Yeni Üyelik
12.
Bölüm

ve aritmik kalbim

@brimadeks

Bana söylendiği gibi odama geçtim. Birilerinin gelip kapımı kilitlemesini bekledim ancak kimse gelmedi. Bana sorarsanız bu oldukça amatör bir hataydı ve sonucu, ben de dahil kimse için iyi olmayacaktı.

Üst kattan gelen piyano sesleriyle eş zamanlı minik adımlarım, beni yerimden kaldırıp kapıya yaklaştırdı.

Kulağımı kapıya dayadım ve bir şeyler duymamayı umdum. Bir yandan da elim, kapı kolunun üzerinde geziniyordu.

Tam kulpu kavrayıp kapıyı açacaktım ki topuklu ayakkabıların tok sesi bodrum koridorunda duyuldu. Hafifçe aşağıya indirdiğim kulpu hemen serbest bıraktım ve bir hamamböceği gibi, karanlık köşeme kaçtım.

Ayak sesleri gitgide yaklaşıp kapımın önünde dururken ben, elime aldığım rastgele bir kitapla bakışıyordum. Kapı açıldı ve meraklı bakışlarım kadının siyah, günlük elbisesinden yüzüne kaydı.

Turuncu, dalgalı saçlarının arasına ince örgüler atmıştı. Gözleri sürmeli, dudakları boyalıydı. Belli ki dışarıdan geliyordu. "Gelebilir miyim?" dedi Rose, kafasını yarı aralık kapıdan uzatarak. Odamın halini gözden geçirip "Tabii." dedim. Ne derseniz deyin, berbat bir hayatı olan birisi için oldukça makul bir odam vardı.

"Buyurmaz mısın?" dedim elimle yanımı göstererek. Dalga geçtiğim belliydi. Lütfen ama, berbat bir kişiliğe sahip olan Rose için yeterince misaferperverdim.

Üst kattan gelen piyanonun sesi gittikçe hareketlenirken Rose, yanıma oturmak yerine tam karşımda dikilmeyi seçti. "Benden kaçman canımı sıkıyor." dedi. Sanki bunu söylemek gereğinden fazla cesarete mal olmuş gibi gergindi.

Gülümsedim. Rose gelecekte işime yarar mıydı acaba? İyi mi davransam kötü mü?

"Üzgünüm." dövülesi bir centilmen olarak yetiştirildim, elimde değil. "Hayır değilsin." dedi. Beni yormamış, kendi kendine nefretimi koparıp almıştı. Gösterdiği nezakete minnettardım ama yine de bir cevap vermedim.

Elini bana uzattı. "Ama ben üzgünüm." dedi. Şaşkınlıkla önce bana uzattığı eline sonra da yüzüne baktım. Tek kaşım istemsizce havalanmış, Rose'un tüm varoluşunu yargılamıştı.

"Dans edelim." dedi. Üst kattan gelen piyano sesi, sanki Rose'un teklifini benden önce kabul etmiş gibi hızlandı. Beraber pek çok kez dans etmiştik, hatta bana bir eşle dans etmeyi bile o öğretmişti. Bu sebeptendir, Cecilia hiçbir zaman Rose'dan hoşlanmadı.

Kıskançlığını zamanında bir madalya gibi taşıdığımı hatırlıyorum. Ne garip, çok şey çok çabuk değişti.

"Peki." dedim. Okkalı bir dayağı hak ediyordum. Elini tutmadan ayağa kalktım ve o bana iyice yaklaşırken bir elimi beline koydum. Öteki elini, istemesem de, diğer elimle tuttum.

Adımlarım onun bana yetişememesini umarak gitgide hızlanıyordu. Piyanonun ritmine ayak uydurmuyordum, karşımda kim olsa afallardı. Ama o, aritmik kalbime büyük bir kararlılıkla uyum sağlıyordu.

Bakışlarım onun becerisini ödüllendirmek istermiş gibi, ilk kez gözlerine kaydı. Dengesini kaybetmesini beklemiyordum, üzerime tökezledi.

Bilerek yaptı bunu, dün doğmadım.

Anlık boşluğumdan yararlanmış ve onu yakalamama sebep olmuştu. Şimdi bana öncekinden de yakın duruyor, beni piyanonun yavaşlayan ritmine adeta boyun eğdiriyordu.

Kaşlarım istemsizce çatılmış, bakışlarım onun yüzünden kayıp omuzlarına düşmüştü. Ve işte Rose, yine yine ve yeniden beni mahvetmenin bir yolunu bulmuştu.

Şimdi ben bir yılan gibi onu sarmalarken o, nefes almama bile fırsat vermemekte kararlıydı: Hemen kafasını omzuna eğdi ve gözlerimizi tekrar, acımasızca birbirine kenetledi.

Mağlubiyet mi zafer mi yoksa bir ateşkes mi bilemedim. Ama bana açtığı bu adaletsiz savaşı ben de, dudaklarımızı birbirine kenetleyerek bitirdim.

Loading...
0%