Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@bstein

Pırıltılı okumalar. (*^▽^)/★*☆♪

3 Sene Sonra

"Valla nasıl heyecanlıyım abla bir bilsen. Gerçi Göktürk abi sürekli sövüp sövüp duruyor bana. Ama haksız mıyım sen söyle?" sanki cevap gelebilecekmiş gibi heyecanla mezar taşına baktı Burak.

"Tamam yani biz Bordo'yuz ama onlar da MİT yani boru değil. Ekibin lideri çok nemrut diyorlar, gerçi bizim Hakan abiden nemrut olamaz. Hele şimdi görsen var yaaa. Orta yaş bunalımına mı girdi ne yaptıysa. Bir ona laf bir buna laf. Durmuyor bir türlü."

Göktürk kollarını göğsünde birleştirip ofladı. "Hadi be oğlum yeter, geç kalacağız."

Mezara biraz daha eğilip tek elini Göktürk duymasın diye ağzına siper etti " Bu da ayrı bir şey he."

"Tamam tamam be adam bir sohbet ettirmedin." Dualarını okuyup yeni ektikleri çiçeklere can sularını verdikten sonra karargaha gitmek için arabaya bindiler.

Burak göreve gitmeden önce hep gelirdi Nazlı'nın mezarına. Onunla dertleşir, timde olanları anlatırdı. Her geldiğinde ona bir çiçek getirir özenle dikerdi. Tek çocuktu Burak, ablası o çocukken bir trafik kazasında vefat etmişti. Belki de bu yüzden timde Nazlı'ya en yakın davranan O'ydu. Nazlı'da kaybettiği ablasının sevgisini bulmuştu. Her ne kadar dışarıdan bakınca sıkıntısı olmayan mutlu biri gibi gözükse de, bu, tükenmişliğin Burak üzerindeki etkisiydi.

Tek acısı bu değildi Burak'ın. Annesi, kızı vefat ettikten sonra bu durumu kaldıramayıp kalp krizinden vefat etmişti. Babası ise seneler sonra tekrar evlenmiş fakat bu seferde evlendiği kadın Burak'ı istememiş ve O'da, Burak'tan elini eteğini çekmişti. Uzun bir süre Göktürk onu kendi evinde kalması için zorlamıştı bir süre sonra ise Burak rahat edemeyip aynı lojmanda farklı bir eve taşınmıştı. Göktürk sinirlenip söylense de laf geçirememişti. En azından karşısındaki dairedeydi ve sürekli gidip geliyordu.

Nazlı vefat ettikten sonra ise Burak tam olarak yıkılmıştı. Ailesini zaten tamamiyle kaybetmişti, üstüne ablası gibi gördüğü birini kaybetmek onun için bardağı taşıran son damlaydı. Yemiyor, içmiyor, kimseyle konuşmuyordu.

Onu kendine getiren ise Göktürk ile Ahu'nun yeni doğan kızı olmuştu, Nazlıhan... Hamileliği boyunca Nazlı Ahu'yu sürekli ziyaret ediyordu. Nazlı öldüğünde Burak gibi o da çok etkilenmişti. Kızı doğduğunda ise adını Nazlıhan koymaya karar vermişlerdi. Burak, Nazlıhan ile birlikte yeniden doğmuş gibiydi. Onunla birlikte oyun oynuyor, yanına her gidişinde yeni oyuncaklar, kıyafetler alıyordu.

Zamanla Nazlı'nın vefatına da alışmış ve artık mezarını daha kolay ziyaret eder olmuştu. Burak'ın bu durumu diğerlerini de mutlu ediyordu. Kardeşlerini tekrar eskisi gibi görmek onlar için paha biçilemez bir durumdu.

"Nerde kaldınız be abi, hadi ya."

"Geldiler mi?" Burak'ın sorusuna Sarp cevap verdi.

"Yok, aracın lastiği patlamış bir yarım saat geç geleceklermiş."

Yapılacak olan büyük çaplı operasyon için Yıldırımlar timi, Tim 46 ve özel olarak bir araya getirilen bir MİT ekibi ortak göreve çıkacaktı. Tim 46 ile birlikte zaten birçok göreve katıldıkları için tanışıyorlardı fakat MİT ekibiyle ilk defa bir araya geleceklerdi.

"Ey Allah'ım ne laga luga yapıyorsunuz o zaman geç kaldık diye oğlum."

Yasin göz ucuyla Hakan Yüzbaşı'ya baktı " Komutanımın huyunu biliyorsunuz komutanım."

Hakan. Yeterince çekilmez biriydi fakat Nazlı vefat ettikten sonra daha da çekilmez olmuştu. Yeni gelecek olan üsteğmeni timde eksiklik olmadığını söyleyerek kesin bir dille reddetmiş ve gelebilecek olası diğer tekliflerinde yolunu kesmişti.

Hakan ayağa kalkıp her zamanki betonu andıran surat ifadesiyle birlikte konuştu. "Gelmişler, ortak alandalarmış."

Herkes ortak alana girdiğinde karşılarında iri yarı 5 adam duruyordu. Hepsi oturduğu yerden kalkıp selamlaştılar, ardından Hakan söze girdi.

"Ekip lideriniz nerde?"

Kumral ve yeşil gözlü olan adam, Yusuf, konuştu "Telefon gö-" kapının açılmasıyla birlikte çenesiyle kapıyı işaret etti "Hah! İyi insan lafının üstüne demişler."

...

Nazende ALPHAN

3 yıl sonra yine aynı şehir aynı karargahtayım ve nasıl davranmam gerektiğini asla bilmiyorum. Görev emri geldiğinde az çok neyle karşılaşacağımı biliyordum. Ya da boş versenize neyle karşı karşıya kalacağımı gram kestiremiyorum. 3 yıl sonra, neredeyse her gün sözde mezarıma gelip benimle dertleşen insanların pat diye karşısına çıkacaktım. Beni alıp diri diri o mezara gömseler sesimi bile çıkarmazdım.

Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. İçeriden konuşma sesleri geliyordu. Her birini, seslerini bırak nefes alış verişlerinden tanıyordum. İçeri girdiğimde herkesin gözü üstüme döndü ve sanki yeterince gergin değilmişim gibi daha çok gerildim. Her biri ne olduğunu anlamak istercesine yüzüme bakıyordu. Bu bakışları göreceğime yer yarılsaydı da içine girseydim.

İlk tepkiyi Burak'tan bekliyordum ama tam tersi Göktürk abiden geldi. "Nazlı?"

Yutkunup boğazımı rahatlatmaya çalıştım fakat nafileydi. "Abi." tek söyleyebileceğim şey buydu.

"A-abla sen nasıl?" Sarp'ın şaşkınlıkta sorduğu soruya cevap vermek için kullanabileceğim tek bir kelime kalmamıştı dağarcığımda. Gerçek adımı bile bilmiyorlarken ne söyleyebilirdim ki onlara.

Bakışlarım yavaşça Burak'a döndü ve küçük bir adım attım ona doğru "Burak?"

Elini havaya kaldırıp sertçe ve dolu gözlerle konuştu "YAKLAŞMA!"

Burak'ın bu tepkisine gram şaşırmamıştım. Hatta geç bile kalmıştı bence bu tepki için. Ellerimi iki yana kaldırıp attığım bir adımı ikiye katlayarak geri çekildim.

"Tamam, tamam burdayım. Duruyorum."

"Ben, ben daha bu sabah- bu sabah gittim mezarına. Göktürk abi söylesene birlikte gittik, gitmedik mi?" Göktürk abi sakinleşmek istercesine gözlerini kapadı.

"Gittik, bu sabah gittik. Sen nasıl şimdi-" Hakan Burak'ın lafını kesip gür bir tonda konuştu.

"Nazende Hanım, gerekli bilgi aktarımını yapabilmek adına buyurun odama geçelim." arkasını dönüp Burak'a kısa bir bakış attı ve Göktürk abiye hitaben konuşmaya devam etti.

"Atmaca sen Çakı'ya biraz temiz hava aldır."

Eliyle kapıyı gösterdi "Yolu göstermeme gerek yoktur diye düşünüyorum." dedi.

Son kez Burak'a baktığımda koltuğa oturmuş ve başını iki elinin arasına almış bir vaziyette duruyordu. Diğerleri ise ne olduğunu anlamak istercesine hala bana bakıyorlardı.

"Ne demek odaya geçelim abi? Ne oluyor biriniz bir şey anlatsanıza." Yasin dayanamayıp söze girdiğinde duvarda olan bakışlarımı ona yönelttim. "Ben en öndeydim, DOKTOR GELİP ÖLDÜ DEDİĞİNDE TAM EN ÖNDE DURUYORDUM!"

Cenk gelip Yasin'i kolundan tuttu. Yasin ise ellerini havaya kaldırıp bana doğru bir adım attı. "Bu ellerdeydi abla kanın. Ben ellerimi yıkayamadım sen gitme diye."

İkimizin de gözünden birer damla düştü. "Yapabilecek bir şeyim yoktu. Çok özür dilerim." diye fısıldayabildim zorla.

Geriye doğru birkaç adım sendeleyip hızla odadan çıktım ve Hakan'ın odasına doğru ilerledim. Hakan ise arkamdan gelip kolumdan tuttu. "Dışarıda konuşalım mı? Hava almış olursun."

"İyi olur, sağ ol."

Eğitim alanında koşan askerlere bakarken yavaşça banka oturdum.

"Anlat bakalım Nazl- Nazende." dediği şeye burukça gülümsedim.

"Biliyorsun zaten, numara yapma boşuna."

"Numara demeyelim de işin bir de sen tarafını duymak istiyorum diyelim."

"Ne biliyorsan o işte. Özel görevdi, vurulunca acil durum toplantısı yapılmış ve görevle ilgili bilgilerin yeterli olduğu kanısına varılmış. Gün sonunda da fırsat bu fırsat denilip ölürse bizim elimizde ölsün demişler sonra da görevi sonlandırmışlar." Yerimde doğrulup gözlerine baktım. "Yoksa yemin ederim bu işi böyle sonlandırmazdım, yemin ederim."

Kafasını yavaşça aşağı yukarı sallayıp dirseklerini dizine yaslayıp öne eğildi. "Biliyorum."

Birkaç dakikalık rahatsız edici sessizlikten sonra dayanamadım "Sen ne zaman öğrendin?"

"Çok olmadı," biraz durup düşünür gibi tek gözünü kısıp kafasını yukarı kaldırdı. Ne zaman bir şey düşünse böyle yapıyordu. Ve dürüst olmam gerekirse onun gibi biri için fazlasıyla tatlı duruyordu.

"1 bilemedin 2 ay. Görev düzenlemeleri başladığında Yaşar Albay dosya hazırlatıp vermişti. Adını orda görüp araştırdım. Zor oldu baya ama aşağı yukarı aynı işi yapıyoruz, bir şekilde hallettim."

Arkama yaslanıp kollarımı göğsümde bağladım. "Övünmek gibi olmasın ama sen değil, ben hallettim."

Kaşlarını çattı " Nasıl?"

"Beni bulmanı istemesem beni bulamazdın. Daha önce de araştırdın, biliyorum, e sen de biliyorsun. Neden öncesinde beni bulamadın da şimdi, birdenbire beni bulabildin sanıyorsun."

"Peki neden seni şimdi bulmamı istedin?"

"Geri döndüğümde bana destek olacak biri lazımdı."

Birdenbire kahkaha atmasıyla anlamaz bir ifadeyle ona baktım.

"Geri döndüğünde sana destek olacak biri lazımdı ve sen bu konuda bana mı güvendin?"

Omuz silkip umursamaz bir tavırla karşılık verdim "Sana her konuda güvenirim."

Bir an için duraksadı "Nasıl?"

İşaret parmağımla şakağına dokundum birkaç kez. Yaptığım hareketi garipsemiş olacak ki refleksif olarak geri çekildi.

"Senin saksı bugün pek bir yavaş çalışıyor Yüzbaşım. Hayırdır?" cevap vermeyip yüzüme bön bön bakmaya devam etti. Ona doğru dönüp tek ayağımın üstüne oturdum. "Sizden nasıl tepkiler alacağımı kestiremiyordum. Görevden önce hepinizin öğrenmesi iyi olmazdı o yüzden birinizi seçmek zorundaydım. Araştıracağını bildiğim için de o dosyayı ben gönderdim Yaşar Albay'a"

Hafif şaşkın bir ifadeyle tam konuşacakken tekrar söze girdim.

"Kendini dışardan okunamaz sanıyorsun, öylesin de. Ama okumasını bilmeyene. Nedendir bilmem, bana göre oldukça şeffafsın. Sana baktığımda o an ne hissettiğini hatta düşündüğünü bile çözümleyebiliyorum. Beraber geçirdiğimiz o 9 ayda seni oldukça iyi tanıma fırsatım oldu. Safsın. Kötü anlamda değil yanlış anlama. Kötü anlamda saf olamayacak kadar iyi bir konumdasın."

Güldü " Sağ ol ya."

"Neyse, dediğim gibi seni az çok tanıyorum. Vatanına, sevdiklerine sadık; onlara göz dikenin alnını hiç düşünmeden karışlayacak kadar da kararlı ve korkusuzsun." olduğu yerde dikleşmesine belli belirsiz güldüm.

"Şımarma hemen ha."

"Ne şımarması be." yan yan bana baktı "Belim ağrımış biraz" deyip sırtını gerdi.

"Bu yüzden işte. Sana bu nedenlerden dolayı güveniyorum. Ha diğerlerine de güveniyorum ama hepsine sözünü geçirebilecek olan tek kişi sensin."

Kafasını salladı "Sevindim." Gözlerimin içine baktı ve devam etti. "Beni seçmene, geri dönmene ve yaşamana."

Gülümsedim, öyle ki onlardan ayrıldığım süre boyunca sergilediğim en içten gülümsemeydi bu.

 

Loading...
0%