@bstein
|
Herkese merhabalar, Kitabın genel hatları belirli yani en azından sonu belli ama zaman bize ne gösterir bilemem. Sizden gelen tavsiyeler doğrultusunda çok başka yerlere de evrilebilir. Merak ettiğiniz şeyleri bu satırların sonuna yorum olarak ekleyebilirsiniz, gerek benimle ilgili gerek başka konularda, seve seve cevaplarım. Ya da sadece sohbet etmek için bile yazabilirsiniz. Bunlar dışında oy sınırıydı yorum sınırıydı falan filan onlarla pek uğaraşan bir insan değiilim. Güzel olan her şey bir gün göremesi gereken değeri görür ve birileri mutlaka hakkını verir. Düaenli okuru olduğu sürece sessiz bir şekilde de bitebilir bu kitap yorumlarla oylarla coşarak da. Ben burada sadece sizin okuma zevkinizi ve kendi hayal gücümü tatmin ediyorum. Şu andan itibaren de sizi kitapla başbaşa bırakıyorum. Okuduğunuz için teşekkürler. Pırıltılı okumalar. (*^▽^)/★*☆♪ "Artık dinlensen mi?" Ellerini beline koyup barfiks çeken kadını izlemeye devam etti. "Dikişlerin zarar görecek." Kendini yukarı çekmeye ara verip tutunduğu demirde asılı kaldı. "Bir susmadın be oğlum. Dikiş bacağımda sen gelmiş bana barfiksten yakınıyorsun. " "Belli mi olur düşersin falan hani." Yüzünü buruşturup Onur'un dediğini alaycı bir şekilde tekrar etti. "Düşersin falan hani, çok biliyorsun sen." başıyla ileride duran tabureyi işaret etti. "Getir şunu." bacağına dikkat ederek önce tabureye sonra ise yere bastı. Ellerine sardığı bandajı çıkarırken bir yandan da konuşmaya devam etti. "Toplantı ne zaman?" Sorduğu soruyla birlikte Onur'un dikleşen vücudu ve gerilen yüzü dikkatinden kaçmadı. Derin bir nefes verip gözlerini sakince kapadı. "Anladım ben tamam." sinirli adımlarla kapıya doğru giderken Onur'un da peşinden gelmesiyle birlikte durakladı. "Ula bi git yapıştın kene gibi." " Şey..." "Ney kem küm etme de doğru konuş." "Kapı burda ya hani." Birkaç saniye olduğu yerde durdu ardından söylenerek dışarı çıktı. ... Üniformasının yakasını düzeltip parmağını otomatik kapının yanındaki okuyucuya bastırdı. Üzerine çevrilen bakışlara aldanmadan kendi sandalyesine oturup ifadesiz bir şekilde karşısındaki duvarı izledi. "Geç kaldığım için özür dilerim komutanım. Postam bir hata yapıp haber vermeyi unutmuş." son cümlesini imalı bir şekilde, komutanına bakarak söylemişti. "Postanın hata yapmadığını en az benim kadar sende biliyorsun üsteğmenim. Salak biri değilsin." yapılan imaya karşı hafifçe güldü ve komutanının gözlerine baktı. "Evet, salak değilim. Burada olmamın nedeni de bu." "Sana bu göreve gelmeyeceğini söylemiştim." "Evet, doğru fakat görevden alındığıma dair üst makamlardan resmi bir açıklama gelene kadar burdayım." "O zaman g-" Albay'ın elini masaya vurmasıyla yüzbaşının lafı kesilmişti. "YETER! Nerde olduğunuzu unutmayın" Sanki bu uyarı ona da yapılmamış gibi karşısında dimdik duran kadına baktı Albay. İçinden "ben bu işe nerden karıştım" dedi ister istemez. Ama artık geri dönüşü yoktu. Karşısında rahat bir şekilde oturan kadına baktı Albay. "Nazlı üsteğmenim, bacağın ne durumda?" "Gayet iyi komutanım. Revir doktoru görev için bir engel bulundurmadığını belirtti." "Açıklama yeterli midir yüzbaşım?" Başını hafifçe aşağı eğip kaldırdı. Yüzbaşı albayın bu tavrı karşısında fazlasıyla sinirlenmişti. 9 ay önce bir anda ortaya çıkan bu kadını fikrini dahi sormadan timine almasını söylemişti. Üstüne üstlük sanki her şey çok normalmiş gibi nerden geldiği ve kim olduğunu doğru düzgün bilmediği bu kadının bir dediğini iki etmiyordu. Birkaç kere kim olduğunu araştırsa da dosyasında adı ve soyadı dışında hiçbir şey yazmıyordu ve geri kalan tüm bilgiler gizli tutuluyordu. Torpili ve güvencesi nerden geliyor bilmiyordu ama tahminlerine göre baya bir sağlam olmalıydı. Yaklaşık 40 dakika boyunca harekat planlaması ve bölge hakkında alınması gereken önlemler hakkında konuşuldu ve ertesi gün erken saatlerde göreve çıkmak üzere herkese dinlenmeleri söylendi. "Off nasıl başım ağırıyor var ya." "Bu dediğin gece için bir bahaneyse kabul etmiyorum Burak aşkım hayatım." "Olur mu hiç öyle şey Tarık'ım başım kopsa yine bahane etmem sana." birkaç kişi Burak ve Tarık'ın bu haline gülerken Göktürk araya girdi. "Ben artık sizden korkmaya başlıyorum valla. 6 yıllık eşimle birbirimize şöyle kur yapmadık." "Abi sence sorun bizdeymiş gibi mi?" Göktürk Tarık'ın kafasına gelişi güzel vurdu. "Sen benim evliliğime laf mı ediyorsun lan düdük?" Tarık kafasının acıyan yerini okşarken Burak önüne geçip kollarını açtı ve kendini Tarık'a siper etti. "Abi vurmasana Tarık'ıma, zaten tahtaları eksik, hali hazırda var olanları da zedeliyorsun." "Ulan sende koruyor musun napıyorsun belli değil." Burak omzunun üstünden Tarık'a baktı. "Koruyorum hayatım başka ne yapıcam. Hem konuyu sen açtın abi yoksa bize ne senin evliliğinden. Ha ama illa yorun yapmamı istersen ben sorunun Ahu yengede değil sende olduğunu düşünüyorum. Biraz ketumsun sen, valla Ahu yengede peygamber sabrı var yoksa se-" herkes şaşkınlık içinde Burak'ı dinlerken Göktürk'ün Burak'ı pataklamasıyla bir anda gülmeye başladılar. "Ulan eşek herif..." Burak, Göktürk'ün kıçına tekme atmasıyla birlikte birkaç adım öne sendeledi. "Abi- ulan abi" "Ah vurmasına be adam." "Hayır bende susacak diye bekliyorum bu hala konuşuyor, dana." "Abi sende hayvanat bahçesine çevirdin beni yok dana yok eşek." "Bak hala konuşuyor at ağızlı." Burak gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Yok ebenin hörekesi ama ne alaka?" Herkes artan kahkalarıyla Burak'ı kovalayan Göktürk'ü ve onların peşinden koşan Tarık'ı izliyordu. "ABİ YÜZÜNE VURMA BARİ!" Tarık'ın söylediğinden sonra herkes daha çok gülmeye başlamıştı. Nazlı'da onlara katılıp başını hafifçe yere eğdi ve yavaşça iki yana salladı. Bu sırada onu izleyen Yüzbaşı Hakan'ın pek tabii farkındaydı. Bir karın ağrısı olduğunu biliyordu . Bu ağrıya kendisi sebep olmuştu, onu da biliyordu. "Nazlı üsteğmenim sizinle konuşmak istediğim bir konu vardı. Buyrun odama geçelim." timdeki herkes Nazlı ve Hakan'ın arasındaki gerilimin farkındaydı. Hakan hariç kimsenin Nazlı ile bir sıkıntısı yoktu. Fakat Nazlı'nın bu gizemli dosyasını Hakan gibi onlar da merak etmiyor değillerdi. Hakanla Nazlı bir süre bakışırken etraftakiler çoktan dağılmıştı. Nazlı Hakan'a doğru birkaç adım atıp yaklaştı. "Önden buyurun komutanım." Hakan içinden sabır çekerek sert adımlarla odasına doğru yürümeye başladı bir yandan da bu deli kadının ağzından durumuyla ilgili nasıl alabileceğini düşünüyordu. Nazlı ise Hakan'ın bu sinirli durumundan fazlasıyla zevk alıyordu. Burada bulunduğu süre boyunca en sevdiği ikinci şey buydu. İlki ise tim içindeki tatlı atışmalar. Kapıyı açıp eliyle içeriyi işaret etti. " Oturun lütfen" Nazlı sakin adımlarla masanın önündeki sandalyelerden birine oturdu. Onu neden çağırdığını az çok tahmin edebiliyordu. Her ne kadar bu konuyla ilgili ne kendisinden ne de başka birinden herhangi bir bilgi alamayacak olsa da bu konuyu sürekli didiklemesi sinirlerini bozuyordu. Burada bulunduğu 9 aylık süreç boyunca kendisiyle ilgili yeterli bilgi edinememesinden dolayı sürekli araştırma yapıp ordan burdan bilgi toplamaya çalışıyordu fakat son zamanlarda Hakan'ın bu merakı fazlasıyla artmıştı ve bu durum Nazlı'yı rahatsız etmeye başlamıştı. "Bir şey içer misin?" "Bir an önce konuya giriş yapsak komutanım" Hakan'ı sinir edecek bir gülümseme sundu. " Malumunuz yarın katılmam gereken bir görev var da." "Ya sabır! Bir kere de lafımı dinlesen ölür müsün?" Göğsünde bağlı duran kolundan birini çekip tırnaklarını kontrol eder gibi yaptı. "Ölmekten korksam asker olmazdım komutanım." "Her şeye de bir lafın var." "Aman nazar değdiriceksiniz komutanım maşallah deyin." "Maşallah maşallah da keşke o güzel kelimeler kendinden bahsederken de dökülse ağzından." "Ay aman komutanıım siz de-" "Kimsin sen?" "Naze-" "GERÇEK kimliğini soruyorum. Sıradan biri değilsin biliyorum. Bildiğimi sende biliyorsun. İkimizde aptal değiliz. Hele sen hiç değilsin Nazlı. Belli ki arkan sağlam ama bu beni geri itmez." Nazlı ciddi bir ifadeye büründü ve oturduğu yerde dikleşti. Anlaşılan güzel bir laf dalaşı dönücekti aralarında bu yüzden tüm dikkatini karşısındaki adama verdi. "Her ne kadar kendi isteğimle olmasa da seni askerlerimin silah arkadaşlarımın arasına soktum. Beni az çok anlarsın diye düşünüyorum." "Korkman gereken biri değilim, bu ka-" Hakan'ın ani kahkahasıyla birlikte duraksadı ve garip bakışlar atarak kendi kendine söylendi. "Manyadı bu da iyice." "Korkmak mı? Senden mi?" tekrar kısa bir kahkaha atıp devam etti. "Komikti. Gerçekten komikti." kaşlarını çatıp oturduğu masada öne eğildi. "Senden korktuğumu mu düşünüyorsun gerçekten?" "Tavırların öyle gösteriyor. Ama yalan söylemeyeceğim, korkun kendin için değil askerlerin için bunun farkındayım." Hakan, Nazlı'nın konuşmasına devam etmesi için kollarını göğsünde bağlayıp yavaşça arkasına yaslandı. "Hakkımda bilgi bulamıyorsan demek ki benimle ilgili bilgi edinmemen hepimiz için daha sağlıklı. Sende bunun farkına varıp hakkımda araştırmalar yapmak yerine bu şekilde devam et bence. Dediğin gibi sıradan biri değilim evet ama sana bunun sebebini söyleyecek de değilim." Kısa bir duraklamadan sonra devam etti. "Zeki adamsın vesselam. E doğal olarak da burada geçici olduğumun az çok farkındasındır diye düşünüyorum. Fakat durumumu kemik arayan köpeğin toprağı eşelediği gibi eşelemeye devam edersen sen de geçici olacaksın." yaptığı benzetmeyi sonradan fark etmişti ama iş işten geçmişti. Hakan'ın yüz ifadesinin hala aynı olduğunu görünce sıkıntı olmadığını fark edip devam etti. "Açıkçası bunu istemem. Seninle ilgili bir sıkıntım yok. Senin de benimle ilgili pek bir sıkıntın yok. Hakkımda negatif bir şey düşünmediğinin farkındayım. Canını sıkan şey time gelirken izninin alınmamış olması ve benimle ilgili bir şey bilmemen." Bunca yıllık askerlik tecrübesine dayanarak Nazlı'nın yalan söylemediğini anlayabiliyordu. Vakti zamanında ikisi de birbirlerini iyice analiz etmişlerdi ve tahmin edilenin aksine çok konuşmamalarına rağmen birbirlerini gayet iyi tanıyorlardı. Nazlı, Hakan'ın düşünmesi için ona biraz zaman verdi. "Yaptığım bu açıklama bile çok fazla ve her şeyi tehlikeye atabilir. Fakat güvenilir ve vatanını seven bir adam olduğunu biliyorum. Bu yüzden lütfen kendi iyiliğin için bu olayı daha fazla eşeleme." Hakan ikna olmuş bir tavırla çıkabilirsin, dedi. Nazlı bir süre daha karşısındaki duvarı izleyen Hakan'a baktıktan sonra ayaklandı. Az da olsa ikna olduğunu biliyordu fakat anlaşılan dediklerini bir kez de mantık süzgecinden geçirmesi gerekiyordu. Selamını verip odadan çıktı ve kapının önünde derin bir nefes aldı. Daha fazla dikkat çekmeden bir an önce işini bitirip buradan gitmesi gerekiyordu. Hızlı adımlarla dışarı çıkarken cebinden telefonunu çıkardı. "Alo Onur, acil dışarı gel. Talim alanının arkasına, konuşmamız gerek." İlk bölümümüz hepimize hayırlı uğurlu olsun o zaman. Bölüm düzeni nasıl olur bilmiyorum. Elimde halihazırda bir sürü bölüm var. Atacağım zaman tekrar okuyup düzenliyorum. Bu yüzden hikayeyle ilgili geri bildirimleriniz ve yorumlarınız çok önemli. Lütfen sevmediğiniz yerleri belirtmeyi unutmayın. Her nerede ve ne zaman okuyorsanız umarım çok iyisinizdir ve hayat güzel gidiyordur. Sağlıcakla kalın. |
0% |