Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@bstein

Pırıltılı okumalar. (*^▽^)/★*☆♪

"Yasin'le Burak'ın dediklerine çok takılma olur mu? Onlar, nasıl desem..."

Sözünü ben tamamladım. "Onlar daha çok gençler ve daha önce hiç silah arkadaşlarını kaybetmenin acısını tatmadılar, biliyorum."

"Bunun yanında sana da çok bağlılar, hepimiz öyleyiz ama onlar seninle daha güçlü bir bağ kurdular."

Kafamı sallayıp derin bir nefes aldım. Hakan içeri girdiğinde bende arkasından devam ettim. Bakışlar üzerimize döndüğünde gerilsem de belli etmedim. Birlikte çalıştığım ve komutası bende olan bir ekibin karşısında kendimi bu kadar salmamalıydım. Hakan kendi timine ben de kendi ekibime oturması için işaret verirken ikimizde karşılarında dikildik. Hakan benden ziyade daha rahat dururken ben sadece üzerindeki lekelerin yerini bile ezberlediğim duvara ve kendi ekibime bakıyordum. Hakan başıyla bana işaret verdiğinde söze girdim.

"Bildiğiniz üzere toplu bir göreve gidiyoruz. Herkesin çalışma koşulları ve stili farklı olduğu için görev öncesi 3 günlük bir eğitimden geçeceğiz. Bu sayede her iki ekipte birbirine alışmış olacak. Sahadayken hangi durumlarla karşılaşacağımız belli değil bu yüzden 2 ayrı ekip değil tek bir ekip gibi olmalıyız."

Hakan devam etti. "Karşınızdaki kişinin kılı dahi kıpırdasa bunun ne anlama geldiğini anlayacak düzeyde olmalısınız bu yüzden bu 3 gün içerisinde hepiniz birbirinizi iyi gözlemleyin. Gerisini zaten eğitimlerde biz halledeceğiz."

Masada duran üzümlere uzanacakken Hakan'ın bakışıyla durdum. "Görevle ilgili bilgilendirmeler her iki birime de yapıldı fakat eğitim sonrasında detaylıca tekrar bir toplantı yapacağız. Şimdi 2 saat sonra eğitim alanında toplanmak üzere dinlenebilirsiniz."

"Cenk, Nazende ve ekibine kalacakları yerlere götür. Eşyalarını bırakıp dinlensinler."

"Emredersiniz komutanım." bende Cenk'i takip edip kalacağımız odaya gidecekken Göktürk abi arkamdan seslendi.

"Nazende." duraksayıp yeni öğrendiği adımı hazmetmeye çalıştı anlaşılan.

"Naz de abi, eskisi gibi."

Kafasını salladı "Eski odan duruyor, eğer istersen oraya geçebilirsin." Bu durum içten içe çok hoşuma gitse de sesimi çıkarmayıp kafamı salladım.

Tam gidecekken Göktürk abi tekrar seslendi. "Naz."

"Efendim abi?"

Kollarını açıp gel demesiyle elimdeki çantayı yere bırakıp hızla ona doğru ilerleyip sıkıca sarıldım. İçim tıpkı eski günlerdeki gibi huzurla doldu. Aileme kavuşmuş gibi hissettim.

"Çok özledik seni."

"Bende abi bende." Göktürk abiden ayrıldıktan sonra Sarp bir anda olaya dahil oldu ve oh be deyip o da sarıldı. Anlaşılan diğerleri henüz bunun için hazır değildi. Göz ucuyla Tarık'a baktım. Beni gördüğünden beri tek kelime etmemişti ve bu durumu kendini bana tamamen kapatmaması hakkında umut tohumları serpiştiriyordu içime. Birkaç adım atıp ona yaklaştım.

"Sen bir şey demeyecek misin?"

Yanıma yaklaşıp tek koluyla sarıldı "Burada olmana sevindim ama bize bir açıklama yapmak zorundasın. O zamana kadar kimse buna alışamaz."

"Anlatabileceğim kadarıyla hepinize anlatacağım söz."

Herkes dağıldıktan sonra ben odama gelmiştim. İçeri girer girmez içim parçalandı. Yatağımda kocaman bir Türk bayrağı seriliydi. Masada timle çekindiğimiz fotoğraflar vardı. Eşyaların yeri hiç değişmemiş gibi duruyordu. Yatağa doğru ilerleyip tek elimle bayrağımı okşayıp yataktan aldım ve güzelce katlayıp dolabın en üst rafına koydum. Belki bir gün gerçekten serilirdi bu bayrak yatağıma ama o yatak bu yatak olmazdı.

Tek kolum başımın altında uzanırken kendi kendime söylendim. "Ulan keşke 2 saat yerine yarım saat deseydim. Şimdi bekle dur anasını satayım." bir anda aklıma gelen fikirle ayağa fırlayıp gömleğimi giydim ve odadan çıktım.

Etrafta gezinip bizimkilerden birini aramaya başladım. Koridorda yürürken beni gören askerler şaşkınlıkla gözlerini açıp arkamdan bakıyordu fakat şu an onları umursayacak durumda değildim.

"Üsteğmenim?"

"Malatyalı?" yemekhanede sürekli denk gelip birlikte oturup sohbet ederdik. Allah vardı çok efendi düzgün bir çocuktu.

"Siz nasıl?"

"Uzun hikaye Malatyalı."

Gözlerinin içi parladı bir an için "Varsın uzun olsun komutanım bizim kısa sohbet ettiğimiz nerde görülmüş."

Gülümsedim. Her ne kadar diğerlerinden az tepki vermiş olsa da o da çok şaşırmıştı. Ayaküstü birkaç kelime daha ettikten sonra bizimkilerin yerlerini öğrenip doğruca dışarda çamların arasında sürekli oturup çekirdek çitlediğimiz çimenliğe ilerledim.

Hakan ve Göktürk abi hariç hepsi oturmuş boş boş etraflarına bakınıyordu. Cenk'le Sarp sırt sırta vermiş oturuyordu. Yasin'le Tarık hararetli bir şekilde konuşurlarken Burak, dalgın dalgın oturduğu yerdeki çimleri koparıyordu.

Ellerimi pantolonuma sürtüp yanlarına yaklaşıp seslendim "Selam." çok saçmaydı niye öyle dedim ki.

Sarp kafasını Cenk'in omzundan kaldırıp bana baktı ve gülümsedi "Hoş geldin abla, gel otur."

"Yok ben oturmayayım hiç," Burak ağzının içinde bir şeyler geveleyip ayağa kalktı. Yaptığı şeylere diyecek tek bir lafım yoktu çünkü haklıydı.

"Şey diyecektim ben, revire gittim ama kimse yoktu," yalan revire falan gitmedim. Bilinmesi gerekilen bir detay olduğunu da düşünmüyordum. "Doktor nerde biliyor musunuz?" arkamdaki ayak seslerinin durduğunu duydum ve eş zamanlı olarak bir çift gözün sırtımda gezindiğini hissettim. Biliyordum duracağını. Her ne kadar böyle davransa da içini biliyordum ben bu çocuğun. İçi içini yiyordu şimdi ne oldu acaba diye.

Cenk hemen ayağa kalkıp yanıma geldi ve hafifçe kolumu tuttu "Bir şey mi oldu abla?"

Gülümseyip kolumdaki eline elime koydum "Önemli değil ufak bir şey."

Sarp lafa girdi "Küçüğü büyüğü mü var abla bu işin neyin var söylesene."

"Valla küçük. Minik bir dikişim vardı o alınacaktı."

Tarık omzuyla Yasin'i dürttü "Yasin halleder iki dakika da arama boşuna." Yasin cevap vermeyip etrafına bakınınca Tarık tekrar omzunu dürtüp dişlerinin arasından konuştu "Değil mi Yasin'im?"

"Ha, efendim?"

"Naz'ın dikişleri alınacakmış da kalk bir hallet."

"Revir ne güne duruyor abi?"

Sertçe Yasin'i başını okşayarak konuştu "Revire gerek olunsa revire giderdik değil mi Yasin'im, değil mi canım?"

"Tamam abi ne kızıyorsun?"

Yanlarından ayrılıp revire geldiğimizde doktor masasında oturuyordu.

"E doktor gelmiş işte, halleder o." doktor bize bakıp ayağa kalktığında lafa girdim hemen.

"Yok yok doktor hanıma zahmet olmasın hiç sen hallet iki dakika, küçük bir şey zaten."

"Adı üstünde doktor niye zahmet olsun." doktor bir Yasin'e bir bana baktı.

"Yahu sen hallet işte. Hem..." hem ne Nazende, ne geliyor acaba o kıt aklından.

"Hem tanımıyorum ben doktor hanımı. Sen tanıdığımsın sen yap."

"Her doktoru tanıyor musun abla Allah aşkına." biraz durup devam etti. "Hem sen beni tanıyorsun da ben seni tanımıyorum."

İçimde bir şeylerin kırıldığını hissettim o an. Uzun zamandır böyle hissetmiyordum. Acısı ne bıçak ne de kurşun yarasına benziyordu, daha ağırdı.

Doktor hanım bir anda araya girdi "Benim halletmem gereken birkaç evrak işi vardı. Hem sende halledersin Yasin. Hadi görüşürüz." bu işler bittikten sonra doktorun yanına gelip ona bir teşekkür edecektim. Hatta yemek ısmarlayacaktım.

Yasin oflayıp eline eldivenleri geçirirken bende gömleğimi çıkarıp yatağa uzandım. Üstümdeki siyah atleti göğsümün altına kadar sıyırdım. Yasin elindeki tıbbi tepsiyle arkasını döndüğünde gözleri kocaman açıldı.

"Bu muydu küçük dediğin şey!"

Kafamı yataktan kaldırıp zaten bildiğim yarama tekrar baktım. "He ne var ki?"

"Abla dalga mı geçiyorsun sen benimle?"

"Yok valla geçmiyorum."

Sağ göğsümün altından sol karın boşluğuma kadar ilerleyen bir bıçak yarasıydı. Küçük diyerek biraz abartmış olsam da ve her ne kadar dikişlerin bugün değil 1 hafta sonra alınması gerekse de bence önemli detaylar değillerdi.

"En az 15-20 dikiş var burada."

"Abartma ula." deyip saymaya başlamıştım ki Yasin elimi ittirip yatağın yanına sandalye çekip oturdu ve dikişlerime bakmaya başladı. Böyle tepkiler vermesi hiç tepki vermemesinden iyidir.

Tek kaşını kaldırıp bana baktı "Dikişlerin çıkma zamanı geldiğinden emin misin?"

"Evet, doktorum öyle söylemişti."

"En az bir hafta daha kalması gerek bence."

"Sen çıkar ya gıcık oldum zaten iyice onlara."

Kafasını sağa sola sallayıp tepside bir şeyler aradı. "Şimdilik pansuman yapacağım bir hafta sonra baktırırsın tekrar."

"Çıkar diyorum çıkarsana oğlum."

"Bende diyorum ki çıkmaması gerek."

Bu baş kaldırışına gülümsedim. "Emredersiniz komutanım!"

Dudağının kenarı hafifçe yukarı kalktı. O pansumana başlamışken bende fırsat bu fırsat deyip hemen konuya daldım.

"Buraya gizli görevle geldim." bir an için duraksadı fakat hemen işine devam etti. "Ne için olduğunu söylemem tabii ki biliyorsun sen de."

"Açıklamana ihtiyacım yok."

"Ama benim dinlemene ihtiyacım var Yasin. Sizi asla öyle bırakmazdım. Haberim bile yoktu. 2 ay sonra bir uyandım kimse yok yanımda. İstanbul'da olduğumu bile hemşirelerden öğrendim. Sonrasında her şeyi Onur açıkladı."

Kaşlarını çattı "Şu postan olan Teğmen mi?"

"Evet, o da benimle birlikteydi. Ben vurulunca kimliğimle ilgili bazı şeyler deşifre olma yoluna gitmiş. Öyle olunca da durum toplantısı yapılıp görevle ilgili bilgilerin yeterli olduğu kararına varılmış ve görev sonlandırılmış." Biraz soluklanıp devam ettim. "Üslerim vurulmamı ve durumumun ağır olmasını değerlendirip böyle bir yola başvurmuşlar."

Pansumanı bitirip sakince eldivenlerini çıkardı ve ayağa kalkmama yardım etti. "Ben böyle bir tercih yapmazdım Yasin. Sizinle o kadar vakit geçirdik, yeri geldi ölümle burun buruna geldik. Canımı size emanet etmişken canınızı bana emanet etmişken size böyle bir vedayı reva görür müyüm?"

Kafasını eğip boğuk bir sesle konuştu "Çok kötüydü abla, çok kötüydü. Çok kan kaybetmiştin, benim yüzümden oldu dedim. Durduramadım kanamanı. Burak... İsteyerek söylemedi ama çok kızdı. Sen öldürdün dedi, beceremedin dedi." Ağlamaya başlayınca sarıldım sıkıca. "Mantıklı geldi abla düşününce. Elimde öldü de-"

"Şşş... Ölmedim ben, buradayım ölmedim." Daha şiddetli ağlamaya başladı. Sırtını okşadım sessizce. Yarım saat boyunca oturduk orda. Yasin ağladı ben sarıldım. Önce o benim yaramı sardı sonra ben onun yarasını sardım beceriksiz ellerimle. Hava alması için dışarı çıktığımızda Göktürk abi geldi yanımıza.

Yasin'e bakıp ne oldu dercesine gözünü kırptı.

"İyiyiz, bir şey yok."

Geriye bir tek Burak kalmıştı. En zoru.

"Akşam senin ekibi de al bize yemeğe gidiyoruz Naz'ım. Ahu ablana kalabalığız dedim."

Şaşkınlıkla ona baktım. "Beni söyledin mi?"

"Sürprizim var dedim sadece."

"Abi mezardan adam çıkarıp sürprizim var denir mi?"

Yanağımdan makas alıp güldü "Mezardan çıkarmadım ki kendisi geldi ayağıma kadar."

...

"Of off offf nasıl ağrıyor her yerim var yaaa." Sarp kollarını sallayıp merdivenden çıkarken söylendi.

"Valla Hakan komutanıma bir enerji gelmiş." Cenk yan gözle bana bakıp imalı bir şekilde devam etti "Nedense artık."

Göktürk abi arkasını dönüp Cenk'e bakış attı "Çok konuşma evde yemek değil dayak yersin."

Cenk ağzına görünmez bir fermuar çekip anında sustu.

Göktürk abi kapıyı açıp Ahu ablaya seslendiğinde herkes ayakkabısını çıkarıp tek tek içeri geçerken ben bu buluşmayı ertelemek için en arkalara ilerliyordum . Tam yine geri gidecekken belimdeki elle aniden durdum. Kafamı çevirdiğimde Hakan kulağıma eğildi.

"Ne kadar kaçarsan kaç o eve gireceksin."

"Tamam işte bende ne kadar kaçabilirsem o kadar kaçıyorum."

"Üzülerek söylüyorum kaçacak bir yerin kalmadı o zaman."

Bıkkın bir şekilde ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim. Ahu abla ve Göktürk abi masaya tabakları dizerken diğerleri de tencerelerle kurbanlık oyun gibi masanın yanında bekliyordu.

"Ee hayatım sürpriz diyordun, ne sürprizi?"

Göktürk abi gülümseyerek Ahu ablanın arkasında dikilen beni gösterdi.

"Geldi işte sürprizin."

 

Loading...
0%