Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@bstein

Pırıltılı okumalar. (*^▽^)/★*☆♪

Yazardan

"Yani şimdi doğru mu anladım, sen özel harekattansın ve özel görevdeydin." Nazende'nin MİT'ten olduğunu söyleyemeyecekleri için özel harekattan olduğunu söyleyip durumu kurtarmışlardı. Nazende kafasını sallayıp onayladıktan sonra devam etti Ahu.

"Kimliğin açığa çıkmasın diye de üslerin seni öldü gösterdiler, öyle mi?"

Göktürk en sonunda dayanamayıp ortamı dağıtmak için tabakta duran sarmalardan birini ağzına atarken konuştu. "Aynen güzelim öyle. Şimdi rahat bıraksan da kızın midesi uzun zaman sonra güzel yemekler mi görse?"

Göktürk'ün bu başarısız girişiminin ardından Ahu kaşlarını çatıp Göktürk'ün omzuna hafifçe vurdu. "Bir dur yahu, anlamaya çalışıyorum. E sonra ne oldu, hani görev bitmiş ya?"

"Sonrasını çok anlatamam ablam ama şöyle ki; öğrenir öğrenmez hemen sizi araştırdım, sonra..." Göz ucuyla Burak'a baktı. "Sonra mezarımın yerini öğrendim." İnsanın, sanki bir zamanlar ölüymüş de sonrasında diriltilmiş gibi konuşması çok garip gelmişti Nazende'ye. Hoş, durup düşününce Nazende'nin durumu onlar için gerçekten de öyleydi.

"Gittiğimde Burak'la Tarık vardı mezarın başında. O an çok istedim sizinle tekrar bir arada olmayı. Kafaya da koymuştum baya ama yapamadım."

"Korktum demiyor da." Burak'ın söylenmesiyle birlikte tüm bakışlar ona döndü.

"Burak!" dedi uyarırcasına Hakan.

"Ne abi, yalan mı?"

"Düşüncele-"

"Doğru söylüyor Hakan." ellerimi masada birleştirip bakışlarımı ellerime indirdim.

"Korktum, doğru. Yaşadıklarımız olağan veya günlük hayatta sürekli yaşadığımız şeyler değildi. Beni reddetmenizden, hiçbir zaman affetmemenizden korktum. Bu yüzden gelemedim yanınıza. Aklıma koymuştum aslında, gelmeyecektim de. Onca yıl sonra bir anda karşınıza çıkmam bencillik olur diye düşündüm. Belki de beni ölü olarak bilmeniz daha iyidir dedim. Sonra bu görev işi çıktı. Reddettim. Görev için başka birinin ayarlanmasını istedim. Fakat ne yaparsam yapayım, kime yazarsam yazayım dilekçelerim kabul edilmedi. Durup düşününce dedim ki acaba bu durum karşınıza çıkmam için bir işaret olabilir mi?"

Ahu uzanıp Nazende'nin elini tutunca gülümseyip devam etti. "Sonuçta benden daha yetkin insanlar vardı ama beni seçmişlerdi. İşin içinden çıkamayınca Allah'a dua ettim 'yalvarırım bana bir işaret gönder, ben bu işin içinden çıkamıyorum' diye. O gece sizi gördüm rüyamda. Hep birlikte yemyeşil bir yerde piknik yapıyorduk, çok mutluyduk hepimiz. Daha yaşayacak zamanımız var dedim kendi kendime."

Burak oturduğu koltuktan hışımla kalktı. "Siz ne yaşarsanız yaşayın. Ben o hikayede yokum."

Burak tam salondan çıkacakken Nazende hızla kalkıp kolundan tuttu. "Yapma Burak, ben böyl-"

"SEN SEN SEN! SEN NE? Geldiğinden beri yok ben böyle olsun istemezdin yok buna ben karar vermedim! Olan olmuş artık, sessizce görevini bitir ve git tamam mı?"

Tarık ayağa kalkıp olaya müdahele edecekken Hakan onu durdurdu. Eğer şu an tartışıp eteklerindeki incileri dökmezlerse aralarındaki sorun daha çok sarpa saracaktı.

"Ne yapabilirdim! Gözlerimi bir açtım ailem deyip kalbimde kimseyi koymadığım, benim bile haberimin olmadığı yerlere özenle yerleştirdiğim herkes beni ölü biliyor. GÖZÜMÜ BİR AÇTIM BEN ÖLMÜŞÜM BURAK! NE YAPABİLİRDİM SÖYLESENE?"

İkisi de bir süre birbirlerine baktıktan sonra Nazende yavaşça yaklaşıp Burak'ın kolunu tuttu.

"Yapma böyle Çakı'm. Buradayım bak, yanınızdayım."

Burak, Nazende'nin tutmuş olduğu kolunu hışımla kendine doğru çekerken eli sertçe Nazende'nin karnına çarpmıştı. Nazende'nin ağzından acı dolu bir inleme firar ederken Yasin hızla öne atıldı.

"ABLA!"

Nazende karnını tutup birkaç adım gerilerken Yasin onu tutup yavaşça koltuğa oturttu. Ahu telaşla yanlarına geldi.

"K-karnı, karnı kanıyor."

Burak telaşlansa da barışmaları için kendisine yalan söylediklerini düşünüp konuştu. "Elim çarptı alt tarafı abartmayın sizde."

Yasin öfke fışkıran bakışlarıyla Burak'a baktı. "YARASI VARDI SALAK HERİF!"

Burak'ın gözleri kocaman açıldı. Nazende'ye doğru birkaç adım attı, alnında minik minik ter damlacıkları oluşmuş ve nefesi hızlanmıştı. Ayrıca Yasin'in yukarı sıyırdığı tişörtünden görünüğü kadarıyla gerçekten de yarası baya kanıyordu.

"Böyle olmaz abi, hastaneye gitmemiz gerek." dedi Yasin Hakan'a hitaben.

"Hastaneye gerek yok karargahta halledersin." diye lafa girdi Nazende.

"Ne ben donanımlı bir doktorum ne de sen revirlik bir durumdasın abla."

Hakan Sarp'a bakıp arabayı hazırlamasını söyledikten sonra Nazende'yi yarasına dikkat ederek kucaklayıp hızla evden çıktı.

"Seni en son böyle kucağıma aldığımda sonrasında hiç iyi haberler almamıştım."

"Merak etme ölmem. Sanırım."

"Öyle olsa iyi edersin. Aksi halde bu sefer ölünde gelse görmeden bırakmam."

"Bırakma."

"Ölme."

...

Eğitimde kendini zorlaması ve üstüne üstlük dikişlerine sert bir darbe almasından dolayı yarası normalden fazla zarar gördüğü için acil ameliyata alınmıştı Nazende. Trafiğin yoğun olması nedeniyle hastaneye erken gidemedikleri için Nazende normalden daha fazla kan kaybetmişti. Herkes diken üstünde ameliyathanenin kapısında bekliyordu. Burak ise herkese en uzak olan köşede, ayakta durup yere bakıyordu. Feci derece suçluluk duygusu içerisindeydi bu yüzden kimsenin yanına yaklaşmıyordu.

Cenk koluna bastırdığı pamuğu kaldırıp iğne izinin olduğu yere baktı. "Abi durdu bu, delik kapanmadan ben gidip bir posta daha mı versem?"

Göktürk, Cenk'in dediği manasız şeye göz devirdi. "O işler öyle mi oluyor sence eşek kafalı?"

"Maksat elde kan bulunsun abi. Hem iyiyim ben, valla bak."

"Oğlum alın şunu gözümün önünden yoksa ben şimdi istediğini yapıp bir taraflarından kan alıcam."

Ameliyathanenin kapısı açılınca herkes bir anda önüne doluştu. Yaşadıkları ağır dejavunun etkisiyle kimse ağzını açmıyor sadece doktorun diyeceği şeyi bekliyorlardı.

"Öncelikle geçmiş olsun, Nazende Hanım'ın durumu gayet iyi. Kanamayı durdurduk, dikişleri de tazeledik. İyileşme süreci biraz uzun sürecek ama güzelce dinlendiği taktirde en kısa sürede toparlayacaktır. Normal odaya alınacak, istediğiniz zaman görebilirsiniz. Tekrar geçmiş olsun." doktor gittikten sonra herkes rahat bir nefes verdi.

Herkes geçmişi hatırladığı için kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Nazende ameliyathaneden çıkartılıp normal odaya alınırken hepsi arkasından onu takip edip odaya girdi. Sanki bir anda yok olmasından korkarcasına kimse gözünü bile kırpmıyor, öylece Nazende'ye bakıyorlardı.

Yarım saat boyunca kimseden ses çıkmayınca Göktürk, dolu gözlerle koltukta oturan Ahu'sunun sırtını okşadı.

"Hadi sen eve git Ahu'm, hem çocuklarda korktu, seni bekliyorlardır."

Ahu burnunu çekip Göktürk'e baktı. "Aklım kalır olmaz. Annem çocukların yanında zaten."

"Yeğenlerimi annesine hasret mi bırakacaksın abla." Duydukları boğuk sesle tüm bakışlar Nazende'ye döndü.

Ahu tam kalkıp Nazende'ye sarılacakken Göktürk kolundan tutup geri çekti. "Böyle giderse bu sefer harbiden elimizde kalacak kız."

Ahu utanarak geri çekildi. "Ben sesini duyunca bir anda heyecan yaptım da ondan."

Nazende gülümsedi yavaşça.

"Öleceksem varsın sizden olsun abi."

"Biz bu kıza yaşa diyoruz bu dana hala ölmek kalmak diyor. Ya sabır, ya sabır!"

Nazende hızla odanın içindekilere göz atarken bakışları birkaç saniye Hakan'da sabit kalırken hemen ardından asıl hedefini aramaya devam etti.

"Burak nerede?" bakışlar kapının kenarında duran Burak'a kaydığında Nazende'de o tarafa baktı.

Hakan durumu anlayınca hepsinden önce söze girdi.

"Haydi herkes dışarı. Kız yeni çıktı ameliyattan bu ne kalabalık." Hepsi hareketlenirken Hakan kapıyı açıp çıkmak üzere olan Burak'ı durdurdu.

"Sen nereye?"

"Çıkın dediniz ya komutanım."

"Sen hariç aslanım." Nazende'ye kısa bir bakış atıp tekrar Burak'a döndü. "Sen bu gece Naz'ın yanında kalıp nöbet tutacaksın."

"Ama abi-"

Hakan, Burak'ı dinlemeye tenezzül bile etmeyip odadan çıkarken Burak odanın duvarlarında gözünü gezdirdi.

"Yüzüme bakmayacak mısın?"

Burak göz ucuyla Nazende'ye baktı. "Çok da şey etmeye gerek yok bence. Sen uyu, dinlen."

Nazende yatağının kenarındaki boşluğa oturması için birkaç kez vurdu. "Gel hadi."

Burak çekinerek de olsa gidip yanına oturdu.

"Abla be-"

"Burak-"

Aynı anda konuşmaları yine aynı anda susmalarına neden oldu.

"Önce sen söyle abla."

"Burak, ben hiçbir zaman böyle olsun istemedim. Biliyorum, papağan gibi sürekli aynı şeyleri tekrarlıyorum ama söyleyebileceğim başka hiçbir şey yok. İnan bana olanları öğrendikten sonra yaşadığıma bin pişman oldum."

"Deme öyle abla, ne demek o?"

"Öyle ama Burak'ım, öyle. Silah arkadaşını, aileni kaybetmek nedir bilirim. Kafayı yiyecek gibi oluyor insan. Tamam diyor bitti, ben bittim. Daha da yaşayamam ben diyor ama o acı ömürlük devam ediyor. Bazen azalıyor bazen artıyor, geçmiyor ama asla. Bir gölge misali sürekli takip ediyor seni."

Burak'ın elini tutup devam etti. "Sizden, en çok da senden bilerek ya da bilmeyerek yaşattığım bütüm acılar için özür dilerim."

Burak öne atılıp sıkı sıkı sarıldı Nazende'ye. Hep derdi Tarık'a 'Nazende ablayı' ablam gönderdi bana kesin.' Derdi 'Canımın ne kadar yanfığını gördü, acımı dindirsin diye yolunu açtı.'

Öyle veya değil bilinmez ama Nazende'nin Burak'ın acısını dindirip yaralarına merhem olduğu kesindi.

Loading...
0%