@brtvdg
|
sonra alabildiğine bir sessizlik başlıyor alabildiğine bir deniz alabildiğine kum 🌪️ Taşlı ve dar orman yolunda arabanın sağ koltuğunda oturan Aslı, başını cama yaslamış, dışarıdaki ağaçları izliyordu. Yolun engebeli yapısı nedeniyle araba sarsıldıkça başı hafifçe cama çarpıyor, her vuruşunda camda ince bir titreşim oluşuyordu. Gözleri ağaçların gölgelerinde gezindi. Gövde gövde ağaçlar birbiri ardına hızla kayıp giderken, karanlık yeşilliklerin arasından doğan güneş ışıkları, Aslı'nın ela gözlerine değiyordu. Sabahın ilk ışıkları ölüm yolunu aydınlatıyordu. Her sarsıntıda, kafasını cama yaslamaktan başka bir şey yapamayacak kadar yorgun hissediyor, uykusuz gözlerle akıp giden yolu izliyordu. Sarsıntılar ona yumuşak, ritmik bir huzur getirirken uyumamak için direndi. Bir an için gözlerini kapattı, sarsıntılar arasında hafifçe dalıp gitti. Ormanın derinliklerine doğru ilerledikçe, içindeki sessizlik dışarıdaki sessizliğe karışıyor, camdaki her darbe, zihnindeki düşünceleri dağıtıyordu. Selim'in ihanetine şaşırmamıştı fakat içinde ur gibi büyüyen korkuya destek olduğu için ondan nefret etmişti. Kapalı gözlerinden süzülen bir damla sıcak yaşı silmedi. Kartal'ın ses tonuyla, kaçmaya çalıştığın avcı seni yine avladı küçük tavşan, diye alay eden iç sesine karşı gözlerini ve dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Bu gerçek yüzünün buruşmasına sebep oldu. Gecenin birkaç saatini o evde geçirmelerine sebep olan, Selim'e gelen beklenmedik bir telefon olmuştu. Gerçi bu aramayı beklemeyen tek kişi Aslı'ydı. Selim telefonu açıp dinlemeye başladığında yüzüne yerleşen ve eğreti duran korku dolu ifade gözlerinin önünden gitmiyordu. Gelen telefon onlara, Aslı'nın abisinin de kaçtığını söylemişti. Aslı, babasının ve abisinin ihanetini, kendisini ardında bırakıp kaçmalarına sebep olan şeyi düşünmekten kafayı sıyırma noktasına gelmişti. Kendisinin kurban seçildiğini de biliyordu ama elinden, yanındaki adama ayak uydurmaktan başka bir şey gelmiyordu. Bakışlarını sessizce, yanında direksiyonu sıkan ve çatık kaşlarını bir an olsun düzeltmeyen adama çevirdi. Katil... diye düşünerek iç çekti. Acımasız bir avcıydı. Koyu bakışları yola kilitlenmişti ama yolda değildi. Dişlerini birbirine bastırmaktan iyice keskinleşen çenesi ve her yutkunduğunda güçlükle inip kalkan adem elması aklından geçirdiği düşüncelerin korkunç boyutunu gözler önüne serer gibiydi. Kısa siyah saçları vardı. Geniş omuzları tüm vahşi hayvanları alt edebilecek güçlükte duruyordu. Aslı'nın gözünde öylesine büyük, öylesine korkunç ve ulaşılamaz bir yerdeydi. Ondan korktuğuna adı kadar emindi. Hayatımda daha önce hiç böyle bir adam görmedim, diye geçirdi içinden. Babası başına bela almadan önce çevresinde sıradan, bilindik karakterde erkekler olurdu. Şimdi karşısında gördüğü bu adama anlam veremiyordu. "Önüne dön." Beklenmedik ses, sessizliği binbir parçaya bölüp hâkimiyeti üstlenirken Aslı irkildi. Telefon konuşmasından sonra hiçbir şey söylemeden saatlerce oturup viskisinden yudumlamıştı. Selim bir şey demek için yeltendiğinde işaret ve orta parmağını birleştirip ona doğru kaldırarak susturmuş, konuşmasına izin vermemişti. Karşısında sessizce oturup herhangi bir saldırı hamlesi bekleyen genç kızın hayatı hakkında düşünüp karar verdiğini Selim'den ve kendisinden başka kimse bilmiyordu. Akıl muhakemesinden sonra evden çıktıklarında hava henüz aydınlanıyordu. Etrafı saran buz gibi ölüm soğuğunun kokusunu alan Aslı, bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Arabaya bindiğinden beri içini saran korku da buydu. Kartal'ın uyarıcı ses tonuyla bakışlarını kucağında tuttuğu ellerine indirdi. Tırnaklarını birbirine sürtmekten, özenle baktığı parmaklarını tahriş ettiğini fark etti. Hayat acımasızdı, yarınlar sürpiz doluydu. Birkaç gün öncesine kadar böyle bir adamla karşılaşmak aklının ucundan bile geçmemişti. Göz yaşları tane tane, kucağındaki elinin üstüne damladı. Sessizdi evet ama burnunu çekme ihtiyacından dolayı ağladığı anlaşılıyordu. Kartal onun ağlamasına daha çok sinirleniyor, damarlarında fokurdayan öfkenin sıcaklığını iliklerine kadar hissediyordu. Uzun bir süre kendine hâkim olmaya çalıştı fakat ellerinin titrediğini görünce burun kanatlarını şişirerek derin derin nefesler almaya başladı. Soğuğu umursamadan arabanın camlarını açtı. İçeri dolan rüzgar, ben ölümün ta kendisiyim diye fısıldıyordu. Ani fren Kartal'ı mıh gibi yerine sabitlerken Aslı'yı öne savurdu ve başını ön konsola çarparak alnından sıcak sıvının akmasına sebep oldu. Kapıyı büyük bir gürültüyle açıp aracın etrafından dolanarak Aslı'nın da kapısını açtı. Elini alnına götürüp parmaklarıyla henüz açılan yaraya dokunan ve korku dolu gözlerle kendisine bakan kızı umursamadan kolundan tutarak yere fırlattı. Aslı, küçük taşların avucuna uyguladığı baskıdan ziyade dizlerini parçalamasıyla inledi. Bakışları eline bulaşan kana dokunduğunda hıçkırdı. Yolun sonuna geldiğini düşünüyordu. Kartal bir türlü yerden kalkmayan kızı kaldırdığında arabayı dar yolun ortasında bırakıp ormana doğru yürümeye başladı. "Yalvarırım yapma Kartal, ne olur bana bunu yapma! Bırak gitmek istiyorum, bırak!" diye ardı arkası kesilmeyen yalvarışları bir türlü iyileşemeyen boğazına yeni yaralar açıyordu. Hava buz gibiydi, üzerinde duran ince beyaz ceket titremesini bastırmıyordu. Üşüdüğü için sarsak adımlarla kendisini çekiştiren adamı zorla takip ediyordu Biraz daha ilerlediklerinde Kartal, genç kızı önüne doğru savurup bileğini bıraktı. Son anda düşmekten kurtulan Aslı, hızlı adımlarla yürüyerek dengesini sağlamaya çalıştı. Acıyan bileğini ovuşturarak yürüdüğü sırada arkasından gelen Kartal, kolunu tutarak çekiştirmeye devam etti. Kartal kolunu tuttuğu anda "bırak!" diye bağırıp kolunu onun iri ve kemikli parmaklarından kurtararak geriye doğru koşmaya başladığı sırada, Kartal bileğinden tutarak Aslı'yı sertçe öne doğru savurdu. Aslı yeniden dengesini sağladığında ufak bir çıt sesi duyup omuzunun üzerinden yüzünü Kartal'a doğru çevirdi. Emniyeti açılan silahın kendisine doğrultulduğunu görünce sesli bir şekilde ağlayarak omuzlarını düşürdü. Bir elini havaya kaldırıp çaresizce yüzüne siper etti. Kartal hiç konuşmadan Aslı'yı izlemeye başladı. Gözleri ağlamaktan ve uykusuzluktan şişmiş, burnu ve dudakları soğuktan kıpkırmızı olmuştu. Açık kestane saçları rüzgardan dolayı uçuşarak yüzünü okşuyordu. Aslı yere bakarak, "yapma, ne olur yapma." diye çaresizce söylendi. Silaha bakacak cesareti yokken bir cevap gelmeyince bakışlarını Kartal'ın duygusuz gözlerine kaldırdı. "Kartal ne olur yapma." dedi başını sağ omuzuna doğru eğerken. "Yapma, ne olur kıyma bana lütfen." Kartal sessizliğini korurken Aslı küçük adımlarla Kartal'a yaklaştı. "Bak yalvarırım, ne olur yapma." Hıçkırdı. Kartal tepkisizdi. "Bak yaşıyorum ben," diyerek biraz daha yaklaştı. Kartal'ın silah tutan elini, bir eliyle hafifçe kenara doğru iterken diğer eliyle Kartal'ın iri elini tutup kalbine götürdü. "Bak ne olur! Kalbim atıyor, damarlarımda kan dolanıyor. Nefes alıyorum, yaşamayı hissediyorum. Ben yaşamak istiyorum. Yalvarıyorum Karta—" dediği sırada Kartal'ın onu kendinden uzaklaştırmak için sertçe itmesiyle geriye doğru birkaç adım attı. "Yapma!" diye çığlık attı Aslı. Onun karanlık kalbine erişemiyordu. Siyahına, beyazını karıştıramıyordu. Çaresizliği iliklerine kadar hissetti. "Hiç kimse kötü doğmaz, hiç kimse. Sen ne yaşadın, sana ne yaşattılar bilmiyorum ama ne olur içindeki o karanlıkta bir tanecik beyaz nokta olsu—" "Aslı." Kartal'ın net sesi lafını keserken ne diyeceğini beklemeye başladı. "Sence ben bu edebiyatı yutacak birine mi benziyorum?" Aslı derin bir nefes aldı, Kartal konuşmaya devam etti. "Yorma kendini." Aslı ne ara birleştirip göğsüne kaldırdığını bilmediği ellerini çözdü ve işaret parmağını Kartal'a doğru savurdu. "Beni çek vur ama bak bu kan yerde kalmaz! Seni bulurlar, benden çaldığın nefesimin hesabını sorarlar!" Kartal öfkeden deliye dönerken bir büyük adımda Aslı'nın yanına gelip iri elini Aslı'nın ensesine bastırarak yüzünü silaha yaklaştırdı ve namluyu şakağına dayadı. Ensesinde hissettiği sıcak el ve yüzüne çarpan sıcak soluklar, şakağındaki metalin soğuğunu hissetmesine engel olmuyordu. "Benim kız kardeşim ne olacak ulan! Yeğenim ne olacak! Onların hesabını kim soracak!" Aslı'yı aniden savurup yere düşürdüğünde silahı havaya doğrultup bağırarak tüm şarjörü boşalttı. Yerde başını dizlerine eğip kulaklarını kapatarak mermilerden birkaçının üzerine gelmesini çığlık atarak bekleyen Aslı'nın sesini, silahın sesi bastırdı. Ağaç dallarındaki kuşlar korkuyla göğe doğru kaçarken kanat seslerini duyan Aslı, onlardan biri olmayı diledi. Kartal silahı bırakmadan avuçlarını kan çanağı gözlerine bastırarak bir süre bekledi. Sakinleştiğini düşündüğü an Aslı'ya döndü. "Ayağa kalk!" Kıpırdamadığını görünce kolundan tutarak kaldırdı ve yolun ortasında bıraktığı arabaya doğru yürümeye başladılar. Aslı omuzlarını düşürmüş, bastıramadığı ve kendiliğinden oluşan iç çekişleriyle, kendisini sertçe çekiştiren adamı takip etmeye başlamıştı. Arabaya vardıklarında koltuğa oturup emniyet kemerini taktı. Bir kere daha öne doğru savrulmak istemiyordu. Alnındaki kan kurumuştu fakat dizleri hâlâ sızlıyordu. Kartal kapısını sertçe çarpıp aracın etrafından dolanarak şoför koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı. Direksiyonu tutup diğer eliyle torpidoya doğru eğilip içinden ıslak mendili çıkardı, sertçe Aslı'nın kucağına bıraktı. "Temizle şu kan lekelerini." Aslı titreyen elleriyle ıslak mendili çıkarıp önce ellerini sonra alnını sildi. Toz bulaşan siyah eşofmanını da üstünkörü silip çöpleri bir kenara bıraktı. Bir süre sonra dağ evine giden yoldan çıkıp anayola girdiklerini gören Aslı, korkusundan hiçbir şey soramadı. Yaklaşık bir saatlik yolculuğun sonunda Trabzon'un merkezine vardıklarını anladı. Geçen hafta gezdiği, dolaştığı yerleri görünce iç çekti. Parmak uçlarını cama yaslayarak sabahın köründe işe ve okula gitmek için duraklara doluşan insanlara baktı. Bugün pazartesi'ydi ve cuma gecesi kaçırılmıştı. Bakışları arabadaki dijital saate kaydığında 07:51 sayılarını gördü. Sabah beşte Selim'in evinden çıkmışlardı. Eğer her şey normal ilerlerseydi şu an bir gözü kapalı, kahvaltısını yapıp okula gitmek için evden çıkıyor olurdu. Koltuğa geri yaslanıp, deminden beri göz ucuyla onu izleyen Kartal'a kısa bir bakış attı. Göz göze geldiklerinde hızlıca bakışlarını kaçırdı. Araba caddenin sağındaki ince uzun ormanlık yola sapıp uzun bir süre yokuş çıktı. Aslı nereye gittiklerine anlam veremedi. Etrafı incelemeye başladı Yolun kenarında bulunan beyaz boyalı, kahverengi pencereli bir konağın siyah demir kapısı, Kartal'ın aracını görünce açıldı. Kapıdaki adam Kartal'ın geldiğini görünce kulübenin içinde ayaklandı. "Kartal abi, hoş geldin" Kartal sağ elini direksiyondan çekmeden vücudunu sola meylettirerek adama yöneldi. "Annemler evde mi Ömer?" "Evdeler abi." Aslı gözlerini iri iri açarak şaşkınlığını gizlemeden, neden bu eve geldiklerini düşünmeye başladı. Kartal araçla bahçeye girip gelişigüzel park ettiğinde ağır hareketlerle kapıyı açıp indi. Kızı eve getirmekle hata yaptığının farkındaydı ama neredeyse bir haftadır eve gelmiyordu. Hafta başından beri dağ evini ayarlayıp arızalı yerleri tamir etmiş, parmaklık taktırmıştı. Cuma günü Aslı'yı eve getirmişti. Hafta sonu da orada oldukları için annesi devamlı Timur'a Kartal'ı soruyordu. Buraya tek gelmeyi düşünse de Aslı'yı dağ evinde yalnız bırakamayacağını çok iyi biliyordu. İşini bitirip buraya tek başına dönecekken yanında kızla dönmesinin hiçbir açıklaması yoktu. Katilin kızını ailesinin evine getirmesi, kendi değerlerine ettiği en büyük ihanetlerden sadece biriydi. Aracın önünde beklerken Aslı'nın inmediğimi görünce kafasıyla in işareti yaptı. Tedirgin bir şekilde kapıyı açıp inen Aslı, çekingen bakışlarını etrafında gezdirirken kapıyı kapattı. Kartal onu beklemeden kapıya ilerleyip anahtarıyla açtı. Bir koluyla kapıyı tutup Aslı'nın geçmesini bekledi. O geçtikten sonra içeri geçerek kapıyı kapattı. Deri ceketini portmantoya bırakırken Aslı'yla göz teması kurmadan konuştu. "Evdekilere en ufak bir durumdan bahsedersen yarım kalan tüm işlerimi hallederim." Sesi net ve gerçekçiydi. Aslı ne demek istediğini anlayınca kafasıyla onayladı. Cinsellikle ve ölümle tehdit etmesi ona yakışan bir hareketti. "Yavrum!" Pürüzlü sesin sahibi onlara doğru gelirken ellilerinin sonlarında görünen ve yüzünün ütüsü epeyce bozulmuş bir kadın kollarını açarak Kartal'a sarıldı. Kartal da aynı şekilde karşılık verirken onların sıcak sarılmasını izleyen Aslı, bir adım geriye giderek bakışlarını yerdeki açık renkli parkeye çevirdi. Kendi annesine olan özlemi ve ihtiyacının arttığını o an anladı. "Ben niye kaç günlerdur saa ulaşamayrum? Timur'a da işlerum var demişsun." dedi sitem dolu ses tonuyla. Aslı, kadının Karadeniz ağzına takılı kalmıştı. "Burdayum da ana, haydi içeri geçelum!" Aslı Trabzon'a zaten alışmıştı fakat Kartal'ı öyle konuşurken görmeyi beklemiyordu. Görünüşü ve konuşması birbirine tezattı. Kullandığı ağız onu daha samimi göstermişti ve ister istemez Aslı'nın bakış açısını sarsmıştı. Kendine gel, diye kendisini içinden uyardı. Ailesine karşı samimi olabilir ama bana asla, diye düşündü. Kadın Aslı'yı öylece dururken görünce gülümseyerek "hoş geldun kizum," dedi. Kızın yıpranmış bir vaziyette olduğunu görünce kaşları çatıldı, mavi gözleri kısıldı. Aslı tam ağzını cevap vermek için aralamıştı ki Kartal içeriden seslendi. "Ana haydi içeri diyrım da!" Kartal'ın, kendisini annesiyle konuşturmadığını fark edip bozulan Aslı hiçbir şey demeden onları takip etmeye başladı. "Aç misunuz? Bizim uşaklara söyliyeyum bir şeyler hazirlasunlar da." Aslı istemsizce elini karnına götürürken günlerdir doğru düzgün beslenemediğini hatırladı. En son yerini Kartal'a söyleyen Selim'in yaptığı sandviçi yemişti. Kendisini izleyen Kartal'ı görünce elini karnından hızla çekti. "Değiliz, kahvaltı yapıp geldik." Duyduklarıyla çenesi titrerken daha ne kadar acımasız olabilir diye geçirdi içinden. Salona geçip oturduklarında Aslı oturup oturmamak arasında kaldı. "Gel kizum," diye seslenen yaşlı kadına kısa bir bakış atıp izin alma ihtiyacı duyarak Kartal'a baktı. Kartal çok hafif bir şekilde başıyla onaylayınca berjerlerden birine sessizce oturdu. Yaşlı kadın, genç kızın çekindiğini fark etmişti. "Kimlerdensun sen kizum?" diye sordu gülümseyerek. Gülüyordu gülmesine ama gözlerine mıh gibi yapışan acı, ben buradayım diye bağırıyor, yüzüne yerleşen üzüntüyü saklamasına engel oluyordu. "B-ben —" "Bir tanıdığımın kızı, buralı değiller. Babası yurt dışından dönene kadar benimle kalacak. Adı Aslı." Dişlerini sıkarak zoraki bir açıklama yapmıştı. Aslı onun, babasına olan nefretini görebiliyordu. Kadın anladım der gibi kafasını salladı. "Hoş geldun tekrardan güzel kizum." Aslı başıyla onaylayıp gülümsedi, başka bir şey diyemedi. Üzerinde evin yardımcısı olduğunu belli eden kıyafetlerle içeri genç bir kız girdi ve kısa süren boğucu suskunluğu bozdu. "Nurbanu Hanım, kahvaltı hazır." "Melek masaya iki tabak daha yerleştur yavri." Bakışlarını Kartal'a çevirip konuşmaya devam etti, "oyle ayri yerlerda yemek yemek olmaz." Nurbanu Hanım ayağa kalkıp Melek'le birlikte mutfağa giderken arkasından bakan Aslı, öyle bir kadının böyle bir oğlu olduğuna inanamadı. Şaşkın bakışlarıyla Kartal'ın annesini izlediği sırada Kartal'ın da ona baktığını gördü. Rahatsızca yerinden kıpırdanıp bakışlarını kaçırdı. O sırada merdivenlerden, Kartal ile yaşıt olduğunu düşündüğü bir adam indi. Uyurken giydiği mavi siyah ekoseli pijamasının üzerinde siyah tişört vardı. Siyah ve hatrı sayılır uzunluktaki saçları karışmıştı. Gözlerinin altı neredeyse simsiyahtı, kahverengi gözlerinde bariz bir yorgunluk vardı. Gözünü ovuşturduğu parmağında parlayan alyansı gördü. Adam kendine gelince salona kısa bir bakış attı, Aslı'yı görünce anlamaya çalışır gibi kaşlarını çattı. Hemen ardından Kartal'ı görünce kaşları düzeldi. "Evin yolunu bulabilmişsin." Uyku mahmurluğunun etkisiyle alayla güldü. Kartal, omuzunun üzerinden dönüp kısa bir bakış atarak önüne döndü ve koltuğa iyice yayıldı. "Nerelerdeydin?" "Bana hesap sorma cüretinde mi bulunuyorsun sen Timur?" Aslı, adının Timur olduğunu duyunca telefonda konuşup Kartal'ı çağıran adam olduğunu hatırladı. "İşlerim diye bahsettiğin şey bu kız mıydı?" Timur'un sertçe sorduğu soru karşısında Aslı irkildi. Kartal sinirleniyordu ama bu boş boğazlığı Timur'un acısına veriyordu. "Sabah sabah benim asabımı bozma." "Bozarsam ne olur lan! İpek hastanede öylece yatarken sen kızlarla mı vakit geçiriyorsun?" Kartal yerinden kalktığında Timur bir adım geriledi. O sırada mutfaktan çıkan annesi hemen araya girerek bağırdı. "Durun deli uşaklar, ne didişiysunuz sabah sabah? Babazi uyandiracaksuz!" Aslı ne yapacağını bilemez bir hâlde kardeş olduklarını düşündüğü iki adamın tartışmasını izlerken oturduğu yerde öylece kaldı. Kartal sertçe konuştu. "Şu damadını gözümün önünden çek yoksa elimden bir kaza çıkacak." Yanlarda yumruk yaptığı elini serbest bırakarak yeniden konuştu. "Kalk Aslı yukarı çıkıyoruz. Anne sen de kahvaltı tepsisini yukarı yolla." Aslı aniden ayağa kalkıp yanındaki kişilere bakmadan hızlıca Kartal'ın peşinden gitti. Kardeş değillerdi, onu anlamıştı. Merdivenleri çıkarken, Kartal'ın ormanda söylediği sözler zihninde yankılandı. 'benim kız kardeşim ve yeğenim' demişti. Onların hesabını kendisinden sorduğunu henüz anlayabilmişti. Babasının ödemesi gereken bedeli kendisi ödüyordu. Ne yaptın sen baba, diye geçirdi içinden. Sorular zihnini bulandırıyordu. Onlara ne olduğunu henüz anlamasa da daha fazla düşünecek enerjiyi kendinde bulamadı. Odaya girdiklerinde Kartal giysi dolabını açıp birkaç parça kıyafeti sinirle yatağa fırlattı. "Geç otur şuraya. Benden sonra duşa girersin." Kendisine aldığı kıyafetleri elinde sıkarak odanın içindeki banyoya girdiğinde, Aslı yatağın en ucuna oturdu. Başını omuzunun üzerinden çevirip pencereden dışarıya baktı. Aniden ayağa kalkıp camı açtı ve etrafı kontrol etti. Kartal duştaydı. Evdeki hiç kimse de kendisini tanımıyordu. Evden rahatlıkla çıkabileceğini düşünüp hızlı adımlarla odadan çıktı. Merdivenlerden inerken son üç basamakta Kartal'ın annesiyle karşılaştı. "Noldi kizum? Yüzun kireç kimin olmiş." Aslı, yaşlı kadının kendisi için endişelendiğini düşünerek omuzlarını düşürüp belli belirsiz gülümsedi. "Kartal ey mi?" Telaşının asıl nedeninin oğlu olduğunu anlayınca yersiz düşüncelerine sinirlendi. Hemen kendini toparlayıp cevap verdi. "O iyi," dedi. İçinden, Allah'ın belası herife hiçbir şey olmaz diye geçirdi. "Şimdi duşa girdi. Beni de bir arkadaşım aradı yanına gidip geleceğim hemen." "Tamam yavri," deyip içindeki sıkıntıyı görmezden gelerek kahvaltı masasına doğru ilerledi. Aslı evden çıktığında içini tedirgin bir his kapladı. Soğuk hava, yüzüne batan iğneler gibi etini sızlatıyordu. Ceketin kollarını çekiştirip ellerini saklamaya çalıştı. Hızlı adımlarla siyah demir kapıya doğru ilerlerken, belli belirsiz ısıtan güneş ışıkları gözünü kısma ihtiyacı hissettiriyordu. Kapının önündeki güvenlik kulübesinde oturan Ömer, Aslı’yı fark eder etmez aniden doğrulup kapının önüne çıktı. "Aslı Hanım!" Aslı, kısa bir bakışla genç adama cevap vermeden hızla yoluna devam etti, ayak sesleri taş zeminde yankı yapıyordu. "Aslı Hanım, durun!" Ömer, bir hamlede Aslı’nın kolundan hafifçe tutarak onu durdurdu. "Kartal abimin kesin emri var, çıkamazsınız." Aslı, kolunu çekip kurtarmaya çalışırken demir kapının ağır bir gıcırtıyla açılması, ikisinin arasındaki sessiz çekişmeyi kesti. "Ömer? Aslı?" Selim’in sesini duyan Ömer, Aslı’nın kolunu hızla bıraktı ve başını eğip Kartal’ın yakın dostuna baktı. "Hoş geldin abi." Aslı, Selim’in yanından geçerek çıkışa yönelmeyi amaçladığı sırada içindeki öfke dalgası kontrol edilemezdi, Ömer'e doğru sinirli bir bakış atıp "Hayvan herif!" diye hırladı ve Selim’in yanından geçip gitmek üzereydi ki, yukarıdan gelen sert bir ses onu olduğu yere mıhladı. "Aslı, hemen yukarı çık!" Kartal’ın sesi pencereden yankılandı. Kaşları çatılmış, gözlerinde tehlikeli bir parıltı vardı. Aslı omzunun üzerinden Kartal’a baktı, ama yerinden kıpırdamadı. Göz göze geldikleri o an, sessizlik boğucu bir hale büründü. "Selim, Aslı'yı yukarı çıkar dedim!" Selim, Kartal'dan haber alamayınca eve tedirgin bir şekilde gelmişti ancak gördüğü manzara kesinlikle yol boyunca kurguladığından çok daha farklıydı. Kartal, pencerede yarı çıplak şekilde emirler yağdırıyor, Ömer ile Aslı ise bahçede adeta bir güç savaşı veriyorlardı. Durumu toparlamak için soğukkanlı görünmeye çalıştı. Derin bir iç çekti ve dudaklarının kenarında beliren hafif bir gülümsemeyle Aslı’ya yaklaşıp kolunu tutarak sessizce uyardı. "Eğer evdekilerin hiçbir şeyden haberi yoksa, daha fazla kargaşa çıkarmadan içeri geçelim Aslı, Kartal'ın sabrıyla oynamak istemezsin." "Ne sabrından bahsediyorsun? Yerimi ona söylediğin için birkaç saat önce ölümle burun buruna geldim ben. Daha ne olabilir ki?" "Aslı lütfen böyle yapma, içeri geçelim." Aslı sinirle kolunu çekip eve doğru yürümeye başladı. Bunu Selim söyledi diye değil, evdekiler kendisinin kim olduğunu öğrenmesin diye yapmıştı. Selim de hızlı adımlarla Aslı'yı takip ederek peşinden eve girdi. Aslı merdivenlere doğru yöneldiği sırada, Kartal'ın kıyafetlerini giymiş bir şekilde, ıslak saçlarını parmaklarıyla tarayarak aşağıya indiğini görünce duraksadı. Nurbanu Hanım’ın titreyen sesi Selim'in dikkatini çektiği için o da duraksamıştı. Kadın, telefonla konuşurken yüzüne yerleşen derin korku ifadesi tüm bedenine yayılmıştı. Bir eli kalbinin üzerindeydi, diğer eliyle ise titreyerek telefonu tutuyordu. Kartal, son birkaç basamağı da inerek Aslı'nın yanından geçip Selim'in baktığı yöne, annesine baktı ancak annesinin yüzündeki dehşet dolu ifadeyi görünce hareketleri yavaşladı. Nurbanu Hanım gözlerini Kartal'a dikti. Sesi çatlamış, neredeyse duyulmaz hale gelmişti. "İpek..." diyebildi sonunda, sesi yavaşça kırıldı. Kartal, aramanın hastaneden geldiğini anladığında, dudaklarından sert bir küfür döküldü. O an odadaki herkes, bir fırtınanın yaklaştığını hissetti. --------- Karadeniz ağzı kullandığım kısımları yazarken, anneannemin köyünden söyleyiş tarzlarını kullanıyorum. Kelimelerin ağızdan çıkış biçimi her yöreye göre farklılık gösterebilir. Belirtmek isterim. İyi okumalar 🤍
|
0% |