@brtvdg
|
hani denizin insanı deli eden maviliği nerde o güneş parıltıları nerde 🌪️ Gece yarısının karanlığında, yağmurun cama vuran ritmik sesi ve rüzgarın çam ağaçlarını eğip bükerek çıkardığı uğultu, dağ evinin etrafında kasvetli bir senfoni yaratıyordu. Dışarıda çamurla karışan su, verandanın tahtaları altında sessizce birikiyor, huzurlu görünen bu tabloyu daha karanlık bir perdeyle örtüyordu. Ancak içeride huzurun izine rastlamak zordu. Normalde birbirlerinden uzak odalarda uyuyan Aslı ve Kartal, bu gece aynı çatının altında ama farklı dünyalarda kaybolmuş gibiydi. Kartal, ani bir sesle irkilerek uyandı. Rüzgarın taşıdığı bir gıcırtı mıydı bu, yoksa evin derinliklerinden gelen başka bir şey mi? Uzandığı koltuktan doğrulurken içindeki tuhaf bir huzursuzluk tüm sessizliği yırtarcasına yükseliyordu. İpek'i rüyasında görmüştü. Her saniyesini gerçekmiş gibi iliklerine kadar hissettiği rüyada, Güneş kucağındayken yağmura aldırmadan, çamura batmış bir şekilde mezarlığa bakıyordu. Gözlerini yumup iri avuç içlerini yüzüne bastırarak sertçe sıvazladı. Başına böyle bir şey gelirse ne yapacağını bilmiyordu. Üst katta uyuyan kızı düşündü. Seninle ne yapacağım ben, diye içinden geçirdi. İlhan oğlunu da yanına alarak kızını ardında bırakıp Gürcistan'da kendine dokunulmazlık inşa ettiği için büyük bir plan yapmadan onlara saldıramazdı. Bölgelerin temsilcileri ile konuşup bu sorunu masada halletmesi gerekirken onlarla hiç muhatap olmadığı gibi kendisi yerine Selim'i gönderiyordu toplantılara. Çünkü Amiran Tamaradze her ne yaptıysa Doğu bölgesinin temsilcisini ve kollarını ikna etmiş, ülkeye, silahların, uyuşturucuların, kadınların ve çocukların girip çıkması için gerekli yolu sağlamıştı. Bu ihaneti masadaki herkes sindirdiği için tek başına savaşıyordu. Gözlerini derin bir nefes alarak araladı. Dirseklerini dizlerine dayayıp öfkeyle soludu. "Hepinizin soyunu sopunu sikeceğim." Çıkmazda hissediyordu. Uyuduğu andan beri belinde tuttuğu silahını çıkarıp avucunun içine alarak incelemeye başladı. Sinirden silaha sertçe bastırdığı parmakları kasılırken dişlerini gıcırdattı. Önündeki sehpaya silahı bırakıp sigara paketine uzandı, içinden bir dal çekip çıkardı. "Hiçbirinizi sağ koymayacağım." Çakmağı cebinden çıkarırken gözleri bir an dumanlı bir uzaklığa takıldı, sonra çakmağı çıt sesiyle ateşledi. Alevin sarı ışığı, yüzündeki keskin hatları aydınlatırken, sigarayı dudaklarının arasına yerleştirip derin bir nefes çekti. İlk duman yavaşça ciğerlerinden süzülüp havaya karışırken yüzünde düşünceli ama sert bir ifade belirdi. İçindeki sıkıntıyı daha fazla bastırmadan sigarayı dudaklarıyla tutarak ayaklandı. Sehpanın üzerindeki telefonu cebine atıp ağır adımlarla üst kata çıkmaya başladı. Aslı'yı kontrol etme ihtiyacı duyuyordu. Odaya vardığında duraksadı. Herhangi bir ses duyma dürtüsüyle kulak kesildi. Yağmurun hafif sesi kulaklarına dolarken kaşları çatıldı ve sertçe kapıyı açtı. Odada, kapı açıldığı için cereyan yapan rüzgardan başka hiçbir şey yoktu. Gözleri açık pencereye takıldığında, ağzında bir küfür yuvarladı ve büyük adımlarla pencerenin önüne geldi. Aslı yine aynı yerden henüz kaçmıştı. Onu ormana doğru koşarken görünce Aslı hissetmiş gibi omuzunun üzerinden dönüp baktı. Göz göze geldiklerinde bakışlarını kaçırıp koşmaya devam etti. Kartal avuç içlerini, açık pencerenin pervazına vurarak "siktir!" diye bağırdı. Hızlı adımlarla aşağı inip koltuğun kenarındaki ceketini aldı. Evden çıkarken üzerine giyip Aslı'nın peşinden koşar adım yürüdü. Kartal, öfkesini her adımda toprağa basar gibi sert bir şekilde yere vurarak ilerliyordu. Ormanın içine giren dar patikada, Aslı'nın titrek ayak izleri yağmurun çamura çevirdiği zeminde belirginleşmişti. Gece karanlığı tüm ormana çökmüş, yağmur ağaçların yapraklarından süzülerek üzerine damlıyordu. Ceketi sırılsıklam olmuştu ama su geçirmiyordu. Çenesini sıkıyordu. Hırçın ritimlerle nefes alıp vererek yürümeye devam etti. "Aslı!" diye bağırdı, sesi yağmurun uğultusuna karışarak yankılandı. Durdu, gözlerini kısarak yağmurun gürültüsüne rağmen bir ses, bir hareket aradı. Bir dalın çıtırdayışı kulağına çalındığında, başını o yöne çevirdi. "Aslı, saklandığın yerden çık!" diye bağırdı tekrar, sesi bu kez daha tehditkâr, daha buyurgandı. "Beni daha fazla sinirlendirme. Buradan canlı çıkabileceğini mi sanıyorsun?" Az ileride, bir ağacın arkasında Aslı, titreyerek yağmurla kaplanmış saçlarını yana yapıştırmış hâlde nefesini tutmuş saklanıyordu. Gözleri korkuyla doluydu ama hareket etmeye cesaret edemiyordu. Kartal, onun varlığını sezen bir avcı gibi ilerledi. Botları çamura batıp çıkıyordu. Her adımında yağmurun altında yürüyen bir katil gibi görünüyordu. "Orada olduğunu biliyorum," dedi Kartal, bu kez sesi sakin ama tehdit doluydu. "Kaçmaya çalıştıkça sadece işimi zorlaştırıyorsun. Beni zorlayanları ne yaparım biliyor musun?" Aslı, korkuyla geri çekildi ama yağmurda kayganlaşmış bir kök dala takılarak sesli bir şekilde yere düştü. Ağzından kalan iniltiye engel olamadı, elini yere koymaya çalıştı ama çamura battı. Her hareketi ağırlaştı. Kartal hemen yanına çömeldi, eliyle onun kolunu kavradı. Parmakları sertti, ama gözlerinde karışık bir ifade vardı. Öfkesinin yansıması daha ağır basıyordu. "Ula ben şimdi seni ne yapayım?" Aslı irkilerek geri çekilmeye çalıştı. "Bir daha kaçmaya çalışırsan..." dedi, sesi alçaldı ama daha ürkütücü bir tona büründü. "Sana ne yapacağımı tahmin bile edemezsin, Aslı. Ama söz veriyorum iyi şeyler olmayacak." Aslı, ellerini yüzüne kapatarak hıçkırmaya başladı, yağmur gözyaşlarına karışıyordu. Kartal bir an duraksadı, elini gevşetti ama bakışlarını sertleştirdi. "Şimdi kalk ve benimle gel," dedi. "Bu işi daha fazla uzatma." "Senden nefret ediyorum!" Aslı'nın sitemi Kartal'a işlemedi. "Ben sana çok bayılıyorum ya nemrudun kızı." diye tersledi. "Sen," dedi Aslı kısık bir desibelde. Yerinden kalkmadı. Kartal kaşlarını çattı. "Ben ne?" "Hepimizi öldüreceksin." Hıçkırdı. Omuzları düşüktü ve ağlıyordu. Kartal sabırla gözlerini kapatıp açtı. Yağmurdan sırılsıklam olmuş, beyaz teni soğuktan kırmızıya çalmış kıza baktı. Yüzünü Aslı'nın yüzüne yaklaştırdı ve sıcak nefesini titreyen küçük dudaklara doğru savurdu. "Yağmurun altında bunu mu konuşacağız? Öpüşmeyi tercih ederim." diye fısıldadı. Aslı kaskatı kesilmiş bir şekilde dururken aniden kucağına alıp havalandı ve yürümeye başladı. "Sapıksın sen! İndir beni ben kendim dönerim." Kalın dudaklarına çarpık bir gülümseme yerleştirdi fakat Aslı debelendiği için bunu göremedi. Güç bela eve vardıklarında Kartal direkt lavabonun yanındaki kapıya doğru adımladı. Banyoya girip Aslı'yı kucağından indirdi. Banyoda küçük bir ibrik ve sabun ararken, sert ve gergin yüz hatları adeta taş kesilmiş gibiydi. Kalbinde tuhaf bir ağırlık vardı. Bu ağırlık, Aslı'nın kırılgan sessizliğinden mi yoksa kendi içindeki karmaşadan mı kaynaklanıyordu, emin olamadı. Ona çok yüklendiğinin farkındaydı. Korktuğu için devamlı çırpınıp kaçmaya çalışmasına da hak veriyordu. Aslı, banyonun bir köşesine çekilmiş, omuzlarını kendine siper etmiş bir hâlde oturuyordu. Gözleri bir an Kartal'a kayıyor, sonra hızla yere dönüyordu. Çamurlu elleri, hafifçe titreyen kollarını sıkıca kavramıştı. Onun bu hâli Kartal'ı daha da huzursuz ediyordu. Her durumda bu kadar savunmasız görünebilmek nasıl mümkün olabilir diye düşündü, ama bu düşünce öfkesini artırmaktan başka bir işe yaramadı. Kendisini savunması gerektiği durumlarda oturup böyle ürkek bakışlar mı atacaktı etrafına. Babası olacak şerefsizin çevresinde ona zarar vermek isteyen çok kişi var, bu böyle olmaz diye söylendi içinden. İbrikle banyodan çıktığında, ayaklarının altındaki tahta zemin gıcırdadı. Aslı, bu sesle hafifçe irkildi ve yüzünü ona çevirmeden göz ucuyla baktı. Kartal'ın yüzünde hiçbir yumuşama yoktu, kaşları çatık, çenesi kilitlenmişti. Kısa bir süre sonra sıcak suyla geri döndü. “Aslı,” dedi sonunda, sesi keskin ve buyurgandı. “Üzerindeki şu ıslak şeyleri ne zaman çıkarmayı düşünüyorsun?" Aslı’nın dudakları hafifçe titredi. Bu, Kartal’a cevap vermekten çok, kendi çaresizliğini yutan bir titremeydi. Aslında ben hallederim diye düşündü Aslı, boğazında bir düğümle. Başını hafifçe salladı ama kalkmaya da cesaret edemedi. Gözleri yere mıhlanmış, Kartal’ın ne yapacağını tahmin etmeye çalışıyordu. Kartal derin bir nefes aldı, ellerini iki yanına yumruk yaparak sıktı. Bu, Aslı’yı incitmek istemeyen bir adamın çaresizliğinin açık bir ifadesiydi. Ona bir şeyler söylemek istedi ama kelimeler boğazına düğümlendi. Aslı’nın çekingenliği, ona bu kadar savunmasız yaklaşması sinirlerini bozuyordu. Bir an için ikisi de sessizliğe gömüldü. Kartal, derin iç çekerek biraz daha yumuşak bir sesle, “Hastalanacaksın,” dedi ikna çabasıyla. Ama Aslı’nın ürkek bakışlarıyla karşılaştığında banyoda ne işi olduğunu sorguladı. "Sana yarım saat veriyorum. Güzelce temizlenip çık." Aslı omuzlarını düşürüp derin bir nefes aldı. "Tamam." Konuşurken sızlayan boğazını aldırmadan tabureye oturdu. İlkel yollarla temizlenmek tuhafına gitse de bir şey demedi. Kollarındaki morluğu görünce, yutkundu. Boğazı da aynı şekilde lekelenmişti. El bileklerine baktı, hasır ip kestiği için orası da kırmızı izlerle doluydu. Ormanda koşmaktan, düşüp kalkmaktan dolayı bacakları da yara bere içindeydi. "Adi pislik. Dağ ayısı!" Söylenmelerinin arasında titreyen dudaklarını birbirine bastırıp çoktan akmaya başlayan burnunu çekti. Yaklaşık yarım saatin sonunda banyodan çıkması gerektiğini hatırlattı kendine. Kalan son suyu saçlarından aşağı doğru akıtırken tüm günahlarından arınmayı, Kartal'dan kurtulmayı diledi. Yerinden doğrulduğunda banyoda herhangi bir havlu ya da kıyafet göremeyince çıkardığı kıyafetlerinde baktı. Islak ve çamurluydu. Kapıya yaklaşıp Kartal'a seslenirken, ses tonundaki çekingenliğe engel olamadı. "Orada mısın?" Birkaç saniye bekledi. Ses soluk yoktu. Kapının kilidini çevirip açtı. Vücudunu gizleyerek başını dışarıya doğru uzattı. Buradan salonu görebiliyordu. "Kartal?" diye seslendi, koltukta oturup telefonuyla uğraşan Kartal'a. Başını çevirip Aslı'yı görünce kaşları çatıldı. Ayağa kalktığında Aslı biraz daha sakladı ıslak ve çıplak bedenini. Üzerinde sadece iç çamaşırları duruyordu. Kartal'ın yaklaştığını görünce konuştu. "Havluya ve kıyafete ihtiyacım var." "Unutmuşum, bekle getiriyorum." Kartal üst kata çıktığında Aslı kapıyı kapatıp sırtını ahşap kapıya yasladı ve sızlayan göğsünü dinginleştirmeye çalıştı. İçindeki bu his heyecan mıydı korku muydu anlayamadı. Stresten gözlerini sıkı sıkıya yumup beklediği sırada kapı tıklatılınca irkildi. Onu bekletmekten çekinip hızlıca kapıyı araladı. Elini uzattığında Kartal'ın eline değince duraksadı. Sonra hemen toparlanıp eline değen kumaş parçalarını tutup çekti ve aceleyle kapıyı kapattı. "Ula ne yapayum ben senun gibi küçuk uşaği!" diye kendi kendine söylenen Kartal, Aslı'nın onu duymadığını sanarak şömineye odun atmak için salona geçti. Aslı onun konuşmasını duyunca şaşkınlıkla kalkan kaşlarına engel olamadı. Ne diye kendi kendine söyleniyordu şimdi? Daha fazla vakit kaybetmeden kurulanıp Kartal'ın getirdiği kıyafetlere baktı. Ekoseli gri lacivert bir pijama ve üzerine siyah sweatshirt getirmişti. İç çamaşırı diye dar bir boxerı eline alınca utançtan sıcak bastı. Üzerini giyip biraz önce yıkadığı sütyeni kenara asarak kurumaya bıraktı. Kurur kurumaz giyecekti. Kapı tıklatıldığında yerinden sıçradı. "Sevdin herhâlde orayı. Çıksana artık kızım." "G-geliyorum!" Apar topar kapıyı açarak banyodan çıktı. Yere sürünen paçaların avuçlarının arasına toplayarak yürüdü ve koltuğun en köşesine oturdu. Birkaç gündür tepetaklak olan zaman kavramından ve uyku düzeninden dolayı saatin kaç olduğunu, akşam karanlığı mı yoksa sabah karanlığı mı anlayamadı. Kartal yerinden kalkıp birkaç dakika sonra iplerle geri döndüğünde Aslı oturduğu koltuğa sindi. "Ne yapacaksın onlarla?" "Uzat ellerini. Seninle uğraşacak vaktim yok, kaçma ihtimalini ortadan kaldıracğım." "Hayır uzak dur!" Aslı koltukta ayağa kalkıp ellerini yumruk yaparak Kartal'a savurdu. "Sen ne yapıyorsun?" Kartal, Aslı'nın savurduğu yumrukları, ona hayli uzun gelen kıyafetin kollarından dolayı göremese de çabasına şaşırmıştı. "Eğer beni bağlarsan seni öldürürüm! Dokunamazsın bana!" Gözlerindeki korku, sesindeki sert tınıya gölge düşürüyordu. "Nasıl öldürecekmişsin?" Kartal'ın dudaklarındaki alay, Aslı'nın gururunu kırdı. "Seni bıçaklarım," omuzlarını silkti. "Yapmadığım şey değil." "Sen çok olmaya başladın, fazla ses etme uzat şu ellerini." "Uzatmıyorum! Git başımdan." "ASLI UZAT!" Aniden irkilip son anda koltuğun sırtına tutunarak düşmekten kurtuldu. Ela irislerine sinen korku gözbebeklerini titretti. Ellerini Kartal'a uzatarak sessizce bekledi. Kartal koltuğun üzerinde ayakta bekleyen kıza göz ucuyla bakıp biraz daha yaklaştı. Boyları neredeyse eşitlenmişti fakat hâlâ yukarıdan bakıyordu Aslı'ya. "Bunu yapmaya beni sen mecbur bırakıyorsun." Yaptığı açıklama Aslı'nın gözlerinin dolmasına sebep oldu. "Burada öylece oturmamı mı bekliyorsun? Babam beni almaya geldiğinde onu da beni de öldüreceksin." Kartal, İlhan'ı hatırladığında hareketleri sertleşti. İpleri tutarak Aslı'yı kendine çekti. Aslı, Kartal'ın göğsüne doğru savrulurken yüzleri birbirine çok yaklaştı. Bileklerini sertçe tutup canını yakan adama korkuyla baktı. "Seni yakaladığımda zarar vermediğim için mi bu kadar rahat hareket ediyorsun?" Her harfin altında tehlikeli bir tehdit yatıyordu. Aslı bunu fark edince geri adım atmak istedi. "B-ben..." "Otur!" İkiletmeden koltuğa oturdu. Ayak bileklerine de sıkı bir düğüm atarken Kartal'ı izledi. Önünde diz çökmüş, büyük bir dikkatle ipi birbirine doluyordu. Hafif çatık kaşları, sert yüz hatları ve simsiyah saçları vardı. Yakışıklıydı. Onun gibi birinin, ölümcül potansiyeline inanmak istemedi. "Kartal?" Kartal onu duymazdan gelirken konuşmaya devam ederek sorduğu sorunun ağırlığı altında ezildi. "Babam ya gelmezse?" Sıkıntıyla sesli bir nefes verip bakışlarını Aslı'ya kaldırdı. Verebilecek bir cevabı yoktu. Büzülen kıpkırmızı dudaklarını görünce sertçe yutkundu. Aslı onu, dudaklarına bakarken yakalayınca sırtını koltuğa daha da bastırdı. Kartal doğrulup Aslı'nın üzerine eğildi. Öpecek kadar yakınında duruyordu. Sıcak nefesleri birbirine karışırken Aslı korkuyla nefesini tuttu. "Ben duşa giriyorum. Yerinden milim kıpırdarsan seni bu gece dışarıda ayıların arasında yatırırım. O zaman dağ ayısı kimmiş görürsün." Fısıltı ses tonuna karşın kurduğu cümleler Aslı'nın gözlerini irice açmasına sebep oldu. Bağlı ellerini yumruk yapıp göğsüne bastırarak onu kendinden uzaklaştırdı. "Uzak dur." Kartal'ın dudağının kenarı yukarı doğru kıvrılırken koltuğun kenarında duran diğer havluyu alıp banyoya girdi. Aslı anın etkisiyle bir süre kendine gelemedi. Aradan geçen on dakikanın ardından yanan şömineden dolayı mayıştı. Boğazı sızladığı için yutkunmakta zorlanıyordu. Başını yastığa koyup yanan ateşi izlemeye başladı. Gözlerini kapatmamak için direndiği sırada Kartal duştan belinde havluyla çıktı. Kolları ve omuzları haddinden fazla iriydi. Beli de çok kalındı ve kasları inanılmaz görünüyordu. Aslı şaşırdı, hızlıca gözlerini kaçırdı. Kartal genç kızı şaşkınca kendisini izlerken buldu. Bakışlarını kaçırınca üst kata çıkıp siyah bir tişört ve eşofman giyerek aşağı indi. Koltuğa Aslı'nın hemen ayak ucuna oturduğu sırada çalan telefonun sesi odayı doldurdu. "Ne var?" Uzun bir süre karşı tarafı dinledi. Yüzüne yerleşen belli belirsiz gülümsemeyi Aslı'nın gözlerine sundu. "Tamam en geç iki gün içinde orada olacağız. Siz hazırlıkları yapın." Bunu derken koltukta küçülerek uzanan kıza baktı. "Tamam dedum da Fati. Haydi kapat." Sesi keyifliydi, şivesi kaymıştı. Aslı yattığı yerden doğrulup telefonu kapatan adama baktı. Soru sormak istemişti ama vazgeçti. "Babana kavuşmak ister misin? Seni ona götüreceğim." Duydukları, şakaklarından ayak parmaklarına kadar yayılan bir elektrik akımı gibi vücudunu sardı. Eğer Gürcistan'a giderlerse, orada başına gelecekleri az çok tahmin edebiliyordu. Namlunun ucundayım, diye düşündü. "Ben gelmek istemiyorum." Kartal burnundan nefes verirken dudakları kıvrıldı. "İsteyip istemediğini sormadım." "Ne yapacağız orada?" diye sordu sesindeki korkuyu gizlemeden. "Küçük bir oyun oynayacağız." Aslı vücudunu saran sinirin, korkusunun önüne geçtiğini hissetti. Elleri ve ayakları bağlıyken güçlükle yerinden kalkıp Kartal'ın tepesine dikildi. Oturan adamın omuzuna vurup onu itelemeye çalıştı. "Hayvan herif! diye bağırdı. "Bunu yapamazsın. Beni kullanamazsın! Karaktersiz pislik!" Kartal, onu sarsan genç kıza bakmadan sinirle gözlerini yumdu. Sakinleşmeye ihtiyacı vardı. "Otur yerine." Vücuduna inip onu küçük küçük sarsan darbelerin ardı arkası kesilmeyince yerinden kalkıp ağlayan kızı kollarından tuttu. Aslı omuzlarını düşürdü. "O kadınların satılmasını engellemek için bir kadını kullanıyorsun." dedi fısıltıyla. Kartal afalladı. Kısa sürede toparlanıp dişlerini sıkarak konuştu. "Sen düşmanımın kızısın!" "Ama suçsuzum! İpek—" Kartal İpek'in adını onun ağzından duyunca sert bir tokat attı. Aslı beklemediği darbenin etkisiyle yere düşerken alnını koltuğun kenarına çarpıp sızlandı. Kartal, öfkeden titreyen ellerine hâkim olmaya çalışırken Aslı bir süre yerden kalkamadı. Büyük bir şiddetle ağlıyordu. Sol kulağı çınlarken yanağının sızladığını fark etti. Dudağından ve alnından akan kanın sıcaklığını hissettikçe daha çok ağladı. Bedeni Kartal'ın yarısı kadardı. Ona karşı koyması imkânsızken böyle hırpalanmak gücüne gidiyordu. Kızın yerden kalkmadığını görünce kollarından tutup hiç zorlanmadan ayağa kaldırdı ve koltuğa oturttu. Kartal ona dokununca krize girmiş gibi ondan kaçmaya çalıştı. "Ne olur dokunma bana!" Koltuğun en köşesine sinip başını dizlerine gömdü. Şimdiden hissettiği pişmanlığı görmezden gelmeye çalışan Kartal, onun ağlamasına dayanamadı. Yumruklarını sıkarak şöminenin önüne geçip kenarda duran maşayı aldı. Ateşe iki odun atıp közü karıştırdı. İçinden, kontrol etmekte zorlandığı hastalıklı öfkesine belalar okudu. Kızın hayatıyla da tıpkı bu közlerle oynadığı gibi oynuyordu. Ağlamasına daha fazla katlanamadı. "Kes ağlamayı!" Sertçe soluyunca Aslı korkup susmaya çalıştı. Hıçkırıklarını bastıramadığı için daha çok korktu. Bu his tüm bedenini ele geçirmiş gibi titremesine sebep olurken uzun bir süre kendine gelemedi. Aradan geçen bir saatin sonunda hava aydınlanmaya başlamıştı. Tuhaf bir kasvet gökyüzüne sinerken ağlamaktan şişen gözlerini pencereden çekti. Şöminenin başında oturup uzun süre hiç konuşmadan ateşi izleyen Kartal'a baktı. Aniden yükselmelerine alışamamıştı. Karadeniz gibi birden hırçınlaşıyor, birden diniyordu. Kartal, Aslı'nın onu izlediğini hissedince bakışlarını ona çevirdi. Genç kız gözlerini kaçırıp başını bileğindeki iplere eğdi. İki saatten fazladır bağlı bir şekilde oturuyordu. Dudağından tadı gelen kuru kanın varlığını unutmuştu. Kartal onu öyle görünce ayağa kalktı. Her hareketinde irkilen Aslı'yı kendisi bu hâle getirmişti. Banyodan pansuman için ihtiyacı olan her şeyi alıp salona döndü. Koltuğun köşesine, Aslı'nın yanına oturdu. "İstemiyorum." Genç kızın pürüzlü sesini duymazdan geldi. Elindeki pamuğa oksijenli su döküp kuruyan kanı çıkarmak için yüzüne yanaştı. Aslı kendini geriye çekti. "İstemiyorum." "Sabrımı sınama." "Önce yara açıp sonra o yarayı kapatmana izin vermeyeceğim." Yanakları kıpkırmızı olan, gözleri ağlamamak için direnen genç kıza baktı. Ateşi var gibi duruyordu. Elinin tersini alnına bastırdığında ateşi olduğunu anlayıp ağzının içinden bir küfür yuvarladı. Tam o sırada camın büyük bir gürültüyle kırılmasına, hemen ardından gelen ardı arkası kesilmeyen kurşunların sebep olduğunu anladı. Aslı'yı kolundan tutup yere düşürerek üzerine kapandı. ---------------- Dağ evine tıkılıp kaldıkları bir bölüm oldu. Gürcistan yolculuğuna ve Amiran Tamaradze ile tanışmaya hazır mısınız? 🫠 İyi okumalar. |
0% |