@brtvdg
|
durup durup ölümü hatırlıyorum alnıma bir ışık vuruyor karanlıkta 🌪️ Şömine odanın köşesinde sessizce yanıyordu. Alevlerin dansı duvarlarda gölgeler yaratırken, ateşin çıkardığı sesler odadaki sessizliği yarıp geçiyor, dışarıdaki soğuk havayı unutturuyordu. Bakışlarını ateşten çekip karşısında uyuyan adama çevirdi. Onu önce bağlamış, sonra hiç canı acımıyormuş gibi yarasını dikmiş ve bir süre sonra uyuyakalmıştı. Yaklaşık bir saattir yerinden kalkıp cebindeki anahtarı alma planları yapan Aslı, kafasında kurduğu senaryolarla defalarca kez yakalanıyor, Kartal'ın keseceği korkunç cezaları düşünüyordu. Dışarıdan gelen fırtına ve uluma sesleri yerine sinmesine sebep olurken, burada öylece oturmaktan başka şansı olmadığını kendine hatırlattı. Yine de öylece oturmaya dayanamadı. Sessizce yerinden kalkıp yürümeye başladı. Yarım saat önce ayak bileklerindeki ipi çıkarabilmişti fakat elindeki ipleri çözmeye çalışırken dudaklarının kenarını ipler kesmiş, dehşet verici bir sızı ve kaşıntıya sebep olmuştu. Elleri bağlıyken olabildiğince sessiz hareket ederek ufak adımlarla Kartal'a yanaştı. Kalbi ağzında atarken derin derin nefesler aldı. Kaşları çatık, kolları gövdesinde bağlı bir şekilde uyuyan Kartal'a yaklaşıp kot pantolonunun cebine ellerini uzattı. Onu oradan çıkarmanın iyi bir fikir olmadığını düşündüğü anda bileklerinden tutulup öne doğru çekilmesiyle yüzünü Kartal'ın çıplak karnına çarptı ve istemeden dudaklarını değdirdi. Kendisini geriye itmeye çalıştığı sırada Kartal onu kendine çekerek kucağına oturttu. "İndir beni." diye soludu Aslı. Kartal onu indirmek yerine iyice kucağına yerleştirirken yutkundu. "Neden geldin yanıma?" Aslı yanlış anlaşılmaktan ölesiye korktu. Bacağının altında hissettiği sertliğin telefon olmasını umdu. Şu an bulunduğu durumdan bir hayli keyif alan adam kucağındaki kızın kıpırdamasıyla birlikte gerildi. Tam şu an, kafasındaki video kaydını halledebilirdi. Kucaklayıp odaya çıkarması ne kadar uğraştırırdı ki? İçinde bastıramadığı yanı buna engel oluyordu. Kendi yarasını diktikten sonra da öfkesine hakim olmuş, yapamamıştı. İçten içe küfür etti. Aslı inmek için debelendiği anda yarasına keskin bir sızı giren Kartal, acısını belli etmemek için yüz hatlarını gerdi fakat ağzından çıkan ani iniltiye engel olamadı. Durumu yanlış anlayan Aslı çığlık attı, "pis sapık, adi herif indir hemen beni!" O debelendikçe sızısı artan Kartal kızın kollarını sıkarak kendine bastırdı ve durmasını sağladı. "Biraz daha kıpırdarsan seni şurada—." Aslı bağlı ellerini yüzüne yaklaştırıp kendini geri çekmeye çalıştı. Gözlerinden okunan korku Kartal'ın sözünü kesmesine sebep oldu. Aniden tiz bir şekilde çalan telefon sesi odadaki sessizliği paramparça ederken kollarının arasındaki kız yerinden sıçradı. Onu indirmeden telefonu çıkarınca Aslı bacağının altında hissettiği şeyin telefon olmadığını anladı. "Ses etme sakın." Gözleri iri iri açılırken nefes dahi almadan, telefonu kulağına götüren adamı izledi. Saniyeler içinde karşılaştığı çatık kaşlardan dolayı korkusu arttı. Karşı tarafın ne dediğini duyamıyordu. Kartal telefonun sesini kısmış olmalıydı. "Sorun yok. Ben her şeyi halledeceğim." .... "Ne demek bu? Merkezde değilim Timur." Kartal'ın eli telefon konuşmasının ortasında Aslı'nın beline indi. Bakışları gözlerine takıldığında bir süre orada oyalanarak konuşmaya devam etti. "Halletmem gereken işlerim var. Eren zaten yanınızda değil mi? Ne istiyorsanız söyle yapsın." İş diye kendisinden bahsedildiğini anladı Aslı, sinirle dişlerini sıktı. Zaten bulunduğu konumdan dolayı hareket dahi edemiyordu. "Uzatma Timur, ben sonra ararım seni. Eyvallah." Karşı tarafın bir şey söylemesine fırsat vermeden telefonu kulağından çekip kapattı. Aslı'nın gözü telefona kaydığında Kartal bir numara tuşluyordu. "Aradığınız numara kullanılmamaktadır veya yanlış tuşlanmıştır. Lütfen tekra—" Otomatik mesajın lafını kesip kapattı. "Kansız piç. Görüyor musun numarasını değiştirmiş." Aslı babasından bahsedildiğini anlayınca gerildi. "Seni benim ellerime bıraktı küçük tavşan." "B-ben..." Ne diyeceğini bilemedi. Onun kucağında onun merhametine kalmıştı. "Odaya çıkalım Aslı. Karnımda açtığın yaranın hesabını verme vaktin geldi." Saniyeler içinde Aslı'yı omuzuna atıp oturduğu yerden kalktı. Çığlıkları yüzünü buruşturmasına sebep oluyordu. "Yalvarırım yapma. Beni oraya götürme ne olur." Onu duymazdan gelerek üst kata çıktı. Abajürün düğmesine basıp ortamı loş ışıkla aydınlattı. Kamera bıraktığı yerde duruyordu ama kayıt dışıydı. Zaten niyetinden vazgeçmişti. Böyle bir şeyi düşündüğü için bile kendisinden tiksiniyordu. İlhan denen sikik herif kızını bırakıp kaçmıştı. Tıpkı kız kardeşime yaptığı gibi, diye söylendi Kartal ağzının içinden. Aslı çığlık atıp ağladığı için söylediklerini duymamıştı. "Dokunma bana piç kurusu!" Kartal küfür eden Aslı'nın ağzını iri elleriyle kapattı. "Sen çok olmaya başladın." Aslı onu dinlemeden kafasını sağa sola doğru sallayarak ellerinden kurtulmaya çalıştı. Üzerinde sadece kot pantolonuyla duran adam onu korkutuyordu. Üstelik bandajından kan sızıyordu. Arka cebinden çıkardığı şırıngayı kızın boynuna saplayıp içindeki ilacı enjekte etti. Onu uyutup gelmek üzere olan Selim'in yanına inmeyi amaçlıyordu. Fakat Aslı'nın bugün yaptıklarından dolayı onun cesaretini bastırabilmek adına korkusundan faydalanmış, ona zarar vereceğini düşünmesini sağlamıştı. Korkudan göğüs kemiklerini kıracak şiddette atan küçük kalbin sesini duyabiliyordu. İlaç etkisini gösterince kapanan gözlerine üzülerek baktı. Şakaklarından süzülen yaşların ardı arkası kesilmedi. Korkuyla karanlığa hapsolurken Kartal'ın kendisine uykusunda zarar vereceğini düşündü. Ona her ne kadar içten içe dokunmak iste de bunu yapmayacağını çok iyi biliyordu. Bugün defalarca kez düşünmüş, yine de o siktiri boktan video kaydını çekip babasına yollayamamıştı. O herifi buraya getirmenin başka yollarını arayacaktı. Kendi kız kardeşine bu kadar düşkünken, kardeşinden de küçük bir kıza bunu yapamazdı. "Hasiktir." diyerek uzandığı yerden doğruldu. Yatağa oturup dirseklerini dizine yasladı ve iri avuçlarıyla yüzünü sıvazladı. Kendisiyle çelişiyordu. Kapana kısılmış gibi hissediyor, önünü göremiyordu. Katil, sapık gibi sıfatlara bürünmüş bir vaziyetteydi. Ya bu sıfatların hakkını vererek intikamını alacak ya da oturduğu yerde o herifin ona gelmesini bekleyecekti. İlk seçenek kesinlikle daha mantıklıydı. Omuzunun üzerinden başını eğerek uyuyan kıza baktı ve karnından süzülüp parkeye damlayan kanı umursamadan ayaklandı. Çift kapaklı dolaptan siyah bir gömlek çıkarıp Selim gelmeden pansumanı değiştirmek için aşağı kata indi. Tam işini bitirdiği sırada evin önünü aydınlatıp içeri sızan beyaz ışığın araba farlarına ait olduğunu anladı. Siyah gömleğini giydi. Ayaklanıp kapıyı açtı. Selim elindeki poşetleri bagajdan çıkarıp içeri geçerken söylendi. "Amına koyayım bir kuryelik yapmadığım kalmıştı." Kartal sırıttı. Selim elindeki poşetleri kapının ağzına bırakıp kendisini koltuğa atıp, yayılarak oturdu. "Ne yapacaksın o kadar yeşilliği. Otçul olmaya mı karar verdin ula yoksa?" diye sordu alayla. Kartal şöminenin üzerindeki çerçevelerin yanında duran viski şişesini aldı ve bardaklara doldurdu. "Kıza her gün dağ başında tavşan mı yedireyim Selim? Zaten ağzına bile sürmedi." Bardağın birini Selim'e uzattığı sırada Selim'in küfür mırıldandığını duydu. "Ne oldu amına koyayım? Kıza zarar mı verdin lan yoksa?" Selim'in bakışlarını takip eden Kartal, sehpanın üzerinde duran kanlı sargı bezlerini görünce dudaklarını birbirine bastırdı. "Al şu elimdeki bardağı." Selim şaşkın bakışlarını sehpadan çekmeden bardağı aldı. Kartal sabır çekerek biraz önce kalktığı koltuğa oturdu. "Kıza n'aptın?" "Korkutmak dışında bir şey yaptığım yok." dedi kendisi de inanmayarak. Boğazındaki parmak izleri gözünün önünden gitmiyordu. "O kanlar da ne ula o zaman." "Bıçakladı beni." Sonunda söylemek istemediği şeyi söylediğinde çenesini sıktı. "Ne? Ne saçmalıyorsun lan?" Selim gülüşünü bastırdı. "Yaptı işte bir cesaret." diye söylendi. "Sen..." dedi. "Sen ona zarar verdin mi?" Kartal sustu. "Bak Kartal, haklı olman ona dokunabileceğin anlamına gelmi—" "Sikik edebiyatını kendine sakla Selim. Şerefsiz telefonu hangi konumdayken açmış tespit edebildin mi onu söyle sen." Selim bozulduğunu belli etmedi. "Telefon sinyalini takip ederek üç baz istasyonunun ortalamasını aldık. Konum yurt dışı gösteriyor. Gürcistan'a kaçmış kansız. Sinyali tespit ettikten on dakika sonra hat iptal edildi zaten. Bulunduğu yerden ayrılmıştır." İstediğini elde edememenin hırsıyla öfkeden deliye dönen Kartal'ın gözleri kıpkırmızı oldu. "Kızını bana bırakıp kaçtı, Selim." Selim duyduklarıyla kaşlarını kaldırdı. "Bu ne demek?" "Gelmezse Aslı'ya dokunacağımı söyledim." "Ne yaptım dedin, ne yaptım dedin?" "Bir sik yaptığım yok, sadece söyledim. Bulduğum yerde evveliyatını sikeceğim onun." Selim düşünceli bir şekilde sarı sakallarını sıvazladı. "Bu iş böyle olmayacak." "Aklımda birkaç şey var, dur bakalım" dedi Kartal sakince. "Ne yapacaksın?" "Şimdilik bekleyeceğim. Dua etsin İpek uyansın. Eğer uyanmazsa değil Karadeniz, dünyayı dar ederim onlara." "Amiran Tamaradze mecbur gelecek buraya. Masada çözmeye çalışacaktır." Diye söylendi Selim. Kartal bilmiyorum der gibi kafasını salladı. "O Gürcü piçinin yanında olan herkes karşımdadır bundan sonra." Konuşmanın derinleştiği sırada yukarıdan gelen çığlık sesiyle ikisi de ayaklandı. "Aslı!" Kartal hızlı adımlarla merdivenleri çıkıp odaya girdiğinde Selim de peşinden gitti. Duvara çarpan kapının sesine dahi bakmayan Aslı yatağın en köşesine sinmiş, bağlı ellerini yüzüne bastırarak ağlıyordu. Kartal odaya girip yatağın yanına çöktü. Selim kapının pervazına yaslanıp şaşkınlıkla olan biteni izliyordu. Kızın ellerinin iple bağlı olduğunu görünce içi sızladı. Onun hiçbir suçu yoktu. "Aslı yüzüme bak ne oldu?" Kartal'ın sesini duyunca eğdiği başını kaldırıp geriye doğru kaçmaya çalıştı. "Y-yaklaşma sa-sakın." Hıçkırmaktan konuşamayınca onu bu kadar korkutan şeyin ne olduğunu iyice merak etti. Elini Aslı'nın koluna koyduğunda yeniden bir çığlık attı. "Dokunma bana dokunma, dokunma!" Kalbinin içinde yankılanan o keskin korku tüm bedenine yayılmış, onu kıpırdayamaz hâle getirmişti. Aslı'nın içindeki acı, göğsüne soğuk bir bıçak gibi saplandı. Ağlamasını biraz olsun dindirmeden konuşmaya devam etti. "Bana dokundun, beni bayıltıp bana dokundun!" "Ne!" Yankılı nida aynı anda hem Selim'in hem de Kartal'ın ağzından çıkmıştı. Aslı'nın bakışlarını takip eden Kartal, dağınık bir şekilde duran bordo battaniyenin altındaki beyaz çarşafa bulaşan kan lekesini gördü. Ne ara yanına geldiğini fark etmediği Selim, "ulan ne yaptın sen!" diye bağırdığında Aslı yabancı adamı gördü. Korkusu iki katına çıkarken ormanın içinde bir evde hiç tanımadığı iki adamla baş başa kalmak nefes alış verişini zorlaştırdı. O an anladı, korku sadece zihninde değil bedeninde de hüküm sürüyordu. Alnında boncuk boncuk biriken terler süzülüp gözyaşına karışırken yeniden hıçkırdı. "Sikeyim!" diye bağırdı Kartal. Aslı onu ilk defa bu kadar sinirli görmüştü. Babası aradığında bile bu denli sinirlenmemişti. Çene kemiklerini sıkmaktan dişleri gıcırdıyordu, yumruk yaptığı ellerinin üzerindeki damarlar şişmişti ve gözlerinden alev sıçrıyordu. Bir türlü bastıramadığı ağlamasını Kartal'ın ses tonu bastırdı. "Sana dokunmadım Aslı. Karnımdaki yaradan sızıp yatağa bulaşmış kan." Aslı'nın onu duymadığını anlayınca yatağın üzerinde biraz daha ilerleyip yanaklarını iri avucuna hapsederek yüzünü kaldırdı. "Bak bana Aslı." ağlamaktan şişen gözlerini Kartal'ın koyulaşan gözlerine kaldırdı. Burnuna dolan alkol kokusunu öğürme isteğini ortaya çıkarırken dudaklarını birbirine bastırdı ve burnunu çekti. "Sana elimi sürmedim. Karnımdaki yarayı hatırlıyor musun? Sen kucağıma düştüğünde kanadı. Seni buraya yatırırken yatağa da bulaşmış. Anlıyorsun değil mi? Sana dokunmadım." Selim duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyemezken Aslı biraz olsun sakinleşmişti ama vücudu hâlâ üşüyormuş gibi titriyordu. Odada zaten hiçbir ısıtıcı yoktu, içerisi buz gibiydi fakat Aslı'nın korkudan titrediğini ikisi de biliyordu. "Selim su getir bir bardak." Odadan çıkan yabancı adam Aslı'nın üzerinden büyük bir yük kaldırmıştı. Birine alışamamışken diğerini kaldıramayacağını düşündü. İlacın etkisi henüz geçmiş sayılmazdı, ağırlaşan başını dik tutmakta zorlandığını anlayan Kartal, avucunu Aslı'nın yanağına bastırıp kafasını omuzuna yerleştirdi. Aslı karşı koymadan sessiz sessiz ağlamaya devam ederken Selim suyu getirdi. Kartal zar zor birkaç yudum içirdikten sonra suyu komodine bırakması için Selim'e uzattı. Selim bardağı komodine bırakıp yatağın köşesine oturdu. "Çözmeyecek misin?" "Ne?" Selim'in bahsettiği şeyi anlamayan Kartal, yüzüne bakarak bir cevap bekledi. "İpleri." "Ha evet, " diye aceleyle söylendi Kartal. Aslı'nın ellerindeki ince halatı çözüp ipleri bir köşeye bıraktı ve kızı incelemeye başladı. İp, el bileklerini kesmişti. Hissettiği korkunun yanı sıra acıyla da başa çıkmaya çalışıyordu. "Beni bırakacak mısın?" diye sordu fısıltıyla. Ağlayınca boğazındaki sızı artmıştı. Beklenti dolu bakışları Kartal'a kaydığında, yabancı adamla bakıştığını gördü. "Baban geldiğinde, " dedi Selim. Aslı zar zor doğruldu, pürüzlü sesiyle cevap verdi. "Babam gelmeyecek." "Gelmese de ben onu bulurum," dedi Kartal. "Beni kullanarak..." Aslı'nın acı dolu çıkan ses tonu tüm kadınlık gururunu incitmiş, paramparça etmişti. Kartal yataktan kalkıp Selim'i de kaldırdı. Hiçbir şey demeden abajürün ışığını kapatıp odadan çıktılar. Bu uyu Aslı demekti. Onlar çıkar çıkmaz ağır hareketlerle ışığı geri açtı. Komodinin üzerinde duran suyu küçük yudumlarla bitirdi. Sabahtan beri hiçbir şey yememişti, lavaboya gitmemişti. Açlığın ve insanî ihtiyaçlarını karşılayamamanın getirdiği hâlsizliği görmezden gelmeye çalışarak pencereye doğru ilerledi. Perdeyi araladığında şaşkınlıktan ağzının açılmasına engel olamadı. Üst katta demir parmaklıklar yoktu. Pencereyi sessizce açıp aşağı kata baktı. İkinci kattaydı ve oldukça yüksek duruyordu. Evin tavanları yüksek olduğundan en az iki buçuk kat yukarıda görünüyordu. Bakışları kapının önünde bulunan kasalı arazi arabasına ve hemen yanında duran beyaz Ford'a takıldı. Eğer tahminleri doğruysa bulunduğu odanın alt katı mutfaktı. Kendisini sarkıtıp aşağıdaki parmaklıklara basarak yere inebilirse ormana doğru kaçıp saklanabilirdi. Gün ağarınca da anayolu bulmaya koyulurdu. Ormanda sabahlamak kulağa her ne kadar korkunç ve tehlikeli gelse de başka şansı olmadığını biliyordu, onlar kilidi açmadan arabaya binemezdi. Bu ev, ormandan daha tehlikeli diye mırıldandı. Titreyen ellerine rağmen kendine güvenerek bir bacağını dışarı attı, ardından kendisini tamamen sarkıtarak ayak uçlarını aşağıdaki parmaklığa değdirmeye çalıştı. Boyu tam yetmediği için parmaklıklara basamadı. İnemeyişinin ve yakalanma korkusunun getirdiği heyecanla kendini aşağı bıraktı. Yere düşerken bastığı parmaklık ayak bileğini bükmüş, buna rağmen düşüşünü yavaşlatmıştı. Ağzından kaçıp gecenin karanlığına kavuşmak isteyen tiz çığlığını elleriyle bastırarak sessizce inledi. Kesik kesik nefesler alarak ayaklandı. Her adımında bileğine saplanan keskin sızı nefesini kelimenin tam anlamıyla kesince, yanına ne ara vardığını bilmediği kasalı pick-up'ın arkasında durdu. Toparlanıp biraz daha ilerleyince beyaz Ford'un arkasına geçti. Bir çıtırtı duyunca hih! diye bir nida kaçtı ince dudaklarının arasından ve bagajın kapağına tutunarak yere eğildi. O sırada hiç beklemediği bir şey oldu. Ford'un bagajı açıktı. Selim poşetleri çıkarırken dolu elleriyle kapatamayıp umursamadan içeri geçmişti. Aslı bunu bilmiyordu. "Tanrım sana şükürler olsun!" Gözlerinden süzülen yaşı silme girişiminde bulunmadı. Ardındaki karanlık ormana kısa bir bakış atıp bagaja girdi ve kapağını kapattı. Karanlık bagajın içinde kendisini tabutun içindeymiş gibi hissetti. Nefesleri sıklaştı ve terlemeye başladı. "Sakin ol Aslı, sakin ol." Ağzından güçlükle çıkan kelimeleri yuttu. Her geçen saniye nefes almak daha da zorlaşıyor, kalp atışları kulaklarında yankılanıyordu. Oysa Aslı'nın kapalı alanlarla bir sorunu yoktu. Kartal'la tanıştığı günden beri ölümün soğuk nefesini ensesinde hissettiği için şu an bulunduğu durumun ağırlığı altında eziliyordu. "Sen bu değilsin," diyerek bastırdı duygularını. Daha düne kadar ne istediğini bilen, cesur ve dili açık bir kızdı. Oysa son 24 saattir ağlamaktan ve korkmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu. Damarlarında gezen yatıştırıcı ilaç karanlık ortamda mayışmasını sağladı. Bir süre daha direnip elinin tersiyle alnındaki terleri sildi ve gözlerini kapattı. Uyandığında evinde olmayı diledi. Aracın tekerlekleri dar yoldaki minik taşların fırlamasına sebep olurken iri bir taşın üzerinden geçmesi sonucu Aslı sarsılarak gözlerini araladı. Hareket hâlinde olduklarını anlayınca derin bir nefes üfleyip şükretti. Sabırla geçen bir saatlik yolcuğun sonunda araç durdu fakat bagajı açamadı. Arabayı süren adamın onu burada bırakma ihtimâlini görmezden gelmeye çalışsa da bunu yapamadı. Bagajda geçirdiği her dakika nefesinden gidiyordu. Bir süre sonra oksijensizlikten bayılabilirdi. Kapağı kapatmasaydı da araç sinyal verirdi ve hemen yakalanırdı. Burada boğularak ölme düşüncesi elektrik akımı gibi tüm vücuduna yayıldı. Tavanı yumruklayıp ayak ucundaki yeri tekmeleyerek çığlık attı. "İmdat!" Sesi duyan Selim şaşkınlıkla etrafına bakındı. Garajında bir kadın mı vardı? İmdat seslerinin ardı arkası kesilmeyince sesin bagajdan geldiğini anladı ve arabanın etrafından dolanıp bagajı açtı. Kan ter içinde kalan genç kızı görünce yüzüne yerleşen şaşkınlığı gizleyemedi. "Aslı!" Aslı kendisini öksürerek dışarı bırakıp öğürmeye başladı. Ağzına gelen acı tat tüm dengesini şaşırttığında kendisini tutamayarak kusmaya başladı. Midesi boş olduğu için sadece acı su çıkarıyordu. Selim arabanın ön tarafından bir su getirip Aslı'nın saçlarını tuttu. "İyi misin?" "Ne olur," dedi güçlükle. "Beni ondan kurtar." Selim şakaklarının sızladığını hissetti. "Aslı gel, eve geçelim. Bir elini yüzünü yıka." Uzatılan suyu içen Aslı kafasıyla onayladı. Birlikte garajdan çıkıp beyaz renkli villanın, beyaz çelik kapısının önüne geldiler. Selim elindeki anahtarla kapıyı açıp hemen içeri girdi. Eşyalarını portmantoya bırakırken konuştu. "Gel Aslı." Sesindeki masumane tını Aslı'ya güven vermişti. Yine de çekinerek içeri girdi. Resmen adamın garajına kustum dedi içinden. "Lavabo şu ilerideki siyah şeritli beyaz kapı," diyerek eliyle gösterdi. Aslı içeri girip ihtiyaçlarını karşıladı, elini yüzünü yıkayıp çıktı. Selim o sırada elinde tuttuğu tabağı televizyonun karşısındaki sehpaya bırakıyordu. "Daha iyi misin? Geç otur şöyle." İşaret ettiği koltuğa oturduğunda Selim'in kısa sürede hazırladığı soğuk sandviçe baktı. Kusarken midesinin boş olduğunu anlayan Selim, vakit kaybetmeden Aslı'ya bir şeyler hazırlamıştı. Geri mutfağa döndüğünde bir bardak meyve suyu alıp geldi ve tabağın yanına bıraktı. "Sen yemeğini ye ben üzerimi değiştirip geliyorum. Sana da eski kız arkadaşımın kalan kıyafetlerinden getireyim." Başıyla onaylayıp yabancı adamın gidişini izledi. Bakışları sağında bulunan çelik kapıya kaydığında açlığını umursamadan ayaklandı. Gitmesi gerekiyordu. Ayağa kalkınca altından kayan zemin gözlerini bulanıklaştırıp kulaklarının uğuldamasına sebep oldu. Bayılacağını anlayınca bir süre hareketsiz kaldı, kendisini koltuğa bıraktı. Bir adım atacak hâli yoktu. Güçlükle sandviçi yemeye başladı ve dakikalar içinde bitirdi. Tam o sırada Selim'i merdivenlerden inerken gördü. Rahat bir siyah eşofmanın üzerine beyaz tişört giyince sarı-turuncu tonlarındaki saç ve sakalı ortaya çıkmıştı. Çatık kaşları, uzun boyu ve ince yapısı vardı. Yeşil gözlerinin yanları kırışmış, şakaklarında da tek tük beyazlar çıkmıştı. Elindeki kıyafetleri Aslı'ya uzattı. "Yukarı çıkınca karşına çıkan ikinci kapıdan içeri gir orası misafir odası. Üzerini değiştirebilirsin. Sonrasına da sen gelince bakalım." Vakit kaybetmeden kıyafetleri alıp üst kata çıktığında gerildi. Ona ne kadar güvenebilirdi ki? Terden ve kirden kokmuş kazağını çıkarıp atlet giydi. Üzerine de boyu beline kadar gelen kısa beyaz kapüşonluyu giyip fermuarı çekti. Pantolonun yerine bol paça eşofmanı giydi. Kendisini kuş gibi hissetti o an. Elindeki kirlileri nereye koyacağını bilemeden odanın içindeki banyoya girdi. Kıyafetleri bir kenara bırakıp küvete hisli bir bakış attı. Toparlanıp banyodan ve odadan çıktı. Merdivenleri inerken duyduğu konuşma sesleri yerine mıh gibi çakılmasına sebep oldu. Sesin sahiplerini görmek için iki basamak daha inerek merdivenlerden ayrıldı. Selim bıraktığı yerde oturuyordu ama tam karşısındaki boydan siyah camın önünde, sırtı dönük, elleri koyu renk kot pantolonunun cebinde ve üzerinde tişört olan birini gördü. Kim olduğu hakkında bir fikri olmadığını düşündüğü sırada bakışları dirseğinin hemen üzerindeki dövmeye takıldı. Tam o sırada koyu bakışlar yavaşça ona çevrildi. Gözlerindeki karanlık, olduğu yerden yükselen bir fırtına gibiydi. Ağır, tehditkâr ve sessiz. Bir an için nefesi kesildi, bu bakışlar ona sanki kaçacak hiçbir yerin kalmadığını fısıldıyordu. Karanlık derinleşirken, çok yakından tanıdığı bir dehşet kalbine saplandı. Bu oydu. Kartal ona sessizliğin içinden kaçış yok diye fısıldıyordu. |
0% |