@bstein
|
Pırıltılı okumalar. (*^▽^)/★*☆♪ Onur tek eli belinde diğer eli ise çenesini sıvazlarken sordu. "Son durum ne yani şu an, herhangi bir şey anlamadı değil mi?" "Hayır, anlamadı. Ama araştırmaya devam edecektir. Söylediklerim ne kadar etkili olmuştur bilmiyorum." Onur kaşlarını çatıp baktı. "Hiçbir şey söylemedim demiştin." Kendi kendine küfretti Nazlı. Bu işle ilgili kimseye hatta aynadaki yansımasına bile tek kelime etmemeliydi fakat Hakan'a işin peşini bırakması için birkaç şey mırıldanmak zorunda kalmıştı. Hoş salak bir adam değildi Hakan, kendisi bir şey söylemese bile az çok bir şeyleri çakacağını biliyordu. "Söylemedim zaten Onur, geçiştirdim sadece." Onur ona doğru birkaç adım atıp sertçe konuştu. "Buraya hangi amaçla geldiğimizi unutma Nazlı. Kendini bu tiplere fazla kaptırıyorsun galiba." Nazlı kolları göğsünde bağlı dimdik bir şekilde kafasını aşağı eğmeden kendisinden birkaç santim kısa olan adama kısık gözlerle baktı. "Ben değil ama anlaşılan birileri kafasında kurduğu hayal dünyasına kendini fazlasıyla kaptırıyor. Kim olduğunu unutmadan.." bir adım atıp her bir kelimesini bastıra bastıra devam etti "Kim olduğumu unutmadan konuş Onur. Yoksa sen kaptırmıyorsan da ben kaptırırım seni bir şeylere." Omzunu Onur'un omzuna vurarak karargaha doğru ilerledi. "Kafayı yiyeceğim yakında. Yeminle kafayı yiyeceğim." ... "Çekiç görüşün nasıl." Burak bulunduğu ağacın tepesinden araziye kısa bir göz attı "Önum karargahta içtiğum çay gada açik komitanum." Nazlı Burak'ın dediği şeye gülümsedi. Çayı gerçekten çok açık içiyordu. Hatta içtiğine çay bile denmezdi. "Ulan çekiç bir kere de evet de geç. İlla uzatacaksın illa." "Aman be Kartal'ım bende böyleyim ne yapacaksın. Atsan atılmaaaz satsan-" silahının dürbününden gördüğü hareketlilikle kaşlarını çattı Burak. "Komutanım saat 4 yönündeki evde hareketlilik var." Dürbünüyle Burak'ın dediği noktaya baktı. Burası kontrol etmeleri gereken son evdi. Alınan istihbarata göre sınır noktalarındaki yaklaşık 10 hanelik iki köy teröristlerin baskısı altındaydı ve iki ayrı timin ortaklaşa yapması gereken görevi, ikinci timin acilen başka bir göreve gitmesiyle Yıldırımlar timi tek başına üstlenmek zorunda kalmıştı. Hoş altından kalkamayacakları bir görev değildi. İkiye bölünen timin bir kısmının emir komutası Hakan'da iken geri kalanların emir komutası Nazlı'ya aitti. Ve tam görev bitimindeyken bir olay çıksın istemiyordu fakat içinde bunun tam aksini söyleyen bir sıkıntı vardı. "Evin en yakınında kim var?" Göktürk hızlıca cevap verdi. "Emredin komutanım!" "Beklemede kal. Çakı görüşün var mı, kaç kişiler?" Burak dikkatlice evi inceledi. Camın önünde bir kişi duruyordu giriş kapısının altındaki boşluktan ise başka birinin gölgesini görmüştü. "Görüş net olmamakla birlikte 2 komutanım. Arka odalara görüş sıfır, dikkatli olunmalı." "Ben tek hallederim komutanım" Nazlı biraz düşündü. Göktürk pek tabii halledebilirdi, birimiz onların binine bedeldi. Ama fazla gaza gelmeye gerek yoktu. Zaten içindeki sıkıntı hala baş göstermeye devam ediyordu. Adamların kaç kişi oldukları ve silah durumları belli değildi. Göktürk'ü tehlikeye atamazdı. Kendisi ise tepedeydi ve aşağı inene kadar dikkat çekebilirdi. "Kızıl, Atmaca'ya desteğe git." "Emredersiniz komutanım!" diye cevapladı Yasin. "Dikkatli olun. Çakı gözetlemeye devam et. Olası bir durumda ateş iznin var." Yasin'in gelmesiyle birlikte yavaş adımlarla eve doğru ilerlemeye başladılar. Burak dürbününden onları izlerken bir yandan da etrafı kontrol ediyordu. "Çakı görüş?" Burak hızlıca cevapladı "Yok komutanım." Derin bir iç çekip Çakı'nın bulunduğu ağaca doğru baktı. Onun oraya tırmandığına bizzat şahit olmasına rağmen bir türlü göremiyordu, bir hayvan olsa kesinlikle bukalemun olabilirdi. Adeta ağaçla bütünleşmişti. "Çakı orda kalmaya devam et. Gözünü de 4 değil gerekirse 8 aç." "Emredersiniz komutanım." Nazlı yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Düşmanın olası artışında destek için yakınlarda olmalıydı ve şu an bulunduğu konum Göktürk ve Yasin'e uzak kalıyordu. Bu sırada Göktürk ve Yasin birbirleriyle sessizce anlaşarak kapıya doğru ilerlediler. "Kapıdan değil! Camları deneyin. Tuzaklamış olabilirler." diye hızlı bir uyarı yaptı Nazlı. İkisi de aynı anda sağlı sollu camlara doğru yöneldiler. İçeriyi kontrol ettikten sonra kırık dökük olan camlardan içeri girip odaları kontrol etmeye başladılar. Göktürk girdiği ilk odada bulunan adamı sessizce hallederken Yasin diğer odaları kontrol ediyordu. Göktürk kapının girişinde durup kendisinden 5 metre kadar uzaklıktaki Nazlı'ya bakarak telsizinden konuştu. "Ev temiz komutanım. Bir kişi indirildi, başka kimse yok." "Çakı?" "İki kişi gördüğüme eminim komutanım." Nazlı derin bir nefes aldı. "Evin etrafını kontrol edin garanti olsun." Nazlı bu sırada telsizinden gerekli ayarları yapıp diğer grupla iletişime geçmeye çalışıyordu. Göktürk ise evin dışını kontrol etmek için dışarı çıkmaktaydı. "Yıldırım iki konuşuyor, Yıldırım bir ses ver." birkaç hışırtıdan sonra telsizin diğer tarafından Hakan'ın sesi duyuldu. "Yıldırım bir dinlemede, durum nedir Yıldırım iki?" "Evler kontrol edildi komutanım her yer temiz. Son bir işi-" tam bu sırada bir el silah sesiyle eş zamanlı olarak Burak'ın sesi duyuldu. Nazlı telsizi elinden düşürüp hızla kayanın arkasına saklandı. "ATMACA! KOMUTANIM GÖRÜŞÜM YOK KOMUTANIM!" Bulunduğu kayanın arkasından kafasını uzatarak etrafına bakındı. Biraz ilerisinde evin tam önünde Göktürk'ün yerde yattığını gördü. İkinciye düşünmeden bulunduğu kayanın arkasından hızla çıkıp eve doğru ateş ederek Göktürk'e doğru koştu. "Çakı durum bildir!" bu sırada birkaç el silah sesi daha gelmişti. "İçerde ve dışarda birer kişi var komutanım. Dışarıdaki Kızıl'da." Nazlı yerdeki taş yüzünden kayıp Göktürk'ün hemen yanına düşmüştü. Sağ omzundan bir el vurulmuştu. Çok kan kaybetmiyordu, anlaşılan kurşun hala içerdeydi. Çelik yeleğinin cebinden çıkardığı bezle Göktürk'ün yarasına baskı yapmaya başlamıştı. "Göktürk beni duyuyor musun?" ses gelmemişti. Nabzını kontrol ettiğinde normal olduğu için şükretti. Muhtemelen yediği kurşundan sonra yere düştüğünde kafasını vurup bayılmıştı. Nazlı ayağa kalkıp Göktürk'ü kollarının altından tuttu. Hızlıca Göktürk'ü kenara çekerken ayağının dibine gelen kurşunla durakladı ve ani bir refleksle Göktürk'ün üzerine kapandı. "SİKEYİM! ÇAKI İNDİR ŞUNU!" Nazlı kafasını vücutlarında aşağıya doğru çevirdi. Yaptığı hareketle canı fazlasıyla yansa da umursamadı. "ADAM İÇERİDE! KIZIL NE BOK YİYORSUN!" Biraz sonra ateşin kesilmesiyle Burak'ın sesi duyuldu. "Etraf temiz komutanım, Atmaca'nın durumu nasıl?" Yavaşça kalktı ve gözüyle hızlıca Göktürk'ün üstünü taradı. Neyse ki omzu dışında başka bir yerinde bir şey yoktu. Yasin'in hızla yanlarına gelmesiyle birlikte ona doğru baktı. "Komutanım iyi misiniz?" Nazlı birkaç adım geri giderken, eliyle Göktürk'ü işaret etti. "Bende sıkıntı yok Atmaca'yı kontrol et" ilerden koşarak gelen timin geri kalanıyla birlikte herkesi hızlıca taradı. Kimsede sıkıntı yoktu, içi rahatlamıştı. Herkes Göktürk'ün başına toplanmışken. O yavaş adımlarla ileride düşürdüğü telsizine ve çantasına doğru ilerledi. O sırada gözleri Burak'ı aradı. Göktürk'ün sağ koluna girmiş sedyeye yatırıyordu. Kafasını aşağı yukarı sallayıp çantasını sırtına aldı. Bir anda hissettiği yoğun acıyla yüzü buruşsa da hemen toparladı. "Komutanım haber geldi helikopter gelmek üzereymiş. Konuma beş dakika uzaklıktayız." Hakan kaşlarını çatıp gözlerini Nazlı'dan çekti. Bir sıkıntı var gibiydi ama iyice incelemesine rağmen görünürde bir yarası yoktu. "Toplanın hızlı olacağız." Herkes toparlandı ve Göktürk'ün bulunduğu sedyeyi taşıyan Burak ve Tarık'ı aralarına alarak ilerlemeye başladılar. Nazlı ise en arkada onları takip ediyordu. Hakan "Nasıl oldu bu?" diye ortaya bir soru attı. "Komutanım biz Göktürk abiyle birlikte son evi kontrol etmek için içeri girmiştik. İtin birini indirdik ama arkada gizli oda varmış. Ben tam kapıyı açtım herif bir anda yırtık dondan çıkar gibi çıkıp camdan atladı şerefsiz. Onun peşine giderken de diğeri çıkmış içerden." "Bu piçlere de güncelleme mi gelmiş ne? Gizli oda sizin neyinize." Burak konuştuktan sonra kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. Herkes yola odaklanmış bir şekilde ilerliyordu. Aradan geçen beş dakikadan sonra helikoptere ulaştılar. Nazlı'nın durumu ise yola çıktıkları andan itibaren daha da kötüleşmişti. Zor nefes alıyordu ve sırtında inanılmaz derecede bir acı vardı. Ayrıca rengi solmuş ve soğuk soğuk terlemişti. Ona göre önemli olan Göktürk'tü ve eğer kendisine bir şey olduysa bile bu sadece yavaşlamalarına neden olurdu. Bu yüzden sesini çıkarmak yerine arkadan onları takip etmeye karar vermişti. Göktürk'ü helikoptere aldılar ve hepsi tek tek binmeye başladı. Hakan Yüzbaşı ise helikopterin yanında herkesin binmesini bekliyordu. Gerçekten iyi bir komutan diye düşündü Nazlı, uzaktan onları izlerken. Buraya geldiğinden beri pek çok kez Yıldırımlar timiyle birlikte göreve çıkmıştı ve önce askerlerini güvence altına almadan kendi canı aklına bile gelmezdi Hakan Yüzbaşı'nın. Helikopterle arasında 5 metre kala, artık yürüyemeyecek hale gelince durdu Nazlı. Tüfeğinin kabzasını yere dayayıp ondan destek aldı ve derin bir nefes verdi. Hakan helikopterin yanından Nazlı'ya seslendi. "Görevsiz geçen 2 haftada hamladınız mı Üsteğmenim? Biraz hızlı mı olsanız." Cevap gelmeyince kaşlarını çatıp ileriye doğru birkaç adım attı. Nazlı kafasını kaldırıp kendisine doğru yavaş adımlarla gelen Hakan'a baktı ve hafifçe gülümsedi. Hakan, Nazlı'nın solgun suratını görünce duraksadı fakat hemen aralarındaki mesafeyi kapatmak için koşmaya başladı. Bu sırada Nazlı'nın titreyen bacakları daha fazla dayanamadı ve dizlerinin üstüne düştü. Burak, durumu fark etmesiyle birlikte helikopterden atlayıp koşmaya başladı. "KOMUTANIM!" Hakan yüz üstü düşmek üzere olan Nazlı'yı son anda karnından tutup yakaladı. Nazlı'nın sırtındaki çantayı çıkarmasıyla birlikte gözleri kocaman oldu. Burak'da gördüğü görüntüyle birlikte sendeleyip düşmekten son anda kurtuldu ve iki elini şok içinde başının iki yanına koydu. "Ko- komutanım, komutanım." sesi ağlamaklıydı. Yalan yok Nazlı'ya en çok Burak bağlanmıştı. Nazlı her zaman ona ablası gibi davranmıştı. Bir derdi olduğunda hemen anlar ve yanına gidip konuşurdu. Art arda küfretmeye başladı Hakan "Siktir, siktir, siktir..." Nazlı'nın çantasının arkası ve sırtı kıpkırmızıydı. Üniformasında tam 3 kurşun deliği vardı. Üzerindeki şoku hızlıca atlatıp Nazlı'yı kucakladı Hakan. Bu sırada Nazlı acıyla inledi. "Sikeyim." Zorla güldü Nazlı. "Komutanım siz de sürekli-" Nazlı'nın lafını yarıda kesti Hakan. "Sus! Şu an bari sus." "Göktürk abi nasıl?" "Sen kendini düşün, o iyi" Sarp ve Cenk Nazlı'yı Hakan'ın kucağından aldı. "Yüz üstü yatırın." Hakan üstünden çıkardığı parkasını buruşturup Nazlı'nın kafasının altına koydu. Helikopter havalanırken Yasin hızlıca Nazlı'nın üniformasını kesti ve sırtını gözler önüne serdi. "Siktir, komutanım?" herkesin yüzü buruşurken Nazlı bilincini kaybetmeden önce son bir kez güldü. "Alınıyorum ama" birkaç kere öksürdü "Sırtım o kadar mı çirkin lan, herkes siktir çekiyor." Nazlı'nın bayılması ile birlikte Burak korkuyla Yasin'e döndü "Noldu, n-noldu Yasin! Niye böyle oldu bir ba-" "YA BİR SUS BİR SUS BAYILDI!" Yasin'in eli ayağına dolanmıştı. Nazlı'nın nabzı çok yavaşlamıştı ve fazlasıyla kan kaybediyordu. "Komutanım çok kan kaybediyor." Hakan bakışlarını Nazlı'nın kapalı olan gözlerinden çekti "Ambulans ve görevliler karargahta hazır bekliyor iner inmez müdaheleye başlayacaklar. Sadece biraz daha dayanın." ... Helikopter iner inmez sağlık görevlileri müdaheleye başlamışlardı. Şimdi ise bütün tim ameliyathanenin önünde durmuş, kimisi ağlamaktan kimisi ise ağlayamamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerle Nazlı'dan gelecek olan tek bir iyi haberi bekliyordu. Burak akan burnunu üniformasının tozlu koluna sildi "Abi bir şey olmayacak değil mi?" "Göktürk Burak'ın ensesini tek eliyle hafifçe sıktı ve birkaç kere sağa sola salladı "Tabii bir şey olmayacak oğlum bilmiyor musun bizim Nazlı kızı." istemsiz güldü Burak. "Doğru abi güçlüdür bizim Nazlı kız, hiçbir şey olmaz evelallah." Sarp'ın omzunu hafifçe ittirdi Cenk. "Herhalde lan, hepimizi cebinden çıkartır Üsteğmenim." Etrafına bakındı Burak "Hakan komutanım nerde?" "Kan verilmesi için karargaha haber salacaktı en son. Onunla ilgileniyordur." Sarp pamuğu kaldırıp kolundaki iğne izine baktı. "Komutanım delik kapanmadan ben bir tur daha mı versem? Valla iyiyim bak." Göktürk sabır dilercesine ellerini havaya kaldırdı. "Lan oğlum adamı hasta etme otur oturduğun yerde! Sence o öyle bir şey mi dana." "Yok değil de komutanım ben öyle-" ameliyathanenin kapısının açılmasıyla hepsi ayaklandı. Koridordaki herkes doktorun ağzından çıkacak olan tek bir kelimeye bakıyordu. Doktor ağzındaki maskeyi yavaşça indirdi. Bu sırada telefonla konuşmasını bitiren Hakan ameliyathane koridoruna girmesiyle birlikte duyduğu cümleyle yerine mıhlandı. "Vatan sağ olsun."
Ani gelen bir kararla hazır olan bölümde küçük bir değişiklik yaptım. (Küçük değişiklik yüzünden yazdığım diğer bölümleri tamamen değiştirmek zorunda kalacağım :)) Ama böylesinin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın. Her nerede ve ne zaman okuyorsanız, umarım çok iyisinizdir. Sağlıcakla kalın.
|
0% |