@brimadeks
|
Günler gereğinden hızlı geçiyordu ve gözle görülür biçimde her geçen gün, öncekinden daha da beter bir hale geliyordum. Doktor gereğinden fazla kan alıyor ve Victor'a yarısından azını sunuyordu. Kalanını ise kendine saklıyor ve o sırada kansızlıktan zayıf düşen vücudum bazı geceler pes ediyordu. Ölüp ölüp diriliyordum ve her ölüşümde tırnaklarımın arasındaki karaltı git gide parmaklarıma yayılıyordu. Yuri de ben de yanılmıştık. Tırnaklarımın arasındaki kir değildi. Bir tür çürüktü. Resmen çürüyordum. Harekete geçmeliydim. Sabahın ilk saatleriydi. Bahçe duvarına yaslanmış düşünüyordum. Kolay lokmayı belirlemek kolaydı, planımsa son derece basit. İlk kurbanım Doktor Samuel'den başkası olamazdı. Her gün bu saatlerde saatlerde bavuluyla birlikte kapıda görünürdü. Kapıdaki askerler dışında kimseye selam vermez, neredeyse koşarak odasına çekilirdi. Çalışanların ve nadiren de olsa Victor'un şikayetleriyle ilgilenirdi ama şu ana kadar gerçek anlamda çalıştığına bir kere bile şahit olmamıştım. Tabii tüm bu 'yorucu' rutinine ek olarak bir de benim kanımı çalıyordu. Kanımı çalıyordu çalmasına ama içemeyecek kadar da korkuyordu. Çünkü eğer kanımı içmeye cüret ederse; gözlerinin rengi değişecekti, boyu uzayacaktı, saçları çıkacaktı, hücreleri yenilenecek ve yavaş yavaş bana dönüşecekti. Tıpkı Victor gibi her geçen gün o da bana benzemek zorunda kalacaktı: Son birkaç ayda Victor yüzümü, vücudumu hatta sesimi bile almıştı. Benim çok daha sağlıklı halim olarak köşkünde fink atıyordu. Bacakları tutuyor, nefesi kesilmiyor ve lütfen, benden bahsediyoruz; günler geçtikçe daha da yakışıklı oluyordu. Gerçi benim karışık saçlarıma karşın onunkiler her zaman taralıydı. Benim çökmüş gözlerimin aksine onun gözleri bir çocuğunki kadar parlaktı. Duruşu benimkinden daha düz ve yüzü benimkinden daha temizdi. Haliyle onun değişimi ve bizim gözden kaçamayan benzerliğimiz çalışanlar arasında da fark edildi. Şifacı olduğum barizdi ama kimse bu konuda bir şey söyleyemiyordu. Odadaki fildim, odadaki iki fildik. Ama önceliğim ne Victor ne de diğerleri, önceliğim doktor. Doktor her zamanki saatinde kapıda belirdi. Askerlere selam verip onun için açılan kapıdan geçti. Birkaç adım atmıştı ki yanında bittim: "Günaydın Samuel." Sanki bu günün geleceğinden korkuyormuş gibi nefes alışları değişti. "Günaydın Vincent." dedi çekinerek. Omuzları gerilmişti, neredeyse korkudan hıçkıracaktı. "Uzun süredir merak ettiğim bir şey var aslında." diye başladım onun duymaktan korktuğu sözlerime. "Bay Victor her akşam bir kadeh kan içiyor." "Öyle mi?" dedi doktor terlemeye başlamıştı. "Emin misin?" Bariz korkusunu saklamak adına beni geride bırakıp ilerlemeye başladı. Ancak benim büyük adımlarım onu hemen yakaladı. "Eminim eminim." "Kalan kanı ne yapıyorsun merak ediyorum sadece." dedim onun giderek hızlanan adımlarına ayak uydurarak. "Seni tanımasam kanımı satıyorsun sanardım." Odasının kapısına varmıştık ki durdu. "İçeride konuşalım mı?" dedi ve anahtarını çıkartmak için ceketine yöneldi. Sabırla bekledim. Titreyen elleriyle kapıyı açması hayli uzun sürdü. Hatta arada bakışlarımdan rahatsız olup kendini toparlaması bile gerekti. Sonunda kapıyı açabildiğinde onu tebrik etmemek için kendimi zor tuttum. Bu iş sadece düşündüğüm kadar kolay değil, aynı zamanda düşünmediğim kadar da eğlenceli olacaktı. "Ne oldu Samuel? Yoksa Victor'a kendi kanımı bizzat götürmem seni şaşırttı mı?" o kendi masasına ben de masasının karşısındaki sandalyeye oturdum. Ayaklarımı yanımdaki diğer sandalyeye uzatarak elimi göğsüme koydum. Abartılı bir ifadeyle "Uşak benim yahu!" dedim. "Ben de uzun zamandır seninle bunu konuşmayı planlıyordum Vincent. Yalnız vereceğin karara güvenemediğimden bu konuşmayı erteleyip durdum. Ancak şimdi, çok özür diliyorum, ancak şimdi sizin göründüğünüzden daha zeki olduğunuzu anlayabildim." mahcup bir ifadeyle masasından uzanmıştı. Kaşlarını çatışı, yüzünde az sonra ağlayacakmış gibi bir ifade yarattı. Her hareketimi dikkatle izliyordu. Etrafta gezinen bir ahmak olmamı yeğlerdi, eminim. "Ne teklif ediyorsun?" dedim. Onu ciddiye aldığımı bilmesini istiyordum. "Tüm ham gelirin yarısını ve elbette senin özgürlüğünü. Yalnız..." inanılır bir teklif değildi ama inanıyormuş gibi yaptım ve cümlesini bitirmesine müsaade ettim. "Buradan ayrılmaya yetecek para ve bağlantılar için biraz daha zamana ihtiyacım var." Beni kandırmaya çalışması eğlenceliydi ama bununla zaman kaybedemezdim. Bu yüzden açıkça "Senden para ya da özgürlük istemiyorum." dedim. Zaten bunları bana sağlayacağından da şüpheliyim. Bahçe kapısından odasına varana kadar karşımdaki bu zeki adam, tüm olasılıkları ince ince dokumuş ve bana, en etkili teklifi sunmuştu. Hatta belki de en etkili ihaneti bile şimdiden planlamıştı. Ona fırsat vermek gibi bir hata yapamam. "Anlamadım?" dedi ne yapacağını bilemeyerek. Ellerini, masasını tırnaklayarak kendine çekip sırtını koltuğuna dayadı. Derin bir nefes alıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. Kim bilir? Belki şu an kendi kendine, 'Akıllı Ol!' diyordur. "Para ve özgürlük istemiyorum." diye tekrarladım. "Victor'a mı söyleyeceksin? Daha fazlasını diliyorsan pazarlık yapabiliriz." iyice paniklemiş, tüm soğukkanlılığını kaybetmişti. Tanıştığımız andan beri avucumun içinde olduğunu zavallı, ancak şimdi anlıyordu. Zeki ve dikkatliydi ama insanlarla yeterince zaman geçirmediği de belliydi. Kafalarımızın benzer çalıştığını düşünüyor olsam da bariz bir şekilde birçok konuda onun önündeydim. "Hayır Samuel sırrın benimle güvende." dedim. Ayaklarımı sandalyeden indirip, koltuğumu tamamen ona çevirerek. "Senden henüz bir şey istemiyorum." tam bir şeyler söylemek için ağzını açmıştı ki onu tek bir hareketle susturdum. "Ve tabii ki bu süre zarfında benden bir damla bile kan almana izin vermeyeceğim." Beni bırakıp kaçamayacak bir durumda kalabilesin diye. "Ama şu saatten itibaren benim her isteğimi harfi harfine yerine getirmeni istiyorum." o beni tüm dikkatini vermiş bir şekilde dinlerken elimi masanın üzerinden uzattım: "Kabul ediyor musun?" sorumun bir manası yoktu. O da ben de biliyorduk ki sunduğum seçenek ona verilen tek seçenekti. "Kabul ediyorum." dedi. Ayağa kalkıp giderken söylediklerim, doktorun kafasına dank etti: "Ama eğer kanını vermezsen Victor'a ne vereceğiz?" dedi. O konuşurken çoktan arkamı dönmüş, kapıya varmıştım. "Senin de kanın kırmızı, benim de. Eminim bir şeyler düşünürsün Samuel." Doktorun odasından inanılmaz bir özgüvenle ayrılıp, neşemi hiç kaybetmeden, buradaki tek eğlencem Yuri'nin yanına ilerledim. Mutfağına geçmiş, kahvaltı hazırlıklarına başlamıştı. Arkası bana dönük duruyor ve kesme tahtasında bir şeyler doğruyordu. "Günaydın." dedim. "Mutfağımdan uzak dur." dedi her zamanki monoton ses tonuyla. "Bana iyi davranmaya başlayacağını sanıyordum. Şunun şurasında yürüyen bir mucizeyim." dedim mutfağa ilk adımımı atarak. Omuzunun üstünden bana bir bakış attı. Acıyor gibi bir hali vardı. "Çık mutfağımdan." Bakışı tüm ruh halimi alt üst etmişti. Bana üzülüyordu. İnsanların bana üzülüyor olmasına alışmıştım. Özellikle de Pearl, ne zaman bahçıvanın o tatlı yüzü bana dönse gözleri buğulanıyordu. Merdivenden gelen adım seslerini duyduğumda Yuri'yle uğraşmaktan vazgeçip gelene baktım. Victor binici takımını giymiş, bir horoz kadar dik duruşuyla merdivenleri iniyordu. Kısa bir süreliğine beni inceledi. Bakışlarında bariz bir küçümseme vardı. "Günaydın Vincent." yanımdan geçip gideceğini sanarken birden durdu ve topukları üzerinde dönerek "Monique son mektubumu da beğendi, aferin." dedi. Gözlerime varmadığına emin olduğum gülümsememin ardından "Ne demek efendim. Özel hayatınıza karışmak gibi olmayacaksa sorabilir miyim?" diye bir soru yönelttim ve beni başıyla onaylayınca devam ettim: "Buluşmalarınız nasıl gidiyor?" "Oldukça hoş Vincent. Hatta bugün ziyaretime bile gelecek. Düğünümüzü planlayacakmış." dedi ve kelimeleri bir fısıltıya dönüşerek devam etti. "Umuyorum ki ortalarda gözükmezsin." son cümlesiyle derin bir kahkaha attığında ben de kısık kısık onun kahkahasına karıştım. "Tabii." benim gençliğime ve güzel yüzüme kavuştuğundan beri kendisinde inanılmaz bir şımarıklık baş göstermişti. Neyseki benim ikiyüzlülüğüm ve yüksek yağcılık kabiliyetim sayesinde aramız iyiydi. Ve çekip gitti. Harika. Şimdi de garip bir şekilde, ben de Monique'i merak ediyordum. |
0% |