Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm: Icarus'un Kanatları

@bs.nova

Bastille - Icarus

 

Ekrandaki kayıt bittiğinde kaset kendi kendine attı ve televizyonun önündeki halıya düştü. Daha demin ne izlemiştim ben? Bunca insanın eve hapsolmasına neden olan etmeni benim ortadan aldırmamı mı istiyorlardı şimdi?

 

"Şaka..." Aren Arkamdan gelerek koltuğa oturdu ve bana döndü. "Az önce duyduklarım şaka de." Ona dönüp yağmurdan dolayı ıslanmış olan saçlarına baktım. "Ne duymuş olabilirsin daha yeni girdin eve."

 

İşaret parmağıyla yerdeki kaseti gösterdi "Onu sana o mu gönderdi?" Gözlerimi açarak ona baktım "Aren, sen..." Ellerimi iki yanağının üstüne koyup sıkıştırdım. "Sen bir kahinsin evladım!" Başını benden kurmamak için elime sertçe vurdu ve geriye doğru çekilerek sarı tutamlarını arkaya doğru taradı. "Ne istiyorlar tekrar oynat bakalım."

 

"Senin için tekrar oynatamam. Şu Beyaz Kelebeğin çözümünü bizden istiyorlar." Masanın önünde duran dosyayı eline aldı ve bir kaşını kaldırarak üstünde yazılı olan yazıyı okudu. "Bu dosyayı Deniz ULUGÖK dışında kimse okuyamaz." Bana döndü ve kocaman sırıttı. "Ve Aren YILDIZ." Daha dur demeden dosyanın ucundaki kâğıdı yırtarak açtı ve içindeki kağıtları dışarıya çıkarttı.

 

"Sen niye kurallara uymuyorsun lan?" Elindeki kağıtları çekip aldım ve kafasına vurduktan sonra ıslanan elimi üzerinde sildim. "Kalk git üstünü değiştir koltuğumu ıslatıyorsun." Bana bir şey diyemeden cümleleri ağzında geveleye geveleye beni salonda yalnız bıraktı ve gitti.

 

Elimdeki kağıtları okumam birkaç dakikamı almıştı çünkü içerisinde neredeyse hiç ipucu yoktu. İlacın üretilme nedeni, nerede ortaya çıktığı ve olası şüpheliler... İçi bom boş cümlelerle doluydu. Aren kuru kıyafetler ve kabarık sarı saçlarıyla yanıma geri döndüğünde koltuğa kendisini attı ve ayaklarını başımın arkasına doğru uzatıp gülümsedi. "Eee, Deniz ULUGÖK, Bir şeyler bulabildiniz mi?"

 

Elimdeki kağıtları masanın üstüne geri atıp arkama yaslandım. "Hiçbir şey yok, benden yapan kişiyi yoktan var etmemi istiyorlar." Kahkahası bir süre duyulduktan sonra ona bakmamla aniden kesildi. "Çok mu komik Aren? Sen benim dostum değil misin?"

 

"Dostum, bak şimdi." Ayaklarını geriye çekip düzgünce oturdu ve bir elini dizime koyup bana baktı. "Bu senin haltın. Benim umurumda değil." Bir şey diyecekmiş gibi hissettiğimden ona bakmaya devam ettim. "Açım."

 

Elini ittikten sonra derince iç çekip arkama yaslandım. "Sen de benim timimdesin lan."

 

"Yio."

 

"Seçme hakkın yok kasette öyle diyordu."

 

Omzunu silkip "Yioo" Ona döndüğümde aniden ayağa kalktı ve mutfağa gitti. "Beni bir daha savaşa sokamazsın hayır! Ben pizzamı yiyip oturacağım teşekkürler Kaptan!" Yerimden kalkıp koşarak arkasından gittim. "Deniz, ne demek gelemem? Sen benim-"

 

"Aaaaa!" Aniden bağırması ile ona dönüp baktım "Ne oldu?" Sanki eline bir şey batmış gibi bakıyordu "Sütümüz yok ben süt almaya gidiyorum." Yanımdan sıvışıp birkaç adım attığı anda ona dönmeden seslendim. "Aren!" sesim boş koridorda yankılandığında dönüp ona dönüp baktım. "Emrime karşı mı geliyorsun?"

 

Parmak uçlarında bana dönüp gülümsedi "Kim soruyor bunu?" Elimi önünde birbirine bağlayıp bana baktım "Sence?" Derince iç çekip omuzlarını dikleştirdi ve bana baktı "Ama deniz..." diyecek bir şey bulamamıştı bir kaşım havaya kalktığında susup mutfağa geri girdi ve donmuş pizzalardan birini alıp fırına koydu. "Ne yapacağız?"

 

Sakin adımlarla masaya ilerleyip tahta sandalyeye oturdum. Sandalyenin gıcırtısı sözlerime eşlik ederek yükselmişti "Savaş olacağını sanmıyorum çünkü ben de yoruldum." Fırının kapağını kapatıp bana döndü "Ne yapmayı planlıyorsun."

 

"Eğer olaylar aklımdaki gibiyse ne yapacağımı biliyorum ama önce iki kişiye daha ulaşmam lazım." Bir kaşını kaldırıp merakla beni dinlemeye devam etti. "İlki sorun değil Chan ile hâlâ görüşüyor musun?"

 

Duyduğu izimle saçlarını geriye doğru tarayıp arkasını döndü. "Beni görmek istemiyor." Bir bacağımı diğerinin üstüne atıp elimi üstüne koydum. "Hadi ama daha barışmadınız mı?"

 

"Deniz tanrı aşkına biraz düşünsene, şu an kesinlikle deniz fenerindedir." Gözlerimi camdan dışarıya çevirip yağan yağmuru izledim. "Yaraları iyileşemedi, sana ihtiyacı var ve sen buradasın." Bana döndüğünü hissedebiliyordum "Deniz. Ben elimden geleni yaptım kurtulmak istemeyen o."

 

"Gerçekleri yüzüne demene gerek yok."

 

"Bunu benden o istedi." Sesi sert çıktığı için ona döndüm ancak tekrar arkasını dönüp fırının içinde sarı ışıklarla aydınlatılmış pizzayı izlemeye devam etmişti. "Şimdi ise dünyanın en kötü adamıyım öyle mi? Sağol kaptan."

 

"Ben öyle bir şey demedim." Fırındaki ışık sönüğünde kapağını açtı ve içindeki sıcak pizzayı tabağına koyup bana döndü. "Bazen çok kırıcı oluyorsun." Arkasından adını seslensem de yüzüme dahi bakmadan odasına girdi ve kapısını kapatarak sessizliğine çekildi.

 

Derince iç çektikten sonra yerimden kalkıp salona geri döndüm. Açık olan televizyonun ışığı içeriyi kaplıyordu. Karanlık odayı aydınlatan mavi renkli sinyal yok yazısı ve açık camdan yükselen yağmur sesi ile oldukça huzurlu bir ortamdı. Tek huzursuzluk yaratan şey masanın üstünde duran belgelerdi. Bu görevi reddedemezdim. Şu ana kadar elime verilen bütün dosyaları oldukça iyi bir şekilde yerine getirmiştim ancak bu sefer benden yakalamam isteniyordu. Böylesine bir karmaşaya girip sadece canlı bir şekilde çıkartmam isteniyordu.

 

Camdan esen rüzgâr içimi ürperttikten sonra koltuğun başında duran hırkayı giyindim ve tekrardan koltuğuma oturup önümdeki kağıtları elime aldım. Esen rüzgâr bu sefer ayaklarımı üşüttüğünde iki ayağımı da yukarıya çekip bağdaş kurarak ısıttım. Rüzgâr ve yağmur sesinden vazgeçmeyi istemedim.

 

Sayın Deniz ULUGÖK,

 

Bu görev için en uygun kişinin siz olduğuna karar verdik. Göreviniz ise Beyaz Kelebek isimli uyuşturucuyu ele geçirmek ve onun yaratıcısına ulaşıp sağlıklı bir şekilde devlete teslim etmek. Diğer sayfalarda bu uyuşturucu hakkında elde ettiğimiz bilgiler yer almaktadır. Görev için görevlendirilmiş timin geriye kalan üyelerini seçmek size bırakıldı. En fazla 4 kişilik bir takın kurmanızı sizden istiyoruz. Şimdiden başarılar dilerim.

 

Eğer görevi reddetmek istiyorsanız belgeyi içerisinde yazılı olan adrese geri gönderiniz.

 

Diğer sayfalarda uyuşturucunun içeriği ve kurbanları yazılıydı sorun şu ki kurbanların hepsi bağlantısızdı. Adım seslerini duyduğumda elindeki boş tabakla salonun önünden geçen Aren ile bakıştım. Bana sadece bakıp yoluna devam etti ve tabaktan çıkan sesten tabağı tezgâha bıraktığını belli edip geri odasına doğru ilerlemişti. "Deniz."

 

"Efendim?" geri geri adım alıp salonun kapısına geldi ve bana baktı. "Gerçekten onu görmeye gitmek zorunda mıyız?"

 

Usulca başımı sallayıp belgeleri okumaya devam ettim. Adım sesleri bana doğru gelip koltuğa oturdu. "Deniz." Ona dönüp sabırla iç çektim. "Efendim?"

 

"Gerçekten suç bende mi?" Sessizce ona bakmaya devam ettiğimde susmayıp konuşmaya devam etti. "Yani, ölmesini istememek benim mi suçum? Arkadaşım kendisini öldürmeye çalıştı diye onu durdurdum ve..."

 

Derince iç çekti. "Suçlu ben miyim?"

 

Elimi omzuna koyup sıvazladığımda bana döndü ve buruk bir şekilde gülümsedi. "Gerçekten kırıcısın." Elimi omzundan çekip ayaklarımın üstünde birbirlerine geçirip tek yumruk yaptım. "Suçlu falan değilsin Aren, o sadece ölümden korkuyordu ve sana teşekkür etmek yerine korkusunun sinirini senden çıkarttı.

 

"Sanmıyorum." Başını önüne eğdiğinde sarı tutamları gözlerini kapattı. "Bugün oradaydın değil mi?" Başını sessizce salladı. "Hem böylesine sinirli olup hem de endişeli olman çok hoş." Arkama yaslandığımda duruşunu bozmadan bana döndü. "Deniz, Seninle gitsek vazgeçer mi? En azından sen emir verirsen takıma girer ve belki tekrardan hayatı sever."

"Bu görevde mi?" Öne doğru eğilip masadaki kağıtlardan cesetlerin resimlerini gösterdim. "Hepsi intihar etmiş." Gözlerini kağıtlara öylesine dikmişti ki konuşmamı duymadığından neredeyse tamamen emin oluyordum. "Tamam, belki de onları görürse kendisine bir ayna tutar?"

 

"Çok saçma bir düşünce." İki elini yüzüne götürüp tamamen yüzünü kapattı, "Sadece yaşamasını istiyorum, tekrar gülümsemesini istiyorum. Ama ona göre bunlar tüm dünyayı istememle eşdeğer."

 

"O zaman ona dünyaları sen ver." Bana dönüp boş boş baktı, dediklerimden anlamamıştı anlamasını da beklemezdim. Benim yapmadığım bir şeyi başkasından istemek şaka olabilirdi. "Yarın deniz fenerine gidiyoruz."

 

"Tamam, gidelim." Kalkıp üstündeki kıyafetleri çekiştirdi ve kol bileğini kaşıyıp mavi ışıkta kırmızı renge dönen tenini bana sergiledi. "Aynı şeyler tekrar olmayacak düşünmeyi bırak ve uyumaya git." Başını sallayıp elini bileğinden çekti ve beni salonda tekrardan yalnız bıraktı.

 

Birkaç dakika daha sadece sinyal yok yazısına bakıp yarın ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım. Her şey planlı olmalıydı Chan'i öylesine yönlendirmem gerekiyordu ki aklından geçen her şeyi bırakıp benimle bu işe girmesi gerekiyordu. Peki ya diğer kişi? İşte onu nerede bulacağımı bilmeme rağmen Aren'in düşündüğü endişeler şimdi bana geçmişti. Onunla nasıl konuşacaktım daha doğrusu hangi yüzümle konuşacaktım?

 

Akşamki yağmura rağmen mükemmel bir havaya uyanmıştım. Penceremden içeriye dolan ışık havadaki toz tanelerine dansın sahnesi sunmuştu. Kapımın tıklatılmasıyla yatağımdan doğrulup tahta kapıya döndüm "Gel." Aren kocaman gülümseme ile içeriye girdi ve bana baktı "Günaydın, dostum!"

 

"Bir şey mi yaptın?" Gülüp kapıyı sonuna kadar açtı ve içeriye doğru ilerledi. "Beni ne sanıyorsun yaramaz bir çocuk mu?" Birbirine geçmiş olan saçlarımı kör gözle düzeltmeye çalışıp ona cevap verdim "Evet?" Üstümdeki yorganı çekip yere attı "Kalk kaptan kalk! Kurtarmamız gereken insanlar var hâlâ yatıyorsun?"

 

"Aren, git başımdan dün gitmem diye ağlayacaktın neredeyse."

 

"Ağlamam ben!" yorganımı yerde bırakıp odadan çıktı ve koridorda bağırmaya devam etti. "Yemek hazır!" Yataktan kalktım ve yorganımı tek hamlede yatağa atıp arkasından koridora çıktım. "Sen yemek mi yaptın? Hâlâ uyuyor olabilir miyim?" Mutfağa girdiğimde burnuma çalan erimiş peynir kokusu ile masaya baktım. Isıtılmış pizzanın üstüne yeni dökülmüş erimiş peynir ile göz göze geldim "Pizza, tahmin etmiştim."

 

"Pizza bir yaşam felsefesidir kaptan sen anlamazsın hemen otur ve ye." Dediğini yapıp karşısındaki sandalyeye oturdum ve kesilmiş dilimi ağzıma aldım ve nefis tadı hissederek ona baktım. Ağzındaki lokmayı yutmadan bana döndü "Onu nasıl ikna edeceğiz?"

 

"Aklımda var bir plan sen bana güven yeter." Sessizce başını salladı ve lokmasını yutarak bir diğer dilimi ağzına götürürken konuştu "Bunu en son dediğinde beni onuncu kattan aşağıya ittin."

 

"Alta kocaman saman yığını vardı abartma." Elimdeki dilimden bir diğer ısırığı alırken tekrardan ağzındaki lokmayla konuşamaya başladı "Ölüyorum sanmıştım."

 

"Bana güven yeter, Aren." Lokmasını yuttu ve uzunca bir süre bana baktı "Bu sefer nereden atacaksın beni?" Elimdeki dilimi masaya geri koyup ona döndüm "Seni bir yerden atmayacağım sadece bana güven. Aklımda iyi bir plan var."

 

Daha fazla sorgulamadan uslu bir köpek gibi yemeğini yemeye devam etti. Birkaç saat sonra elimdeki belgeler ile yolcu koltuğunda deniz fenerine doğru yola çıktım. Aren deniz fenerine giden ara yola girdiğinde Gazda olan ayağını titretmeye başlamıştı. Elinde olmadan bileğini kaşımaya başladığında ona bakmamak için camdan dışarıya döndüm. Akıp giden manzaradaki hırçın dalgaları izledim. Şansımıza deniz dünkü yağmurun acısını daha atlatamamıştı ya da yeni kara bulutları bize haber ediyordu.

 

Deniz fenerinin önünde araba durduğunda arabadan inip kocaman deniz fenerine bakarken kapısını kapattım. Aren de hızlıca arabadan indi ve koşar adımlarla yanıma geldi. "Ne yapıyoruz? İlk sen mi giriyorsun? Sen gir beni görürse yine kaçar Deniz." Öylesine hızlı konuşmuştu ki söylediği kelimeleri seçmek alışık olmama rağmen güç bir hale gelmişti.

 

"Sessiz ol. İkimiz beraber gideceğiz."

 

"Beni görmesin Deniz. Onunla yüzleşmek istemiyorum."

 

"Sus ve arkamdan gel." İlerlemeye başladığımda dediğimi yapıp ses çıkartmadan arkamdan geldi, bileğinden çıkan hışır hışır sesleri duyabiliyordum. Denizin dalga seslerine odaklanmaya çalışarak deniz fenerinin demir kapısını açtım ve içeriye girdim. Grafiti dolu duvarlar ilk ilgimi çekendi. Bazılarında ulu önderin adı yazılıyken bazılarında şimdiki başkan hakkında yazılar yazıyor bazıları ise aşkını haykırıyordu.

 

Yanında içki şişesi duran merdivene ilerlediğimde Aren birkaç adım ileri atıldı ve benim yeni gördüğüm şırıngaya eğilerek baktı. "Deniz bu-" cümlesini tamamlamadan merdivenlerden ikişerli çıkarak hızla üst kata ilerledi. Gözümü Beyaz Kelebek için kullanıldığı belli olan şırıngadan aldığımda Aren'in çoktan dönen merdiveni yarıladığını gördüm. "Chan!"

 

Onun yaptığı gibi koşar adımlarla arkasından çıktım ve son kattaki balkonlu odaya geldiğimde karşımdaki manzara durmama neden oldu. Aren, yerdeki eski püskü yatağın üstüne diz çökmüş siyah saçlı çocuğu kucağına almış bir şekilde haykırıyordu. "Chan, ne olursun yapmadım de!"

 

Birkaç geniş adım alarak yanlarına vardım ve Aren gibi dizlerimin üstüne çökerek kollarında baygın bir şekilde yatan çocuğa baktım. Aren bu durumda dahi derin nefes alıp iki parmağını genç adamın boynuna koydu ve nabzını kontrol etti. "Atıyor, ama zayıf şimdi ne yapacağız?" Bana dönüp yardım ister gibi baktığında yerimden kalkıp etrafıma bakındım.

 

Odanın köşesindeki uyku hapları gözlerime iliştiğinde gülümseyip ona döndü "Yapmamış uyuyor." Bir süre Aren öylece durdu ardından bana dönerek şaşkın bir ifadede bakındı. İşaret parmağımla odanın köşesindeki hapları gösterdiğimde sakince o yöne döndü ve kahkaha attı. "Şaka mı bu?"

 

"Ölmedi işte drama çıkarma." Aren kolları arasındaki çocuğu birkaç defa sarstı ve gözlerini açmasını bekledi. Genç adam uyandığında bir süre Aren'le bakıştı olayları kavraması saniyelerini almıştı. Elini Aren'in ellerinden kurtarıp onu ittiğinde sarışın hiç karşı çıkmadan geriye çekildi ve ayağa kalkıp ona baktı. "Neyin peşindesin sen?"

 

"Asıl sen niye buradasın hani geri gelmeyecektin?" İkisini dinlerken sakince geriye doğru çekilip olayı izlemeyi seçtim. "Ne zaman dedim lan bunu?"

 

"Dedin işte Aren git ve yalnız bırak beni." Sert bakışları bana döndüğünde cümlesine devam etti. "Asıl sen niye buradasın hadi bu malın nedeni var."

 

"E benim de var." Bu sefer konuşma sıram gelmişti. Aren'in yanına gidip elimi omzuna koydum ve gülümsedim. "Balkona çıkıp nefes al sen."

 

"İhtiyacım yok bana açıklama yapacak." Gülümseyip ona baktım. "Sana nefes al dedim dimi?" Bir kez daha karşı çıkmadan homurdanarak balkona çıktı ve korkuluklara elini koyup dalgaları izlemeye başladı.

 

Önümde hâlâ yatakta oturan çocuğa döndüğümde karanlık bakışları bana döndü. "Evet?" Elimdeki kağıtları ona uzattığımda usulca eline aldı ve göz gezdirmeye başladı. Birkaç saniye sonra kağıtları önüme attı ve ayağa kalktı. "İstemem."

 

"Okudun mu hepsini?" Bakışlarını benden çekip balkonda duran adama çevirdi. "Okudum." Eğilip yerdeki kağıtları aldım ve yere vurarak düzenledikten sonra geri kalktım. "Tamam o halde topla eşyalarını." Bu sözümün üstüne bakışları tekrar bana döndü. "Gelmeyeceğim dedim?

 

"Sana fikrini mi sordum, Chan?"

 

"O cehennemden çıktım ve beni tekrar oraya mı sokacaksın?" Kağıtları köşedeki pencere çıkıntısına koydum ve ona doğru ilerledim. "Ne yapacaksın? Bundan daha iyi bir gelecek planın mı var? Biz buradan gittikten sonra ne yapmayı planlıyorsun? Tekrar canını mı almaya çalışacaksın?" Chan sadece bana bakakalmıştı. Gözüm Balkondaki Aren'e döndüğünde arkasını dönüp bize baktığını fark ettim. Şu an içinden neler geçtiğini tahmin edebiliyordum ama bunu yapmaya devam etmek zorundaydım. "Niye bana öyle bakıyorsun yalan mı? Bu çocukla ondan dolayı kavga etmedin mi?"

 

"Sen ona kavgamızı mı anlattın?" Chan balkondaki sarışına dönüp bağırmıştı. Aren sessiz kalmayı seçecek sanmıştım "Ne yapmamı bekledin? Ona yalan deme şansım mı var?"

 

"Her bokumuzu anlat böyle." Bu sefer Aren cevap vermedi ve arkasını dönerek elini havada susmasını söyler gibi salladı. "Chan, şimdi topla eşyalarını bizimle geliyorsun." Siyah göz bebekleri bana döndüğünde alev aldı. "Sen laftan anlamıyor musun?"

 

"Pardon?" Bir adım atıp ona doğru ilerlediğimde durup bana baktı ardından cevap verdi. "Gelmiyorum dedim. Ben istifamı vermedim mi niye peşimden geldin ki?"

 

"Kabul etmediğimi hatırlatırım." Omuzlarını silkti ve başını duvara doğru döndürdü. "Sadece gidin."

 

Bakışlarımı Aren'e döndürdükten sonra tekrar Chan'e döndüm ve iyice yaklaşarak kısık seste konuştum. "Onunla aranda ne var bilmiyorum öğrenmek zorunda da değilim ama sana onun yaşadığı acıyı yaşatmamı istemiyorsan dediğimi yapacaksın." Bakışları oldukça hızlı bir şekilde bana döndü. "Neyden bahsediyorsun?"

 

"İzle." Tek bir sözünü dahi beklemeden arkamdan bana baktığını bilerek balkona doğru ilerledim. Aren'in yaslandığı demirler tam da beklediğim gibi paslanmıştı. Yanına iyice yaklaştığımda ise tüm ağırlığını vermeden durduğunu görebilmiştim. Bakışları bana dönmemişti bile sakin bir sesle "Gelmeyecek." dedi.

 

Altımızdaki denize baktığımda hoş maviliği beni karşıladı. "Gelecek." Ona döndüm ve gülümsediğimde kaşlarını çatıp doğruldu. "Yapma ya..." elimi omzuna atıp ileriye doğru ittiğimde demirlikler ile balkondan aşağı indi.

 

Onun çığlığıyla beraber Chan koşarak balkona geldi ve balkondan aşağıya bakıp sarışına seslendi. Denizin dalgalarından y

ükselen ses çoktan bedeninin denizle kavuştuğunu göstermişti. Chan olduğu yerden bana döndü ve tüm şiddetiyle bağırdı "Neden yaptın lan bunu?"

Bölüm isimlerinin her birinin mitolojiye bağlanmaktadır eğer bilmediğimiz ve öğrenmek istediğiniz olursa Instagram dan @__athenas_owl hesabına girebilirsiniz. Bölüm fotolarının altında hikayleri de yazıyor.

 

Loading...
0%