Yeni Üyelik
17.
Bölüm

♕16.bölüm♕

@bsrarikan__

Polis merkezinde tükenen bir günün ardından kulübesinin rahatlığına sığındı.Bu gece eve gitmek istememişti.Diğer geceler yaptığı şeyleri düşündü barda takıldıktan sonra kendini eve atıp televizyon karşısında uzanarak bir komedi programı ya da belki bir korku filmi izleyeceği dakikaları iple çekerdi.Ama bu gece istediği kesinlikle başka bir şeydi.Sinirlerini yatıştıracak tek şeyin sıcak bir duş olduğunu düşünerek ufak banyosuna yöneldiğinde aklına gelen bir çift yeşil göz tüm dengelerini yeniden alt üst etti.Tanrı aşkına, ona yalan söylemişti suçluluk kara bir pençe gibi yakasına yapıştı.Bir yanı ondan kurtulmayı ne kadar çok istese de içinde bir yerlerde onunla dolmak isteyen kocaman bir boşluk vardı.Kıyafetlerini çıkarttığında sol omzunun sızlamasıyla bıraktığı ize dokundu genç kızın özenle sardığı sargıyı çıkartarak suyun altına girdiğinde akan suyun sıcaklığında eriyerek kaybolmak istedi.

Eğer...gelecek olursa, bugünkü tavırları için ondan özür dileyecekti.'Hayır artık gelmez.' diye mırıldanarak havlusuna sarıldı.Akşama misafirim var diyerek elindeki son umut kırıntılarını da kendi eliyle yok ettiğini biliyordu.Şimdi Bahar'ın gelmesini beklemek anlamsızdı.Banyodan sonra özensizce giydiği kıyafetlerine aldırmadan salona doğru ilerledi.Otuz yedi ekran televizyonunun karşısına geçtiğinde genç kızın geceyi nerede geçireceğini düşünmek istemiyordu.

Karşısındaki ufak ekrana odaklanarak yaşadığı günü unutmaya çalıştı.Birkaç kanal aramasından sonra saçma bir yarışma programını izlemeye başladı.Çiftler sırayla yarışıyorlar ve ev seçiminde bulunuyorlardı Brendan kimin hangi evi seçeceğini tahmin ediyor çoğu tahmininde de yanılmıyordu.

Son on beş dakikadır belki de altıncı kez telefonunun saatine baktığının farkında olmayarak iç çekti.Lanet olası, düşünmek kendisini tahrik ediyordu.Bu duyguların onu sersemletmesine izin veremezdi.Özel hayatını mesleğine karıştırmaması gerektiğini daha önceleri de yaşayarak öğrenmişti.Hayatında sadece bir kez bir kadına bağlanmıştı kendisini her bakımdan anlayacağını düşündüğü bir kadına.İki yıllık beraberliklerinin ardından kadının evli ve çocuklu olduğu olduğu gerçeğini acı bir tesadüf sonucunda öğrenmişti.Boyun kaslarını esneterek ana odaklandı geçmişi düşünmenin kimseye faydası yoktu.Arkasına yaslanıp bir ayağını dizinin üstüne koyarak,daha rahat bir pozisyon aldı.

İki saat gibi gelen on dakikanın ardından çalan kapının sesiyle ritm değiştiren nabzına aldırmadan yerinden kalktı.Tüm bedenini umursamaz bir tavra bürüyerek kapıya doğru yöneldiğinde aklında yalnızca bir isim vardı.

Gıcırdayan kapıyı tek hamlede açtığında karşısında yeşilin en masum tonunu bulacağına emindi; fakat gerçekler insana ikinci bir şansı vermeyecek kadar acımasızdı.Yutkunarak kapısının önündeki gerçeğe baktı.

O, yalnızca bir çift yeşil gözün hayalini kurmuştu ; oysa karşısında zeytin karası gözleriyle beklenti içinde bekleyen Calanthe duruyordu.

Tanrı aşkına, sabah yaptıkları konuşmadan sonra Calanthe'yi kapısında görmeyi ummuyordu.Tanrı aşkına, bu kadının hiç gururu yok mu diye düşünerek geriye doğru bir adım attı.

Calanthe,kendinden emin bir ifadeyle omuzlarından aşağıya sarkan siyah buklelerinden birini dudaklarının arasına alarak ıslattı.

"İyi akşamlar Brendan."

Genç kadının vücuduna yapışan kumaş elbise belinin inceliğini gözler önüne seriyordu bakışlarını kaçırdı "İyi akşamlar Calanthe eğer kabalık olarak algılamazsan burada ne aradığını sorabilir miyim?"

Davet edilmeyi beklemeden kapıdan içeriye doğru adım attı.

"Bu akşam Jack'in mekanına gelmedin.Ben sadece seni merak ettim hepsi bu."

Sabırla iç çekti, gıcırdayan kapıyı kapatarak genç kadına doğru ilerledi.

"Tanrı aşkına, Calanthe mekana uğramadığım her akşam beni kontrole geliyordun da ben mi bilmiyordum yoksa bu akşama özel bir durum mu bu?"

Calanthe ikili koltuklardan birine oturarak bacak bacak üstüne attı.

"Yanıma oturmak istemez misin?"

Bu kadarı fazlaydı işte.Sınırlarını daha fazla ihlal etmesini istemiyordu.Sert çehresi kasılırken kolundan tutup dışarı çıkartmak istediğinde sol omzunda bir sızı hissederek durdu. Calanthe şaşkın bir ifadeyle "İyi misin? kolun...Tanrım, kolun kanıyor."

Duştan sonra sargıyı sarmamıştı bu ufak sıyrığın başına dert açacağını bilmiyordu.

"Önemli bir şey değil artık gitsen iyi olur.Sabah konuşmamız gereken her şeyi konuştuk ve beni merak eden bir bakıcıya da ihtiyacım yok."

Sözleri tesir etmek şöyle dursun kadın işveyle sokularak "Seni bırakıp gidemem izin ver bakayım koluna.Ne oldu paylaş benimle her ne olursa olsun senin yanında olmaya hazırım."

Yüzsüzlüğün bu kadarına söyleyecek bir şey bulamıyordu genç kadını kendinden uzaklaştırdı "Bu mühim değil sadece bir iş kazası.Ben hallederim."

Ona dokunmak itiraf etmeliydi ki ateşe dokunmak gibiydi ve Brendan yanmak istemiyordu. Calanthe'nin evinde olanları hatırladığında vücudunun ürperdiğini hissederek durdu.

İstenmemenin ezikliğini ruhunda taşıyarak sevdiği adama baktı. Brendan dış kapıyı açarak kadının çıkmasını beklediğinde alt dudağını dişledi.

"Her ne olursa olsun yanında olduğumu ve seni beklediğimi bil.İyi geceler."

Adamın yanağına bir öpücük kondurduğunda birkaç saniye donakaldı.

Aradığı kulübeyi bulduğuna emin olduktan sonra derin bir nefes aldı.Çıkan rüzgar saçlarını dağıtsa da o buna aldırmadan karşısındaki görüntüye odaklandı.Kulübenin kapısı açıktı ve zihnini kuşatan polis biriyle konuşuyordu biraz daha yakınlaştığında karşısındakileri net bir şekilde gördü.Adamın yanında genç ve güzel bir kadın vardı.Gözlerini sıkıca yumup açtı.

'Sabah bana söyledikleri doğruymuş gerçekten de misafiri varmış' diye mırıldandı.

Geri dönmesi hatta buraya gelmemesi gerektiğini biliyordu fakat her defasında içindeki merak dalgasına yenik düşüyordu.Genç kadının Brendan'ın yanağını öpüp uzaklaşmasını ardından da adamın kapıyı kapatışını izledi.Gitmekle kalmak arasında bocaladığı bir anda kulübeye doğru yaklaştığını fark etti.

Genç adam omzunun sızlamasına aldırmadan Bahar'ın dün geceyi geçirdiği ufak odaya yöneldi.Saçlarından firar eden tokası yerde öylece duruyordu.Genç adam engel olamadığı bir içgüdüyle tokayı alarak kokladı. Bahar'ın saçlarından taşan tarçın kokusu burnuna dolduğunda tokayı yere atarak panikle odadan çıktı.

Ne yapacağını bilemez bir halde odasına gittiğinde onu rahatlatan tek şeye odaklandı.Ruhunun gıdası piyanosu terkedilmiş hissiyle usta parmakların kendisine dokunmasını bekliyordu.

Piyanonun üstündeki nota kağıtlarını aldığında anne ve babasının fotoğrafını göreceğini biliyordu her akşam yaptığı gibi cansız fotoğrafı öperek parmaklarını anne ve babasının yüzünde gezdirdi.Fotoğrafı tam karşısına koyarak kenardaki küçük sandalyeyi çekerek oturdu.Piyanonun kapağını kaldırdığında içinden taşan kelimeler bir fısıltı halinde dudaklarından döküldü.

"Sizi... çok özledim."

Erkekler ağlamaz sözüne katılmıyordu o sadece kalabalıkta ağlamak yerine kendi küçük yalnızlığında ağlamayı tercih ediyordu. Siyah ve beyazın hakimiyetine teslim olarak tuşlara dokundu.

Bahar , kulübeye yaklaştığında duyduğu sese kulak kabartarak sesin geldiği yöne doğru ilerledi.Tahta pencerenin altına geldiğinde durdu Brendan sabah gördüğü piyanonun başında ve daha önce hiç duymadığı bir parçayı çalıyordu.Lambanın sağladığı bulanık ışık sayesinde perdenin izin verdiği ölçüde Brendan'ın uzun ve zarif parmaklarının tuşlarda bıraktığı etkiyi izliyordu mutlu görünmüyorduaz önceki esmer güzeli onu tatmin edememiş olmalı düşüncesi aklına karalanınca yutkundu.Lanet olsun bu mesafeden bir şey göremiyordu boyu birazcık daha uzun olsaydı...Geri doğru bir adım attığında camın altına özenle dizilen ve karanlıkta fark etmediği odunları devirdi.Tanrım, bir bu eksikti!

Brendan , duyduğu sesle irkilerek silahına sarıldı.

"Hey kim var orada "

Tahta camı araladığında çamura bulanmış ayakkabılarıyla kaçmaya çalışan fakat kaçamayan Bahar'ı gördü.Onu görmek ruhuna iyi geliyordu gülümseyerek genç kadına seslendi.

"Hey, bekle!"

Tanrı aşkına, çok ama çok utanç vericiydi nefes nefese kalmış bir şekilde koşmaya çalışsa da başarılı olamamıştı yüzünden geçen suçluluk duygusuyla kendisine doğru gelen adama baktı.

"Bu saatte ne arıyorsunuz burada?"

"Şey...Ben sadece..."

Sorgulamayı bırakıp hiçbir şeyi düşünmek istemeden genç kadına sokuldu.Teklif ağzından birden döküldü engel olamamıştı.

"Piyano dinlemeyi sever misin?"

Aptal gibi görünmediğini umarak başını salladı.

"Öyleyse gel benimle."

Elinden tutarak kulübeye getirdiğinde Bahar tanıdık gelen bu ortamı özlediğini fark etti.Sabah karıştırdığı yatak odasında üstelik de Brendan'ın yanında olduğunu düşündükçe terleyen avuçlarını dizlerine bastırdı.

"Pekala, hangi eseri çalmamı istersin Mozart'tan mı yoksa Beethovenden mi dinlemek istersin?"

İşin aslı şu ki piyano dinlemişliği yoktu.Klasik müzikten anlamayışının acısını yüreğinde hissederek "Sizin için de uygunsa az önceki parça olsun." dediğinde adamın dudakları keyifle büküldü.Çocukça bir tavırla kendini ele vermiş onu dinlemiş olduğunu itiraf etmişti.

Brendan gülümseyerek tuşlara dokundu " Paul de Sennewille. Spring Waltz Güzel bir tercih. Genellikle Chopin'in eseri diye bilinir. Biliyor musun ben en çok Spring Waltz'ın Richard Clayderman'ın parmaklarında şekil alışını seviyorum.Usul usul sanki yaralı bir ruha dokunur gibi." Ela bakışlarını bir an için yeşil gözlerde sabitledi.

"Ruhu okşayan bir sanatı var sence de öyle değil mi?"

Bu ismi ilk kez duyduğunu belli etmek istemeden hafifçe gülümsedi.Ünlü Fransız piyanistlerin hiçbir zaman ilgi alanına girmediğini söyleyemedi.

Notalar adamın ellerinde hayat bulurcasına odada yankılanırken Bahar bu gecenin hiç bitmemesini istiyordu.Parça bittiğinde bir süre konuşmadan oturdular.Sessizlik öyle gürültülüydü ki... Brendan Bahar'ın dalgalı saçlarından bir tutamı alarak dudaklarına götürdü. Ardından genç kıza yaklaşarak dudaklarına odaklandı.Bahar ne yapacağını bilemez halde dururken sıcak nefesini teninde hissetti.

"Lütfen durun."

"Neden?"

"Ben...Ben gitmeliyim Doktor Giselle'ye geç kalmayacağıma dair bir söz vermiştim."

Ani bir refleksle yerinden kalktığında güçlü eller kolundan tuttu.Bahar karanlıkta ve sonrasında fark edemediği bir ayrıntıya odaklandığında kalbinin yerinden çıkacağını hissetti.Bunu daha evvel fark etmediğine inanamıyordu.Tanrı aşkına, bu kadar mı kör olmuştu.

"Omzunuz kanıyor."

Umursamaz bir edayla omuz silkti.

"Önemli değil mevsim.Sana söylemiştim bu bünye daha kötülerini de gördü."

Daha fazla konuşmasına müsaade etmeyerek mutfak tezgahındaki ilk yardım çantasını alarak salona geçti.Genç adamın buza döndüğüne emin olduğu kalbine bir ılıklık yayıldı.Bu son derece tatlı bir histi.Ve bu,onda ruhunun derinliklerine süzülme, zihninin içindekileri okuma isteği uyandırdı.

"Kıyafet çıkartma görevini üst değiştirme alanında benden daha tecrübeli olduğun için sana bırakıyorum."diyerek Brendan'ın sabahki tavırlarına bir gönderme yaptı.Genç adam ima karşısında gözlerini devirerek üzerini çıkarttı.İkili koltuklardan birine uzandığında genç kız yarayı temizleyerek yeniden sardı.

"Şimdi daha iyi.Ben çok geç kaldım artık gitmeliyim."

"Neden?"

İrileşen göz bebeklerine baktı "Çünkü size söylemiştim.Doktor Giselle'ye söz verdim.Ve uyuyup dinlenmeliyim yarın Harmony'i ziyaret etmeyi düşünüyorum.Biliyorsunuz Brendan Wilder benim sizden başka da ilgilenmem gereken hastalarım var."

Brendan uykulu gözlerle bileğinden tuttu.

"Ben sana hastayken sen başkasına hemşirelik yapamazsın."

Bölüm parçası; Paul de Sennewille_Spring Waltz
Dikkat, emeğe saygı için oy vermeyi ihmal etmeyin lütfen!

Loading...
0%