Yeni Üyelik
6.
Bölüm

♕5.Bölüm♕

@bsrarikan__

Uzandığı el hayatını sarar mıydı? Kaza süsü verilmiş umutları solar mıydı?

JACK'İN MEKAN'I, Dedektif Brendan Wilder'ın işten arta kalan zamanının çoğunu geçirdiği yerdi.Kasabanın polis merkezine yakınlığı bu mekanı Brendan'ın gözünde cazip hale getiriyordu.

O ve polis arkadaşları sabahları kafe olarak kullanılan barın akşamları içki satışına başlamasıyla form değiştirişini seviyorlardı.

Ayrıca Jack, üniformalı müşterilerinden memnundu müşterilerin çoğu erkekti ve ara sıra ego tartışmaları yaşanmıyor değildi. Buranın daha sosyete bir mekan olmasını istemişti bunun için türlü türlü partiler de düzenlerdi; fakat tüm çabalarına rağmen gelen müşteriler kasabanın polislerinden başkası olmazdı. Brendan, mekanın kendine has havasını seviyordu sabahları bir otelin açık büfesini andıran kahvaltılıkların tadına bakarken, akşamlarıysa bir barın soğukluğunu yudumluyordu bardağından.

Kapıdan içeriye adım atar atmaz kısa bir koridor ardından da loş bir ışık karşılardı onu gözlerini kısarak ışığa bakar ve Jack'in getirdiği buz gibi köpüklü birasının tadına bakardı.

Burası genelde bol kahkahalı ve komik olmayan fıkraların havada uçuştuğu bir yerdi.İş sonrası stres atma yöntemleri kişiden kişiye değişirdi ve Brendan'ın stresle baş etme yöntemi bu mekana gelmekti.

Mekandaki dans pistinde akşamları sahne alan bir kadın vardı esmer güzeli Calanthe. Brendan, genç kadın dans ederken sallanan uzun siyah saçlarını, takmaktan vazgeçemediği ayak bileğindeki hal halını izlemeyi seviyordu.

Birkaç arkadaşının Calanthe'ye yakınlaşma çabalarına tanık olmuştu fakat kadın erkeklere yüz vermeyip dansını yaptıktan sonra oyalanmadan çekip gidiyordu.

Genç adam bunun üstünde durmuyordu kadının dansını izlemeyi sevdiği doğruydu fakat onunla ilgili cinsel fanteziler kurmuyordu.

Yoğun bir güne başlayacak olmanın verdiği sıkıntıyla iç çekti ve her sabah olduğu gibi Jack'in Yeri'ne uğradı.İşini sevdiği doğruydu ama bazen on dakikada bulunabilecek bir delili saatlerce aramak zorunda kalması canını sıkıyordu.Mekanın kapısını gürültüyle açtığında kapı sesine aldırmaksızın masalardan birine doğru ilerledi. Jack mutfakta olmalıydı kapının çıkardığı sesle birlikte elinde bir havluyla görüş alanına girerek karşısındaki tanıdık yüze gülümsedi.

"Hey, günaydın dostum."

"Günaydın Jack ne haber?"

Jack , otuzlu yaşlarının başında koyu kahverengi saçları ve iri siyah gözleri olan açık tenli bir adamdı. Bu kasabada doğup büyümüştü bu kasabada aşık olmuştu ve yine bu kasabada evlenmiş ayrıca iki kızı da bu kasabada dünyaya gelmişti.

"Haberler sende.Her zamanki gibi erkencisin bugün."

Brendan, Jack'e doğru yaklaşıp görüş alanındaki açık büfe tarzında özenle yerleştirilmiş kahvaltılıklara iştahla bakarak oturdu. Her gün istediği menüyü adamın ezbere bildiğinden emindi.Canı bira çekiyordu fakat sarhoş halde çalışması meslek etiğine aykırıydı.

"Dün gece de pek uyuyamadım ondandır." derken boğazındaki ekşi tadı bastırmak istercesine yutkundu.

Jack hazırlamış olduğu metal tepsiyi uzattı.

"Neden işle ilgili bir sorun mu var?"

Sorusu manidardı.Ona göre yalnız yaşayan müzmin bekar bir adamın işten başka ne sorunu olabilirdi ki?

"Boş ver.Önemli bir şey değil." diyerek tabağındakilere odaklandı.

Mekan sabahları genelde boş olurdu.Birden dış kapı kendine has gürültüsüyle açıldı.Sırtının dönük olduğu kapıya istem dışı bir merakla yüzünü döndüğünde yeni geleni hemen tanıdı.

Kasıklarında ufak bir hareketlenme oldu. Bu, akşam gördüğü kadındı.Kadın hemşire miydi yoksa ebe mi? Her neyse kadının sağlık personeli olduğunu biliyordu.Onu pansiyon denilen yere götürdüğünde kalacağı yeri gördüğünde nasıl da şaşırmıştı ? aklına gelen bu görüntüyle gülümsemesine engel olamadı.

Genç kadının adını bilmiyordu; fakat görüntüsü dün geceden çok daha hoştu.Küllü sarıyı andıran dalgalı saçlarını bol br örgü halinde sol omzundan aşağı salmış; dar bir kot pantolon giymişti beyaz bir kazağın üstüne ise lacivert kısa şişme bir mont tercih etmişti.Biçimli ve zarif bacakları vardı çok güzeldi. Anlaşılan dişiliğini bu spor kıyafetler saklamaya yetmemişti.Kadın, mekana baktı ve dalgın adımlarla boş masalardan birine geçip oturdu. Brendan, boğazındaki krem rengi atkıyı ve montu çıkarıp sandalyeye asışını izledi.Bu minyon tipli haliyle ebelik yapmak için şehir hayatından sıyrılan genç bir kadından çok okulu eken liseli kızlara benziyordu.

Bakışları çakışmadı ancak gündüz ışığında rahatça süzüyordu; yaklaşık 1.63 boyunda elli beş kilo civarında olmalıydı.
En önemli ayrıntıya dikkatle baktığında kadının parmağında alyans olmadığını fark etti.Bu ayrıntı nefesini kesmeye yetmişti.Böyle bir kadın böyle bir yerde üstelik de bekar ? Şaşılacak şeydi. Jack'in genç garsonu kadının siparişini almak için geldiğinde kadının doyurucu bir şeyler istediğini fark etti.Anlaşılan dün gece iyi geçmemişti.

Masasına yanaşıp onunla konuşma isteğini bastırdı.Bekarlığın verdiği o sultanlığı kaybetmekten korkuyordu böylesi iyiydi.Kimseye hesap vermeden yaşamak en iyisiydi.

Otuz iki yaşındaydı ve hayatını birine bağlayarak geçirmek istemiyordu.Hayatına giren kadınlar olmultu elbet-hiçbiri minyon tipli ve yeşil gözlü değildi-birine bağlanmaya hazır değildi ve bu kadın da tek gecelik kadınlara hiç benzemiyordu.Ciddi bir ilişki istemiyordu.Nokta.

Kahretsin.İç güdüleri onu kadının masasına gitmeye zorluyordu. Yerinden kalktı. Mekan sahibi Jack'in, bu kadını gördüğünde şaşıracağına emindi. Jack evliydi ve çapkın bir adam değildi.Peki ya kendisi? Kendisi için aynı şey söylenemezdi. Genç kadına usulca yaklaştığında kokusu burnuna doldu.

"Günaydın, dün geceden beri nasılsınız ?"

*

Duyduğu sesle irkildi.Mekana geldiğinde içeride sadece bir tane müşteri vardı ve sırtı dönük vaziyette oturuyordu.Akşamki adamı birden karşısında görmeyi beklemiyordu.Karşısındaki sandalyeyi çekip oturunca dili tutuldu ve ne diyeceğini bilemeden karşısındaki nazikçe gülümsemeye çalıştı.

Adam karanlıkta göründüğünden çok daha etkileyiciydi.Gündüz gözüyle çok daha iyi göründüğünü itiraf etmeliydi.Bu formda haliyle haftanın pek çok saatini koşuya veya ağırlık çalışmasına harcıyor gibi görünüyordu.Lanet olası tüm hormonları harekete geçmişti ve ne yazık ki elinden hiçbir şey gelmiyordu.

" Ben... İyiyim.Dün gece size yeterince yük oldum gerçekten teşekkür ederim."

Brendan ufak bir açıyla başını eğdi; çenesindeki gamze şimdi daha belirgin bir hal almıştı.

"Umarım gecenin geri kalan kısmı daha güzel geçmiştir."

"Maalesef. Öyle olmasını dilerdim.Ne yazık ki umduğum gibi bir ortam değildi.İşi bırakmak istedim fakat prosedürler elimi kolumu bağladı."

İşte yine gereğinden fazla açıklama yapmıştı kendine kızarak sustu. Dün geceyi arabasında geçirmişti.Karnı çok açtı ve yakınlarda bulabildiği tek yer de burasıydı.Akşamki adamı burada görmeyi beklemiyordu.Gözlerine bakmaya utanıyordu bunun yerine adamın siyah deri ceketinin altında belli olan göğsünün kaslı derinliğini incelemeyi tercih etti.

Bir daha kimseye güvenemezdi.Bu, çok yakışıklı ve kendisine yardım eden karizmatik bir erkek olsa bile.Ancak adamdan kendisine yayılan testosteronun kokusu burnunun direğini sızlatıyordu.

Tıraş olmuş yüzüne baktı , oval bir yüz düzgün bir burun , kalemle çizilmiş gibi uyumlu duran kaşları hele bir de kendine güvenli konuşmaları...

"Ah, şu prosedürler...Bu arada biz tanışmadık öyle değil mi? Ben Brendan Wilder."

Kendisine uzatılan eli nazikçe sıktı.Ten teması enfesti, kalbinin ritmi değişmişti.

"Tanıştığıma memnun oldum. Bay Wilder.Bahar Danielle Johansen."

Genç adamın kaşları umduğunu bulamamış bir edayla kayıtsızca kalktı.Karşısındaki yeşil gözlerde kaybolmak istercesine bakarak "Bahar..." diye tekrarladı.

Hayatı boyunca defalarca yaptığı açıklamayı Brendan'a da yapmak üzere hazırlandı.

"Ah, annem Türk ve babam ise Amerikalı.Los Angeles'tan.Sanırım her iki tarafın da gönlü olsun diye iki ismim var."

Samimi yorumu karşısında gülümseyerek "Peki, Bahar adının manası nedir?" diye sorduğunda iri göz bebeklerinde kaybolmak üzereydi.'Manası çok derin tıpkı senin gözlerin gibi' dememek için alt dudağını ısırdı.

Siparişi geldiğinde, derin bir nefes alarak mis kokulu omletine hayran hayran baktı olabildiğince kibar bir ısırık aldı.

Hayat için bir süredir savaşıyordu ve labirente sıkışıp kalmış duygu kırıntılarının adamın önüne alelade bir biçimde serildiğini görüyordu. Gözünün önüne düşen perçemini eline dolayarak içli bir soluk aldı.

"Türkçe manası bir mevsim.Yaz mevsiminden önceki mevsim olarak düşünebilirsin."

Yanında olmak tuhaf biçimde Brendan'ın hoşuna gidiyordu saatlerce o narin dudaklardan çıkan ses dalgalarını dinleyebilirdi; fakat saate baktığında işe geç kalmak üzere olduğunu fark etti.

"Çok affedersin işe geç kalıyorum kalkmam lazım.Seninle konuşmak çok güzeldi mevsim."

Aceleyle kalktı ve ona belli etmeden ikisinin de hesabını ödedi.Genç kız,bu kasabadaki tek arkadaşına gülümsedi.Ona mevsim demişti bu hoşuna gitti.Şu ana kadar Brendan'la ilgili bildiği tek şey ismiydi peki ya işi ? gizemli kurtarıcısının arkasından seslenirken gösterdiği cesaret örneği kanında çağladı.

"Hey! Brendan Wilder ne işle meşgulsün?"

Tam kapıdan çıkmak üzereyken geri döndü ve "Polis merkezindenim.Sağlık evine pek uzak sayılmaz." diye seslenerek hızlı adımlarla uzaklaştı.Vay, canına.

Birbirinden güzel atıştırmalıkların keydini çıkarırken onu bekleyen yeni gün kapıdaydı.Portola Valley belki de umduğu kadar olmasa da yaşanılabilir bir yerdi kim bilir? Hesabı ödemek istediğinde Jack hesabın ödendiğini söyledi.

"Hem polis hem çok yakışıklı hem de bonkör "diyen iç sesine katılarak yeni iş yerine gitmek üzere yola çıktı.Zihninde yanıp sönen ampul tek bir soruyu aydınlatıyordu.

Bu kendine güvenli bakışları bir daha görebilecek miydi?

Bölüm Parçası; Ana Zimmer_Young & Brave

Dikkat, emeğe saygı için oy vermeyi ihmal etmeyin lütfen!


Loading...
0%