Yeni Üyelik
3.
Bölüm

kolay kolay ölmem

@brimadeks

Beş kişi hayatını kaybetmişti. İkisi Pisaca'nın değerli komutanlarından, biri sarayın müzisyenlerinden ve kalanlarsa buraya sadece eğlenmeye gelen rastgele insanlardandı. Söylenene göre saldırganı öldürenler, bu konuda eğitilmesi artık yasal kabul edilmeyen müzisyenlerimizdi.

Pisaca askerleri hayatta kalanları yanlarında götürdü ve biz de bir daha o müzisyenlerden haber alamadık.

Tüm bunlarla beraber şu anda, elimdeki gazetede; İhmisan'ın Pisaca'ya yaptığı ticareti kesme tehdidini okuyordum. Henüz keşfedilmiş yeni topraklar uğruna savaşı başlatan yukarıdakiler; lanetli ormana da, sirenlerin bölgesine de yaklaşmaktan korkuyor ancak birbirleriyle savaşmaktan çekinmiyorlardı.

Sayfanın kalanı, Pisaca'nın topraklardan geri çekilmeyeceğini ve son ana kadar savaşacağını söylüyordu. Savaş düşündüğümüzden daha sinsiydi.

Muhtemelen şu anda kuzey denizlerinde gemiler batıyordur.

Pisaca gazetelerine inanacak olursanız savaşı onlar kazanıyordu ama eminim ki İhmisan da halkına kendilerinin kazandığını söylüyordur. "Bu gidişle Pisaca istediği o arabaları asla alamayacak." hafifçe kıkırdadı Cecilia. Sessizliğimden rahatsız olduğu belliydi.

Neden durduk yere beni ziyarete geldiğini ilk başta anlayamamıştım. Bir haftalık sessizliğin ardından Cecilia sevgilim belli ki bize veda edecekti.

"Sınırlar kapatılmadan gitseniz iyi olur." espirimi hiç komik bulmadı. "Babam gerçekten sınırların kapatılacağından şüpheleniyor. Ona göre buradaki insanların ülkeyi hemen terk etmeleri lazımmış." dedi. Ailesi karşısında söz hakkı olmadığı aşikardı.

Bir şey söylemedim. Kalması olanaksızdı. Beni yanında götürme olasılığı? muhtemelen kabul etsem bile babası yarı yolda beni gemiden fırlatırdı. Zaten Cecilia da böyle bir teklifte bulunmadı. "Tekrar buluşacağız. Ben gelene kadar hayatta kal yeter."

"Kolay kolay ölmem."

Cecilia yanımdan kalkarak merdivenlerden aşağı indi. Sarayın demir kapılarından çıkarak, gözden uzaklaştı. Bunun birbirimizi son görüşümüz olduğuna emindim.

"Vincent!" Madam'ın öfkeli sesi tüm bahçeyi aldı. İçeride beni arıyordu. Elimdeki gazeteyle yerimden kalktım ve sesin geldiği yöne gittim. Herkes Madam'ın önünde sıraya dizilmiş meraklı meraklı bekliyordu. Bu sürpriz toplantının sebebi neydi acaba?

Sıranın ucuna iliştim. Madam'ın beni gördüğü yerde azarlayacağını sandım ama yanılmışım, bir şey söylemedi ve direk konuya girdi. "Sevgili çocuklarım," bak işte bunu hep duyamazsınız "Ne yazık ki görevimi bırakmak zorundayım." neye şahit oluyorum ben? Madam'ın her şeylerden çok sevdiği sarayından vazgeçişine mi? "Bana ne seçme şansı, ne de uğruna savaşma şansı verildi." 'savaşmak' kelimesi insana batıyor resmen. "Bugün sizlerle son günüm." 'son' kelimesini de oldukça sinir bozucu buldum.

"Yerinize kim gelecek?" dedi Lily, bu durumdan pek de şikayetçi değildi. "Tahminen bir insan olmayacaktır..." göründüğünden çok daha zeki.

"Bilmiyorum. Bana söylenen tek şey artık bir mülke sahip olamayacağımdı." anlam veremedik.

"Nasıl yani?" dedi Lily. Herkes gibi o da bu durumu garipsemişti.

"Bana başka hiçbir şey söylenmedi. Tek bildiğim Pisaca devletinin mülküme el koyduğu. Komutanın içeceğine siren kanını bizim koyduğumuzdan şüpheleniyorlar." Madam'ın ölüm fermanı imzalanmış bile.

"Siren kanını nereden bulabiliriz? Ne salak işler bunlar!" Evelyn, Lily'i dürterek susturdu. Madam karşılık vermedi. Anlaşılan ilk kez Madam ve Lily aynı fikirdeydi.

"Eşyalarımı aranızda bölüştürüp istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Bazı değerli eşyaları zor günleriniz için saklamayı unutmayın." zavallı kadın öleceğinin farkında.

"Her şey için teşekkür ederiz. Sizi her zaman hatırlayacağız." kelimelerimi daha iyi seçebilirdim ancak zaten ortada bir sır yoktu. Madam bana döndü, bakışlarında minnet aradıysam da bulamadım. "Vincent... Sen her zaman en tembelleriydin-" bu beklediğim bir dönüş değildi. "-Lily'den sonra"

Lily bile güldü.

__

Saatin kaç olduğundan emin değilim ancak gecenin bir yarısı pencerenin kenarında üstümden hala çıkarmadığım takımımla oturuyor, hiçbir şey yapmadan uzaktaki gemilerin ışıklarını izliyordum. Son bir hafta içinde hayal edebileceğimden fazlasını kaybetmiştim.

Tüm gecemi depresif depresif karanlık denizi izlemekle geçirebilirdim. Ancak Rose'u kumsalda tek başına yürürken görmek dramımı mahvetti. Uyuyamamasını anlardım ama kahrından gece vakti kendini, cebinde taşlarla, denize atması benim için başka bir dram sebebi olabilirdi.

Odamdan koşarak çıkıp Rose'un peşine, kumsala indim. Ona yaklaştığım sırada kumsalın duvarında bir hareketlenme gözüme çarptı. Son anda duraksayıp, kendimi sütunlardan birinin arkasına saklayabildim.

Daha önceden de karşılaştığım yaşlı adam duvardan çevik bir hareketle atlayıp Rose'a yaklaştı. Şaşkınlıktan nutkum tutuldu desem yeridir.

Her ne konuşuyorlarsa onları hem mesafe hem de denizin dalgalı sesi yüzünden duyamıyordum. Sonra, ben onları gözetlerken beklenmedik bir şey yaşandı ve yaşlı adam mavi gözlerini bana dikti. Bunak bana el sallıyordu.

Çaresiz, ortaya çıktım ve onlara doğru ilerlemeye başladım. Rose ben onlara ulaşana kadar arkasını hiç dönmedi. Donmuş kalmıştı. Yutkundu.

Yaşlı adama döndüm: "Merhaba." gülümsemek ve gülümsememek arasında kaldım. Rose o kadar korkmuş görünüyordu ki kendimi çok büyük bir aptallık yapmışım gibi hissetmeden edemedim.

"Victor" adam, eldivenini çıkarmadan elini sıkmam için uzattı. Ben daha eline uzanamadan afallayıp kendini geri çekti ve "Ah, özür dilerim. Büyük saygısızlık ettim." diyerek bana uzattığı elinin eldivenini çıkardı.

Saçlarım karmakarışık, uykusuzluktan gözlerim yarı kapalı ve kıyafetlerim buruş buruştu. Karşımda jilet gibi duran bu yaşlı adamın bana dokunmak istememesi normalde beni çok da gücendirmezdi.

"Vincent" elini sıktım. Rose'a kaçamak bir bakış atmıştım ki- ağlıyordu. Siren kanını şaraba ekleyenin onlar olduğundan şüpheleneceğimden korktuğu için mi ağlıyordu yoksa şu anda elimi sıkan adam tarafından öldürüleceğim gerçeği mi canını sıkmıştı?

Elimi geri çekmeye çalıştıysam da yapamadım.

"Hasiktir!" adamın eli avcumun içinde büyüyor gibiydi. Öyle ki uzanan tırnakları bileğime batmaya başlamıştı bile. Başımı kaldırıp, korku dolu gözlerimle adama baktım-

Vay be! Boynuma aldığım pençe darbesi nerdeyse kafamı vücudumdan koparacaktı. Tek seferde olmayınca yaşlı adam bir kez daha denedi ve evet! bu sefer kellem vücudumdan tamamen ayrıldı.

Kafam, havada birkaç takla atarak kumun üzerine düştü.

Öldüm tabii.

Loading...
0%