorum da fazla eğleniyorsun." dedi. Bu tatlı sesin sahibi, tabii ki sevgilim Cecilia'ydı. Bana ihtiyaç bile duymadan bir şekilde girmiş içeri. Masum bir şaka onun modunu bozmaya yetti: "Bunu babana söyleme ama bi' dahakine içeceği zaman yanında bir torba getirmeli. Her köşeye kustu resmen."

Cecilia sızdığı baloda babasının da olduğuna inandı ve yüzü gülünecek bir hal aldı. Fısıldayarak "Bana gelmeyeceğini söylemişti!" dedi ve hemen arkama saklanıp ve omuzumun üzerinden etrafa bakmaya başladı. Ben gülmeye başlayıp da omuzlarım hareket ettiğinde ancak olayı kavrayabildi. "Geri zekalı." sakin bir ses tonuyla lanetlendim.

Doğrusu onun 'savaş kahramanı' babasından ben de korkmuyor değildim. Adam benden nefret ediyordu ve bunu saklama gayretinde falan da bulunmuyordu.

Cecilia... Hiçbir akrabası beni kaçıramazdı. Gerçi bahçe kapısındayken babası beni at nalı fırlatarak kovalamıştı, o ayrı.

"Cecilia" dalgalı saçları omuzlarına dökülmüştü. Kakülleri ise çatık kaşlarını saklayamıyordu. Beyaz tüllü elbisesi konukların arasına karışmış, dikkatlerden kaçmıştı.

Çilli yüzünde hafif bir gülümseme belirene kadar aptal aptal baktığımı fark etmemiştim. Dalga geçecekti, biliyorum. "Bana aşık mısın yoksa bir cinayet mi planlıyorsun inan hiçbir fikrim yok."

"Asla bilemeyeceksin." cevabımdan memnun olmayan sevgilim koluma girerek beni kumsal kapısına doğru sürükledi.

"Bir şiir yazdım ve şiirdeki şahsın senle katiyen hiçbir ilişiği yok." anlam veremeden öylece yüzüne baktım. "Sana şiirimi okurdum ama ne yazık ki şiirden anlamıyorsun." bu konuda haksız sayılmazdı ancak bi kırılmadım değil.

Kumsala geldiğimizde müziğin sesi yumuşamıştı. "Peki o zaman dans edebilir miyiz? Danstan anlarım." önce uzaklaştım ardından elini nazikçe tutup bir buse kondurdum. Şiirden anlamıyor olabilirim ama yine de bu, romantik olmadığım anlamına gelmez.

Yaklaştı ve elini omuzuma koydu. Utanmış bir hali vardı. Kolay kolay şahit olamazsınız. Elimi beline sardım ve sakince dans etmeye başladık. Sürekli dans eden insanlara hizmet etmenin artı yönlerinden biri olan dans hünerlerimi, bana zar zor uyum sağlayabilen Cecilia karşısında gösteremedim.

Cecilia pür dikkat ayaklarımıza odaklanmışken ben, saray kapısından bizi izleyen yaşlı bir adamla göz göze gelmiştim. Masmavi gözlerinde hüzünlü bir hal vardı. Geçmişini anmış olmalı, zavallı ihtiyar belli ki birini kaybetmişti.

Müzik aniden durdu. Sarayın içinde beklenmedik bir kargaşa çıktı. Çığlık sesleri her yeri aldı.

Cecilia da ben de öylece birbirimize bakakaldık. Aramızda geçen kısa bir bakışmanın ardından ben denize doğru adım adım gerilerken Cecilia merakla öne atıldı. Az önceki yaşlı adamsa çoktan topuklamıştı.

Silah sesleri üzerimdeki şoku attı ve Cecilia'yı kolundan kaptığım gibi kapıdan uzaklaştırdım.

Ben Cecilia'yı uzak tutmaya çalışırken sarayın devasa camı, koca bir adamın dışarı fırlatılmasıyla parçalara ayrıldı. Komutanlardan biri fırlamış, ayaklarımıza kadar yuvarlanmıştı. Adam ellerinin ve dizlerinin üzerinde zar zor doğruldu. Derin derin nefes alıyordu.

Komutanın sırtındaki pençe izini fark etmem normalden uzun sürdü.

Cecilia adama yardım etmek için eğildi ve kolundan tutarak kalkmasına yardım etti. "Bayım?" Komutan, bir çırpıda kolunu Cecilia'dan kurtarıp yüzümüze bile bakmadan arkasına, saray kapısına doğru döndü. Nihayet ben de o tarafa baktığımda başka bir komutanı, dengesiz duruşuyla kapıda dikilirken gördüm. Bunun basit bir pisac kavgası olması imkansızdı:

Kanlar içindeki sarışın komutan tek elini kapıya dayamış, bize bakıyordu. Tamamen kanlı gözlerinden yanaklarına doğru kanlar süzülüyor ve ağzının bir köşesi sürekli seyiriyordu.

Olduğu yerde hafifçe doğrularak iki elini de ağzına götürdü. Sanki ona acı veren, onu kısıtlayan bir şey varmış da ondan kurtulmak ister gibi ağzını yanaklarına doğru yırtmaya çalışıyordu.

Cecilia'yı tutup kaçmak istiyordum ama sürekli benden kurtulup uzaklaşıyordu. Ne yapmaya çalışıyordu? "Cecilia!" çaresizce yüzüne baktım. Korkmuyor muydu? Korkuyordu, korkusundan titriyordu. O halde ne diye-

Gözleri nasıl da parlıyordu! Merakla, ihtiyaçla izliyordu. "Cecilia, lütfen!" ona doğru ilerleyecekken komutan, kapıya doğru, ağzını yırtmış olan diğer komutana doğru koşmaya başladı.

Bilinci tam olarak yerinde olmayan sarışın komutan; kendisine doğru koşan adamı önce kapının kenarına vurdu ardından da kumsala, bizim tarafımıza geri fırlattı. Bir yandan yavaş yavaş bize ilerliyor bir yandan da yırtarcasına boynunu kaşıyordu.

Cecilia tutulduğu hipnozdan kurtularak bana doğru yaklaştı. "Vincent?" dedi. Bu sefer de ben yerimden kıpırdayamıyordum. Sanki ayaklarım kuma gömülmüş gibi hareketsizdim. "Vincent?" dedi tekrardan.

Ne halt edeceğimi bilmiyorum.

Nereye kaçacaktık? Bir sirene dönüşüp denize atlayacak değildik. Yan tarafa kaçsak kurtulabilir miydik? Duvardan atlayana kadar yedi kere parçalardı bizi. Hiçbir şey yapmazsak da o bize ulaşamadan utançtan ölürdük. "Koş!"

Ayaklarımız kuma bata çıka, hiç arkamıza bakmadan deliler gibi koşuyorduk. Biz hayatımız uğruna koşarken bir yandan da silah sesleri yükseliyordu. Bir küfür savurdum.

Duvara ulaştığımızda Cecilia elime basarak duvarın üzerine atladı ve hemen tepeden bana elini uzattı. Tam da elini tutmak üzereyken sevgilimin bakışları arkama kaydı ve gözlerinde oluşan şaşkınlıktan dolayı arkama bakmadan edemedim.

Komutan bana doğru koşuyordu!

Aslında ölmeliydim, ancak komutanın bacağına denk gelen mermi sayesinde kendimi son anda kenara atabilmiştim. Kumun üzerinde olabildiğince hızlı doğrulup geldiğim yöne koşmaya başladım.

Kendimi saray kapısından içeri atarken birkaç müzisyenin yanından geçtim. Adamı vurup kaçmamı sağlayan mermiyi onlar ateşlemişti.

Balo salonu o kadar korkunçtu ki, sırtımı döndüğüm tehlike bile duraksamama engel olamamıştı. Masalar ve sandalyeler devrilmiş, her yer şarap ve- yok yok şarap değil; kan... Kan ve kopmuş beden parçaları. Kaç kişinin bedeni bunlar iki, üç? O kopmuş kelle bir komutanın mı? Kalanlar kaçmış.

Derin derin soluk alıp verme sesleri gelmeseydi yemin ederim burada canlı herhangi bir şeyin olduğuna inanmazdım. "Isaac.. bana bak." sesi, devrilmiş bir masanın arkasına kadar takip ettim.

Zavallı Isaac karnına öyle bir pençe darbesi almıştı ki duygusuz olarak bilinen Evelyn bile gözlerinde derin bir hüzünle, başında beklemişti.

Ölmek üzere olan dostumuza baktım.

Evelyn'nin karşısına, Isaac'in hemen yanına çöktüm. Benimsediğim etik değerlerim ve bencilliğim arasındaki savaş ben daha fark etmeden başlamıştı.

Onu kurtarabilir ve bir şifacı olduğum gerçeğini bu ikilinin bilmesine izin verebilirdim ya da kıçımın üstüne oturur, biraz ağlar ve küçük sırrımı herkeslerden saklardım.

Evelyn, suratımı incelemekten vazgeçip ölmekte olan arkadaşımıza döndü. Ölmesine izin vermeyecektim. Annem beni iyi bir insan olarak büyüttü, o kadar da hayatsız değilim.

Isaac'in gözleri yavaş yavaş odağını kaybederken elimi pençe izinin üzerine yerleştirdim. Kutsal kitaplarda boşuna yer almıyorum; Isaac'in yarası kendi kendine kapandı ve hücreleri olağanüstü bir hızda yenilendi. Elimi geri çektiğimde, tamamen sağlıklı bir birey gözlerimin içine şaşkınlıkla bakıyordu.

"Bu aramızda kalsın." dedim. Bir Evelyn'e bir Isaac'e bakıyor ve onlardan gelecek bir onay bekliyordum. Sırrımı tutacaklar mıydı yoksa içlerindeki gizli insan kaçakçısına yenilecekler miydi? Kumar resmen.

Isaac donmuş kalmış öylece bana bakarken Evelyn hafif, gerçekten hafif bir gülümsemeyle başını salladı. Sakinleştim, derin bir nefes verdim... Silah sesleri de çığlıklar da durmuş gibiydi. Masanın arkasından kopmuş beden parçalarını da göremediğimden kısa süreli bir rahatlama yaşadım.

Kumsalda benden sonra her ne yaşandıysa artık, durmuştu.

 

Siren Kanı: Yıllar önce insanlar için bir şarap materyali olarak kullanılan siren kanı, pisaclar üzerindeki önlenemez etkisi sebebiyle önce Pisaca'da sonra da tüm dünyada yasaklanmıştır.

"Viskinin yanına biraz da siren kanı almaz mıydınız? Öneriyorum, insanın adeta kafasını uçuruyor!"

Loading...
0%