@bsrarikan__
|
Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmak ister.* Yoğun bir iş gününün ardından Jack'in Mekanında her akşam olduğu gibi soğuk birasını yudumlayıp polis arkadaşlarının yaptığı soğuk esprilere gülmek istiyordu. Her zaman kullandığı yolun , birkaç metre aşağısında bir kadının zorla arabaya bindirilişini gördüğünde bu düşüncelerini rafa kaldırıp bitmeye yüz tutan sigarasından bir nefes daha alarak yolun kenarına gelişigüzel bir şekilde fırlattı. Hava kararmaya başlamıştı.Adamı net olarak göremese de bu kasabadan olmadığını anlamıştı.Adımlarını hızlandırıp gölge gibi süzüldü gri Volvo'nun içine baktığında çaresiz bir şekilde oturan kadını gördü. İçinden bir küfür savurdu Tanrı aşkına, bu oydu.Başka bir kadın aynı durumda olsa şüphesiz yine yardım ederdi ; fakat bu kadın kasabanın yenş ebesi olunca neden daha fazla sinirlendiğini anlamıyordu. Eklem yerleri atılmaya hazır bir ok gibi gerildiğinde ' sadece işimi yapıyorum.Farklı bir durum yok.' diye kendisini avutmaya çalışarak sessizce yaklaştığı adama bir yumruk savurdu.Adamın saçma sorularıyla vakit kaybetmek istemiyordu.Ona kısa kısa cevaplar vererek asıl konuya odaklandı. O, sadece Bahar'ı istiyordu. Elinin altındaki yaratık ağzından sızan kanı silerek pişkin pişkin " Dostum anlaşabiliriz.Kadını istiyorsun öyle değil mi ? Bu akşam ben de kalsın yarın söz veriyorum kendi elimle sana getiririm." diyordu. Ah hadi ama, sinir katsayısının tavan yaptığından emindi.Bu adam gerçekten de sınırlarını zorluyordu.İşi gereği birçok züppeyle uğraşmış onların cezasını çekmesini sağlamıştı;ama bu adam da çözemediği bir şeyler vardı.Uzun zamandır hiç bu kadar sinirlenmediğini fark etti sinirden elleri titriyordu ve Bahar'a dokunan elini parçalara ayırıp köpeklere yedirmek istiyordu. Duyduğu son sözle adamı sertçe kendisine çevirdi. "Yüzüme bak adi herif ! Geçmişinde muhtemelen yer edinmiş bir kadını nasıl olur da bu akşam ben de kalsın yarın sana getiririm diyerek peşkeş çekebiliyorsun ? Üstelik de 'o' senle gelmek istemezken? " Üstelik yeşil gözler, gökyüzündeki kimsesiz yıldızlara eşlik ederken? Ela gözleri alev alevdi, göz renginin bir ton koyulaştığına adı gibi emindi. Kaypak piçe sert bir yumruk daha atmak istediğinde Daniel daha hızlı davranarak hedefi olmaktan bir anda kurtuldu. Gerginliğini atmak için biraz harekete ihtiyacı vardı.Artık eskisi gibi sabırlı bir adam değildi ne yapması gerektiğini biliyordu, silkelenip kendine gelmezse zihni saatlerce felce uğramış gibi olacaktı. "Oyun henüz bitmedi seni adi serseri." Ani bir refleksle adamın üzerine çullanınca ayakları yerden kesilmiş, o ukala bedeni adeta uçuşa geçmişti. "Ah," O kadar hızlı ve o kadar beklenmedikti ki, savunmaya geçecek zamanı olmamıştı.Yağmur gibi yağan yumruklarla zoraki bir nefesle savaştı.Daha çelimsiz bir adam olsa şüphesiz o an kesinlikle pes edip kaçardı.Kendisi de biraz yaralanmış olabilirdi ancak hala karşı koymaya çabalıyordu.Köze batırılmış bir mızrak saplanmışçasına alev alev yanan elinin acısını ona hissettirmeye hiç niyeti yoktu. "Bu kadar emin olma." Ah, işte zayıf noktasını bulmuştu bileğine uzanan ellerden kurtulmaya çalışırken adamın boşa savurduğu yumruklarını olabildiğince engelleyip henüz yerli yerinde duran kolunu tekrar dengeyi kuramasın diye beline kenetledi.Aynı anda başarısız bir denemeyle onu bir kez daha kendine doğru çekip yumruklarının gücünü azaltmaya çalıştı. Lanet olası, umduğundan güçlü ve zorlu bir rakipti.Onu bedeninin ağırlığıyla kıstırıp çaresiz bırakmak için bileğindeki baskıyı azalttı birden üstünlüğü ele almayı başarmıştı. "Kes şunu!" dudağını ıskalayıp biraz yukarı denk gelen bir yumruk yediği için artık sesinde gerçek öfke vardı.Yıllarca içine işleyen nefret duygusu ayyuka çıkmıştı.Dövüş sanatlarındaki ustalığı korkunç derecede etkiliydi.Altındaki yaratık acıyla kıvrandı. "Hey, lanet olası bırak beni.Derdin ne senin?" Daniel'in başında yıldızlar dönüyordu.Gözlerini hırsla açıp kapayınca kendini sırtüstü uzanmış güçlükle nefes alır bir halde buldu.Tanrı aşkına, bu lanet herif de nereden çıkmıştı? Ense kökünde filizlenen vahşi acı görüş açısını bulandırırken doğrulmaya çalıştı. "Teslim ol! Tutuklusun, yüz üstü yere yat.Şimdi." * Bahar , korkudan büzüldüğü arabadan şok olmuş bir ifadeyle çıktığında Brendan ve Daniel kavga ediyorlardı.Üstelik Daniel'in söylediği sözler onu yerin dibine sokmaya yetiyordu.Ne yapacağını bilmez bir halde bir süre onlara baktı.Bir an için polis çağırmayı düşündü ; fakat Brendan'ın polis olduğu aklına gelince bundan vazgeçti. Berbat ötesi saçma bir dizinin setinde gibiydi.Üstelik genç adam elini arabanın kapısına vurduğunda yüzünden intikamla karışık bir ağrı duygusunun geçtiğini fark etti.Tüm bunlar...kendisini kurtarmak için miydi yoksa? Hadi ama o yalnızca işini yapıyordu.Yalnızca işini yapıyordu.Yalnızca... Yaklaşık beş ay yoğun bir hastanenin acilinde çalışmıştı ve birçok vaka görerek soğukkanlılığını korumayı öğrenmişti; fakat söz konusu karşısındaki ela gözlerin sahibi olduğunda yerinde çakılıp kalıyordu.Birkaç saniye sonra birkaç adım atarak nihayet ona yaklaştı.Sesinin titremesine mani olmaya çalışarak " İyi misiniz ? " diye sordu.Adam canının yandığını belli etmek istemiyordu fakat mimikleri her şeyi ele veriyordu. "Ben... iyiyim." diye geveledi.Sağ elini avuçlarının arasına alarak bakmak istediğinde yakışıklı yüzü acıyla buruştu. "İlk yardım gerekli." Delici bakışlar yüreğinin kıyılarına çarptı. "Bu önemli bir şey değil.Geçer." Tuhaf bir biçimde elinin avuçlarından kayıp gitmesini istemiyordu.Ona bir iyilik borçluydu kendisini iki defadır beladan kurtarıyordu.Ne olursa olsun gerekli pansumanı yapacaktı. Daniel, Bahar'ın arabadan inmesine şaşırmamıştı.Kadın milleti işte boş bırakmaya gelmiyor diye düşünerek Bahar'a baktı.Nasıl olur da bu adamın elini tutabilirdi? Adamın bir anlık gafletle geri çekilmesinden istifade ederek iyice doğruldu.Hiç kimse ona ait olan bir şeye dokunamazdı.Hiç kimse onu yok sayamazdı. Sertçe kolundan tuttu " Yürü Danielle. Gidiyoruz." Aynı anda yeşil gözler gözlerini oyacakmış gibi öyle bir baktı ki...Brendan bile bir adım geri çekildi. "Daha öncede söyledim.Ben gelmiyorum Daniel. Sana güle güle." Bu hergelenin derdi neydi? "Uzaklaş ondan," derken tehditkar bakışları kana susamış cellatlar kadar kesindi. "Al voltanı." Daniel , arabanın anahtarlarını sallayarak bir buçuk yılına baktı; lanet bir şansı hak ettiğini düşünüyordu.Kafası karışık olabilirdi ama ayrılır ayrılmaz bir başkasıyla yakınlaşmasını hazmedemiyordu.Onun tanıdığı Danielle asla ihanet etmezdi.İhanete uğrasa bile. "Bana hiç kimse hayır diyemez.Bunu sen de öğreneceksin.O gün kapıyı vurup öylece çekip gitmemeliydin.Benimki sadece erkeklere özgü bir şeydi.Peki ya senin ki neydi , bu adam mıydı ha dün geceyi birlikte geçirdiğin adam ? Ben sana ulaşmayı denerken bana tercih ettiğin adam bu mu?"Öfkeyle saçlarını karıştırdı "Ben de seni zevk sahibi zannederdim." dedi. Brendan , gerildiğini hissediyordu. Daniel'e kafa atmak için bir hamle yaptığında narin elini göğsünde hissederek durdu.Tüm kasları bir kuş tüyü gibi hafiflemişti bu elin ölene dek kendisine dokunacağını bilse tüm kemiklerinin acıyla sızlamasına bile razı olabilirdi. "Bay Wilder lütfen durun. Daniel sen de git artık." Uçurumu andıran gözlerine ilgiyle baktı " Nasıl yani bu adamdan şikayetçi olmuyor musun, öylece çekip gitmesine izin mi vereceksin? " Los Angeles'tan ayrılırken mantıklı düşünememiş, Daniel'in bu derece ileri gidebileceğine ihtimal vermemişti.İşler daha fazla çığrından çıkmadan bir şeyler yapmalıydı.Olayın daha fazla büyümesini istemiyordu. Ağlamaklı bir ifadeyle sert çehresine baktı.Yaktığı köprüler sönmeden önce alevlerin üzerine yürümesi gerekiyordu. " Hayır şikayetçi olmuyorum." dedi sözcükler tılsımını yitirmiş bozuk yemler gibiydi Daniel'in gırtlağında birikti. "Şimdi lütfen herkes kendi yoluna gitsin." Daniel , ağzından akan kanı silip arabasına geçerek camı araladığında öfke, deli gibi nabzını körüklüyordu. " Şimdilik dediğin gibi olsun Danielle. Ama bu iş burada bitmedi yine görüşeceğiz." O an bir şey oldu, yanı başındaki genç adam deri montunun cebinden keskin bir şey çıkarıp fırlattı.Çakı mı? Keskin alet gri Volvonun sağ arka lastiğine isabet etti. Hızla uzaklaşan arabanın bıraktığı toz bulutunun genzini yakarken bakışları ela gözlere takıldı.Sırıtan ifadesi görülmeye değerdi. "Hey, o da neydi?" "Kasabaya hoş geldin sürprizi." Ah, şu erkekler...Gözlerini devirerek " Gel benimle." dediğinde Brendan sorgusuz sualsiz peşine takıldı. Sağlık evinin anahtarlarını kendisine veren Doktor Giselle'ye bir kez daha minnet duyarak demir kapıyı açtı.İçerisi karanlıktı, pansuman odasına geçerek ışıkları açtı. Brendan açılan ışık karşısında gözlerini kırpıştırdı. Bahar'ı ikinci defa bir beladan kurtarıyordu. Onun gözünde bir kahraman gibi görünmek gururunu okşuyordu.Öylesine masumdu ki...kesinlikle diğer kadınlara benzemiyordu.Bir şeyler söylemek için aralanan minik dudaklarını öpme isteğiyle dolup taşarken kutsal kelimeler kulağına çalındı. "Üzerindekileri çıkartsana." Minyon ebenin bu isteği karşısında afalladı. ♕ Bölüm başında paylaştığım paragraf Oscar Wilde'den alıntıdır.* Bölüm parçası; Pera_Sensiz Ben Dikkat, emeğe saygı için oy vermeyi ihmal etmeyin lütfen! |
0% |